Ülkemizin önde gelen tezhip sanatı ustalarından, hocaların hocası Nilüfer Kurfeyz ile sanat ve estetik anlayışı, tezhip faaliyetleri ve ortak çalışma kültürü üzerine sohbet ettik.
Nilüfer Hanım sizi tanıyabilir miyiz?
25 Ağustos 1957 de İstanbul’da doğdum. Çocukluğumdan beri en büyük merakım, arkeolog olmaktı.
Arkeolog olmayı niçin istiyordunuz?
Hiç el değmemiş buluntuları gün ışığına çıkarmak gibi ideallerim vardı. Dolayısıyla, üniversite sınavında, sadece arkeoloji bölümünü yazarak, İstanbul Üniversitesi’nde Klasik Arkeoloji okumaya başladım. 1980 12 Eylül ihtilaliyle birlikte üniversitemizin arkeoloji bölümü, sanat tarihi bölümüyle birleşti ve ben böylelikle İÜ Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Klasik Arkeoloji Ana bilim Dalından mezun oldum.
Geleneksel sanatlara ilginiz nasıl başladı?
Çok ilginçtir ki, geleneksel sanatlarla tanışmam, üniversiteden çok öncesine dayanıyor.
Bu noktayı biraz açar mısınız?
Tabii ki. Türkiye’de klasik sanatlarımızın yeniden canlandırılmasının en önemli âmillerinden biri olan çok değerli, bilim ve sanat adamı, Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver hocamızla aynı apartmanda oturmamız sanırım tezhip sanatı açısından, hayatıma bir kader çizilmesinin başlangıcıdır.
Henüz 15 yaşında bir lise talebesiyken hocamızın sohbetleri ve kursları beni bu dünyayla tanıştırdı. O yıllarda tam olarak adlandıramadığım bir yakınlık hissi, sonraki yıllarda artarak sürecek ve üniversite yıllarında bile kendimi hep sanat tarihi derslerini takip ederken bulmama sebep olacaktı.
İşte bu duygu, sonradan idrak edebildiğim nispette, genlerimize yazılmış, kopamayacağımız ve ne olursa olsun, asla unutulmayacak, çok derin bir tarihin ve kültürün yansımasıydı.
Ne kadar derin bir dünyanın içine daldığımın farkına varmamla, öğreneceğim ne kadar çok şey olduğunu idrak etmem "ömrüm buna yeter mi" diye düşündürmüştür hep beni…
Bu ilgide Süheyl Ünver ile teşrik-i mesainiz etkili olmuş. Üstad ile komşuluk sizin için büyük bir baht. Peki tezhip sanatında karar kılmanızda etkili olan âmiller nelerdir?
Az önce de dediğim öz sanatlarımıza ilgim 15 yaşımda başladı ve bu tarihten itibaren geleneksel sanatlarla kesintisiz bir şekilde alakadır oldum. Üniversite yıllarımda Süheyl Hocamızın Topkapı Sarayı’ndaki derslerine devam ettim.
Süheyl Bey’le birlikte Topkapı Sarayı’nda neler yaptınız?
Hocamız ağırlıklı olarak tezhip ve minyatür dersleri yapıyordu ama malumunuz üzere, hat sanatı, ebru, çini, cilt, kâtı’ ve suluboya resim derslerde işlenen ve araştırılan sanat dallarını oluşturuyordu.
Özellikle, tezhip, minyatür, çini ve cilt sanatları üzerine çok kapsamlı ve uygulamalı çalışmalar yaptık. Hatta, tasvir sanatlarımızdan Karagöz-Hacivat çizimine kadar gördüğümüzü ve çalıştığımızı bilirim.
Tüm bu deryanın içinde, tezhip sanatı bende daha ağır bastı. Bununla birlikte “neden özellikle tezhip” derseniz maalesef bunun cevabını tam olarak veremem. Bununla birlikte tezhibi hep daha çok benimseyerek çalışmamın altında, sembolik anlatımların çok kuralcı gibi görünen bu sanatı esnetebilme özelliği taşıdığını fark etmem etkili olmuş olabilir.
Süheyl Ünver’in öz sanatlarımıza yaptığı katkılara yönelik neler söylemek istersiniz?
Hocamızın bu sanatlara en büyük katkısı, yeniden canlandırması ve yaptığı yayınlardır. Vefatına kadar, geleneksel sanatların yaygınlaşıp gelişmesi için gece gündüz çalışmış, diriltmeye vesile olmuş, emin ellere teslim edip, bu dünyadan öyle göçmüştür.
Onun şahsiyeti, fikirleri, ruh derinliği ve çalışkanlığı, çevresindeki herkesi, programlı bir şekilde, öğrenmeye ve araştırmaya sevk etmiştir ve hocamız da araştırma ve bilgilerini hiç sakınmadan herkesin istifadesine sunmaktan kaçınmamıştır.
Kütüphanelerdeki yazma eserler içinde yer alan hatları, tezhipleri ve minyatürleri bizlere derinlemesine inceleterek bunlar üzerinden çalışmalar yapmamızı sağlamış ve bu eşsiz eserlerin el ve göz hafızamıza kayıtlanmasına ön ayak olmuştur.
SÜHEYL BEY MÜSTESNA BİR İNSANDI
Onun sadece ismini bilen yakından tanımayan genç arkadaşlarımıza, Ahmed Güner Sayar tarafından kaleme alınmış A. Süheyl Ünver biyografisini dikkatle okumalarını tavsiye ederim. Çok istifade edeceklerine eminim.
Kısaca çok yönlü kişiliği ve vâkıf olduğu pek çok sanat alanı nedeniyle hezârfen sıfatını kelimenin tam masasıyla hak eden müstesna bir insandı. Allah gani gani rahmet eylesin.
Topkapı Sarayı Türk Süsleme Sanatları Atölyesi’nin günümüz tezhip sanatı için ürettiği katma değerler nelerdir?
Süheyl Hocamızdan sonra, bayrağı devralan ve nakışhanenin başına geçen Cahide Keskiner hocamız uzun yıllar görevinin başında sayısız öğrenci yetiştirmiştir. Bu gün isim sahibi, pek çok tezhip, minyatür ve kalemişi ustaları, bu nakışhaneden mezun olmuştur.
Klasik sanatlarımıza karşı uyandırılan farkındalık bu nakışhanenin devamlılığı ile gerçekleşmiş, buradan mezun olan pek çok sanatçı adayı Üniversitelerin Geleneksel Sanatlar bölümlerine girerek, bu sanatlara hizmet yolunu seçmiş ve zinciri koparmadan devam ettirmişlerdir.
SANAT YÜCE YARADAN’IN RUHUMUZDAKİ TECELLİSİDİR
Sizce sanat ve estetik nedir?
Hepimizin zikrettiği gibi, sanat, Yüce Yaradan’ın, ruhumuzdaki tecellisidir. Biz buna iman ettik.
Dolayısıyla sanatın konusu zaten estetiktir, yani Allah'ın bahşettiği tüm güzellikleri aramak için yola çıkmaktır. Şöyle de söyleyebiliriz, İslam sanatçısı için uğraştığı sanat araçtı, amaç sadece Allah'ın rızasını kazanmaktır.
Sanat nedir diye, çok genel bir değerlendirme yaparsak, aslında her coğrafya, kültür ve yaşam biçimine göre farklı ifadeler taşısa da, geldiğimiz nokta aynıdır. Sanat güzelliktir ve böyle de olmalıdır.
Hiç bir estetik kaygı gütmeden ortaya konulan çalışmaya sanat eseri demek mümkün değildir. Zira, sanatla uğraşanlar kendi dünyasında, duygularını başkalarına aktarabilme, kendini aşabilme çabası içindedir. Bu duygu geçişini başaran her çalışma da sanat eseridir. Dolayısıyla da sanat eseri tektir, yegânedir.
SANAT, RENK, MOTİF VE ÇİZGİLERİN AHENK İÇİNDE KULLANILMASIDIR
Çok geniş bir perspektiften değil de, kendi icra ettiğim sanattan yola çıkarak anlatmaya çalışırsam, renklerin, çizgilerin, motiflerin bir ahenk içerisinde kullanılmasıdır sanat. Zira yaptığımız çalışmanın sanat sayılabilmesi için bu uyumu gözetmemiz mutlak kuraldır
Sanat eseri hüviyetini haiz bir tezhip eserini tarif eder misiniz?
Sanatçı, kimsenin göremediği, içindeki cevheri ortaya koymak, düşüncelerini duyurmak, hissettiklerini, görülür hale getirebilmek için büyük bir emek, sabır ve zaman harcayarak ve karşılığını hesap etmeden çalışır.
Dolayısıyla sanatla uğraşmak asla bir eğlence değildir. Sanat çok ciddi bir iştir. Zira sanatçı tarafından ortaya çıkarılan eser sadece onun duygu ve düşüncelerini yansıtmakta, insanlarda tarif edilemez güzel hisler uyandırmaktadır. Sebebi de, sanatın temelinde güzellik olmasındandır.
Yine kendi sanatıma dönersem… Bir tezhip eserinin, sanat eseri hüviyetine haiz olması için önce bu sanatın yüzyıllardan beri süre gelen temel kurallarını içinde barındırıyor olması gerekir. Yani doğru ve güzel bir kompozisyon, ruhumuzda güzel duygular uyandıracak renk uyumu ve çok ince ve akıcı bir işçilik…
Bunlardan birinin eksik olması, onu eser olma hüviyetinden çıkarır. Zira bahsettiklerim üç ayaklı bir sacayağı gibidir. Birinin olmaması ile eser adeta topallamaya başlar.
Bütün bunlar tamam olduğunda bizde açığa çıkardığı güzel hislerle, seyrine doyamadığımız, karşısından ayrılamadığımız her tezhip tablosu, bir sanat eseri kimliği kazanmış demektir.
Tezhiple birlikte restorasyon çalışmalarına da imza attınız. Bu alandaki çalışmalarınıza değinir misiniz?
Evet, doğru… Uzun yıllar bu çalışmaların içinde oldum. Bizim zamanımızda, henüz pek çok sanat eserinin koleksiyonlara girmemiş olması, yeni yeni yerlerini buluyor olmaları, bana bu kapıyı açan önemli bir durumdu. Pek çoğunu bire bir çalışmak, eksiksiz bir serlevhann aynısını eksik olan karşı tarafa uygulamak başlı başına bir öğretmendi benim için.
Tezhipte, tezyinatta ve tasarımda kendinize has bir üslup ve renkler yakaladınız. Tezhiple iç içe geçirdiğiniz 45 yıla baktığınızda arkanızda ve önünüzde neler görüyorsunuz?
Haklısınız... Çok çabuk geçen bir 45 seneyi arkamda bıraktım ve hepsini de masa başında geçirdiğimi söyleyebilirim.
Arkama baktığımda hem dolu dolu geçen yıllar, hem daha yapacak çok şeyin olduğu düşüncesiyle bitmeyen bir gayret var içimde. Yıllarla beraber, bir üslubun oluştuğu söylenebilir. Ama yine de buna, “bir şive kazanmak” demek daha gerçekçi bir yaklaşım gibi geliyor. Üslup kelimesinin aslında çok iddialı olduğunu düşünüyorum ve buna zaten bizden sonraki kuşakların karar vermesi gerektiğinin altını çiziyorum.
Değişen zamanla beraber insan da değişiyor, insanla beraber dünya da değişiyor. Fikirler, davranışlar, sanata bakış, alışkanlıklar bizim gençliğimizdeki gibi değil ve elbette bu kaçınılmaz.
Ben, "bizim zamanımız" cümlesini fazla zikretmeyi sevmiyorum, zira o bizim zamanımızdı, şimdi ise başka bir zamandayız ve şu an da, klasik sanatlarımızla uğraşan sayıca çok fazla insan var.
Belki de, her şeyden önce en çok sevinmemiz gereken budur. İçlerinden, sonraki asarlara adını yazdıracak bir kaç kişinin çıkması bile bu dönem için büyük kazanımdır ki, bir kaç kişiden çok daha fazlası kalıcı olacaktır. İnancım o yöndedir.
GERÇEK OLAN GELENEKTİR
Tezhip sanatında modern arayışlar ve anlayışlar hakkındaki kanaatlerinizi öğrenmek isteriz…
Şunu unutmayalım ki gerçek olan gelenektir… Yüzyılların süzgecinden geçmiş, terazisinde tartılıp, değişmez ve asıl olarak, günümüze kadar ulaşmış klasiktir yol göstericimiz… Kısaca gücümüzü geçmişten alıyorsak eğer korkmayalım modern yaklaşımlardan. Sırtımızı yasladığımız gelenek bu zamanda da bize yepyeni çiçekler açtırabilir.
Zira modern arayışlar, tüm sanat dallarında kaçınılmaz bir süreçtir. İnsanın doğasında var olan, yeni ve kendine ait, yaşadığı zamanı yansıtan değişik şeyler yapma dürtüsü, hep bu isteği getirir önüne.
Yine tezhibe dönecek olursak biz ve tüm arkadaşlarımız da bundan nasibini aldı, zira uzun yılların getirdiği birikim sizi yeni varsayımlara ve arayışlara doğru yola çıkarır, bu da kaçınılmaz olandır...
Az önce, “şimdi başka bir zaman" vurgusu yapmam tam da bunun içindi.
Eyvallah…
Bugünkü değişim durmayacak, tam tersi, daha da baş döndürücü bir hızla ilerleyecek.
İnternet ve sosyal medyayla beraber tüm dünyayla entegre olmuş, gerçekte yalnızlaşmış ama çok kalabalık bir sosyal ağın içinde olan gençlerimizin bizim çalıştığımız gibi çalışmalarını, bu sanatlara bizim baktığımız pencereden bakmalarını bekleyemeyiz.
Her şeyden önce tüm branşlarda tasarıma bilgisayar programlarının girmesi, usta yanında ustalaşma yerine, ustalarının dijital platformlar olması, gençleri daha özgüvenli yaptı. Bunun sonucu olarak da adeta bir 21. yüzyıl tezhibi doğdu.
Bu konu hakkında saatlerce konuşulabilir ama şunu asla aklımızdan çıkarmayalım ki, yenilik diye uydurma işler yapmak da köklerimize ihanettir, bunun da altını çizmek isterim.
Yaklaşık 30 yıldır öğrenciniz ve yol arkadaşınız Selim Sağlam ile birlikte ortak imzalı çalışmalar ortaya koyuyorsunuz. Bu keyfiyet geleneksel sanatlarımızda nadir rastlanan bir olgu. Söz konusu olgu nasıl neşv-ü neva buldu?
Selim'i henüz 17 yaşındayken tanıdım… Hafızlık eğitimi almıştı, liseye devam ediyordu. Bu süreçte Hüseyin Kutlu hocamızla hat derslerine başlamıştı. Daha sonra Fuat hocamızla devam ederken tezhibi de hayatının içine alarak onu da öğrenmeyi kafasına koymuş, sanat aşığı bir gençti.
Ama tezhibin çok kıskanç olması, çok zaman istemesi, onu bu sanata yoğunlaştırdı. Selim çok derviş ruhlu, temiz ahlâklı ve çok sanatkâr bir insandır. Adeta öz sanatlarımız için doğmuştur dersek sezadır.
Zira okumayı araştırmayı çok seven, bunlardan çok fayda sağlayan ve uygulayan birisidir…
Selim Bey’le birlikte içinden sanat ve estetik, güzellikler geçen otuz yılın anahtar kelimeleri nelerdir?
Kısaca, saygı, güven, dostluk, çok çalışmak, sanatımıza adanmışlık...
Yıllar içinde birbirimizden çok şey öğrendik. Onun hocası olmama rağmen, Onun da bana hocalık yaptığı ve çok şey kattığı zamanlar oldu. Zaman içinde ellerimiz aynılaştı, birbirimizin eksiklerini tamamlayarak, aynı bakış açısını kazanmak, bizi daha olgunlaşmış eserler üretmeye sevk etti.
Atölye çalışmalarınıza değinir misiniz?
1990 yılından beri, kısaca 30 yıldır, ara vermeksizin aynı atölyede çalışıyoruz.
Araştırmalar, klasiğin yanı sıra yeni ve farklı çalışmalar hepsi beraber yürüyor.. Hep masa başındayız diyebiliriz..
Okuyucularımız ve sanatseverler sizlere nasıl ulaşabilir?
Atölyemizden ve mail adresimizle ulaşmak çok kolay… Kapımız herkese açık…
Son birkaç yıldır İstanbul’daki sanat ve tezyinat birikiminizi Sakarya’ya taşıyorsunuz. Sakarya’da yapmakta olduğunuz hizmetlere değinir misiniz?
Sakarya, çok kendine has ve örnek bir oluşum… İstanbul dışında olup, İstanbul'u ayağına getiren ve meraklılarına, büyük bir özveriyle sanat hizmeti veren özel bir yapılanma.
Belediye bünyesinde olmasına rağmen, özerk bir ihtisas merkezi… Burası kurs alanı içinde bir kütüphane ve müze oluşturarak ve çok ses getiren sergiler açarak, örnek olma durumunu sürdürüyor. Bunda kurucuları Şükran Yılgın Aydın ve Halide Kama'nın emekleri ve gayretleri büyüktür.. 5 yılda yetişen çok fazla sayıda talebe, bu merkezin çok doğru yolda ilerlediğinin göstergesidir.
Biz de, danışman hoca olarak Sakarya’da tezhip derslerimizi sürdürüyoruz.
Mülakatımıza eklemek istediğiniz hususlar nelerdir?
Her zaman şu cümlelerle gençlere seslenip, bitirmek isterim… Bizler geldik, gidiyoruz ama Osmanlı ile günümüz Türkiye’si arasındaki, ilim, sanat ve kültür köprüsü sizlersiniz. Türk İslam sanatlarımız siz gençlere emanet. Yok olmaması, yozlaşmaması için elinizden geleni yapın. Geleneksel sanatlarımızın ve öz kimliğimizin değişen dünya ve değişen sistemlerin çarkları içinde özünü kaybederek başka şeylere evrilmesine müsaade etmeyin.
ÖZ SANATLARIMIZ KİMLİĞİNİZDİR
Bu sanatlar kimliğinizdir, unutmayın ki kökümüzden koparsak, bize ait olmayanı yaşamaya başlarız. Bu sebeple, kimliğinizi kaybetmeyin ve bunun bir bayrak yarışı olduğunu unutmayın. Günü geldiğinde, eksiksiz ve üzerine kattığınız yeni değerlerle, daha da zenginleştirdiğiniz bu mirasI sizden sonrakilere devretmekle yükümlüsünüz.
Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Sanatın, engin güzelliğinden, ruhlarını zenginleştirmek için istifade etmeleri temennimdir. Allah ilhamımızı sonsuz eylesin.
Teşekkür ediyorum Nilüfer Hanım.
Size de çok teşekkür ediyorum İbrahim Ethem Bey.