TOMBAĞIN SON USTASI
Kalemkâr İsmail Bülbül; metal oyma sanatkârı. Kakma, kabartma ve ajur tekniklerine vâkıf mahir bir usta. Medeniyetimizin izini; bir adım öte ihtişamını günümüz insanının irfanına arz etme gayretinde bulunan mahir sanatkâr geleneksel Türk metal işçiliğini ve tombak sanatını geleneğe dayanan özgün eserlerle harmanlayarak yaşatma gayretinde bulunuyor.
Kalemkârlık meslek, sanat ve zanaatı için bir paragraf açalım… Maden sanatında/zanaatında kalemkârlık her sanat ve zanaat dalında farklıklar arz ediyor. İsmail Bülbül Usta’nın çalıştığı tarzda kalemkârlık çelik, demir, bakır, pirinç, bronz, altın, gümüşün hepsine uygulanan kalem işini kapsıyor. Eski top, tüfek, kılıç, silah, tombak eserler, gümüş ve altın eserler de bu sınıfa giriyor. Özetle hemen hemen her maden üzerinde geleneksel usullerle çalışana kalemkâr deniliyor.
İsmail Usta, 1985 yılında Şanlıurfa’da dünyaya gelmiş. Henüz bir yaşındayken ailesi Gaziantep’e göç etmiş. Tahsil çağına gelince pek çok Anadolu insanının yaptığı gibi hem okumuş, hem çalışmış, hem çalışmış hem okumuş... Gönlüne henüz “çocuk” denilecek yaşlarda bakırcılık/bakır oyma zanaatının aşkı düşmüş. İlkokulu bitirdikten sonra aşkına; bakırcılığa yönelerek kalemkârlığa adım atmış.
20 yıldan bu yana bakırı, demiri, pirinci, bronzu ve altını işleyen İsmail Usta, çıraklık ve kalfalık yıllarını Gaziantep’te Ahilik teşkilatının usullülerine göre ustasının gözünün önünde, dizinin dibinde, elinin altında tamamlayarak 2001 yılında tekrar doğduğu yere, Şanlıurfa’ya göç etmiş.
ELMAS KALEMİ ELİNDEN DÜŞÜRMÜYOR
Göç, Anadolu topraklarının tabii bir süreci… İnsanlar emeğini ekmeğe dönüştürebileceği kentlere/iklimlere doğru akıp gidiyor çünkü. Şanlıurfa’da kendi atölyesini kuran İsmail Usta elmas kalem elinde bakırla, gümüşle, bronzla hasbihal etmiş.
Anadolu bakir bir coğrafya… Anadolu ustaları asırlar boyunca kendi sanatını ve zanaatını ortaya koymuş. Ustalar elden ele dilden dile gönülden gönle çıraklarına sanatlarının inceliklerini ahlakla birlikte aktarmış. Böylelikle hemen her sanat ve zanaat dalında “Anadolu işi” eserleri ve usulleri ortaya çıkmış. Anadolu’nun sanatını ve irfanını gönlüne dolduran İsmail Usta, bir müddet sonra kimi selefleri gibi Anadolu süsleme sanatıyla yetinmeyip üzerine yeni bir şeyler koymanın çabası içerisine girince tekrar yollara düşerek bu kez İstanbul’a göç etmiş. Zaten medeniyetler, göçebe kavimlerin ellerinin üzerinde yükselmemiş mi? Büyük medeniyetleri göçebe toplulukları kurmamış mı?