Günümüz Geleneksel Türk Süsleme Sanatlarının mühim simalarından tezhip ve kalemişi sanatkârı Sevgi İrteş ile sanatı ve eserleri üzerine bir hasbihal.
Sevgi Hanım sizi tanıyabilir miyiz?
1981 yılında İstanbul’da doğdum. Lise eğitimimi Kabataş Erkek Lisesi’nde tamamlamamın ardından, Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği bölümünden 2004 yılında mezun oldum. Üniversite eğitimimin yanı sıra 2000 yılında Kültür Bakanlığı’nın Topkapı Sarayı’nda açmış olduğu Geleneksel Türk Süsleme Sanatları Kursu’nda M. Semih İrteş ve Mamure Öz hocalarımdan tezhip sanatı üzerine iki yıl boyunca tasarım ağırlıklı bir eğitim aldım. 2008 yılından itibaren Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi bünyesinde tezhip ve kalemişi ile ilgili projelerimizdeki çalışmalarıma, kişisel eser üretimlerime devam etmekte ve tezhip sanatı üzerine eğitimler vermekteyim.
Genelde sanata, özelde geleneksel sanatlara ilginiz nasıl şekillendi?
Geleneksel sanatlarımızla olan bağım ne şanslıyım ki çocukluk yıllarımda kuruldu. 1940 yılından itibaren 85 yıldır ülkemizin kültür ve sanatına gerek tezyinat proje ve uygulamalarıyla gerekse restorasyon faaliyetleriyle hizmet ederek birçok eser kazandırmış “İrteş” ailesinin üçüncü kuşağı olarak bu sanatların içerisine doğdum diyebilirim. Bu anlamda geleneksel sanatlarımızın güzelliklerini görerek, yaşayarak ve sohbetlerini dinleyerek büyümek ilgimin ve sevgimin oluşmasında en büyük etken oldu.
Bu süreçte muhterem babanız Nakkaş Semih İrteş nerede ve nasıl konumlanır?
Babamdan önce bu sanatları bir aile sanatı olarak icra edebilmemizin yolunu ilk olarak rahmetli dedem Sabri İrteş açmıştır. Dedem kendi döneminde kalemişi sanatında bir üstattı. Onun öğretileriyle, deneyimleriyle ve almış olduğu eğitimlerle tezhip ve kalemişi sanatlarını daha ileri bir düzeye taşıyan babam Mimar–Nakkaş M. Semih İrteş, benim yoluma her daim ışık tutan, destek olan ve her şeyden önce kadim sanatlarımızı bana sevdirerek içime bu aşkı düşüren ilk hocamdır.
Tezhip sanatı eğitim süreçlerinize müşfikâne nazar edelim…
Bizim için bir aile sanatı olmasından dolayı tezhip sanatında eğitim hayatıma çok küçük yaşlarda bir hobi olarak başladım. 1991 yılında M. Semih İrteş ve Mamure Öz’ün birlikte kurdukları Sema Nakkaşhanesi’nde özellikle Mamure hocamdan dersler aldım. Üniversite yıllarımda gönül verdiğim tezhip sanatını layıkıyla icra edebilmek adına profesyonel olarak eğitim alma gereksinimi hissettiğimden 2000 yılında Topkapı Sarayı’nda Kültür Bakanlığı’na bağlı olarak açılan Geleneksel Türk Süsleme Sanatları Kursu’nda hocalarımdan iki yıl boyunca tezhip sanatı üzerine temel eğitim aldım. 2008 yılında Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi bünyesindeki projelerde çalışmaya başlayarak tezhip ve kalemişi sanatları alanında ihtisas eğitimimi tamamlamış oldum.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Topkapı Sarayı Türk Süsleme Sanatları Kursu’nda geleneksel sanatlarımız özelinde hangi yetkinlikleri kazandınız?
Topkapı Sarayı’nda tezhip sanatı alanında verilen eğitimi diğer merkezlerden farklı kılan tasarım ağırlıklı olması idi.
TEZHİP SANATÇISI: SEVGİ İRTEŞ: GELENEKSEL SANATLARIMIZDA EĞİTİMİN TEMEL UNSURU TASARIMDIR
Geleneksel sanatlarımızın minyatür, çini, kâtı’, kalemişi gibi tüm branşlarında eğitimin temel unsuru tasarımdır. Buradaki eğitim, başka eserler üzerinden kopyalar alarak değil, geleneğin kuralları çerçevesinde kendi özgün tasarımlarımı ortaya koyarak eserler üretmek suretiyle gerçek anlamda bir sanatçı kimliğini taşımama vesile olmuştur. Tasarımın yanı sıra verilen detaylı uygulama teknikleri ile de nitelikli ve ince işçilikli eserlerin ortaya çıkması hususunda bana ciddi bir kazanım sağlamıştır.
Bu kadim mektepte hocalarınız kimlerdi?
Melek Antel, M. Semih İrteş, Mamure Öz, Birsen Gökçe ve Sevim Kayaoğlu eğitimim üzerinde katkı sağlamış kıymetli hocalarımdır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Topkapı Sarayı Türk Süsleme Sanatları Kursu günümüz tezhip sanatı eğitimde nerede ve nasıl konumlanır?
1978 yılında Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver başkanlığında Topkapı Sarayı’nda açılan Türk Süsleme Sanatları Kursu, Topkapı Sarayı Nakkaşhanesi’nin devamı niteliğinde bir eğitim merkezi olma vasfını taşımaktaydı. 1980 yılında Cahide Keskiner hoca başkanlığında devam eden bu kurslar, 2010 yılına kadar faaliyetlerini en üst seviyede sürdürmüştür. Topkapı Sarayı Türk Süsleme Sanatları Kursu özellikle vermiş olduğu tasarım ağırlıklı eğitimi ile günümüz tezhip sanatının belirli bir noktaya gelmesinde önemli rol oynamış ve güçlü bir ekol olmuştur.
Dünden bugüne sanat çalışmalarınızı değinir misiniz?
Tezhip ve kalemişi sanatında almış olduğum eğitimler neticesinde 2008 yılından bu yana Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi’nde mimari alanda tasarlanan projelerin nakkaşhanedeki üretim aşamalarında ve hüsn-i hat levhaları etrafındaki tezhip tasarım ve uygulamalarında yer almaktayım. Bunların yanı sıra kişisel olarak katılım sağladığım sergilere yönelik kendi eserlerimi farklı teknik ve tasarım altyapılarında üretmekte ve bu konuda araştırmalar yapmaktayım. Ayrıca tezhip sanatının ilke ve inceliklerini bu sanata gönül vermiş kişilere doğru bir şekilde aktarmak için merkezimizde eğitimler vererek geleneksel sanatlarımızın hak ettiği şekilde icra edilmesi için çaba göstermekteyim.
Tezhiple devam edelim… Klasik tezhip dendiğinde bu tabirin içerisine neler girer?
Tezhip, altınlamak manasında Arapça zeheb (altın) kelimesinden gelen bir kitap süsleme sanatıdır. Yüzyıllar içerisinde hüsn-i hatta güzellik kazandırarak onu tamamlayan tezhip sanatının örnekleri, başta dini kitaplar olmak üzere; edebi, tarihi, ilmi, elyazması kitaplarda, güzel yazı albümlerinde ve tuğralarda yer almaktadır. Klasik tezhip, Osmanlı Nakkaşhanesi’nde 15. ve 16. yüzyılları içeren çeşitli yazma eserlerde zemini boyalı klasik tezhip tekniği, halkâr, saz yolu, yarı stilize çiçek üslûbu, negatif üslûp gibi birçok yeni üslûbun ve tekniğin uygulandığı son derece zengin bir devri ifade eden bir tabirdir. Bugün tezhip sanatı, yazma eserlerin yeterli olmamasından dolayı bir levha süsleme sanatı haline dönüşmüştür.
‘Türk asrı’ dediğimiz 15’inci ve 16’ıncı yüzyıllarda hakikatli ustaların ellerinde şekillenen tezhip sanatı eserlerinin genel özelliklerini de konuşalım…
Tarz, usul anlamlarına gelen üslûp, bir devri diğerinden ayırmamızı sağlayan önemli bir kavramdır. 15. ve 16. yüzyıllar; kullanılan tezhip teknikleri, renkler, motif biçimleri ve tezyinatın yapıldığı formlar gibi birçok alanda birbirinden farklı özellikler taşımaktadır. Bu çok detaylı bir konu olmakla beraber kısaca ifade etmek gerekirse, 15. yüzyıl Fatih Devri, Baba Nakkaş üslûbunun yerleştiği ilk klasik dönemdir. Bu dönem en çok zemini boyalı klasik tezhip tekniğinin uygulandığı; renk düzeni olarak ana zeminlerde çivit mavisi ve tonlarının, küçük alanlarda ise siyah, yeşil, turuncu – kestane ve rumilerde ise çoğunlukla beyaz renginin kullanıldığı; süslemelerin genellikle mekik formu, daireler ve ovaller içinde yer aldığı; kendi üstüne dönüş yaparak üç boyut etkisi veren hatayi ve dolgun yuvarlak hatlı rumi motiflerinin kullanıldığı bir dönemdir.
16. yüzyıl ise birçok yeni tasarım üslûbunun ve tekniğinin geliştiği son derece zengin bir dönemdir. Bundaki en büyük etken Tebrîz, Herat ve Şîraz’dan İstanbul’a getirilen sanatkârlardır. Bu anlamda 16. yüzyılda özellikle Karamemi üslûbunun etkisi ile halkâr, saz yolu, yarı natüralist üslûplu çiçekler, haliç işi olarak ifade edilen negatif üslûp gibi boyama teknik ve tasarımları uygulanmıştır. Ana zeminlerde bolca altınla birlikte bedahşî laciverdi yer alırken küçük alanlarda bordo, siyah ve yeşilin kullanıldığını görmekteyiz. Motif olarak baktığımızda ise; bulut motifinin bu dönemde çeşitli kullanımları, rumilerin sarılma (pîçîde) ve hurdelenmiş diye tabir ettiğimiz formları; hatayi motiflerinin ise saz yolu üslûbunun etkisi ile daha ince detaylardan oluşan biçimleri eserlerde yer almaktadır.
Bahsettiğiniz özellikler rehberliğinde eskilerin ‘dört başı mamur’ olarak nitelendirdiği bir tezhip eseri üzerinde hangi hususiyetleri üzerinde taşır?
Bir tezhibin eser niteliği kazanabilmesi için öncelikle klasik devir anlayışı içerisindeki genel kompozisyon ilkelerini taşıyarak oluşturulmuş bir tasarım altyapısına sahip olması gerekir. Hüsn-i hattın etrafındaki tezhip tasarımının, yazıyla da bir bütünlük teşkil ederek yazının anlamını ortaya çıkaracak şekilde geri planda bırakmadan oluşturulması gerekir. Tasarımı şekillendirdikten sonra kullanılacak renklerin birbirleriyle uyumlu ve dengeli olarak yerleştirilmesi de esere estetik değer kazandıran önemli bir husustur. Tasarım ve renkler belirlendikten sonra kaliteli malzemeler kullanılarak yapılan fırça çalışmalarının mümkün olduğunca ince ve kusursuz olarak uygulanması yapılan tezhip eserinin en mükemmel haline kavuşmasını sağlar.
Bu bağlamda bir eserinizi ve hikâyesini dinlemek isteriz…
Kalemişi tekniğinde Çintemani motifini kullanarak yapmış olduğum bir eserin hikâyesinden bahsetmek isterim.
Lütfen…
Çintemani, Osmanlı klasik devir kitâbî ve mimari sanat eserlerinde kullanılan güç, kudret, iktidar ve bereketi sembolize eden bir motiftir. Üç daireden oluşan bu motifin her birine Allah (c.c.), Er-Rahman ve Er-Rahim esma-ül hüsnalarını yerleştirerek bu sıfatların tek sahibinin dünyadaki tüm varlıkları yaratan ve yaşatan Allah (c.c.) olduğunu vurgulamak istedim. Dairelerin dış halkalarında ise rumi ve hatayi motiflerini kompozisyon ilkeleri doğrultusunda tasarlayıp renk uyumlarını da dengeleyerek kalemişi ve naht tekniklerinde uygulama yaptım.
Hangi mekânlarda/nerelerde ders veriyorsunuz? Yeni dönem öğrenci kabulleri için bir tarih söz konusu mu?
Tezhip sanatı üzerinde eğitimler vermeye 2013 yılında Küçükçekmece Belediyesi’ne bağlı olarak kurulan Güzel Sanatlar Akademisi’nde başladım. Burada 9 yıl boyunca hem temel eğitim hem de proje gruplarımıza ihtisas eğitimi verdim. Şu an sadece kendi atölyemiz olan Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi’nde meşk usulü ile temel ve ileri düzeyde tezhip dersleri vermeye devam etmekteyim. Yeni öğrenci kabullerimiz genellikle Eylül ayı içerisinde başlamaktadır.
Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi’nde öz sanatlarımıza yönelik hangi çalışmalar yapılıyor?
Merkezimizde gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında sivil ve ağırlıklı olarak camiler başta olmak üzere dini mimariler alanında tezyinat proje ve uygulama çalışmaları yapılmaktadır. Yeni uygulamalarımızın yanı sıra Topkapı Sarayı başta olmak üzere birçok tarihi mimari yapının kalemişi restorasyon proje ve uygulamalarını da yürütmekteyiz. Ayrıca tezhip sanatını, Osmanlı Nakkaşhanesi’nin küçük bir modeli şeklinde icra ederek farklı tasarım ve tekniklerde yeni eserler üretmekteyiz. Sanatsal üretimlerimizin yanı sıra merkezimize bağlı yayın evinden arşiv oluşturacak nitelikte çeşitli sanatsal kitaplar çıkarmaktayız. Bu kadim sanatların devamlılığını sağlamak adına merkezimizde tezhip sanatı üzerine dersler vererek öğrenciler de yetiştirmekteyiz.
Tezhip sanatı özelinde eline fırçayı ve eskiz kâğıdını alan sanat sevdalılarını nasıl bir süreç bekliyor?
Tezhip sanatında ortaya çıkan eserler tasarım aşamasından üretime kadar uzun soluklu bir süreci kapsamaktadır. Dolayısıyla bu çalışmaların bir eser niteliği kazanabilmesi için verilen eğitim süreci de oldukça zahmetlidir. Bu sanatlarda başarılı olabilmek adına özverili bir şekilde çalışarak, emek harcayarak ve her şeyden önemlisi sevgi ve sabır göstererek yol almak gerekir. Bir yandan da geçmişten günümüze ışık tutan yazma eserleri içeren kaynak kitapların ve mimarilerin incelenmesi fikir oluşturması açısından faydalı olacaktır.
Kalemişi alanında da eser üretiyorsunuz. Bu sahada ödülleriniz var. Tezhip sanatı birikimimizin kalemişi çalışmalarınız için ürettiği katma değerleri de konuşalım…
Tezhip ve kalemişi sanatı motif ve tasarım düzeni olarak aynı kuralları esas almakla birlikte kalemişi, uygulandığı alan gereği tezhibin büyütülmüş hali olarak ifade edilebilir. Dolayısıyla tezhip sanatında geliştirmiş olduğum tasarım altyapısını mimarideki boyut dengesini göz önünde tutarak kalemişinde rahatlıkla uygulayabilmekteyim. Kullanılan malzemelerde ve tekniklerde farklılıklar söz konusu olsa da tezhip sanatındaki fırça uygulamalarım sayesinde kalemişindeki eserlerim daha ince bir işçilikle ortaya çıkmaktadır. Ayrıca kalemişi sanatında uyguladığım rölyef (kabartma) tekniğini, tezhip tasarımlarımın belirli bölümlerinde de kullanarak eserlere üç boyut kazandırmak suretiyle tezhip sanatında farklı bir ekol oluşturacak nitelikte eserler üretmekteyim.
Kalemişi sanatının eğitim boyutunu ele alalım… Bu alanda yetişmiş öğretim üyesi, usta nakkaş öğretici sayısı yeterli mi?
Türkiye’de bugün kalemişleri, tezyini sanatlarımız açısından en fonksiyonel alanı teşkil etmektedir. Dolayısıyla gerek mimari içindeki yeni tezyinat uygulamalarında gerekse restorasyon çalışmalarında kalemişi sanatının inceliklerine vâkıf olmak gerekir. Günümüzde kalemkârlar almış oldukları eğitimleri doğrultusunda genellikle teknik olarak uygulamalar yapma konusunda usta olsalar da tasarım konusunda altyapılarının yeterli olmaması, farklı mekânlardan kopyalanarak uyarlanan, mimarinin bütününde belirli bir üslûp birliği taşımayan ve estetik görüntüden uzak süslemelerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Tasarım konusundaki bu eksiklik özellikle restorasyon çalışmalarında yapının orijinal dönemine ait motiflerin üzerinden rölövelerin yanlış bir şekilde alınıp uygulanmasına ve mimarinin gerçek kimliğine uymayan bir görüntünün oluşmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla kalemişi alanında eğitimin sadece uygulamaya yönelik değil motif ve kompozisyon bilgisini içeren tasarım ağırlıklı bir nitelikte olması gerekir.
Tarihi ibadethanelerimizin kalemişi restorasyon projelerinde hangi hususlara dikkat edilmelidir?
Kalemişi restorasyon projelerinde mimarinin yapıldığı döneme ait özgün nakışların ortaya çıkarılmasına yönelik araştırma raspalarıyla analizler yapılmalı ve uygun restorasyon teknikleri belirlenmelidir. Bu raspalarda sıva altından çıkan özgün nakışlara müdahale edilmemeli ve mimari içindeki eksik bölümler, özgün nakışlar üslûbunda tamamlanmalıdır. Bu anlamda motifler üzerinden doğru rölöveler almak büyük önem taşımaktadır. Mimarinin çeşitli dönemlerinde yapılan restorasyonlarda yapıldığı ilk dönemi yansıtmayan dönem ekleri ise uygun projeler ile korunmaya alınabilir. Tarihi eser restorasyonlarında analizler ve doğru restorasyon teknikleri kadar kullanılacak malzemenin uygun olması da önemli bir kriterdir.
Emeklerinizin sebkat ettiği, göz nuru döktüğünüz kalemişi çalışmalarınızın bulunduğu mekânları da öğrenmek isteriz.
Kalemişinde üretmiş olduğum eserlerin bir kısmı tezhip sanatındaki gibi levha formunda olup çeşitli sivil mimarilerin duvarlarını süslemektedir. Ayrıca camilerimiz gibi dini mimarilerin çeşitli bölümlerinde kullanılmak üzere nakkaşhanemizde ekip olarak çalışmış olduğumuz ahşapüstü kalemişi tekniğindeki eserlerin üretimlerinde de yer almaktayım. Yapılmasına katkı sağlamış olduğum bu eserler; Kırıkkale Merkez Nur Camii, Birleşik Arap Emirlikleri’nde Sharjah Camii, Çeçenistan Grozny’de Ahmet Kadirov Camii ve Ankara’da Ahmet Hamdi Akseki Cami’i’nin çeşitli bölümlerinde yer almaktadır.
Buradan, 25 Mayıs tarihinde açmaya muvaffak kılındığınız Nakkaş’ın Fırçasından serlevhalı sergiye geçerek sergi hazırlıklarınızı ve ana fikrini müzakere edelim…
Nakkaş’ın Fırçasından isimli sergimizi, Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi olarak çalışmalarımızı sürdürdüğümüz 16. yüzyıl Mimar Sinan eseri olan Üsküdar’daki Nurbanu Atik Valide Sultan Külliyesi’nde sanatseverlerle buluşturduk. Sergide nakkaşhane üslûbunda birlikte üretmiş olduğumuz eserler başta olmak üzere kişisel olarak çalıştığımız, hocalarımızın, benim ve öğrencilerimin de eserlerinin yer aldığı 150 parçadan oluşan tezhip ağırlıklı olmak üzere kalemişlerini de içeren geniş bir koleksiyon yer alıyor.
Açılışa gösterilen ilgiyi nasıl telif ediyorsunuz.
Yaşamış olduğumuz pandemiden de kaynaklı olarak uzun zamandır kendi mekânımızda sergi açmıyorduk. Bu süreçten dolayı camiamızdaki hocalarımızın, dostlarımızın, öğrencilerimizin ve sosyal medyanın etkisiyle de birçok sanatseverin ilgi göstererek katıldığı bir açılış oldu. Açılış sonrasında da sergimize ziyaretler yoğun bir şekilde devam etmektedir.
14 Haziran tarihine kadar serginize gelecek olanlar etkinliğinizde sanat ve estetik bağlamında neler bulacak?
Açmış olduğumuz bu sergi ile tezhip, hat ve kalemişi sanatlarına dair birçok farklı tasarım üslûpları ve teknik uygulamaların yer aldığı eserlerimiz ile izleyenlere farklı bakış açıları kazandırıp görsel bir zenginlik katmayı umuyoruz. Ayrıca eserlerin ruhunu yansıtan bir mekânla bütünleşip sergileniyor olmasının, sanatseverlerin hem gözüne hem gönlüne hitap ederek seyrini daha keyifli bir hale getirdiğine inanıyorum. Sergimiz 14 Hazirana kadar öğrenci eserlerini de içeren bir konseptte devam ederken; Eylül ayına kadar ise nakkaşhanemizin ve kişisel üretimlerimizin yer alacağı eserlerle ilgilenen sanatseverlerin ziyaretine açık olacaktır.
İbrahim Ethem Gören 11.06.2024 Yazı No: 404