Ebrularına müşfikâne nazar ettiğimizde “Kâbil-i irşâd olan üstâd olur üstâddan” dediğimiz, günümüz ebru sanatının başarılı isimlerinden ebrucu Metin Yılmaz ile ebru sanatı yolculuğu üzerine bir mülâkât gerçekleştirdik.
İbrahim Ethem Gören: Metin hocam okuyucularımız sizi tanımak ister!
Metin Yılmaz: 1971 yılında Erzurum’un Oltu ilçesinin Esenyamaç köyünde çiftçilik yapan anne babadan dünyaya geldim. İlkokulu köyümde, ortaokulu ve liseyi Oltu İmam Hatip Lisesi’nde bitirdim. 1993 yılında Erzurum’un Tortum ilçesinde din görevlisi olarak memuriyete başladım. 30 yılı aşkındır din görevlisi olarak hizmet veriyorum. El’an İstanbul Pendik’te aynı görevi icra ediyorum.
Geleneksel sanatlar gönlünüze ne zaman ve nasıl düştü?
Aslında geleneksel sanatlardan önce sanat gönlüme düştü. Çocukluğumdan itibaren bir şeyi resmetmeyi, boyamayı çok severdim. Ortaokulda iken resim öğretmenimiz Tahsin Parlak -Allah ona rahmet eylesin- “oğlum senin el kabiliyetin yüksek, sen sanata yönel” demişti. Merhum hocam zaman zaman özel olarak benim çizdiklerim ile ilgilenirdi. Bu keyfiyet benim sanata müteveccih ilgimi derinleştirdi. Bu meyanda ilk önce Oltu taşı tesbihler yapmaya başladım. İlk yaptığım tesbihleri satmak için götürdüğümde satın alacak olan kişi tesbihlerin çırak işi olduğuna inanmamıştı. Yedi sene boyunca tesbih yaptım. Böylece geleneksel sanatlarımıza tesbih ile giriş yapmış oldum.
Sonra…
Erzurum Oltu’da hizmet ettikten sonra Aydın’ın merkezine tayinimi istedim. Sonrasında yeni vazife mahallim Adnan Menderes Üniversitesi’nin hemen yanıbaşında bulunan Adnan Menderes Camii oldu. Camiimizin zemin katında Adnan Menderes Yüksek Öğretim ve Bilim Vakfı adında bir vakıf vardı. Bu vakfın bünyesinde büyük bir kütüphane ve derslikler vardı. Vakıf yöneticileri öğrencilere “camiden ve vakıftan neler istersiniz?” şeklinde bir sual tevcih etmiş. Öğrenciler cevaben “geleneksel sanatlar kursları isteriz” cevabını verdiklerinde kısa sürede camimizin müştemilatında hüsn-i hat, ney, bağlama, Osmanlıca kursu, diksiyon kursu, kaligrafi ve sedef kakma kursları açıldı. Ben de bu buradaki eğitimlere öğrencilerle beraber iki yıl boyunca iştirak ettim.
Ebru kursu açılmadı mı?
Maalesef.
Bidayetinden nihayetine ebru sanatı yolculuğunuzu özetlemenizi istirham ediyorum.
Yıl 2008… Cami müştemilatımızda kurs açılarak ebru sanatını öğrenmek istedim. Öğrencilerden de talepler geldi. Bununla birlikte ebru sanatı hem meşakkatli, hem maliyetli, hem de özel atölye lazım geldiği için yeterli müracaat olmayınca vakıf da bu kursu açamadı.
Bu durumda ne yaptınız?
Şöyle… Ebru malzemelerini temin ettikten sonra bir arkadaşım kendisinde ebru sanatını anlatan bir cd olduğunu söyledi. Ben bu cdyi arkadaşımdan aldım ve anlatılanlardan yola çıkarak kendi kendime ebruya başladım. Orada kitre hazırlama, boya ezme, tekne hazırlama ve fırça yapımı uygulamalı olarak gösteriliyordu. Ben böylelikle 2014 yılına kadar kendi kendime ebru sanatı ile meşgul oldum.
Hocasız ebrucu olunmaz!
Haklısınız İbrahim Ethem Bey. Aydınlılar her ne kadar teknemden çıkan ebruları beğense ve dahi iyi ebru yaptığımı söyleseler de hep eksik kalan taraflar vardı ve bahsettiğiniz gibi bir hocaya, üstada ihtiyaç duyuyordum, çünkü ilerleyemiyordum.
2014 yılında İstanbul’a, Pendik’e tayin istedim. İstanbul’a gelir gelmez de soluğu Üsküdar’da aldım. Erzurum’dan yakın köylüm olan Şeyhülhattatin Hasan Çelebi hoca ile daha önce tanışıyorduk. Ona giderek ebru öğrenmek istediğimi ve bir üstad bulabilmem için yardımcı olmasını kendisinden istirham ettim. Hasan Hoca bir öğrencisi ile beni Klasik Türk Sanatları Vakfı’nda ders veren Ebrucu Alparslan Babaoğlu’na gönderdi. Az önce, cd’deki tarifle yıllarca ebru yaptığımı arz etmiştim. Meğer o ebru kayıtlarını Alparslan Babaoğlu çekmiş. Böylelikle doğru adres ve istikamette olduğuma kanaat getirdim.
Ebrucu Alparslan Babaoğlu da Hasan Çelebi hocamızın selâmını alıp bizi de çırak olarak kabul etti elhamdülillah. 2014 yılının Eylül ayında hocama ilk ders götürerek ebru meşk etmeye başladım. 2018 yılına kadar hocama ders götürdüm. 2018 yılında hocam icazete layık gördü.
Ebrucu Babaoğlu’nun Türk ebru sanatı için ürettiği katma değerlere dair neler söylemek istersiniz?
Alparslan Babaoğlu hocamı gerçek bir İslam-Türk sanatı olan ebrunun yaşayan efsanesi olarak telakkî etmek lazım gelir. Hocamız ömrünü bir nevi ebru sanatına adayarak hocasından öğrendiği tüm incelikleri talebelerine hüvesi hüvesine milimi milimine öğreterek onlarca ebrucu yetiştirmiştir. Alparslan Hocam ve talebeleri geleneği bozmadan ebru sanatını biiznillah daha ileriye taşımaktadır. Hocamın ve talebelerinin ilk ve son eserlerine baktığınız zaman mezkûr tekâmül net bir şekilde temâşâ edilmektedir.
Ebru sanatımızda Alparslan Babaoğlu ile renkler daha bir güzelleşmiş, ayrıca battalın ebru sanatındaki önemi ortaya çıkmıştır. Ayrıca Ebrucu Babaoğlu akkâse ebruda geliştirdiği teknik ile biiznillah kadim sanatımıza yeni bir tarz armağan etmiştir. Yetiştirdiği ebru ustalarıyla da eskilerin “iğne ile suyu kazmak” şeklinde tarif ve tavsif ettiği ebru sanatımızın doğru icrası yolunda sabit kadem kalmıştır. Dahası… Geleneğe uymadan yapılan ve bunun neticesinde ortaya çıkanlara “geleneksel ebru” adı verenlerle mücadele ederek ecdat yâdigârı ebru sanatımızın bozulmamasını temin etmiştir.
Siz de hocanızdan öğrendiklerinizi talebelerinize aktarıyorsunuz. Ebru özelinde geleneksel sanatlarda hoca-talebe münasebetlerine yönelik mülahazalarınızı işitmek isteriz…
Geleneksel sanatlarda usta-çırak ilişkisi vardır. Usta, ustasından emanet olarak aldığı sanata kendi çabalarını da ekleyerek, emanetin üzerine koyarak çırağına aktarır. Bu süreç katlanarak devam eder. Çırak ustaya tabidir, onu en iyi bir şekilde taklit eder, ustasının izinden yürür. Usta, ustasını taklid ede ede bir zaman gelir ki ustası gibi ebru yapmaya başlar. Ve dahi hakikatli usta kendisi gibi ebru yapan ve hatta kendini geçen talebesini takdir eder ve önünü açar. Usta ile çırak arasında maddî bir ilişki yoktur. Bu süreçte çırak, ustasından ne kadar değerli bir şeyi emanet almak üzere olduğunu bilir ve bu emanetin ömür boyu değiştirmeden geliştirilmesi gerektiğinin farkına varır.
Ebrucu ne için tekne açar, teknesinden ebruları ne için/kim için çıkarır?
Geleneksel sanatlarımız öncelikle irfanımıza hizmet eder. Hattatların gayesi âyet-i kerîmeleri, hadis-i şerifleri ve dahi Mushaf’ı en güzel şekilde yazmaktır. Ebrucunun kitâbet sanatına, Mushaf kitabetine ebrularıyla katkı üretmektir. Böylelikle ebrucunun bir çalışması yazıya zemin olurken, diğeri yazı kenarını tezyin eder, bir diğeri kitabın kapağında, ciltte iki haftalık hilal parlaklığında belirir.
Tekne ve ebru lisan-ı haliyle size neler anlatıyor?
İbrahim Ethem Bey, hayat hızla akıp gidiyor, ömür bitiyor. Bu hayatta güzel bir şeyler bırakmak lazım gelir. Sualinizin cevabı için Dîvân Şairi Bâki’ye müracaat edelim: Âvâzeyi bu âleme dâvûd gibi sal/Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş.
Atölye çalışmalarınızı da konuşalım…
Yaz dönemi hariç tekneyi devamlı açık tutarım. Çoğunlukla battal, bazen de çiçekli ebrular çıkar teknemden. Hâsılı, tekne hangisini istiyorsa onu çalışırım! Daha iyiye ulaşmak için çeşitli denemeler yaparım. Kalıbı kesilmiş ve teknenin doğru zamanını bekleyen akkâse kalıplarım vardır, bezen de onları ebrularım.
Rehberliğinizde ebru sanatının muhatapları nezdindeki enfüsî ve âfâkî veçhelerine de göz atalım dilerseniz…
Ben ebru teknesini dünyadaki ömrümüze benzetiyorum. Ömrün günleri birbirine benziyor ama aynısı değil. Her gün farklı bir ömür yaşıyoruz. Ebru da böyle birbirlerine benziyor ama asla bir ebru diğerinin aynısı değil. Bazen teknede çok güzel olacağını zannettiğimiz ebrular kâğıda dökülünce hayal kırkılığına uğrayabiliyoruz. İnsan hayatı da ebru teknesine benzer. Bazen hayır bildiklerimiz de şer çıkabiliyor, tam tersi de söz konusu.
Hem ebru teknesinde yaptığınız ebruyu tamamlamanız için fazla zamanınız yoktur her an küçük bir toz tanesi eserinizi mahvedebilir, dünya hayatı da böyle işlerinizi yarına erteleyemezsiniz. Çünkü ömür kısa ve bir an sonrasında ne olacağını bilemezsiniz. Hayat acısıyla, tatlısıyla yaşandığı zaman lezzet alındığı gibi, bana göre ebru teknesindeki renkler de hayattaki hayır ve şer gibidir. Tek renk ebru olmayacağı gibi tek düze hayat da olmaz. Ben siyahı hayatımızdaki olumsuzluklara yoruyorum. Bununla birlikte battal ebruda siyah renk olmaz ise diğer renkleri göremiyorsunuz. Benim için tekne umut, hüsran, azim, çaba, bazen hayal kırıklığı yani ömür.
Eylül ayıyla birlikte eğitim anlamında kültür sanat faaliyetlerinde belirgin bir ivme gözlemleniyor. Siz nerelerde ebru dersleri veriyorsunuz?
Ben din görevlisiyim, vakti bol zannedilen ama boş vakti olmayan biriyim. Vakit bulabildiğim kadar kendi hânemdeki küçük atölyemde çalışmalarımı yapabildiğim kadarıyla yapıp daha sonra bunları sergileyip “iyi ve doğru bir ebru nasıl olmalıdır?” mülahazasıyla bildiklerimi aktarmaya çalışıyorum. Sürekli ders verdiğim bir yer yok. Emekli olunca bu sanatı gelecek nesillere aktarmak için ders vermeyi düşünüyorum.
Bir ebru sevdalısını ebruya yeni başladığından levha yapıncaya kadar hangi süreçler bekliyor?
Ebru sevdalıları kolay gibi görünen ama zor bir süreçten geçecekler. Önce malzemeyi tanıyacaklar, sonra teknenin dilinden anlamaya çalışacaklar. Tekneyi anlamayan ebru yapamaz ya da yaptığını zanneder. Belki aylarca aynı ebruyu yapacaklar. Ebru tahsili sabır isteyen, bol çalışma isteyen zahmetli bir süreç.
Teknenizden çiçekli ve battal ebrular başta olmak üzere tüm ebru nevilerini çıkarıyorsunuz. Sanat eseri denmeye seza bir ebru eseri hangi hususiyetleri hâiz olmalıdır?
Önce geleneksel ebru özelliği olmalı. İyi bir ebru yapabilmek için teknenin kıvamı yani yoğunluğu öd, boya ve su arasındaki münasebet önemli. Buna, doğru fırçaları ve renk uyumunu da dâhil etmeliyiz. Ebruda çok doğru renkler ve doğru tonlar çok mühim. Bu ebruda bunların hepsi olduğu zaman buna iyi bir eser diyebiliriz.
Akkâse ebru çalışmalarınız da göze çarpıyor. Eskilerin ‘efradını cami ağyarını mani’ dedikleri tarzdaki akkâse ebrusunu nasıl tarif edersiniz?
Ebrucu akkâse ebruya geçmeden önce diğer tüm ebru çeşitlerini çok iyi bilmelidir. Yani akkase ebru yapabilmek için tekneyi çok iyi anlamalı ve dahi çok çok iyi battal ebru yapıyor olmalıdır. Ayrıca hüsn-i hat sanatına, harflerin anatomisine vâkıf olmalıdır. Ve dahi yazının anatomisini bozmadan kalıp kesmesini bilmelidir.
Eserlerinizden İsmail Hakkı Altunbezer ketebeli “re’sü’l-hikmeti mehâfetullah/Hikmetin başı Allah korkusudur” sülüs hadis-i şerif ibareli akkâse ebrusunun sanat ve estetik vadisindeki yol hikâyesine nazar edelim…
Mekânı cennet olsun. İsmail Hakkı Altunbezer’in birçok eserini zevkle çalıştım. Üstadın istifleri çok hoşuma gidiyor. İstiflerdeki o zarafete ebru renklerini de katarak ayrı bir güzellik ortaya çıkıyor. Kanaatimce her yazının bir akkâsesi olmalı.
Geçtiğimiz yıl düzenlediğiniz Yâdigâr serlevhalı ebru sergisi sanatseverler nezdinde ne türden karşılıklar buldu?
Bol ziyaretli, bol tebrikli, biraz da eleştirili bir sergi oldu. Ebru sanatının doğru temsili bakımından iyi bir sergi olduğu kanısındayım. Umarım ebru yapanların zihninde güzel bir yer bulmuştur.
Gündeminizde içinden ebru geçen yeni projeleri de öğrenmek isteriz.
Karma sergiler yerine konulu sergi yapmayı düşünüyorum ileriki zamanlarda.
Hasbihalimize sizin ilave etmek istediğiniz hususlar?
Kelimelerimizin fırçamız kadar maharetli olmadığını biliyorum, kusurlarımız affola.
Estağfirullah. Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Her insanın mutlaka bir kabiliyeti vardır. Haddizatında herkes kabiliyetlerine göre bir sanat ile uğraşmalıdır. Bunu yaparken usta seçimi kritik ehemmiyet arz eder.
İlginiz için teşekkür ediyorum.
Ben de sizlere müteşekkirim İbrahim Ethem Bey.
İbrahim Ethem Gören 24.09.2024 Yazı No: 419