YEDİTEPE BİENALİ’Nİ AYDINLATAN RUH VE MANA İKLİMİ: YALNIZ DEĞİLSİN
Faruk Dinçer Eratlı hat sanatımızın usta isimlerinden biri. Hattat Eratlı, bir yandan Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü’nde ve Bahariye Mevlevihanesi’nde hat sanatının inceliklerini öğrenmek isteyenlere ders verirken diğer bir yandan da yeni eserler ortaya çıkarıyor. Sürat çağında, vakt-i nakd-i ümrü azizi israf etmeyen hattatımız ayrıca hemen her meslektaşının rüyasını süsleyen Mushaf-ı Şerif’i yazmakla meşgul oluyor.
Faruk Hoca’yla Yeditepe Bienali kapsamında Süleymaniye Salis Medresesi’nde düzenlenmekte olan “Yalnız Değilsin” sergisindeki tasarım ve eserleri özelinde hasbihal ettik.
Faruk Bey okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız?
1980 İstanbul doğumluyum. Ortaokul ve liseyi Açıköğretim’de okudum. Bu süreçte hafızlık, Arapça, İngilizce ve İslâmî ilimler tahsil ettim. 2005 yılında İstanbul Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünden mezun oldum. Birçok özel ve resmî kurumda rehber öğretmenlik, müdürlük, eğitim danışmanlığı gibi görevler üstlendikten sonra İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde 2 yıl proje koordinatörü olarak görev yaptım ve şimdi de Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü’ndeki görevime devam ediyorum.
Geleneksel İslâm-Türk sanatlarıyla nasıl tanıştınız?
Arapça hocam… Allah rahmet eylesin. Abdullah Peşteli üzerimde çok emeği olan ve hayatımda derin izler bırakmış birisidir. O zamanlar karikatür çizmeye karşı çocukluktan beri süregelen bir ilgim vardı. Bu kabiliyetimi fark eden hocam beni Hüseyin Kutlu’ya yönlendirerek hat dersleri almamı tavsiye etti. İyi ki de etmiş. Kendimce erken sayılabilecek bir yaşta başlamış olmanın çok faydasını gördüm diyebilirim.
Şimdiki zamanda bu alanda neler yapıyorsunuz?
Şu anda görev yapmakta olduğum Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü bünyesinde el yazması Kur’an-ı Kerîm hazırlama çalışmalarım devam ediyor. Bunun yanında Eyüp’te bulunan Bahariye Mevlevihanesi’ndeki atölyemde kendi özel çalışmalarımı yapıyorum ve bu sanata gönül vermiş arkadaşlarımıza bildiklerimi aktarmaya çalışıyorum. Ayrıca katıldığımız birçok sergi ve projeler oluyor tabii ki.
BANA FARKLI ÜSTADLARDAN FEYZ ALMAK NASİP OLDU
Hüseyin Kutlu’dan nesih, Davut Bektaş’tan sülüs, Fuat Başar’dan da celi sülüs dersleri aldınız. Sizce sülüs, hat sanatının neresinde durmaktadır?
Günümüzde genel kabul görmüş anlayışa göre “yazıya hangi hocada başladıysan orada bitirmelisin” şeklinde bir düşünce var. Bana farklı üstadlardan feyz almak nasip oldu ve bu durum benim yazıya farklı açılardan bakabilmeme olanak sağladı.
SÜLÜS YAZI AZAMET HİSSİNİ UYARDIRIR
Hat sanatında her bir yazı türünün insanda çağrıştırdığı bazı duygu ve kavramlar vardır. Örneğin nestalikten bahsediyorsak huzur, dinginlik ve sadelikten de bahsetmemiz gerekir. Eğer seyrettiğimiz levhada nesih bir yazı varsa orada çok ciddi bir zerafet vardır. Ama söz konusu olan sülüs ise bizde uyandırdığı his azamettir diyebiliriz.
SÜLÜS, HATTIN ANASIDIR
Sülüs için “Ümmül-hat” yani hattın anası derler. Sülüs yazıda mahir olan bir elin diğer yazıları da (elbette üstadından öğrenerek) ustaca yazabilme kabiliyeti olacağını tahmin etmek zor olmaz. Nitekim birçok hocamız da yazı sevdalısı talebelerini sülüs yazıyla başlatmaktadır.
HATTAT OLMAK İÇİN YAZIYA ÂŞIK OLMANIZ GEREKİR
Hat, bizatihi keşif ve ilham sanatı… ‘Rakım Mesleği’ gönlünüzde ne türden keşif ve ilhamlara yol açıyor?
Bu, aslında cevap vermesi zor bir soru. Bilemiyorum hissiyatımı tam olarak ifade edebilecek miyim. Bu sanatı icra edebilmek için peygamber sabrına ihtiyaç duyulduğunu söylerler ama bence durum bunun tam tersi. Eğer hattat olmak istiyorsanız yazıya sabretmeniz değil aşık olmanız gerekir. Sabretmeniz gerekiyorsa bir gün dayanamaz vazgeçersiniz ama eğer işinize âşıksanız kalemi elinize aldığınızda yorgunluğunuzu, varsa uykusuzluğunuzu, yemek saati geçtiyse açlığınızı unutur, kutsal bir işle meşgul olmanın hazzına kendinizi kaptırırsınız.
Özellikle yeni bir istif yapmaya niyetlendiğimde beni en çok çarpan, silkeleyen, okuduğumda şok etkisi veren ayetleri seçmeye çalışırım. O his, eseri meydana getirirken zannediyorum kalbimden elime, kaleme hatta kâğıda kadar geçiyor. Nihayet yazı sona erip çerçevesiyle duvara asıldığında, gören gözlere anlatacağı çok fazla hikâyesi oluyor. İnsanlar sadece bendenizin değil, birçok hattatın eserine baktığında bu duyguyu yakalayıp etkileniyorlar. Anlatması zor ama çok defa şahit olduğum da bir gerçek…
KENDİMİ BİENALİN İÇİNDE BULDUM...
Buradan, Yeditepe Bienali’ne geçelim dilerseniz. Salis Medresesi’nde Yalnız Değilsin temalı sergide eserlerinizle yer alıyorsunuz. Bienal sürecine nasıl katıldınız?
Aslında benim katılmam biraz ilginç oldu diyebilirim. Geçen senenin ortalarında enstitüde bu konu gündeme gelmişti ve ben dâhil olduğum projelerin yoğunluğu sebebiyle yeni bir projeye daha katılmamın mümkün olamayacağını söyleyip affımı istemiştim. Zira bir eseri tasarlamak bir zaman alırken onu meydana getirme sürecinde karşınıza çıkabilecek sürprizleri de düşündüğünüzde vaktinizin gerçekten çok geniş olması gerekiyordu ve bende böyle bir rahatlık yoktu (hiçbir zaman olmadığı gibi). Sonrasında bir gün sayın Melis Uludağ ve Fisun Onomay misafirim oldu ve bienale katıldıklarını söylediler. Hayırlı olsun demeye kalmadan “senin de adını verdik, aynı ekipteyiz” cümlesini duydum. İlginç bir andı benim için. Kendi durumumdan bahsettim. İstanbul’da malum herkes zaman sıkıntısı çekiyor. Bunun içine ailenizi, sosyal hayatınızı, işinizi ve projelerinizi koyduğunuzda vereceğim sözleri yerine getirememekten duyduğum kaygıyı ifade ettim. Onlar da eserlerin (taslak-tasarım-istif artık adına ne derseniz) ön çalışmalarını hazırlamamı istediklerini, eserlerin üretilmesini kendilerinin yapacaklarını söyleyince ortaya koyacak bir bahanem kalmadı ve kendimi bienalin içinde buldum.
YALNIZ DEĞİLSİN KONSEPTİ MELİS ULUDAĞ'A AİT
Yalnız Değilsin fikri nasıl ortaya çıktı?
O konsept tamamen Melis Uludağ’a ait. Duyunca benim de çok hoşuma gitti ve çalışmalarımı ilgili ayetler üzerinden daha da keyifli yürütmeme vesile oldu diyebilirim.
Tema, hangi ayet-i kerimelerin üzerine inşa edildi?
Yalnız olmadığımızı bize hissettiren, daima gözetim altında olduğumuzu, tutunacak bir dalımızın her zaman var olduğunu hissettiren ayetler üzerinden gidildi. Bu bağlamda altı adet ayet-i kerime seçtik. Bunlar;
Hadid suresi 3. ayet “O ilktir, sondur, aşikârdır, gizlidir.”
Hadid suresi 4. ayet “Nerede olursanız olun O, sizinle beraberdir.”
Fecr suresi 14. ayet “Şüphesiz rabbin (her an) gözetlemededir.”
Kâf suresi 16. ayet “Ve biz ona (insana) şahdamarından daha yakınız.”
Tevbe suresi 40. ayet “Üzülme, Allah bizimledir.”
Bakara suresi 186. ayet “Kullarım sana beni sorarlarsa (de ki) ben çok yakınım.” ayetleri oldu.
Tasarımlarınız nasıl şekillendi?
Yazının taslağını meydana getiren temel unsurları şöyle anlatabilirim sanıyorum. Önce ayetin manası ve harflerin uyumu ile bendenizin o anki ruh halinin bir araya gelmesi neticesinde Rabbimin nasip ettiği bir kompozisyon ortaya çıktı. Bu kompozisyon meydana geldikten sonra Melis Uludağ ve Fisun Onomay hocaların renk, ölçü, üzerine konulacak ebrular, katı’ desenleri gibi birçok hususta katkıları oldu ve tasarımlar bu şekilde hazırlanmış oldu.
Sergideki bir eserin hikayesini dillendirir misiniz?
Aslında hiçbirini diğerinden ayıramadığım için hepsi adına genel bir hususun altını çizmem daha doğru olur.
Buyurunuz Faruk Dinçer Bey.
Eserlerin meydana gelme sürecinde özellikle klasik makıli yazı ölçülerinin dışına çıkmamaya gayret ettim. Ortaya konan eserler zaten tasarım ve malzeme olarak klasiğin çok ötesindeydi. Bienal mantığı da bunu gerektiriyor zaten. Üç boyutlu, daha dekoratif ve işlevsel eserler hazırlamış olduk. Bunu yapabilmek adına yazının kurallarını esnetmemeyi de önceleyince sonuç gördüğünüz gibi oldu.
Sanatkârlar Melis Sevilay Uludağ ve Fisun Onomay’ın projeye ürettikleri katma değerler nelerdir?
Melis hoca bu çalışmaların fikrini ortaya atan kişi. “Yalnız Değilsin” konsepti de kendisine aittir. Az önce de bahsettiğim üzere istifler yapıldıktan sonra tasarımlar üzerinde her iki ismin de katkıları oldu. Tasarımlar ortaya çıktıktan sonra Fisun Onomay ve Melis Uludağ birlikte eserleri meydana getirdiler. Tabi bu da uzun, zahmetli ve benim dahil olamadığım bir süreçti. Bir şeyi ilk defa yapıyorsanız bütün deneme yanılmalar, zaman kayıpları, emekler elbette çok daha yorucu oluyor. Eserlerin üzerindeki ebrular ve katı’ işlemelerinden renk ve malzeme uyumuna varıncaya kadar uzun ve zahmetli bir yolu birlikte aşmış oldular. Az önce de bahsettiğim gibi ben buna cesaret edememiştim. Kendilerine emekleri ve fedakârlıklarından ötürü bir kez daha teşekkür ediyorum.
ESERLER MANALARIYLA UYUMLU TASARIMLARA SAHİP
Yalnız Değilsin’deki hurufat ve tasarım muhataplarına lisan-ı halleriyle neler anlatıyor?
Her bir eser manasıyla uyumlu tasarımlara sahip aslında. Örneğin “Biz insana şahdamarından daha yakınız.” ayetinin yazılı olduğu eserde yukarıdan aşağıya harfler büyürken aynı zamanda da gittikçe zeminden yukarı doğru çıkmakta ve gittikçe yakınlaşan bir his uyandırmaktadır. Ayrıca “şahdamarı” kelimesinin de anlamıyla bütünlük sağlaması açısından kırmızı olmasını tercih ettik. Bunun yanında bizim döngü olarak ifade ettiğimiz eserde meâen, “Nerede olursanız olun O, sizinle beraberdir.” ayeti çalışıldı.
HER ESER BİRÇOK ŞEY ANLATIYOR
Mana ile uyumluluk arz etmesi açısından her seferinde açının ve ebatların değiştiği ve üst üste oturtulan yedi katlı bu eser görenlerde ayrı bir heyecan uyandırıyor. Yine “Üzülme, Allah bizimledir” ayetinin işlendiği eser de “umut ışığı”nı simgelemesi için led aydınlatmalarla zenginleştirildi. Aslında her eserin anlattığı birçok şey var ama gerisini de ziyaretçilerimizin tahayyülüne bırakmayı tercih ediyorum.
Bienal izleyicileri eserlerinize ne türden dönüşleri/tepkileri oluyor?
Bienale hazırlanırken amacımız, klasik yazı ölçülerini ihlal etmeden ama modern malzemeler kullanarak bir çalışma ortaya koymaktı. Yani bugüne kadar kullandığımız kağıt, kalem ve mürekkep üçlüsünden kopup, çerçeveye sığmayan, üç boyutlu, dekoratif, anlamıyla uyumlu tasarımlara sahip, camın arkasından izlemeye gerek duyulmayan, kendisine dokunabildiğiniz ve yüreğinize dokunan eserler olsun istedik. Sanıyorum başarılı olduk ki gerçekten bizi teşvik eden, motive eden çok sayıda geri dönüş aldık. Bu süreçte arayıp tebrik eden, lütfedip ziyaret eden herkese en içten teşekkürlerimi arz ederim.
Bienalin mücerret sergilerle benzeşen, ayrışan yönleri nelerdir?
Bizim sergilerimizde katılımcı sanatçı sayısı genelde en fazla 20 kişi civarında olur, eserlerin sergilenmesi tek bir mekânda ve bir-iki hafta kadar sürer. Bienalde ise 600’ün üzerinde sanatçının üç bine yakın eserinin olduğu söyleniyor. Tabi bu eserlerin sergilenmesi için 30 ayrı mekân belirlenmiş ve hepsini gezebilmek için 1,5 aylık bir süremiz var. Ayrıca enstalasyonlar da sadece bienalde görebileceğiniz, bulunduğu ortama renk ve değer katan ürünler. Bunun yanında İstanbul’un hemen her yerinde bienal reklamları görüyoruz. Geleneksel sanatlarla uzun yıllardır ilgilenen biri olarak bu kadar reklamı yapılan ve ilgi gösterilen bir organizasyonun bir parçası olmak da ayrıca güzel bir duygu elbette.
HATTA FARKLI MALZEMELERİN KULLANIMINI DENEMEKTE FAYDA MÜLAHAZA EDİYORUM
Geleneksel hat sanatına yeni yorumlar ilave ediyorsunuz. Hatta yeni arayışlara ve üçüncü boyuta dair kanaatlerinizi almak isterim.
Günümüzde birçok hattat artık farklı bir şeyler yapmak gerektiği hususunda hemfikir. Bunu ortaya konan eserlerden anlamak da mümkün. Kimisi yazıda doğallığı ön plana çıkarırken kimisi kuralları zorlamayı seviyor. Hepsine saygı göstermekle birlikte bendeniz, genelde klasik yazı kurallarını bozmadan eserin yapılış tekniği ya da farklı malzemelerin kullanımını denemekte fayda görüyorum. Örneğin makıli yazı kamış kalemle yazılsa nasıl olurdu düşüncesinden yola çıkarak hazırladığım bir levha vardı. Harflerin üst ve alt kısımlarını düz değil ama kamış kaleme uygun olarak 45 derecelik açıyla ve renkli mürekkeple yazmayı denedim. Ortaya kendiliğinden üç boyutlu bir yazı çıktı ve çok beğenildi. Malumunuz makıli-kufi yazı cetvelle çizilip içi fırçayla boyanırken ben normal bir yazının tekniğini ve tashihini ilk defa buraya uyarlamış oldum. Farklı bir yorumdu ama bunu deneyerek başlayan süreç beni bugünlere getiren önemli bir milat oldu diye düşünüyorum.
Bundan sonra ne tür projeleriniz olacak?
Mayıs ayında ramazandan önce Üsküdar’da çok değerli üstatlarımızla birlikte önemli bir projenin son hazırlıklarını tamamlamak üzereyim.
Sergiyi biraz açar mısınız?
Tabii ki... “Ardında İz Bırakanlar” adlı sergimizin proje koordinatörü Meyçem Ezengin. Sergimizin aynı zamanda katılımcı sanatçıların makalelerinden de oluşan bir kitabı da yayınlanıyor.
Projede kimler yer alıyor olacak?
Kitapta ve sergide Turan Sevgili, Hasan Çelebi, Münevver Üçer, Kaya Üçer, İslam Seçen, Nursen Güven, Güvenç Güven, Dürdane Ünver, Hikmet Barutçugil, Gülçin Anmaç, Hüsamettin Yivlik, Meyçem Ezengin ve bendeniz yer alıyoruz. Bu yılı bu projeyle kapattıktan sonra eylül-ekim gibi farklı projelerimiz de olacak ama şimdilik gizli kalmasında fayda var.
Eyvallah.
Yine aynı dönemde çıkmasını planladığımız eşim Serap Eratlı’nın üstlendiği bir kitap projemiz var. Zamanı yaklaştıkça detaylarını sizlerle paylaşmaktan şeref duyacağım.
Biz de gündeme getirmekle müşerref oluruz biiznillah. Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Vakit ayırıp bu söyleşiyi gerçekleştirdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.
KÜLTÜR, TOPLUMU MİLLET HALİNE GETİREN ÖNEMLİ BİR UNSURDUR
Takipçilerimize nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Hat sanatı başta olmak üzere geleneksel sanatlarımıza karşı çok ciddi bir teveccüh olduğunu memnuniyetle görüyorum. Kültür, bir topluluğu millet haline getiren en önemli unsurlardandır. Genç kardeşlerimize de bu sanatlarla ilgilenmeyi hararetle tavsiye ediyorum.
İlginiz için teşekkür ediyorum.
İbrahim Ethem Gören