"Rebabın bütün unsurları Allah'ı zikreder" hakikatini dile getiren Hz. Sultan Veled'in (ks) aziz hatırasına saygıyla...
USTASIYLA REBAB SAZI ÜZERİNE…
Ülkemizin mühim mûsiki simalarından ve rebab sazı ustalarından Mehmet Ünal ile öznesinde rebab sazı olan bir e-mülakat gerçekleştirdik.
Mehmet Bey, dilerseniz mülakatımızın ikinci bölümüne rebabın tarihini konuşarak başlayalım. Rebabın Selçuklu ve Osmanlı asırlarındaki yolculuğuna dair neler söylemek istersiniz?
Tabii ki. Rebab sazımızın tarihine genel olarak bakarsak… Rebabı evvelemirde Hz. Mevlana’nın ve oğlu Sultan Veled’in icra ettiğine dair güçlü deliller vardır. Rebab gövdesi Hindistan cevizi kabuğundan yapılıp cevizin üzerine deri gerilen ve atkuyruğundan oluşan tellerine, yine at kuyruğundan yapılan yay sürülerek icra edilen perdesiz bir müzik aletidir.
TARİH BOYUNCA BİRÇOK SAZA REBAB DENİLMİŞTİR.
Tarih boyunca birçok saza rebab denmiştir. Ayaklı kemâne ve lavta türü mızrapla çalınan sazlara da rebab denmiştir. Ayaklı kemâne türü ilk rebaplar Orta Asya’da kullanılan Iklığ tipi çalgılardır. İran’da tek yaylı çalgılara değil tamamen ya da kısmi deri göğüslü mızrapla çalınan çalgılara da rebab denmiştir. Çin ve Uzakdoğu ülkelerinde de rebab benzeri çalgılar görülmektedir. Bahsettiğim memleketlerde rebaba çok benzemekte olan Erhu sazını misal verebiliriz.
Erhu sazı nedir?
Erhu, rebaba göre daha kısa boyludur ve daha tiz bir sese sahiptir. Rebab, İslamiyet’le birlikte Endonezya, Cava ve Malezya gibi ülkelerde de benimsenmiştir. ‘Türk Rebabı’nın kökeni Orta Asya’ya kadar gitmektedir. Ürdün ve Irak’ın bazı kırsal bölgelerinde de bu türden, tek telli, iri ve dörtgen gövdeli, deri göğüslü, silindirik saplı bir yaylı çalgı kullanılır. “Rebâbü’ş-şâir” adı verilen bu çalgıya diğer Arap ülkelerinde de farklı isimler altında rastlanır. Meselâ Kuzey Afrika’da bu çalgıya “murabba”; oldukça yaygın olduğu Lübnan’da ise “rebâbe” denilmektedir. Rebâbe aynı zamanda Etiyopya’da kâse biçiminde ses kutusu olan bir lirin adıdır.
Kültürümüzde çok önemli bir yere sahip olan bu enstrüman, günümüzde maalesef çok az kişi tarafından bilinmektedir.
Rebab, enstrüman olarak bilinen en eski yaylı sazımızdır. Orta Asya ve Afganistan civarlarında binlerce yıl önce çalınan bu enstrüman Selçuklular ve Osmanlı’da iyice yaygınlaşmış ve o zamanın orkestralarının en çok kullanılan sazı olmuştur. Daha çok tasavvuf müziğinde çalınan Rebab sanki Allah demektedir, sazın, her bir yayını çektiğinizde ta gönülden bu lafzı tekrarlamaktadır. Bu da sazın doğasından ve kullanılan malzemesinden gelmektedir.
Rebab tasavvufta neyden sonra gelen ikinci enstrümandır. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’in rebab çaldığı bilinmektedir. Ayrıca Mesnevî formunda Rebabnâme’yi yazmıştır. Bu eserinde Mevlana’nın Mesnevî’sinde kullandığı ney sazı yerine rebab sazı, insanın ruhani gelişimi, hayatı ve olaylarına örnek olarak kullanılmış ve öğütler verilmiştir.
“REBAB GÜNÜMÜZDE BİR NEVİ ‘ÜVEY EVLAT’ MUAMELESİ GÖRMEKTEDİR!”
Günümüz için de bir durum tesbiti istirham ediyorum…
Günümüzde bu güzelim enstrüman çalma zorluğundan dolayı bir nevi ‘üvey evlat’ muamelesi görmektedir. Kadim sazımıza üniversitelerde de maalesef gerekli önem gösterilmemektedir. Hatta bir üniversitede öğrenci bulduğum halde rebab dersini açmamışlardı, bu olay beni derinden üzmüştü. Bunun gibi rebaba orkestralarda da -perdesiz olmasından dolayı- korkularak bakılmaktadır!
Sizin bu sürece müsbet katkılarınız var…
Hamd olsun, bu kanı yavaş yavaş değişmektedir. Benden daha önce bu güzel enstrümanı tanıtmaya çalışan, hayatını bu yola koyan hocalar olduğu gibi ben de bu yolda rebab enstrümanımızı tanıtma yoluna yavaş adımlarla devam etmekteyim.
Az önce icra zorluğundan bahsettiniz…
Bir nevi öyledir. Rebabın icra zorluğuna baktığımız zaman çello sazından pek bir farkı yoktur aslında. Yine aslında eksiklik sazda değil, çalanların tekniksiz çalmalarından dolayıdır. Bunun için en azından, başlangıç olabilecek şekilde rebab metodu yazdım. Öğrencilerime bu metodla, bahsettiğim eksiklikleri gidererek eğitim vermeye çalışıyorum. Öğrencilerim iyi yerlere geldikçe rebab enstrümanımız da tarihin tozlu sayfalarından çıkabilecektir.
Öğrencileriniz ne durumda?
Gayret ediyorlar. Şu anda bile yetişen öğrencilerim sanat müziği korolarında, tasavvuf mûsikisi korolarında icra etmektedirler… Tabi bir saz kolay öğrenilmiyor, uzun yıllar yapılan çalışmalar sonucunda ancak bir sonuç alınabilir.
Rebab sazımızın orkestra için diğer bir sorunu ise akort tutmama sorunu olmaktadır.
Bu sorunu nasıl çözdünüz?
At kılı mantığıyla yaptığı 14 adet ince pirinç tel ile çözdüm. Tercihim doğal at kılı olan rebab olsa da orkestralarda metal telli rebabımla çalmaktayım. Benim gibi bu işe gönül vermiş hocalar çıktıkça unutulmuş bu enstrümanımız tekrar gün yüzüne çıkacaktır.
El’an, İslâm ve Türk coğrafyalarında kullanılmakta olan rebabların Türkiye’de imal ve icra edilenlerle benzerlik ve farklılarına değinir misiniz?
Elbette… Öncelikle benzerliklerini konuşalım. Benzerlikleri tel sayılarının iki ya da üç adet olması ve genelde at kılı, ya da bağırsak tel kullanılmasıdır. Orta Asya’daki rebablar zaten şimdiki rebaplara birbirine çok benzemektedir. Rebab Orta Asya’da daha çok Şaman ayinlerinde kullanılmıştır. Diğer memleketlerde değişen en önemli yeri gövdesi olmuştur. Kare şeklinde ya da yuvarlak ve beşgen gibi formlarda olabilmektedir. Bununla birlikte genel olarak sapları bizimkilere nazaran kısadır. Bazı 4 telli kemâne türlerine de sıklıkla rebab denmiştir.
Rebabın Orta Asya’dan Anadolu’ya yolculuğu nasıl başlamıştır?
Anadolu’ya bize bu aşk dolu sazı getiren tabii ki yine kalbi aşk dolu olan Hz. Mevlana olmuştur. Daha sonra oğlu Sultan Veled bu sazı çalmaya ve yayma devam etmiştir. Mevlevîler günümüze kadar mûsikinin birçok dalını getirdikleri gibi rebab sazımızı da bize ulaştırmışlardır. Mevlevîlik her konuda bir okul gibi olmuş ama mûsikimiz için bu günlere kadar olmazsa olmazımız olmuştur. Ney ve rebab Mevlevîlikte iki ana saz olarak çalına gelmiştir.
“KUDÜM VAR OLUŞUN SIRLARINI BARINDIRIR!”
Peki kudüm…
İbrahim Ethem Bey, ney ve rebaba değinip de kudüme değinmeden olmaz. Tanburu da unutmayalım. Kudüm sazı Mevlevilik için sadece ritim sazı değil varoluşun sırlarını barındıran bir saz olmuştur.
Mezkûr yolculuk günümüzde nasıl devam ediyor?
Rebabın yolcuğu sanki biraz yön değiştirmiş gibi. Mevlevilikte halen kullanılsa da esas öneminin unutulduğunu düşünüyorum. ya da çalacak sazende bulunamadığı için saz heyetlerinde çok rastlayamıyoruz. Rebabın zamanla daha fazla yer alacağına inancım tamdır. Rebab için günümüzde sanat müziği korolarında da kendini göstermeye başlamıştır diyebiliriz. Ama sazın doğası gereği ‘eğlence müziği’ sazı üzebilir. Rebabın ruhuna klasik eserler ve ilahiler daha çok yakışmaktadır.
Rebabın ses sahasını yahut havzasını nasıl işaret edersiniz?
Rebab sazımızın günümüzde kısa ve uzun boyunlu rebab olarak iki farklı boyu bulunmaktadır. Kısa boyunlu rebabın, ortalama çalınan at kılı telle 1.5 oktav; orta telle 2 oktav ses sahası bulunmaktadır. Bu haliyle bazı eserlerde icra zorluğu yaşanabilmektedir. Ama uzun boyunlu rebab 2.5 oktavlık ses sahasıyla hiçbir sorun olmadan günümüzdeki tüm eserleri icra edebilmektedir. En kalın teli de kullanırsa bu durumda 3 oktavlık, çok devasa bir sese sahip olabilmektedir. Uzun boylu rebabta çalınan at kılı tel, tek başına iki oktav ses sahasına sahiptir. Bu sayede tek rebabla tüm sesler traspoze edilerek çalınabilmektedir.
“REBAB SAZINI İCRA ETMEK GİÇİN GEREKLİ OLAN SADECE AŞKTIR.”
Hz. Mevlana’nın rebabı aşkın neş’et ettiği yer olarak tarif etmesinin sırrı sizce ne/neler olabilir?
Rebab sazını icra etmek için gerekli olan şey sadece aşktır. Aşkla elinize aldığınızda, aşkla baktığınızda saz farklı durur insanın elinde. Sesi bir farklı çıkar, güzelliklerini gönülden sunar, sazendenin gönlünde ne varsa açığa vurur rebab. İşte böyle bir sazdır, duru, doğal. naturel olan ne varsa rebab sazının içindedir.
“REBAB GÖNÜLDEN GÖNLE KÖPRÜDÜR.”
Rebaba öylece baktığınızda evvelemirde bir odun, bir ceviz görürsünüz, ne perde vardır, ne de bir işaret… Ama rebabın işaretlerini gönlünüzde aradığınız zaman işte o zaman saz başlar inlemeye. İşte bu demde nağmeler birbiri ardına dökülür sazendenin kalbinden dinleyenlerin gönüllerine. Rebab gönülden gönülle bir köprüdür, tüm sevgiyi aktarır gönüllere.
Bekli de tarihinden gelen bir yapı saza işlemiştir bilemiyorum. Sonuç olarak rebab “Allah” demek için yanıp tutuşmaktadır.
Rebab sazı keman başta olmak üzere pek çok müzik âletinin atası olarak biliniyor. Rebab enstrümanlara evrilmiş ve dahi nasıl olmuş da unutulmuştur?
Unutulmasındaki en büyük sebeb Batıya olan hayranlığımız olmalı. Osmanlı’nın son dönemlerinde bazı Batı sazlarının orkestralara girmesi, yaylı saz olarak daha çok keman sazının çalınması bence baş sebeplerindendir. Buna ilave olarak rebab sazının teknik alt yapı olmadan çalınamaması da etki etmiş ve zannımca kolay olana bir kaçış olmuştur. Son dönemlerde Mevlevîhanelerde dahi rebab yerine keman enstrümanını görmekteyiz. Buradan, Batı müziğine bir karşıtlığım olduğu anlaşılmasın. Ben de keman ile Batı müziği çalar ve öğretirim. Bu sualiniz özelinde kültürümüzün önemli bir parçasını nasıl kaybettiğimizi anlatmak istedim.
Sözün bu yerinde rebab sazını nasıl tarif edersiniz?
Rebab biraz öksüz, mazlum, kendi halinde, içten içe bir feryatta olan bir sazımızdır.
Rebab sazını imal etmeye nasıl karar verdiniz?
Rebab sazımızı öğretmeye karar verdikten sonra bu sazı yapanları araştırdım. Zamanında en ünlü olan bir imalatçıyı buldum ve yanına gittim. Biraz sohbet edip tanıştıktan sonra bu sazı yaymak ve yapmak istediğimden, öğrencilere öğretmek niyetinde olduğumdan bahsettim. Muhatabım buna rağmen benden çok yüksek bir ücret talep etti. Ben de bu şekilde rebab sazımızı yayamayacağımı düşündüm ve daha önce de marangozluk yeteneğim olduğu için kendim yapmaya karar verdim.
İşe nasıl ve nereden başladınız?
İlk başta üniversitelerden rebab hakkındaki tüm tezleri ve bilgileri topladım. Daha sonra da diğer yapım ustalarını buldum ve böylece rebab yapma serüvenim başlamış oldu. Bu yolda çok tecrübeler kazandım. Ağaç cinslerinin çok farklı ses verebileceğini, gövde açılarının, göğüs boylarının ne kadar önemli olduğunu gördüm. Süreç beni bu günlere getirdi hamd olsun. İlk başlarda sapı başka torna ustalarına çektiriyordum. Hiçbir zaman içime sinen bir sap yapamadılar, ben de torna makinası alarak kendim yapmaya başladım. Bundan sonra rebablarım kalbime yatkın bir hale gelmeye başladı!
Kimlerden teknik destek aldınız?
Teknik olarak en çok fikir aldığım, bana destek olan usta Feridun Obul ustamdır. Kendisi çok derya bir gönle sahip olup bana bu yolda çok destek olmuştur. Bununla birlikte her yiğidin farklı yoğurt yeme tarzları olduğu gibi yapım tekniklerimiz hayli farklıdır.
Usta işi bir rebab sazı hangi teknik özelliklerde olmalıdır?
Öncelikle her şeyin başında olduğu gibi niyet çok önemlidir. Neye niyet ederseniz o çıkar meydana. Ben rebablarımı yaparken doğal olmayan hiçbir malzeme kullanmamaya çalışıyorum. Kullandığım tüm malzeme tutkaldan deriye kadar doğal olmalı. Ancak bu şekilde doğal bir sese sahip olunabilir. Kullanılan ağaçlar kuru ve suyolları düzgün olmalı, budaklı olmamalı, tercihen sert ağaçlar kullanılmalı. Sazın her bir yapım aşamasında aşkla yapılmalı. Rebab milim milim işlenmeli, her bir kıvrımın, her bir kavisin oranları mükemmel olmalı. Yaptığınız saz sadece bir ömür boyunca değil, 500 yıl sonra da çalınmalı. Her bir sazınız sizin için canınızın bir parçası olmalı. Bu özellikler varsa o saz usta işidir. Rebabların üzerinde bir de sedef kakma, telkâri işçiliği ve yerine göre tezhip sanatı da icra edildiyse bu durumda müzelik bir enstrümandan söz ediyoruz demektir.
“EN ÇOK MAUN AĞACI KULLANIYORUM.”
Hangi malzemeleri kullanıyorsunuz? Bunları nasıl temin ediyorsunuz ve hangi aletlerin yardımıyla işliyorsunuz?
Ağaç olarak en çok maun ağacı kullanıyorum. Ses olarak bas karakterli sağlam ve sert bir ağaç ama nedendir bilinmez kendi rebablarımda daha çok gül ağacını tercih ediyorum.
“GÜL, İŞLEMESİ ZOR BİR AĞAÇ.”
Gül, işlemesi zor bir ağaç, çok sert ve normalde gül ağacından güzel ses almak da oldukça zordur, tiz bir sesi vardır.
Pekiyi zoru nasıl başarıyorsunuz?
Çalışarak, çok çalışarak İbrahim Ethem Bey. Gül ağacı kaynaklı bahsettiğim sorunları dengelemek için çok daha fazla ayarlar yapmak gerekiyor. Belki de zoru seviyorumdur. Bu sebeple genelde gül ağacı rebablarım çoğunluktadır. Bununla birlikte yine çok sevdiğim ardıç bir rebabım var. 100 yıllık bir ağaçtan yapılmış, budaklı bir rebab sazından bahsediyorum. Biraz mahzun! Ondan da vaz geçemiyorum, sesi beni büyülüyor.
Ağaçları nasıl işliyorsunuz?
Ağaçları genelde kütük olarak, kuru halde alıyorum. Bununla birlikte meyve ağaçlarından kesip kuruttuklarım da oluyor. Tabi doğal yolla kuruması çok uzun bir süreç ve meşakkatli. Atölyemde temel aletim torna makinem. Bunun dışında planya ve birçok ufak el aletim var. Âletlerimin bir kısmı üzerinde tarih taşıyor, antika oldular bir nevi.
Hindistan cevizi dışında geçmişte hangi malzemelerden rebab yapılmış?
Genelde Hindistan cevizi biliniyor ama oyma ya da tornadan çıkartılmış gövdelerden de yapılmış rebablar bulunmakla birlikte çok uzun yıllardan beri rebab genellikle sadece Hindistan cevizi gövdeyle imal edilmiş.
Bir rebab sazının yapım aşamalarını kısaca özetler misiniz?
Tabii ki. İlk başta kütük ağaçlar sap, burgu ve saplamalar için kesilir. Daha sonra torna aşaması başlar. Tornalar bittikten sonra Hindistan cevizlerine başlanılır. Hindistan cevizleri yapılırken deriler suya bırakılır, bu aşamada Hindistan cevizleri de suya atılarak kaynatılır. Saptaki burgu delikleri açılır, daha sonra Hindistan cevizleri gövdeye yapıştırılır, iki gün sonra derileri gerilir. Bu aşamadan sonra teller takılır ve nota yerleri işaretlenir. Daha sonra istenirse sedef kakma ya da tezhip işçiliği yapılır. İsteğe göre sade de bırakılabilir. Son olarak ciladan önce rebabın sağ tarafına nota yerleri işaretlenir ve gomalak cila kullanarak cilalanır. Cila kuruduktan sonra teller tekrar takılır.
Rebabın bam teli burası mı yoksa!
Bir nevi! Tel takma en önemli ustalık gerektiren işlemlerdir rebapta. At kılı telin yapımı neredeyse iki saatimi almaktadır. Son ayarının yapılması da bir o kadar vaktimi alır. İçindeki sorunlu teller ayıklanmazsa iyi ses alınamaz. Bu da önemli bir süreçtir. Tüm bu işlemlerden sonra rebab çalınmaya hazır hale gelir. Tutkal olarak da boncuk tutkal kullanıyorum. Bu tutkal ağaçla bir olup sesi kesmemekte, sesin devamını sağlamaktadır.
Geçmişten günümüze sarkaçlanan asırlık sazlar var. Mehmet Ünal Usta rebabda ve asırlarda iz bırakabilmek için nasıl aksiyon alıyor?
En önemlisi doğallıktan çıkmamak, kolaya kaçmamak. Enstrüman imalatı aşkla yapılmalı, aceleye getirilmemeli. Her bir hareketinizde arz ettiğim mülahazalar olduktan sonra asırlık sazlar biiznillah ortaya çıkacaktır.
Bu meyanda bir önceki sorumuzla bağlantılı olarak sizin elinizden çıkan bir rebabın alamet-i farikası nelerdir?
Öncelikle aşkla yapılmış olmaları. Hepsini kendimden bir parça olarak görmem, uzun boyunlu olmaları ve burgularının da Mevlevî sikkesi şeklinde olması. Bu pek rastlanmayan ve işçiliği zor bir keyfiyettir. Mezkûr keyfiyet nazar etitğim anda kendi rebablarımı tanımamı sağlıyor. Bunun yanında sap ile gövdeyi benim gibi yapıştıran başka bir usta henüz yok. Keşke olsa.
Rebabın akordu nasıl yapılmalı?
Rebab akordu Türk müziği sol re sol olarak yapılıyor, ama bir ses çalacaksam fa do fa olarak da akordunu yapıyorum. Kısa boylu rebablar ise Türk müziği 4 ya da 5 ses sol re sol olarak akort yapılmalıdır. Sonuç olarak çalınan at kılı hangi sesten olursa olsun sol olarak isimlendirilir. Tabi benim uzun boyunlu rebablarımda transpoze 4 ses çalınacak ise boş tel Türk müziği sol sesine çekilir ve ismi de do olarak isimlendirilir böylece 4 ses transpoze çalınmış olunur.
Şu ana kadar elinizden kaç adet rebab sazı çıktı?
Net bir sayı hiç tutmadım şimdiye kadar. Kayıt altına aldığım çok oldu.
Bu alanda kimlere hizmet veriyorsunuz?
Dünyanın her yerinden sorabiliyorlar. Yurt dışından, Amerika’dan Çine kadar birçok yere rebab yolladım. Rebablarımı müzisyenler kadar büyük bir aşkla yeni başlayan âşıklar da almaktadır. Birçok kişi “rüyamda gördüm” diyerek rebab sazı almaya gelmiştir.
“GÖNÜL DE AŞK OLACAK Kİ REBAB İNLESİN”
Rebab gönlü yufka gibi incelmiş Hakk âşıklarına lisan-ı haliyle neler söyler?
O kişinin gönlünde eğer Allah aşkı yoksa hiçbir şey söylemez. Gönülde aşk olacak ki rebab inlesin. O zaman görünüz ki neler söyler neler! Bu durumda kalbin en derinlerinden, hatta insanı aşan yerlerden ne cümleler gelir insanın kulağına… Rebabın gönüllere neler dediğini aşk ile dinleyenler işitir ancak.
Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Sizinle sohbet emek benim için büyük bir zevkti İbrahim Ethem Bey. Gönülden teşekkürlerimi iletiyorum. En kısa sürede güzel gönüllü insanlarla bir mûsiki faslında da birlikte olmak nasip olur diyorum.
İnşallah.
Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
İlginiz için teşekkür ediyorum.
Bu güzide sazımızı yaymak sizlerin elinizde varsa gönlünüzde bir kıvılcım hiç durmayın gelin onu harlayalım. Belki hayatınızdaki en büyük eksik bu ve ruhunuz bir ömür bunun eksikliğiyle hüzünlü bekler durur. Gelin ki ruhlar coşsun gönüller şakısın. Hayatınıza bir ışık yansın. Bu yolda aşk ile birlikte yürümek dileğiyle.
İbrahim Ethem Gören 01.04.2021