Ahmet Nejat Birdevrim bu toprakların duayen seramik sanatçılarından biri. Seramik sanatına resim, heykel ve hüsn-i hat unsurlarını dâhil etmesiyle tanınan sanatkâr çalışmalarını ak çini ile gerçekleştiriyor.
Geride kalan 47 yıllık sanat hayatında seramik uygulamalarında kendi tarz ve estetik üslubunu geliştiren Birdevrim aynı zamanda keşşaf! Sanatın bizatihi keşfe kapılar araladığını, sanatkârın da haliyle kâşif olduğunu belirten seramik sanatkârı bu bağlamda bugüne kadar öznesinde seramik ve türevleri bulunan üç bin beş yüz deney gerçekleştirmiş. Söz konusu deneyler neticesinde sanatçı tüm eserlerinde hâkim renk olarak yer alan turkuazın sırlarını keşfederek tüm çalışmalarında kullanmaya başlamış. Turkuaz sırlar, ak çini ve kırk yedi yıllık tecrübe ile birleşince ortaya her biri diğerinden âlâ keyfiyeti hâiz eserler neş’et etmiş.
Çalışmalarını İstanbul Kadıköy’deki atölyesinde sürdüren sanatçı bir taraftan seramik alanında yeni eserler üretirken diğer bir taraftan da yurtiçinde ve yurt dışındaki sergilere katılıyor.
29 küsur yıldır İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu Cam Seramik ve Çini Programlarında Kalıp Tekniği, Teknik Resim, Fırın Teknikleri, Seramik Teknolojisi, Seramik Makinaları ve Alternatif Pişirim Teknikleri dersleri veren Birdevrim’in yarım asırlık tecrübesini taşıyan sırlar, ak çinide medeniyetimizin kadim unsurlarına selâm vererek estetik anlamda asliyet ve terkip şuurları oluştururken izleyicilerin karşısına çok özel bir renkle çıkıyor: Turkuaz.
1982 yılında Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nu ikincilik derecesiyle bitiren Ahmet Nejat Birdevrim, mezuniyetinin ardından birkaç yıl süreyle endüstriyel seramik alanında çalışmış. ‘Endüstriyel seramik’ muhatabımız nezdinde “Seramik netice itibarıyla seri üretim tekniğidir. Endüstriyel seramik tamamen seramikten elde edilmiş bir modelin seri olarak üretilmesidir. Bir vazo yapar, akabinde binlerce üretirsiniz. “ karşılıklarını buluyor.
Seramik gurusu, öznesinde daha yoğun sanat ve estetik unsurlar barındıran ve “artistik” denmeye seza çalışmalarına 1992 yılında başlamış. Sanatçının geride kalan 32 yıllık seramik serencamının anahtar kelimeleri Selçuklu ve Osmanlı motifleri olarak karşımıza çıkıyor. Anadolu coğrafyasının motiflerini medeniyetimizin çizgileri hüsn-i hat ile harmanlayan sanatçının eserleri özel ve tüzel koleksiyonları şenlendiriyor.
Üniversite sanayi işbirliği sürecine, üniversite atölye denklemini dâhil eden Ahmet Nejat Birdevrim sosyal sanatçı sorumluğu bağlamında seramik alanında tahsil gören öğrencilere, stajyerlere atölyesini açarak sanatının tüm inceliklerini tatbiki olarak gösteriyor.
Amatör ruhla profesyonel dalgıçlık serencamı da bulunan Birdevrim, suyun metrelerce altında gözlemlediği, dokunduğu, keşfettiği tabii desenleri ve dahi muhteşem su altı yaradılışını seramik unsurlara aktaran ilk sanatçı olarak karşımıza çıkıyor. Seramik ustası, ilhamını dalgıçlıktan aldığı çalışmalarına “deniz dibi” ismini veriyor.
Kelâmın bu yerinde deniz dibi nâm eserlerin hikâyesini dinliyoruz: “Yaptığım su altı dalışlarımda suyun altında gördüğüm çeşitli varlıkların, oluşumların, suyun altındaki muhteşem turkuazla bütünleştiğini gördüm. Bu keyfiyetin benim duygu ve düşüncelerimde meydana getirdiği dünyayı dört yılda üç bin beş yüz deney yaparak keşfettiğim turkuazla “deniz dibi” ismini verdiğim eserlerime yansıttım.
BİRDEVRİM ÜSDTAD: DENİZ DİBİ KÖTÜLÜĞÜN BULUNMADIĞI BİR ÂLEMDİR
Sanatçı, “Deniz Dibi eseriniz lisan-ı haliyle bugünün ve yarının sanatseverlerine neler söylüyor?” şeklindeki sualimi de cevapladı: “Deniz Dibi, toprağına yansıttığım bütün görünümleri ile oldukça temiz, saf ve bir o kadar da kadar naiftir. Çünkü deniz dibi toprağın üzerinin hilâfına kötülüğün bulunmadığı bir âlemdir.”
HER SANATÇININ BİR İMZASI OLMALI
Bu cümleler, şimdiki zamanda 50’inci sergisinin hazırlıkları içerisinde bulunan günümüz seramik sanatının duayeni Ahmet Nejat Birdevrim’e ait: “Her sanatçının bir imzası olmalı. Sanatçıyı tanıyabilmek için eserlerine baktığınızda, o sanatçıyı hatırlamanız gerekiyor.
SERAMİK PİŞMİŞ TOPRAKTIR
Seramik genel manada pişmiş toprak demektir. Çömlekten elektro porselene, çiniden ak çiniye, porselenden cama kadar tüm farklı sınıflandırma alanları seramiğe giriyor. Isıyla karşılaşıp sertleşen anorganik maddelerin hepsine seramik adı veriyoruz.
Benim tüm sanat çalışmalarım ise az önce arz ettiğiniz üzere ak çini odaklı. Ak çini, beyaz çini anlamına geliyor. Ak çiniyi özlendirerek, malzemenin yapısını bozmadan kıvrımsal hale getirmeye muvaffak kılındım. Malzemeyi kırdığınız zaman içyapısının beyaz olduğunu görüyorsunuz. Çoğu kişi ak çiniyi maalesef alçı ile karıştırabiliyor. İşte bu beyazlık, üzerine sır atılan çalışmalardan sonra rengin çok canlı ve net çıkmasını temin ediyor.”
Ak çini malzemesinin toprağını da bizzat ellerinin, avuçlarının arasından geçiren sanatçının çininin üzerine attığı sırlar da kendine ait.
Seramik sanatçısı Birdevrim’in, içinden seramik güzellikler geçen yolculuğunun önemli iki alametifarikası bulunuyor. Bunlardan ak çiniyi az önce arz ettik. Diğer alametifarika ise mavi-yeşil sırlar; turkuaz… Sanatçı, sır ile birlikte mavi-yeşil turkuazda neler aradığını şu cümlelerle okuyucularımızın irfanına arz ediyor: “Sır’ın bildiğiniz üzere hem mecazi manası var, hem de seramik teknolojisinde kullanımı söz konusu. Sanat çalışmalarımla özdeşleşen turkuaz tonundaki sırımı 1985’ten 1989’a kadar süren yaklaşık üç bin beş yüz deneyden sonra buldum.
Yapmış olduğumuz karışımlar mutlaka fırına girip pişiyor. Pişme süresi yaklaşık bir buçuk gün sürüyor. Bu nedenle sırların renklerini bulabilme deneyimi zahmetli bir uğraşı da beraberinde getiriyor.
Mavi-yeşil turkuaz sırrının içindedir. İkisi dolayısıyla bir renktir. Turkuaz bende neler çağrıştırıyor? Turkuaz bende deniz dibini ve masumiyeti çağrıştırıyor. Bunun için sıklıkla turkuazı hüsn-i hat çalışmalarımda da kullanıyorum. Turkuaz enginliği, derinliği, yüceliği ve bir adım öte sonsuzluğu ifade eden renktir. Hat sanatında, Lafza-i Celâl’de, İsm-i Nebî’de, Kelime-i Tevhid’de, âyet-i kerîmelerde bu rengi kullanmamın en büyük sebebi turkuazın enginliği, derinliği ve sonsuzluğu ifade etmesidir. Allah kelâmının da sonu olmadığı için âyetlerde kullanıyorum. Haddizatında seyredenler renk olarak görürken ben aslında yazılan ismin büyüklüğünü ifade ediyorum.”
Atölyesinde ziyaret ettiğimiz sanatçı çini çamurunun şekillendirme sürecinin ön görülen desen ve figüre göre değişiklik gösterdiğini şu cümleleriyle belirtiyor: “Çalıştığım eserin büyüklüğüne göre çamur, akabinde eserin sırlanması on günden önce olmuyor. Çamurun oda sıcaklığında kuruma süreci var. Ayrıca çalışma zamanı var. Bir gün ile bir ay arasında değişebilen şekillendirme sürecinin ardından çalışma, oda sıcaklığında kurumaya bırakılıyor. Artistik kesimin ardından kuruma safhasında parçalardan bir tanesi bile kırılırsa, seramik panosunu yeni baştan yapmak gerekiyor. Küçük çalışmalar oda sıcaklığında bir haftada, büyük çalışmalar ise üç-dört ayda kuruyor. Sonrasında bu çalışmalar ilk pişirim olan bisküvi pişirimine giriyor. Bu esnada malzeme sertleşerek ilk kırılganlığı gidiyor. 980 derecede pişen çalışmalar fırından sağlam çıktığında ikinci aşamaya geçiliyor. Bu noktada sırlama ve oksitleme tekniği ile renklendirme işlemli başlıyor. Daha sonra parçalar ikinci pişirim için fırına hazırlanıyor. İkinci pişirimde yapılacak olan malzeme yaklaşık 1040 ile 1140 derece arasında bir buçuk gün kadar pişiriliyor. Akabinde malzeme fırından sırlar oluşmuş ve renkler oturmuş bir şekilde çıkıyor. Üçüncü pişirim, altın pişirimi ve sır üstü boyası pişirimidir ve bunun da pişirim derecesi yaklaşık 800 derecedir.”
Birdevrim; üçüncü pişirimden sonra büyük ebatlı parçaları -puzzle sisteminde olduğu gibi- MDF malzemenin üzerine özel ürettiği yapışkanla seramikleri tutturuyor ve MDF’nin su geçirgenliğini ortadan kaldırarak panoyu hazırlıyor. 50 x 80 cm, 50 x 100 cm ebatlarındaki panolar üzerindeki desenlerin yoğunluklarına göre üç ila dört ay içerisinde tamamlanıyor.
Doğaçlama çalışmayı tercih eden ve her eserinden sadece bir adet üreten Ahmet Nejat Birdevrim’le hasbihalimiz sanatçının “Tüm eserlerimde Selçuklu medeniyetini, Osmanlı kültürünü, Anadolu coğrafyasını ve deniz dibinde gördüğüm muhteşem dünyayı çalışıyorum. Hat sanatında da Allah kelâmının sırlarına atıf yapıyorum. Malumlarınız üzere ecdadımız resme mesafeli dururken minyatürü tercih etmiş. Ben de resimle ifade edemeyeceğim hakikatlere deniz dibi eserlerimde yer veriyorum. Tüm çalışmalarımın bir kenarına belli-belirsiz Allah lafzını yazıyorum. Bu da sanat eserine bir gizem katıyor aynı zamanda da imza yerine geçiyor.” cümleleriyle hitama eriyor.
AHMET NEJAT BİRDEVRİM
1957 yılında İstanbul’da doğdu. 1974 yılında elektronik eğitimini tamamladıktan sonra 1979 yılında kaydolduğu Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nu 1982’de okul ikincisi olarak bitirdi. 1985’te kendi atölyesinde sanat çalışmalarına başladı. 1980-1987 yılları arasında Elektrikli Kamara Tipi Seramik Fırınları üzerinde teknik araştırmalar yaptı ve uyguladı. 1993 yılında İstanbul Üniversitesi, Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu Çini İşlemeciliği ve Cam Seramik Programlarında öğretim görevliliği yapmaya başladı. Sanatçı İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu Seramik Cam ve Çinicilik Bölümünde 2022 yılına kadar Öğretim Görevlisi olarak ders vermiştir. Seramik sanatçısı Birdevrim 1997 yılında Marmara Üniversitesi nezdinde Elektrikli Kamara Seramik Fırınları ve Kişisel öneriler başlıklı teziyle yüksek lisans derecesi elde etti. Günümüze kadar Birçok sergide, Seminer ve sempozyumda yer alan sanatçı 1985 yılından beri kendi eserlerini ihtiva eden Sanat Galerisi ve atölyesinde çalışarak hali hazırda eserlerini yapmakta ve sergilemektedir.
İbrahim Ethem Gören/20.08.2024-Yazı No: 414