Koleksiyoner, Kemankeş Şenol Duman ile (Duman Ağa) geleneksel okçuluk ve koleksiyonları üzerine bir mülakat gerçekleştirdik.
İbrahim Ethem Gören: Şenol Bey sizi tanıyabilir miyiz?
Şenol Duman: 1968 yılında Erzincan’ın Kemah ilçesinde doğmuşum. 20 yaşına kadar Kemah’ta yaşadım. Profesyonel anlamda ahçıyım. Yemek kültürü, Osmanlı mutfak sanatları, avcılık, balıkçılık, folklor ve muhtelif eşya koleksiyonları hobilerim arasında bulunuyor.
Koleksiyonlarınıza geçmezden önce okçuluk serencamınızı konuşalım… Ne zamandır okçulukla meşgulsünüz? Bu meyanda neler yapıyorsunuz?
Geleneksel okçuluğa, yani geçmişten günümüze Türk okçuluğuna nasıl başladığımı soruyorsunuz… Geleneksel okçuluğumuz İslam-Türk medeniyetinin mühim umdelerinden biridir. Ateşli silahlar icat edilinceye kadar ecdadımız kendine has üretim yöntemleriyle geliştirdiği yaylarla savaş meydanlarında hamle çapında başarılar elde etmiştir. Maalesef cemiyetimizin orta yerinden pek çok güzellik gibi geleneksel okçuluk da kaybolmak üzereydi. Son 10-15 yılda tabir yerindeyse geleneksel okçuluğumuz küllerinden yeniden doğdu! Ben de 2007 yılında bir arkadaşım bana oklarıyla birlikte güzel bir yay hediye etmesiyle birlikte geleneksel okçuluğa adım atmış oldum.
Malum olduğu üzere Cenab-ı Hakk güzeldir ve güzelliği sever. Geleneksel okçuluk ilgi alanımıza girdiğine göre biz de elimizden geldiğinde bu meyanda ilave katma değer üretilmeliydik.
Neler ürettiniz?
Günlerce, aylarca eskimez okçularımızın fotoğraflarını temaşa ettim. Fotoğraflar üzerinden detaylıca incelediğim savaşçı zırhlarını, mızrakları, miğferleri, kılıçları, kalkanları, sadakları kendim için üretmeye başladım. Evvelemirde bir arkadaşımızın atölyesinde temin ettiğim tarihi malzemelerle zırh ve kalkan yaptım, sonrasında bunları miğfer, sadak, mızrak ve kalkan takip etti. O tarihlerde Çanakkale Biga’da Geleneksel Okçuluk Festivali düzenlendi. Ben de festivale iştirak ederek zırhımı giydim, silahlarımı kuşandım. Geleneksel Osmanlı savaş kostümlerim festivale katılan yüzlerce kişi tarafından oldukça müsbet yorumlar aldı.
“Geleneksel okçuluk" dediğimizde bu tarifin içerisine neler dâhil olur?
Evvelkelâm bâbında “sabır” diyelim. Çünkü sabrı olmayan kemankeş olamaz. Akabinde çok çalışma ve ustaya hürmet diyelim. Güzel ahlâk umdelerini de unutmayalım. Okmeydanına, oka ve yaya da bir nevi tazim gerekir. Malum okmeydanlarına abdestli olarak ve besmeleyle girilir, ok ve yay yapımı ise oldukça meşakkatlidir.
Okmeydanı, ok, yay, kalkan, zihgir, puta, menzil ve menzil taşı nezdinizde hangi karşılıkları buluyor?
Okmeydanı ok talimi ve müsabakaların yapıldığı yerdir. Yiğit meydanda belli olur ve dahi meydanın sahibi vardır. Ok, dürüstlük, hedefe varmak demektir, uzaklara, ufka, ötelere atılmak demektir.
“Doğru olsam ok gibi yabana atarlar beni/Eğri olsam yay gibi elde tutarlar beni! “Eğri yay elde kalır, doğru ok menziline varır!
Yay, gerilmektir, talimdir, oku hedefine, menziline “Yâ Hakk” nidalarıyla atmaktır.
Kalkan, savaşlarda kılıç darbelerine karşı korunmaktır, uzaktan atılan oklara karşı gelmektir.
Zihgir, bizler yayı baş parmaklarımızla çekeriz, yaylar sert olduğu için kirişin baş parmağa vermesi muhtemel harabiyeti engellemek için çeşitli materyallerden yapılan mamul zihgir (okçu yüzüğü) kullanırız. Zihgir takmak sünnettir.
Fârisî kelâmda “zih” kiriş; “gir” tutan demektir. Zihgiri boynuzdan, fildişinden, metalden, sert ağaçlardan ve dahi deriden üretiriz.
Puta, armut benzeri, oturan insan görünümünde, ok atışının yapıldığı bir hedeftir. Genellikle yaya ve yer okçularının kullandığı, atış yaptığı hedefin adıdır puta.
Menzil, kanaatimce menzil ulaşılması zor olan hedef, bir nevi Kızılelma demektir. Her menzil okçusunun okunu en uzağa atma hayalidir menzil. Menzil okçuluğu ise çok çalışmak, emek ve alınteri demektir.
Menzil ya da nişan taşı, kadim okçularımızın, namlı ok pehlivanlarımızın ok müsabakalarında oklarının düştüğü yerlere dikilen ve dahi yekpare mermerden mamul taşlardır.
İbrahim Ethem Bey bilirsiniz ki Tozkoparan İskender’in menzil taşında “Sahib’ül menzîl-i fi’l-meydân/Ellezî ismuhû Tozkoparan” yazmaktadır.
Eyvallah. Sözün bu yerinde rehberliğinizde geleneksel okçuluk malzemelerine müşfikâne nazar edelim.
Bir adet yay, bir düzine ok, zihgir, sadak, tirkeş, geleneksel kıyafetler ve bileklik.
Gözlemlediğim kadarıyla okçuluk kıyafetlerinizin büyük bölümü deri esaslı ve bunları kendiniz imal ediyorsunuz.
Her milletin bir kültürü, bir kıyafet şekli vardır. Ceddimizin; Göktürklerin, İskitlerin, Hunların, Kıpçakların, Kumanların, Hazarların, Selçuklunun ve dahi Osmanlı Cihan Devleti’nin her biri diğerinden âlâ sanat ve estetik keyfiyetini hâiz savaş kıyafetleri mevcut. Ben de ecdadımızın okçularının kuşandığı kıyafetleri üretme konusunda muvaffak kılındım. Zırhımı ve miğferimi teşkil ettim, yaylarımı ve oklarımı temin ettim, tezgâhımdan birkaç adet sadak ve tirkeş neş’et etti. Şeşperimi, hançerimi, kalkanımı, mızrağımı, şalvarımı, köyneğimi, bel çantamı, bilekliklerimi elimin emeğiyle hazırlamaya muvaffak kılındım.
Atlı okçuluk serencamınız…
Bendeniz yaya okçu olmakla birlikte atları severim, yarışmalarda arkadaşlarımın atlarına biner, elimizden geldiğince bu sahadaki hünerimi ortaya koymanın gayreti içerisinde bulunurum.
Pek çok alanda koleksiyonunuz var. Koleksiyonlarınızı tanımak isteriz…
Bir yazınızda “tarih milletlerin yurdudur” cümlesini kurduğunuzu hatırlıyorum. “Milletin yurdu” tarihe meraklıyım. Ecdadımızın, sanatkâr dedelerimizin eski(mez) eserlerini topluyorum. Tarihi eski objeleri çok severim, bunları toplamayı da çok severim. Yerli-yabancı demir para, pul, bıçak, süngü, pala, nacak, kama, kılıç, balta, bakır, tesbihler ve deri objeler…
Bakır objelere karşı özel bir merakım var. Antika-bit pazarlarından köylerden, komşulardan, etraftan topladığım bakırdan mamul ürünleri; lambaları, gaz ocaklarını, tencere ve kap-kacakları, mumlukları biriktiriyorum.
MÂDENÎ PARALAR…
İlk koleksiyonunuz?
İlk koleksiyonumu ilkokul 4’üncü sınıftayken “Alamancı” bir komşumuzun bana verdiği 1 Mark’la oluşturmaya başladığımı hatırlıyorum. Hâsılı 10 yaşımdan bugüne kadar binlerce çeşit yerli, yabancı mâdenî para biriktirdim. Bunların üzerine tedavülden kalkmış kâğıt paraları da ekledim.
PULLAR…
Bir ara pulların peşine düştüm! Bundan 40 yıl öncesine kadar cemiyetimizde mektup yazma/gönderme kültürü vardı. İnsanlarımız o yıllarda birbirleriyle mektup üzerinden de irtibat kurar, bayramlarda tebrik kartları gönderirdi. Haliyle yurtdışından da mektuplar, kartlar gelirdi. Ben zarfların üzerindeki pulları sökerek pul biriktirmeye başladım. Daha sonra pulların bir kısmını zarfların üzerinde bıraktım. Damga pullarının ve tedavüle yeni giren posta pullarının da ardına düştüm. Vakt-i merhununda her ay yeni çıkan seri hatıra pullarını satın aldım.
BIÇAKLAR…
Ahçılık mesleğimden ve avcılık merakımdan mütevellit hemen her türlü bıçaklarla da ilgiliyim. Muhtelif evsafta, sayıları yüzü aşkın bıçağım vardır.
Balta ve nacakların ahşap aksamı da sanırım sizin elinizden çıkıyor…
Evet, ahşaba dokunmayı seviyorum, saatlerce uğraşıp ahşabı şekillendirmeye gayret ediyorum, böylelikle uzun uğraşlar neticesinde ortaya güzel şeyler çıkıyor, baltalar, nacaklar, kamalar ve yerine göre bıçaklar ahşabın müşfik yüzüyle şenleniyor.
Kama ve kılıçların deri muhafazaları da sizin elinizden neşet ediyor. Bu husustaki maharetiniz nereden geliyor?
Hüdainabit diyelim. Deri objeler üretmeye dair herhangi bir eğitim almadım. Bakarak, temâşâ ederek, bir adım öte dikkatlice görerek koleksiyonumdaki kama, bıçak, çakı, süngü vb. ürünler için has deriden kılıflar, muhafazalar dikiyorum. Tasarımını gerçekleştirdikten hemen sonra modeli ortaya çıkıyor, akabinde deriyi biiznillah kılıfa, muhafaza kabına dönüştürüyorum. Ayrıca kılıç, kama, çakı-bıçak, süngü vb. koleksiyon ürünlerini restore ediyorum. Yine çok eski ustaların elde yaptığı dövme çelik, yer yer paslanmış ürünleri bit pazarlarından toplayıp restorasyondan geçirip mahiyetlerine uygun dekoratif saplar/kabzalar yapıyorum.
Marangozluğa merakım var. Ahşapla uğraşmayı severim, elimden oymacılığa da dair eserler de çıkar. Ayrıca taşları, mermeri oyup şekillendiriyorum. Bu bağlamdaki çalışmalarımı görenler bana “heykeltıraş” diye hitap ediyor. Tarihi taş çeşmeleri de restore ediyorum. Ayrıca yumurta üzerine minyatür resimler yaptığımı belirtmek isterim. Deriden çeşitli çantalar; sırt, el ve bel çantaları, bıçak kılıfları, cüzdan ve kemer yapıyorum. Bittabi tüm bunların Allah vergisi el becerisi olduğunu tekraren ifade etmeliyim.
Koleksiyon ürünlerinizi nereden ve nasıl temin ediyorsunuz?
Antika pazarlarından, bitpazarlarından, eşimden, dostumdan, eskicilerden, internet mezatlarından temin ediyorum. Ziyaret ettiğim şehirlerde yolumu mutlaka antika/bit pazarlarına düşürürüm. Buralarda koleksiyonları için ürün arayanlar mutlaka şairin, “Turfe dükkân-ı hikemdir bu kühentâk-ı felek/Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı” fehvasınca derde devadan müstesna aradıklarını bulur!
Koleksiyonlarınızı nasıl ve nerede muhafaza ediyorsunuz?
İbrahim Ethem Bey, şimdilik evimde muhafaza ediyorum. İstanbul’daki hânemiz aynı zamanda mütevazı bir sergi salonu ve atölyedir.
Ahşapta, metalde, demirde, çelikte, bakırda, deride neler arıyorsunuz?
Tüm bunlar bana bir nevi terapi gibi geliyor, yorgunluğumu alıyor. Koleksiyon ürünleriyle uğraşmak ruhumu dinlendiriyor. Hâsılı, mutlu, mesut ve bahtiyar oluyorum. Eserlerin karşılarına geçip oturup kahve içmek az önce sözünü ettiğimiz milletin yurdu tarihe, medeniyet dünyamıza kapı aralıyor.
Aradıklarınızın ne kadarını buldunuz?
Siz de koleksiyonersiniz. Bunun haliyle bir sınırı yok. Ruh bedende olduğu müddetçe koleksiyoner kendini yeni ufuklara taşıyacak meçhul eserlerin arayışı içerisinde olacaktır.
Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Sualinize Süheyl Ünver hocamızdan nakille cevap vermek isterim müsaadelerinizle: “Herkesin bir mesleği olmalı, bir de meşgalesi. O meşgale bütün kültürümüzdür.”
İlginiz için teşekkür ediyorum.
Nazik alakanız için sizlere müteşekkirim.
İbrahim Ethem Gören 09.10.2024 Yazı No: 421