Bu haftaki yazımızda öz sanatlarımızın içinde önemli bir yere sahip olan ebru sanatına genel bakış açısı sunacak küçük bir parantez açıyoruz.
EBRU KÂĞIT BEZEME SANATIDIR
Ebru, felsefesi olan, yaşayan, yaşatılan, keşfedilebilen tüm güzellikleri kuşaktan kuşağa, hocadan talebeye aktarılan sırlı bir sanat. Sanatta; özellikle İslâm Türk sanatlarında gelenek önemli. Bu bağlamda ebru geleneğinde meşk, icazet, azim, sabır ve edep anahtar kelimeler.
Hat ve tesbih koleksiyoneri Aslan Demir ile birlikte ebru sanatımızın duayenlerinden Alparslan Babaoğlu’nu Çengelköy’deki evinde ziyaret ettiğimizde evvelemirde ebru sanatının tarifi ve tarihi üzerinde konuşmuştuk:
“Ebru, tabiattan elde edilen ve sığır ödü ilave edilen madeni esaslı boyaların, ebrucu tarafından yaşlı atın kuyruk kıllarının bir gül dalının çevresine sarılmasıyla yapılan fırçalar yardımıyla kıvamı artırılmış bir sıvı üzerine serpilmesi ya da biz yardımıyla damlatılması suretiyle oluşturulan desenlerin, sıvının üzerine kapatılan bir kâğıda aktarılması suretiyle gerçekleştirilen bir kâğıt bezeme sanatıdır.
KAYIT ALTINA ALINMIŞ İLK EBRU 1496 YILINA TARİHLENİR
Bilinen en eski örneği 1496 senesinde yapılmış olan ve hâlen Cronos koleksiyonunda muhafaza edilen ebru sanatı, başlangıçta üzerine yazı yazmak amacıyla yapılmışsa da daha sonraları önce cilt kapaklarında cilt bezi yerine ya da yan kâğıdı olarak ve murakkaa albümlerinde kullanılmış, geçtiğimiz yüzyılda da levha pervazlarını süslemeye başlamıştır.
Sanat tarihçilerinin Orta Asya ya da Uzak Doğu’da başladığını söyledikleri ebru, İpek yolu üzerinden önce İran’a gelmiş, burada ebrî ismini aldıktan sonra da yine aynı yolla 15. Yüzyılda İstanbul’a gelerek günümüze kadar en şâşaalı günlerini İstanbul’da geçirmiştir. Ticaret yoluyla 16. Yüzyılda İstanbul’dan Avrupa’ya götürülen ebru, farklı tekniklerle de olsa günümüzde dünyanın dört bir yanında icra edilmektedir.
Her ne kadar Türk ebru geleneğinde duvara asmak için ebru yapmak yoksa da sanatın son temsilcisi merhum Mustafa Düzgünman’ın çabalarıyla tanınan ve çok sevilen ebru, beğenenlerce çerçevelenip duvarlara asılmak suretiyle Batı’nın soyut resminin ülkemizde tam karşılığı hâline gelmiş ve seyredenlerin gönül telini sürekli titretmeye başlamıştır.
SANATTA USUL ÖNEMLİDİR
Sanatta usul önemlidir. Bu bağlamda Türk ebrusunun tatbikine ve tahsiline yönelik bazı umdeler öne çıkıyor:
-Türk ebrucusu fırçasını yaşlı atın kuyruk kıllarını gül dallarına bağlayarak kendisi sarar.
-Türk ebrusu öğrenildiği gibi bilâbedel öğretilir.
-Türk ebrusunda suda erimeyen, güneşten etkilenmeyen tabii boyalar kullanılır.
-Türk ebrusu duvara asılmak için değil levha pervazlarında, üzerine yazmak için ya da ciltte kullanmak üzere bir kullanım yeri için yapılır. Ebruyu beğenen ister kullanır isterse çerçeveletip duvarına asar.
-Türk ebrusu usta çırak münasebetiyle ve meşk usulüyle öğrenilir, ustaya tam teslimiyet esastır.
-Türk ebrusunda 3. boyut yoktur.
-Ebrucular tekne başına geçince geçmiş ustalarının ruhları için bir Fatiha-i Şerif okurlar.
-Mustafa Düzgünman’ın gerek görüp öğrencilerine icazet vermeleriyle Türk ebrusunda icazet vermek de bir gelenek haline gelmiştir.
EBRU “SIR”LI BİR SANATTIR
Bilindiği üzere hat sanatı için iğne ile kuyu kazmak tabiri kullanılır. Ebru için ise mezkûr tabir, iğne ile suyu kazmak şeklinde dillendirilir. Ve dahi ebru teknesi zuhurata tabidir. Tekne, ebrucunun ihlâsıyla doğru orantılı şekilde neticeler verir. Dolayısıyla sırlı bir sanattır ebru. Bu sanatı icra edenlere de ebrucu denilmektedir.
Ülkemizde tarihinin hiç bir vaktinde olmadığı kadar ebru teknesi açılıyor... Böylelikle Türkiye ebruyla renkleniyor. Bu durum ebru sanatının geleceğine ümitle bakmamızı salık verirken nitelik yönünde dikkatli olunmasını gerekiyor.
İBRAHİM EDHEM EFENDİ, NECMEDDİN OKYAY VE MUSTAFA DÜZGÜNMAN…
Unutulmak üzere olan ebruculuğumuz Özbekler Tekkesi Şeyhi İbrahim Edhem Efendi ile tabir yerindeyse külleri üzerinde tekrar hayat bulmuştur. Ebruculuğumuz, İbrahim Edhem Efendi’nin bereketli ömrünün son dokuz ayına yetişen Necmeddin Okyay ile Türk insanının gündemine tekrar girmiş, Hz. Hüdâyî’nin türbedârı Mustafa Esad Düzgünman Hoca ile de müesseseleşme yönünde önemli adımlar atmıştır.
EBRU SANATIMIZ MUSTAFA DÜZGÜNMAN’IN GAYRETLERİYLE DÜNDEN BUGÜNE AKTARILMIŞTIR
Ebru sanatımız dünden bugüne Mustafa Düzgünman’ın gayretleriyle aktarılmıştır. Ebruyu Hezarfen Necmeddin Okyay’dan öğrenen Mustafa Esad Düzgünman kadim sanatın tüm inceliklerini hüvesi hüvesine milimi milimine talebelerine öğretmiştir.
Klasik Türk ebrusu günümüzde Düzgünman Merhum’un ebruculuk yolunu ve felsefesini ustalıkla devam ettirmekte olan talebeleri ve talebelerinin talebeleri eliyle icra edilerek sanatseverlerin irfanına arz edilmektedir.
EBRU ÇEŞİTLERİ
Klasik Türk ebrusu battal ebrudur. Bülbül yuvası, taraklı gelgit, hatip, mutaf, akkâse ve çiçekli ebrular belli başlı ebru çeşitleridir.
Türk tezyînî sanatlarında ve dahi ebruda üçüncü boyut yoktur. Ebrucu çiçek ebrularını üsluplaştırarak çalışır. Böylelikle ne tabiatı bire bir kopya eder ne de var olanın aksine bir sûret tasvir eder. Bu minval üzere motiflerde hem tabiatı, hem de sanatkârı seyretmek mümkündür.
Her biri farklı bir kullanım yeri düşünülerek yapılan; battal, neftli battal, hatip, çiçekli, hafif, kumlu, mutaf ebrusu, taraklı ve akkâse gibi birçok çeşidi bulunan ebrunun eğitim süreci meşakkatli ve uzun olmakla birlikte başarılı olunduktan sonra yapana ve seyredene çok değişik duygular yaşatmaktadır.
Türk kitap sanatlarından birisi olmak hüviyetini günümüzde güçlendirerek sürdüren ebru sanatına klasik bakış açısı, Mustafa Düzgünman’ın aşağıdaki beytinde ifadesini bulmaktadır:
Bil ki manzûrun olan dest-i nükş-i Mustafa
Nusret-i Mahmût Hüdâyî himmet-i Âli Âbâ…