VEFÂTININ 40. YILINDA HATTAT HAMİD AYTAÇ’A VEFÂ…

20. yüzyılın en mühim yazı simalarından Hattat Hamid Aytaç’a rahmeti vesile kılarak vefâtının 40. Yılında -Hamid Bey’in yazı sanatında torunu mesabesinde bulunan- Hattat Dr. Necmi Atik ile bir e-mülakat gerçekleştirdik.

Hattat Hâmid Bey’in talebelerinden Muhammed Fahrettin Bilgiç ve Ali Hüsrevoğlu hocalardan meşk ederek icazet aldınız. Hocalarınız, Hâmid Bey’e dair neler anlatırdı?

Ankara İlahiyat Fakültesi’nde tahsil gördüğüm yıllarda talebesi olduğum merhum Muhammed Fahreddin Bilgiç hocam, Hattat Hamid Aytaç hakkında sitayiş dolu sözler söyler, hocasının hat sanatını tekrar ihya ettiğini ve hat sanatı konusunda tartışmasız bir üstad olduğunun bütün dünya hattatları tarafından teslim edildiğini beyan ederdi.

Ali Hüsrevoğlu hocam, elinin kuvveti ve sağlamlığı kadar, zekâsının ve hâfızasının da kuvveti ve sağlamlığından bahseder, Arapça ve Farsça şiirleri bir saat müddetince hafızasından okuduğuna defalarca şahit olduğunu söylerdi. Hocam Ali Hüsrevoğlu Hamid beyin hüsn-i hattın her nevinde yazılar yazabilen ender hattatlardan biri olduğunu, Türkiye ve dünyadan sayısız hattata icazet verdiğini belirtirdi. Yine, Hamid hocanın, seksen senelik sanat hayatında hat sanatı adına verdiği hizmetlerin çok az kimseye nasip olduğunu, harf inkılâbı ile hattatların mesleklerini bıraktığı zamanda, çok zor şartlarda Hamid hocanın bu sanatı devam ettirerek, hat sanatını Osmanlı’dan Cumhuriyet’e taşıma vazifesini yüklendiğini, zor zamanda çok başarılı işlere imza attığını anlatırdı. Talebelik zamanının üstadın yaşlılığına denk geldiğini söyler, meşhur yangın olayını da zaman zaman hikâye ederdi.

Kaç yıldır Hâmid Bey üzerine araştırmalar yapıyorsunuz?

Yalova İmam Hatip Lisesi’ni okuduğumuz yıllarda, üst sınıflarda Hattat Hamid Aytaç’tan İstanbul’a gidip-gelerek ders alan ağabeylerimiz vardı. Onlar, yazdıkları yazılarını gösterirler, Hattat Hamid’in çıkarmalarını anlatırlar, biz de kendilerini hayranlıkla dinlerdik. Hattat Hamid’in orijinal yazılarına ulaşamasak da, siyah-beyaz baskısı olan yazılarını arşivlerdim. Dergilerde çıkan yazılarını da toplar, arşivime eklerdim.

Ankara İlahiyat Fakültesi’ndeki tahsil yıllarımızda, Muhammed Fahreddin hocamdan meşk ederken, meşk murakkalarını bulma imkânı zaten yoktu, biz de elimizdeki Hâmid hocanın siyah-beyaz yazılarının fotokopilerine, dergi sayfalarına bakarak taklit etmeye çalışırdık. Hocam, meşklerin altına çıkartma yaparken tamamen hafızasından tarifler yapar, büyük bir ustalıkla Hamid hocanın harflerinin birebir aynısını yazardı.

DR. ATİK: HATTATLARIN YOLU MUTLAKA HAMİD AYTAÇ’A ÇIKAR

Hat sanatıyla ilgilenip de Üstad Hamid Aytaç’tan habersiz olmak imkânsız bir şeydir zaten. Hangi hat nevinden meşk ediyorsanız edin, mutlaka yolunuz Hattat Hamid Aytaç’a uğrar ve kendini size sık sık gösterir. Siz de nasibiniz kadar kendisinden istifade edersiniz. Biz de o günden bugüne Hamid hocanın izinin peşindeyiz diyebilirim.

Hâmid Bey hangi mülahazalarla hususi ilgi alanınıza dâhil oldu?

İbrahim Ethem Bey, kim hat sanatıyla ilgileniyor ve meşk edip bir hocadan ders alıyorsa alsın, yazılarıyla kendisine örnek olan hattatlar da, ister sağ olsun ister âhirete irtihal eylesin, o talebenin hocasıdır. Yani talebe kimden veya kimin eserlerinden istifade ediyorsa, o kişi veya eserlerin sahibi o talebenin aynı zamanda hocasıdır. Biz her ne kadar Hamid Aytaç hocanın talebelerinden ders aldıysak da, aynı zamanda Hamid Aytaç hocadan da eserleri vasıtasıyla ders aldık, çok istifade ettik ve ediyoruz diyebiliriz.

Bildiğiniz gibi, Hamid Aytaç üstadımızın, hayatı, eserleri, sanatı ve sanat anlayışı gibi konular tekrar tekrar yazıldı ve bu konularda pek çok programlar icra edildi. Bizim, Hattat Hamid ile alâkalı husûsi mülahazalarımız, eserleri, yetiştirdiği talebeleri, verdiği icazetler üzerinedir. Bunun sebebi de, büyük üstadın muhteşem eserlerinden istifade etmek, her sanat dalında olduğu gibi usta-çırak ilişkisini tespit edip, hattatlar silsilesini netleştirerek ortaya çıkarmak ve bu silsilenin günümüz hattatlarına bağlanarak bir sonraki kuşaklara sahih bir şekilde ulaşmasını sağlamaktır. Çünkü silsile yani sanat dallarındaki usta-çırak ilişkisi, her sanatkârın olmazsa olmazıdır.

HATTAT NECMİ ATİK: USTASIZ, USTALIK YAPILAMAZ.

Ustasız, ustalık yapılamaz veya çırak olmayan usta olamaz. O zamanda ustalık yapabilmek için şu sorunun cevabını vermek gerekir; “Kimin çırağısın veya çıraklığını yaptın.” Bizim, Hamit hoca ile alakalı hususi çalışmalarımızdan biri de bu soruya verilecek cevabı, belge ve arşivler ışığında ortaya koymaktı.

Hâmid Bey’in yetiştiği içtimai ortamı nasıl tarif ve tavsif edersiniz?

Sultan Abdülmecid’in yayımladığı mülkî ıslahat programı ve bunun uygulandığı dönem olan Tanzimat’ın ilanı sonrası, Osmanlı aydınının Avrupa kültürüyle geniş anlamda ilgilenmesine sebep oldu ve bu ilgi sadece askerî ve siyasî alanda değil; edebî, sosyal ve kültürel alanlarda da farklı fikirleri ortaya çıkardı. Sultan Abdülaziz ve V. Murad döneminde de bu etkiler artarak devam etti. 1876’da tahta çıkan II. Abdülhamid Han ile Osmanlı Devleti’nde yeni bir dönemin, millî bir anlayışın adımları atılmaya başlandı. Mâlî imkânsızlıklar yüzünden başgösteren isyanlar bastırıldı, yapılan savaşlarda başarılar elde edilmeye başlandı ve mâlî ve ictimâî reformlar yapıldı. Ama, II. Abdülhamid Han’ın üstün gayretlerle yaptığı bütün hamleler, Osmanlı Devleti’nin sadece çöküşünü geciktiriyordu.

İşte Hamid hocamız, II. Abdülhamid döneminde, 1891 yılında Diyarbakır’da dünyaya geldiğinde durum kısaca böyleydi. 1893 nüfus sayımlarında, Osmanlı Devleti’nin toplam nüfusunun 17 milyon civarında olduğunu düşünürsek,  Diyarbakır 396 bin kişinin yaşadığı büyük bir Osmanlı şehriydi aslında. Diyarbakır’da o dönem 344 faal okul vardı, 159 tane de açılması planlanan okul, yani toplamda 500 civarı okuldan bahsediyoruz. Lakin, Hamid hocanın doğduğu ve ilkokul, ortaokul ve lise yılları, Osmanlı Devleti’nin gerileme ve çöküş dönemi… Bu gerileme ve çöküşten her alan nasibini almıştı. Batı’nın etkisiyle yok olma noktasına gelmişler ve millî hüviyetlerini kaybederek şekil değiştirmişler. 

Hamid Bey’in yazı tahsil ve tedrisatını özetlemenizi istirham ediyorum.

Hamid hoca, ilkokula, Diyarbakır Ulu Camii bitişiğinde olan Sıbyan Mektebi’nde başlıyor. Ortaokulu, Diyarbakır Askeri Rüşdiyesi’nde, Liseyi de Diyarbakır Askerî İdâdî’de tamamlıyor.  1324/1906 yılında 16-17 yaşlarında iken İstanbul’a geliyor ve Medresetü’l-Kudât’a yani Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırıyor. 1907 yılında, Hukuk Fakültesi’nden ayrılarak, Sanayi-i Nefise’ye yani Güzel Sanatlar Akademisi’ne başlıyor. Babası Zülfikar Ağa’nın vefat etmesiyle, tahsil hayatı yarıda kalıyor. 18-19 yaşlarında, hoca olarak Gülşen-i Meârif’te yazı derslerine giriyor.

Hamid hocanın hat sanatı eğitim ve öğrenimini ise iki devre ayırmak gerekiyor, biri Diyarbakır dönemi, ikincisi İstanbul dönemi. Diyarbakır’da, hat Sanatı derslerinde ilk hocası Mustafa Âkif Tüten’den, daha sonra Diyarbakır Askerî Rüşdiyesi’nde iken Hocası Vâhid Efendi’den rik’a; Jandarma Kolağalarından Ahmed Hilmî Efendi’den sülüs nevini meşk ediyor. Daha sonra, Kovası Sağır İmam Said Efendi ve akrabası Abdüsselâm Efendilerden meşk ediyor. Yine, Rüşdiye yıllarında, Hoca Ali Rıza’nın talebesi Ressam Yüzbaşı Hilmi Efendi’den Fransız usulü Romen ve Gotik yazı dersi alıyor ve resim öğreniyor.

Diyarbakır’da, hat sanatı alanında sağlam bir alt yapıya sahip olan Hamid hoca, İstanbul’da, ilk olarak Gülşen-i Ma’ârif Müdürü Süreyya Bey vasıtasıyla tanıştığı, her hat nevinde mâhir olan Hattat Hacı Nazif Efendi’den ders almaya başlıyor. Reîsü’l-hattâtîn Hacı Kamil Akdik’ten, Neyzen Mehmed Emin Efendi’den, Tuğrâkeş İsmail Hakkı Altunbezer’den, Hulûsi Efendi’den yazı dersleri meşk ediyor.

Üstad ilk mektepte Mustafa Akif Tüten’den, Askeri Rüştiye’de Vahid Efendi’den, akabinde Abdüsselam Efendi’den, bilahare Reisü’l-hattâtîn Kamil Akdik’ten, Nazif Efendi’den, İsmail Hakkı Altunbezer’den ve Hulusi Efendi’den yazı talim etmekle birlikte klasik manada meşk süreçlerini ikmal etmemiş. Daha ziyade kendi gayretleriyle tüm yazı nevilerinde ihtisas sahibi bir mevkie gelmiş.  Buradan hareketle Hâmid Bey için, Hz. Ali’ye atfedilen “Güzel yazı bizzat hocanın öğretişinde (meşk) gizlidir…” mealindeki yazı düsturunun istisnasıdır” diyebilir miyiz?

Kendi gayretleriyle diyemeyiz aslında, neden diye sorarsanız; Düşünün, ilkokul yıllarından başlayan bir yazı taliminiz var ve lise sona kadar neredeyse on yıl Diyarbakır’da beş hattattan ders meşketmişsiniz, İstanbul’a gelmişsiniz, dönemin beş dev hattatından yazı dersi alıp istifade etmişsiniz. Şimdi söyleyin, tarihte ve günümüzde hangi hattat, hüsn-i hat meşkini on ayrı hattattan alabilmiş, böyle bir talim kendisine nasip olmuştur. Şahsen ben, ne günümüzde ne de hat sanatı tarihinde de böyle bir durumun olduğunu hatırlamıyorum.

Ayrıca Hamid hoca, 13-14 yaşlarında iken, II. Abdülhamid Han’ın 25. cülus yılı kutlamaları çerçevesinde, Diyarbakır Belediyesi’nden aldığı ve içinde Abdülhamid Han’ın ismine çekilmiş tuğranın da bulunduğu hat sanatı siparişlerini yazarak teslim etmiş birisidir. Bildiğiniz gibi siparişleri gayet güzel yazarak zamanında teslim ettiğinden dolayı belediye tarafından 1 altın lira ile mükâfatlandırılmıştır. Hamid hocanın 13-14 yaşında, söz konusu siparişleri yazacak seviyeye gelmesinde hocalarının katkısı kuşkusuz çok önemlidir. Sadece şahsî gayretlerle bu başarının elde edilmesi imkânsızdır.

Hattat Hamid Aytaç üstadımızın, hat sanatındaki üstün kabiliyetlerini ortaya çıkaran sebeplerin başında ve en önemli olanı da, çok farklı yazı çeşitlerinde birbirinden değerli hocalardan ders almış olmasıdır zaten. İstidâdı ve kâbiliyeti hangi seviyede olursa olsun, yardım almadan, hocada meşk etmeden, kendi kendine hiçbir kimse, bütün hat sanatı çeşitlerinde bu başarıyı gösteremez.

Diyarbakır’dan İstanbul’a gelen Hamid Bey’in Âsitane’deki hüsn-i hat çalışmaları nasıl ilerledi?

Hamid Hoca’nın ilk olarak hat sanatı dersleri verdiği yer, 1908 yılında Gülşen-i Ma’ârif’tir.  1909 yılında Harbiye Matbaası hattatı olur, bir yıl sonra da Mekteb-i Harbiye Matbaası’na tayin edilir. 1909-10 yıllarında, memurluğundan arta kalan vakti değerlendirmek için “Hattat Hamid Yazı Evi”ni açar. Aslında 1910 yılına kadar yazılarının altına koyduğu ketebesi/imzası Mûsa Azmî/Şeyh Mûsâ Azmî şeklindedir, lakin memurların başka bir işte çalışmaları yasak olduğundan dolayı, dikkat çekmemek için “Hamid” adını kullanır. İşte Hamid hocanın, hüsn-i hattaki velûd çalışmaları bu isimle birlikte başlamaktadır. Zaten kendisi de hat sanatındaki bütün başarılarını “Hâmid” ismine borçlu olduğunu söylemektedir. Kısa zaman sonra, açtığı yazı evi tespit edilince istifa ederek, kendi yazı evinde şahsî çalışmalarını yoğunlaştırır, resmî ve özel sayısız yazılar yazar. Üstad Hamid, 1911-1982 yılları arası Hattat Hamid Yazı Evi’nde, tam 70 yıl, yazar yazar…

Harf inkılabı hattatları ve bâ-husus Hamid Bey’i nasıl etkilemiştir?

Osmanlı Devleti’nin gerileme ve çöküş dönemlerinde bütün sanatlarımız Batı’nın etkisiyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına rağmen, hat sanatımız gelişmesini sürdüren tek sanat dalımız olmuştur. Bunun en önemli sebebi ise Batı’da hat sanatımızın muâdili bir sanatın olmayışı ve hat sanatımızda usta-çırak usulünün/metodunun devam etmesidir.

31 Mayıs 1914 tarihinde kurulan Medresetü’l-Hattâtîn, tevhîd-i tedrîsât kânûnu gereği 1924 yılında kapatılıp yerine Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı “Hattat Mektebi” açılır. 1928 yılında harf inkılâbı yapılınca Hattat Mektebi de kapatılır.

Harf inkılâbından en fazla etkilenenler şüphesiz hattatlar olmuş ve bütün Osmanlı coğrafyasındaki hattatlar çok zor durumda kalmışlardır. Matbaanın kullanılmasıyla işleri zaten zora giren hattatların, harf inkılâbı ile ellerinde hiçbir şey kalmaz. Hattat Mektebi kapatıldıktan sonra yerine kurulan Şark Tezyînî Sanatlar Mektebi’nde ise yazı dersi müfredâta konulmaz.

Sadece yazı ile geçimini sağlayan Hattat Hamid Aytaç’da harf inkılâbından çok etkilenir, bütün hattatlar gibi o da artık yol ayrımına gelir, herkesin yaptığı gibi ya tamam veya çok zor bir karar olan devam…

Bu süreçte muasırları Hattat Halim Bey, Hasan Rıza Efendi, Mahmud Bedreddin Yazır, Macid Bey gibi hattatlar mesleklerine ara verirken Hamid Bey’in sürece etiketçiliği ve hakkâklığı dâhil ederek yazı hizmetleriyle meşgul olduğunu görüyoruz. Bu vetireye dair tesbitleriniz nasıl şekilleniyor?

İbrahim Bey, ne hazindir ki, tarihin seyri içerisinde geçim kaygısı/nafaka derdi, mesleğinde donanımlı ve mahâret sahibi ne kadar çok kişiyi yolundan alıkoymuş, kendisine ve çevresine maddi ve manevî alanda faydalı olacağı ustası olduğu işini terk etmesine sebep olmuştur. Gerçi isimlerini saydığınız hattatları bu sınıfta değerlendiremeyiz, onlar hat sanatına ara veren üstatlarımızdandır. Lakin, harf inkılâbından sonra, hat sanatını tamamen terk eden ve başka işlerle nafakasını temin etmeye çalışan ve isimleri ve eserleri kaybolup giden hattatlarımızın sayısı da maalesef çok fazladır.

Hattat Hamid, harf ınkılâbı sonrası hat sanatı iştigâline diğer hattatlar gibi “tamam” demek yerine “devam” demiş, işini devam ettirebilmek için de Latin harfleriyle de yazılar yazmaya başlamıştır. Hat sanatını devam ettirmek ve bir sonraki kuşaklara aktarabilmek için, kendisini “mânen görevli” saymış, yaşadığı maddî ve mânevî her türlü zorluk karşısında, çelik gibi olan irâdesiyle yılmadan ve yorulmadan bu görevini îfâ etmiştir. Geride bıraktığı sayısız eseri ve icâzet verdiği ve vermediği kendisinden ders alan yüzlerce talebesiyle görevindeki başarısını da belgelemiştir.

Hattat Hâmid Yazı Yurdu’nun Cumhuriyet Dönemi Hüsn-i Hat Sanatı hizmetleri için ürettiği katma değeri nazar etmenizi talep ediyorum. 

Hamid hoca, Diyarbakır Askerî İdâdî’den yani liseden sonra yazı aşkından dolayı arkadaşlarına göre farklı bir alanı seçmiştir, o alan, Güzel Sanatlar Akademisi’dir. Diyarbakır’daki lise arkadaşları ise, Harbiye’ye girip her biri “Paşa” olmuşlardır.

Harf inkılâbı sonrası hattatlar için durumlar vahimdir, Hamid hocanın meslekdaşları ya işlerine ara verirler veya tamamen bırakırlar. Bu yeni döneme uyum göstermek için Hamid hoca, Avrupa’dan etiket makinesi getirtir ve etiket basmaya başlar. Hoca Ali Rıza’nın talebesi Ressam Yüzbaşı Hilmi Efendi’den öğrendiği Fransız usulü Romen ve Gotik yazı dersi ve resim ile Latin yazı ve gravür siparişleri de alır ve siparişlerini yazıp teslim eder. Ayrıca hakk sanatını da icrâ eder, resimleri çelik üzerine hakk eder. Hat Sanatı ile iştigâlini ise hiçbir zaman bırakmaz, bir taraftan öğrenci yetiştirirken, diğer taraftan yerli ve yabancı, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen müşterilerinin siparişlerinin de yazar. 

OSMANLI DEVLETİ İLE CUMHURİYET TÜRKİYESİ ARASINDA KÖPRÜ…

Hamid hoca, Osmanlı Devleti ve Cumhuriyet Türkiyesi arasında hat sanatında bir köprüdür. Bu köprünün kurulduğu yer ise Hattat Hamid Yazı Yurdu’dur. Rabbimizin bir ikrâmı ve muhafazasıdır ki, bu köprü hiçbir zaman kapanmaz, kapatılmaz. Resmî siparişlerin de alındığı ve yazıldığı bir mekândır Hatta Hamid Yazı Yurdu. Hamid hoca sesini duyurabilmek için sebeplere tevessül ederek gazetelere, “Hattat Hâmid Yazı Yurdu “En güzel yazılarınızı, kabartma kart vesair matbaa ve tabela işlerinizi yalnız Yazı Yurdu’nda temin edebilirsiniz.” Adres: Babıali Caddesi’nde Yazı Yurdu Telefon: İstanbul 1634” gibi reklamlar verir. Bütün bu gayretlerinin sebebi, görevli olduğunu söylediği hat sanatının yaşama alanlarını oluşturup devam ettirmektir. Zengin olmak, lüks bir hayat yaşamak, mevkî ve makam sahibi olmak gibi hedefleri yoktur Hamid hocanın, onun hedefi Âşığı olduğu sanatı yazmak ve yazdırmaktır. Bu niyet ve hedefi ile sayısız talebeyi kabul edip hüsn-i hat dersleri verir. Netice itibarıyla Hattat Hamid Yazı Yurdu bir Güzel Sanatlar Akademisi’dir, sanatkârların ve sanatseverlerin ziyaret ettiği, sipariş verdiği, yazı dersi öğrendiği, imkânsızlıklarla dolu ama herkese açık tek mekân.

Hamid hoca, mekânını herkese açtığı gibi, yüreğini de açar ve bildiği her şeyi saklamadan, gizlemeden taliplilerine aktarmaya başlar. Nice yazılar yazılır 10 metre karelik yerde, nice talebeler yetişir Hamid hocanın bereketli ömründe ve gönlünde. Günümüze hat sanatının aktarılmasına, yüzlerce hattatın yetişmesine, her nevide sayısız eserlerin ortaya çıkmasına sebebtir Hattat Hamid Yazı Yurdu.

Bir sohbetimizde talebelerinden Ahmed Fatih Andı, Hâmid Bey için “ben sanatımı öğretmem, çalacaksın. Ayık olacaksın, kalemin cilvelerini kaçırmayacaksın” dediğini aktarmıştı. İstanbul’dan Adana’ya; Kerkük’ten Bağdat’a; Şam’dan Mekke’ye; Fas’tan Cezayir, Fransa, Almanya, Amerika ve Japonya’ya kadar pek çok ülkeden onlarca talebeye yazı sanatının inceliklerini öğreten Hâmid Bey’in yazı tedrisat usulü için büyükçe bir paragraf açalım...

Hamid hocanın, çok az kişiye nasip olan uzun sanat hayatında dünyanın her yerinden öğrencisi oldu. Bilmediği, anlamadığı diller konuşan talebelerine hat sanatı dersleri verdi. Meşke yeni başlayanlarla yazı ve örnek alacakları üstadlarla alâkalı şöyle derdi: “Yazıya yeni başlayan hattatlarımıza sülüsü tavsiye ederim, çünkü sülüs yazıların babasıdır. Sülüsü yazan diğer bütün yazıları da yazar. Çünkü onda öyle bir mânâ var ki, hiç bir yazıya benzemez. Sonra nesih, ta'lik, divanî, rık'a, celi divanî, kufi tavsiye ederim. Talik'de; Mehmed Esad Yesarî, onun oğlu Yesarîzade Mustafa İzzet Efendi, Hattat Sami Efendi, Necmeddin Okyay ve samimi arkadaşlarımdan Kemal Batanay, Hattat Hulusi Efendi, talebem Hattat Mustafa Halim Özyazıcı. Sülüs'de; Hat dehamız Mustafa Rakım Efendi, Sami Efendi, Bakkal Hacı Arif Bey, Mehmet Şevki Bey, Çarşambalı Arif Bey, Hacı Kamil Akdik, Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer, Mustafa Halim. Nesih'de; bu yazının mucidi Şeyh Hamdullah Amasi (Amasyalı), Hacı Kamil Akdik, Kayışzade Hafız Osman Efendi, Hasan Rıza Efendi, Yedikuleli Abdullah Efendi ve Mustafa Rakım Efendi'nin ağabeyi İsmail Zühdî (katib-ı saray-ı sultani). Bunlar hat sanatında mektep olmuş üstadlardır."

Hamid hocanın, ders usulü geleneksel usuldü. Her türlü yazı nevini yazdığı halde, Hamid hocadan nesih ve sülüs yazı nevi dışında meşk eden herhangi bir talebesini duymadım, araştırmalarımda da rastlamadım. Kendisinden icâzet alan talebelerinin, dîvânî hurûfâtı dışında ta’lik, dîvânî ve celîleri gibi nevileri başka üstadlardan meşk etmeleri de bu konuya açıklık getiriyor.

Bildiğiniz gibi, “Rabbi yessir...” meşki sadece nesih ve sülüs yazı meşk edenlere ilk ders olarak verilir, diğer yazı nevilerine müfredâttan başlanılır, yani “elif” harfinden başlanarak sırasıyla harfler verilir.  Hamid hoca da, meşke yeni başlayan talebelerine “Rabbi yessir...” dersini verirdi. Bu dersin verilmesinin farklı sebepleri vardır. Hat sanatı eğitimi hem üstad hem de talebe için uzun ve meşakkatli bir süreçtir. Üstadı, talebesine “Rabbi yessir...” meşkini vererek, talebesinin sabrını, istidâtını, liyâkatını ve en önemlisi edebini test eder. Bu özellikler ve bilhassa asgari şartlarda edebi olmayana hat sanatı öğretilmez. Yine “Rabbi yessir...” meşki ile talebe de nasıl bir sürece girdiğini tecrübe ile öğrenmiş, bu yol da karşılaşacağı şeyleri test etmiş olur. Eğitimine devam mı edecek yoksa etmeyecek mi bu konuda da kararını yol yakın iken verir. Ayrıca “Rabbi yessir…” “Rabbim! Kolaylaştır, zorlaştırma, Rabbim! Hayırla tamamına erdir” mânâsında, yeni bir işe başlarken yapılacak en güzel bir duâlardandır.

Klasik usulde dönemimizde diğer bir ayrıntı, talebenin hat dersine, elinin kaleme, mürekkebe ve kağıda alışması, eğitim sürecini öğrenmesi, hat sanatı için altyapısının oluşması ve elinin yatkınlığı için “el yazısı” denilen “rik’a”  yazısı ile başlatılmasıdır. Rik’a ile yazıya başlatılan talebe de “Rabbi yessir...” duâsını yazmaz, doğrudan harflerle başlar. Diğer hat nevilerine göre kısa süren rik’a eğitimi sırasında, üstadı talebeyi tanır,  talebe de üstadını tanıyarak, rik’a sonrası hangi yazı nevini meşk edeceğine karar verir. Osmanlı döneminde rik’a dersi okullarda verildiğinden, talebeler üstadlarına malum konularda hazır olarak gelirlerdi. Bu yüzden ve alışkanlıktan olsa gerek Hattat Hamid Aytaç’ın rik’a dersi verdiğine de şâhit değiliz.

Hamid hoca, sülüs ve nesih nevinde “Rabbi yessir…” dersi verdiği yeni talebelerine, dört aydan iki yıl kadar, kişiye göre farklılaşan süreçlerde, aynı meşki yazdırırdı. Haftalık yaptığı derslerde, talebenin yazısının hemen altına, harflerin hatalarını gösterebilmek için çıkartmalar yapar, derse tekrar çalışmasını isterdi. “Rabbi yessir...” dersini geçen talebesini müfredât dersini başlatır, elif harfinden başlayarak, istidâtına ve çalışmasına göre harfler verirdi. Müfredât dersini tamamlayan talebeye, mürekkebât yani ikili harflerin birleşimlerini verir, mürekkebât tamamlanınca cümlelere geçilirdi. Cümlelerde, “ebced hevvez”den sonra, “Sübhâneke”, yerine göre kasîdeler gibi metinleri verirdi. Cümleleri de tamamlayan öğrencisine, icâzetnâme için bir kıt’a veya hılye-i şerife yazmasını söyler, talebenin yazısı tamamlanınca altına icâzet metnini yazar, talebeye verirdi.

Hat sanatı için ders malzemeleri günümüzdeki gibi bol değildi. Talebelerin kullandığı malzemeler, genelde, mat beyaz kuşe kâğıdı, bambu kalem ve tedârik edilebilirse is mürekkebi idi.

Haftalık ders gösterme günü İstanbul’daki öğrencilerle, dışarıdan gelen öğrencilere göre değişirdi. İstanbul’daki öğrenciler Cumartesi günleri derslerini göstermeye gelir, İstanbul dışından gelenler ise geldikleri gün derslerini gösterirlerdi. Hamid hocadan, İstanbul dışındaki talebelerinden mektupla da ders alanlarda olmuştur.

Hâmid hocanın, “ben sanatımı öğretmem, çalacaksın. Ayık olacaksın, kalemin cilvelerini kaçırmayacaksın” sözüne gelince, talebenin yetişmesinin ve ilerlemesinin en önemli zaman ve zemini, hocasının yazı yazdığı veya dersine çıkartma yaptığı zamanlardır. Talebe bu zamanı pür-dikkat, hiçbir şeyle ilgilenmeden, hocasının el hareketlerini takip ederek, hocasının kalemi tutuşuna, mürekkep alışına, kâğıda mesafesine bakıp her açıdan o anı hafızasına kaydetmelidir. Zamanımızda hocanın yazı yazdığı ve çıkartma yaptığı bu önemli zamanı videoya çekenler var, yapılan iş doğrudur, lakin bunu yazısını gösteren değil, bir başkası yapmalı, o canlı anı talebe kaçırmamalıdır.

Mezkûr hasbihalimiz özelinde Ahmed Fatih Andı’dan referansla devam edelim. Merhum hocamızın evinde gerçekleştirdiğimiz sohbette “Hamid Hocamız fakirlik çekti, açlık çekti. Ama duruşu dikti. 15 metrelik bir kalıp yazı hazırlamıştı, ama ne yazı! O dönemde Suriyeli bir iş adamı ders görmekte olduğumuz yazıhaneye geldi. Kalıp yazıyı gördü, çok beğendi. 15 altın teklif etti. İhtiyacı olmasına rağmen Hamid Bey yazıyı vermedi.” cümlelerini kurmuştu. Hâmid Bey netice itibarıyla geçimini yazıdan temin eden bir sanatkâr. Kamuoyu, sanatseverler, iş adamları cennetmekân hattatımızın marifetine ne kadar iltifat etti/ediyor?

Dediğiniz gibi, marifet iltifâta tâbidir, iltifat edilmeyen metâ zâyidir. Hamid hoca, her açıdan çok zor bir dönemin sanatkârıdır. Yaşadığı dönemde ne kendisi, ne de eserleri gereği gibi takdir görmemiş, ömrünün önemli kısmını evi olarak da kullandığı daracık, fakr u zarûret ve imkânsızlıklar içerisinde ofisinde geçirmiştir. Ölümünden sonra, müzelere lâyık olan terekesi târumâr edilmiş, ehliyetsiz ve kıymet bilmez ellerde yok olup gitmiştir. Bütün yaşananlara rağmen onun bıraktığı eserler, günümüze ve bundan sonra da kıyâmete kadar sanatkârlara ve sanatseverlere rehberlik yapmaya devam edecek, göz aydınlığı olacaktır.

Günümüzde ise Hamid Hoca, çok farklı bir noktadadır, yetiştirdiği talebeleri ve eserleri vâsıtasıyla dünya çapında meşhur olan, takdir ve taklid edilen, hakkında çeşitli anma programları, panel ve sempozyumlar düzenlenen, makâleler, tezler ve kitaplar yazılan bir sanatkârdır. İstikbalde de, lâyık olduğu yeri ve değeri her zaman koruyacak, adına müze kurulacak, eserleri ve talebeleri ve talebelerinin talebeleri ile aramızda yaşamaya devam edecektir.

Hâmiş.

Kuveyt Türk Katılım Bankamızın Özel Bankacılık Portalında yayınlanmaya muvaffak kılındığımız 300’üncü yazımı Hattat Hamid Beyin ruhuna ithaf ediyorum. Vefâtının 40’ıncı yılını idrak etmekte olduğumuz Türk hat sanatının çilekeş üstadının makamı âlî; mekânı Firdevs olsun. Cenab-ı Hakk yazdığı harfler adedince merhuma in’am ve ihsanda bulunsun. Âmin.

Yazımda kullandığım fotoğraflar için arşivlerini paylaşan değerli hattat Prof. Dr. Fatih Özkafa’ya ve Hattat Dr. Necmi Atik’e hususen teşekkür ediyorum.

 

HAFTAYA: GÜNÜMÜZDE HATTAT HAMİD AYTAÇ ÜZERİNE YAPLAN ÇALIŞMALAR…

 

İbrahim Ethem Gören/07.06.2022-Yazı No: 300

 

{name}
{content}
+
-
{name}
{content}
+
-

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

SİZİ ARAMAMIZI İSTER MİSİNİZ?

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

BİZ SİZİ ARAYALIM

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.