Günümüz tezhip sanatının mühim simalarından tezhip sanatkârı Emel Türkmen ile sanatı ve eserleri üzerine bir e-mülakat gerçekleştirdik.
İbrahim Ethem Gören: Emel Hanım sizi tanıyabilir miyiz?
Emel Türkmen: 1976 yılında İstanbul Fatih’ te doğdum. Aslen Kastamonuluyum. Altı kardeşiz. Dört kız, bir de erkek kardeşim var. En büyükleriyim. Eğitim hayatımı İstanbul’da tamamladım. 1990 yılında 9. sınıfta sanat ile tanıştım. 14 yaşındaydım. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Cilt anasanat dalından mezunum. Aynı bölümde yüksek lisans yaptım. Evimiz ve atölyemiz Fatih’te bulunmakta olup Hattat Hüseyin Hüsnü Türkmen ile evliyim. İki çocuk annesiyim.
Genelde sanata, özelde geleneksel sanatlara ilginiz nasıl şekillendi?
Küçük yaşlardan itibaren çok dikkatli ve keskin bir göze sahiptim. 4 yaşımdayken kıyafetlerim üzerime oturmadığı için günlerce söylendiğimi hatırlıyorum. Okula başladığımda ise defterlerim kitaplarım konusunda azami dikkatli ve titizdim. Hepsini özenle kendim kaplardım. 80li yıllarda birinci hamur kâğıda ders kitapları basılmaya başlanmıştı. Fakat bu kitaplar daha bir kaç sayfasını açmadan sırt kısmından tek tek koparak dağılırdı. Anneme bu sayfaları yapıştırmak için malzeme alsın diye yalvarır ve kitaplarımı eski haline getirmeye çalışırdım. Annem elişlerinde mahirdi. Kendisini kitaplarımın ciltlerini düzeltirken saatlerce izler ve mutlaka ben de denerdim. Ayrıca değişik güzellikler çok dikkatimi çekerdi.
“EMEL, MUTLAKA GÜZEL SANATLAR OKUMALISIN!
Çok haşarı olmama rağmen ince detayları gören, güzel ve farklı olan her şeye merakı olan bir çocuktum. Öğretmenlerim yaptığım resimleri çok beğenirlerdi ve ileride mutlaka güzel sanatlar fakültesine gitmelisin diye tembihlerlerdi. Ayrıca müzik kulağım da vardı. Şarkıları dinleyerek notalarını çıkarır ve yazmaya çalışırdım.
Geleneksel Türk Sanatları Meslek Lisesine hangi âmillerle kaydınızı yaptırdınız?
1990 yılında Sultan Selim Kız Meslek Lisesi’ne kayıt olmak için evden çıkmadan önce annem beni uyardı. “Makine nakışı veya giyim ve çocuk gelişimi, modalistlik seçmemelisin! Zaten dört kardeşinle büyüdün. Sabrın yok. Dikiş makinesinde de felaketsin. Ya el sanatları ya da ev yönetimi seçersin” dedi ve beni okula gönderdi.
EMEL TÜRKMEN: MESLEK SAHİBİ OLMAYI AİLEMİN TEŞVİKİYLE İSTİYORDUM.
Meslek sahibi olmayı annemin teşvikiyle çok istiyordum. Kayıt için okula vardığımızda velileri ve bizleri konferans salonuna aldılar. Müdüre Hanım, lisenin binasında Geleneksel Türk Sanatları Meslek Lisesi isminde yeni bir okul açıldığını söyledi. Farklı olduğu için bu okula dikkat kesilmiştim. Bu lisede sadece cilt sanatı bölümünün olacağını, eski kitapları restore edeceğimizi, kapları süslemeyi öğreneceğimizi ve hocalarımızın bazılarının Mimar Sinan Üniversitesi’nden geleceğini ve alanında usta hocalardan dersler alacağımızı, kütüphane ve müzelerde kurtarılmayı bekleyen birçok kitap bulunduğunu anlattı. Ben bu yeni okula ve bölüme bayılmıştım! İkinci kişi olarak cilt bölüme kayıt yaptırdım. Anneme dilimin döndüğünce anlattım.
MÜZEHHİBE TÜRKMEN: ANNEM “CİLT BÖLÜMÜ GÜZEL” DEDİ.
Annem: “Sevdiysen ve sonucunda bir mesleğin olacaksa bu bölüm güzel” dedi. Ama babam başlarda hiç anlamadı. Zaten geleneksel sanatları hiç kimse bilmiyordu.
Okulda hocalarınız kimlerdi?
Cilt derslerimizi Ali Kunduracıoğlu hocamdan, Geleneksel Türk sanatları tarihi dersini Nursen Güven’den, Türk desenleri dersini Hayri Aykutalp’ten aldım ve restorasyon stajımı da Süleymaniye Kütüphanesi’nde Saadet Gazi hocamla tamamladım.
Cilt derslerinin hareket halinde atölye çalışması olması çok keyifliydi. Lise 3. sınıftan itibaren Ali hocamın verdiği el yazması kitapların restorasyonunu yapıyor, şirazelerini örüyordum. Liseden birincilikle mezun olduktan sonra hocam, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi sınavlarına katılmam için teşvik ediyor, hocası İslam Seçen’den ders almamı istiyordu. Kıymetli hocamın Allah ömrüne bereket versin hem maddi hem de manevi desteği çok büyüktür.
Âmin.
Sayesinde bu çalışmalardan elde ettiğim kazancımla aileme yük olmadan üniversite eğitimimi tamamladım. Ali hocamın sanat hayatımdaki kararları almamda önemli rolü olmuştur. Aile terbiyem gereği hocama olan saygım anne babama olanla aynıydı. Tavsiyelerini hep dinleyip ailemle istişare eder uygulardım.
Bu lisedeki tahsil yıllarınız sizin için hangi katma değerleri üretti?
Bir kere ecdadımızın bizlere miras bıraktığı muhteşem eserleri görmek, kitaplara, özellikle Mushaf-ı Şeriflerde, Hadis kitaplarında, En’am-ı Şeriflerde, Dalâillerde vb. dini içerikli kitaplarda sanatkâr ceddimizin gösterdikleri özeni, yaptıkları birbirinden güzel eserleri görünce çok şaşırmıştım. 14 yaşındaydım sanat öğrenmeye başladığımda. Hiç bilmediğim bu dünyada farklı terimler ve uygulamalar öğreniyordum. Merak ve sevgi bir araya gelmişti.
Liseden sonra devam ettiğiniz Kültür Bakanlığı Topkapı Sarayı Geleneksel Türk Süsleme Sanatları Kursu’nda öz sanatlarımızın mühim üstadlarından kimlere yetiştiniz?
Sanatını aşkla seven Ali hocam benim kalıp desenlerini çizebilmemi çok istiyordu. Kendisi cilt sanatının yeni kalıpların yapılmasıyla tekâmül edeceğine inanıyordu. Bu sebeple beni 1993 yılında Kültür Bakanlığına bağlı Topkapı Sarayı tezhip kursuna gönderdi. Sarayda rahmetli Cahide Keskiner’in başkanlığında; Semih İrteş, Mamure Öz, Melek Antel, Sevim Kaya, Birsen Gökçe hocalarımızdan dersler aldım. İlk yılı tamamladım ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları bölümü sınavlarına katıldım. Yirmi sekizinci yedekten kazandım.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde hangi hocalardan istifade ettiniz?
Geleneksel Türk Sanatları bölümün ikinci yılında bölüm seçmek için dilekçe vermemiz icap ettiğinde okulu kazanma sebebim olan İslam Seçen hocamdan ders alabilmek için Cilt Anasanat dalını, yardımcı sanat dalı olarak da çini sanatını seçmiştim.
EMEL TÜRKMEN: FARUK TAŞKALE İLE TANIŞMAM HAYATIMIN DÖNÜM NOKTALARINDAN BİRİDİR.
Bununla birlikte Faruk Taşkale hocamla bir tevafuk sonucu okulda karşılaşmamızla çiniyi değiştirerek tezhibi seçtim. Bu tesadüf hayatımın dönüm noktalarından biridir.
Cilt derslerini; İslam Seçen, Habip İşmen, Kazım Hacımeyliç, Geleneksel Türk sanat Tarihini Uğur Derman ve Ali Alpaslan’dan, ebruyu Hikmet Barutçugil’den, kâğıt restorasyonunu Sadet Gazi’den aldım... Rahmetli İslam hocamın muazzam tecrübesinin yanında birbirinden değerli kalıplarıyla uyguladığım gömme ciltlerin yanında, bazı kapları yazma tekniği ile süsleyerek cilt çeşitlerinin birçoğunu öğrendim.
Tezhibi Yardımcı sanat dalı olarak seçmeme rağmen Faruk Taşkale hocam, anasanat dalı ödevlerini yapmam hususunda teşvik etti. Yeni öğrendiğim motifler ve desenler çok heyecan vericiydi.
TÜRKMEN: ‘SERBEST TASARIM’ KAVRAMINI İLK DEFA FARUK TAŞKALE’NİN ÇALIŞMALARINDA GÖRDÜM.
Serbest tasarım kavramını ilk kez kendisinin çalışmalarında görmüştüm. Faruk hocam sınırsız arşivi ile beraber bu tasarımları uygulama fırsatı tanımıştı.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’ndeki yüksek lisans eğitiminizi de konuşalım…
1998’den beri aralıksız tezhip yapmama ve dersler vermeme rağmen bir tarafım hep cilt sanatını icra etmek istiyordu. ‘Bu sanata nasıl faydalı olabilirim’ diye düşünüyordum.
Uğur Derman hocamı bir ziyaretimde kendisi ile sohbet ederken:
-“Emelciğim Sami Necmeddin’den sonra cilt yapabilen müzehhibe sensin” dedi. Ve mücellit Sami’nin lake tekniğiyle süslediği bir hat levhasını gösterdi. Altın ve renklerle uyguladığı halkârinin üzeri lakla kaplıydı. “Neden hat levhalarını cilt teknikleriyle süslemeyesin? ” dedi.
Bir kaç yıl sonra bir kaç sanatkâr arkadaşımla ‘tezhip ve cildi bir araya getirerek neler yapabilirim’ diye konuşurken yüksek lisans yapmak fikri doğdu. Ama Ciltte… Hem hayallerimi gerçekleştirme fırsatı bulacaktım hem de yüksek lisans yapabilecektim. Cilt atölyem yoktu. 2017’de Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Cilt programında yüksek lisansa başladım. Öğretmenin aşkı devam ederken, öğrenmenin heyecanını tekrar yaşadım. Ayrıca, araştırmayı, yeni şeyler keşfetmeyi çok severim. Yüksek lisans bana; kapılar ardındaki kapıları açmanın, bilinenlerin yanında bilinmeyenleri görmenin şevkiyle Ahmet Sacit Açıkgözoğlu hocamın danışmanlığında, Gürcan Mavili ve Faruk Taşkale hocamın sınırsız desteğiyle “Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Koleksiyonundaki Süleymanname Eserinin Cildi ve Yeni Uygulamalar” isimli tezimle 2020’de mezun oldum.
Bu süreçte birincilikle mezun olduğunuz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin ülkemizin geleneksel sanatları için ürettiği katma değere ilişkin neler söylemek istersiniz?
Mimar Sinan Üniversitesi ülkemizin 1882’de ilk sanat ve mimarlık Yüksek Okulu olmasıyla beraber, eğitim sistemiyle ve kıymetli hocalarının tecrübesiyle en köklü üniversitedir. Geleneksel sanatlarımızda da aynı durum söz konusudur. Geçmişte de, bugün de geleneksel sanatlar bağlamında çok kıymetli sanatkârlar yetiştirmiş olan Mimar Sinan Üniversitesi Rikkat kunt, Muhsin Demironat, Feyzullah Dayıgil, Hulisi Efendi, İsmail Hakkı Altunbezer, Halim Özyazıcı, Kamil Akdik, Necmeddin Okyay, Sami Necmettin gibi hocalarıyla tartışılmaz ayrıcalığa sahiptir. Mezun olan sanatkârlar başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin birçok şehrinde atölye sahibi olup alanlarında eser vermeye devam etmekte ya da akademisyen olarak yeni nesillere sanatlarını aktarmaktadırlar.
‘Türk asrı’ dediğimiz 15’inci ve 16’ıncı yüzyıllarda hakikatli ustaların ellerinde şekillenen cilt sanatı eserlerinin genel özellikleri için de büyükçe bir paragraf açmak isteriz?
15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet, kitaba ve ilme olan sevgisi sebebiyle Topkapı sarayına bağlı bir nakkkaşhane kurdu. Sernakkaş olarak Özbek asıllı Babanakkaş’ı getirdi. Kaynaklara göre sanatlarında hünerli sermücellitlerin (kalfa ve çıraklar) birçoğu müzehhip, bazıları hattat, bazıları hakkâktı. Nakkaşhanede görev yapan sanatkârların bir kısmı farklı coğrafyalardan getirdikleri bilgi ve becerilerine İstanbul tarzını da ekleyerek harmanlamış Osmanlı mücellitleriyle sanat alışverişi gerçekleşmiştir. Mesela; 15. yüzyılda derin olmayan kalıp baskılı şemseli deri ciltlerin yanında, murakkaya yapıştırılmış düz deri üzerine yekşahla şekillendirilen desenler de mevcuttur. Ayrıca kap içlerinde müşebbek (deri katı’lı) şemseli uygulamalar karşımıza çıkar.
Özellikle 16. yüzyılın ikinci yarısı en muazzam eserlerin icra edildiği dönemdir. Bu bağlamda yazarak çoğaltılan kitapların yanında, sanatlı ciltlere sahip eserler de hazırlanmaktaydı. Kalın dış pervazlı, klasik desenli şemseli ciltlerle birlikte dönemin en öne çıkan tezyinatı ise saz üslubu motiflerle tasarlanan asimetrik şemseli ciltlerdir. Türk kitap kaplarında kullanılan teknik, kitabın işlevselliği dikkate alınarak oldukça güçlü ve benzersiz, tezyinatları son derce detaylı ve özgün, bezemelerindeki teknik ve altın kullanımı muhteşemdir. Murassa ciltler ve murakkaalar (albüm) bu dönemde ivme kazanmıştır.
Elinizden geçen cilt sanatı eserlerini de konuşalım…
Cilt denilince restorasyon kaçınılmaz bir zorunluluktur. Hele kâğıt restorasyonu.
1993’de şuan Bursa İslam Eserleri Müzesi’nde teşhir edilen büyük boy Memluk Mushaf’ının, Süleymaniye Kütüphanesi’nde Saadet hocamın başkanlığında restore edildiğine şahit olanlardanım. Hatta Mushaf’ın ağırlığından dolayı karşılıklı sayfalara geçen harflerin aralarındaki mürekkep izlerini silmiştim. Bir kaç ay üzerinde çalıştık. Cildini İslam hocam yapmıştı.
Ayrıca Ali hocamla çeşitli özel koleksiyonlarda bulunan yazma kitapların da restorasyonunu yapmıştım.
En büyük heyecanı Karahisari Mushafı’nın cildini gördüğümde yaşadım. Hat ve tezhibiyle muazzam bir şaheser… Cildini özellikleri çok bilinmese de tekniğiyle, tezyinatıyla ve bezemesiyle 16. yüzyıl Osmanlı döneminin zirvesi olan Karahisari Mushafı’nı cildini yakından gördüğümde gözyaşlarımı tutamadım. Nasıl bir aşktır, iğne başı büyüklüğündeki motifleri çizdiren, kalıba (yüksek ihtimal metal alaşımlı bir kalıptı.) hak ettiren, nasıl bir aşktır ki, muhteşem bir teknikle uygulatan. Yaradan’ın Peygamberimize vahyettiği mucizesinin güzelliğine güzellik katabilmek, layık olabilmek için en güzeli aramanın sonucu muydu? Hayretler içinde kalarak “başka bir âlemden gelmişler” dedirten sanatkârların, nasıl bir haleti ruhiye ile bu güzellikleri icra ettiklerini anlamamız mümkün müdür?
‘Aşk imiş her ne var âlemde!’ diyelim Emel Hanım. Eğitiminizde büyük bir yekûn tutmakta olan cilt sanatından tezhibe nasıl yöneldiniz? Yahut tezhip sanatında karar kılmanızın özel bir nedeni var mı?
1998 yılında mezun olduktan sonra kriz sebebiyle Ali hocamla çalışmalarımızı sonlandırdık. Atölye kurmak için gerekli cilt âletlerinin yüksek maliyetleri, beni tezhip icra etmeye yöneltti. Yani cilde ara vermek zorunda kaldım. Ciltlerin desenlerini çizebilmek için öğrendiğim ve daha çok hobi olarak gördüğüm tezhip sanatı ile devam ettim. Eğer atölye kurabilseydim tezhip sanatçısı olmazdım. Eşim Hüseyin Hüsnü Türkmen’in hattat olması da destekleyici olmuştu. Uzun yıllar klasik ve özgün tezhipli eserlere imza atarken bir yandan da halka yönelik kurumlarda ve atölyemde tezhip dersleri verdim ve vermekteyim. Tam 24 yıl oldu.
Tezhip sanatında kâğıt hazırlanması, murakkaa yapımı ve eser restorasyonu nerede konumlanır?
Murakkaa yazının yapıştırıldığı ve tezhibin yapılabileceği natürel veya farklı renkte kâğıtlarla gerekli sertlikte hazırlanan bir satıhtır. Yazının ve tezhibin ömrünü yapıştırıcıdan sonra ilk olarak bu zemin belirler. Yazıya yakışır bir renk belirlendikten sonra asitsiz, rengi solmayan, dokusuz, el yapımı kâğıtlar tercih etmekle başlamak en güzeli... Bazen de kâğıtları kendimiz boyarız. Klasik murakkaa diye tabir ettiğimiz; su yönlerini belirlediğimiz kâğıtları, nişasta muhallebisi ile üst üste yapıştırmak suretiyle hazırlanan ve aharlanan zemine hattı yapıştırırız. Kâğıt ve murakkaa yapımında kullanılan yapıştırıcıların doğallığı yanında; boya, altın ve mürekkep gibi malzemelerin de doğal hammaddelerle hazırlanması gerekir. Uygun saklama koşullarını oluşturmak suretiyle yüzyıllar sonrasında eserlerin sağlıklı bir şekilde ulaşabilmesi mümkün olacaktır. Ayrıca restorasyon yapılması söz konusu olduğunda bu maddeler geri dönüşüm esnasında kolaylık sağlayacak ve eser zarar görmeden restore edilebilecektir.
2008 yılında ‘hocaların hocası’ Faruk Taşkale’den icazet aldınız. Tezhip sanatında icazetin yerini konuşalım.
Faruk Hocamdan aldığım icazetname metni şu şekildedir;
“Bu Hilye-i Şerifi tezhipleyen talebem Emel Türkmen sanatını icra edip öğrendiklerini öğretmek üzere tarafımdan mezun kılınmıştır. Muallimi; Rikkat Kunt hanımefendinin talebesi Faruk Taşkale…”
Hocanın hiçbir ustalık detayını saklamadan talebelerine aktarması tamamlandıktan sonra geleneğimizde var olan usulde icazetname verilerek mezun edilir... Bugün üniversitelerde diploma verilse de “icazetname” geleneğin devamı ettirilmesi de önemlidir. Talebe icazet aldığında yaptığı esere kendi imzasını atabileceği gibi kendi imzasının yanında hocasının, hocasının hocasının da adını zikredecektir.
TÜRKMEN: KLASİK TÜRK İSLAM SANATLARINDA HOCALIK USTADAN ALINIR.
Bu hem talebe için, hem hoca için, hem de takip ettiği ekol silsilesi için zincirleme bir sorumluluk gerektirir. Klasik Türk İslam sanatlarında ustalık hocadan alınır. Sanatta kemâle ermek için çok çalışmak ve gayretli olmak gerekir.
Şüphesiz hangi sanat dalında olursa olsun halka he Hakk’a mâl olmak için doğru yol üzere olmak gerekir. Bunun için salih bir kalbe düzgün sağlam bir duruşa ihtiyaç vardır.
Geleneksel sanatlarda icazet sanatkârın omuzlarına ne türden sorumluluklar yükler? konuşalım.
İcazet bir netice olarak görülmemelidir. Zahiren bir netice olmakla birlikte talebenin mesuliyetini arttıran, el aldığı sanatın ustalığını pekiştiren manevi bir mesuliyettir icazetname.
İcazetle birlikte artık talebe hocalık vasfını kazanmış olur. Böylelikle öğrendiklerini öğretmeye mezun kılınır. İcazet alan kişi hocasından miras kalan sanat birikiminin tamamını talebelerine aktarma mesuliyetini de yüklenmiş olur. Hoca bildiklerini ve ustalık deneyimlerini saklamadan öğretmelidir. Ecdadımız bu hususta “Malın zekâtı kırkta bir; ilmin zekatı yüzde yüzdür.” diyerek bu önemli mesuliyete dikkat çekmiştir. İcazetli sanatkâr bir yandan sanatı icra edip çok çalışmalı meydana getirdiği eserlerle icazetnamesini hak ettiğini ispat etmelidir.
MÜZEHHİBE EMEL TÜRKMEN: FARUK TAŞKALE HOCAMIN TEK İCAZETLİ TALEBESİYİM.
Hocamın tek icazetli talebesiyim. Bugüne değin yirmi bir öğrencime icazet verdim. Allah feyizlerini arttırsın.
Âmin. Sanatı, estetiği ve bu bağlamda tezhibi nasıl tanımlıyorsunuz?
Sanat, insan ruhuna has duygu ve düşünceleri gören ve dinleyene derin bir zevk ile hayranlık uyandıracak biçimde ortaya koyma hususundaki hayal gücünün ifadesidir.
“SANAT İNSAN RUHUNDA VAR OLAN RABBANİ BİR MELEKEDİR.”
Sanatın insan ruhunda fıtri olarak var olan Rabbani bir meleke olduğu bir hakikattir.
Şekillerle ve çizgilerle anlatılmak istenen ruhun güzelliğidir. İlk insanın maddeye hükmetmeye başlamasıyla ruhunda tohum halinde bulunan güzellik, taşı, toprağı, ağacı işleyerek biçimlendirdiği eşyadan zevk almış, bu estetik zevkini tekrarlayarak geliştirmiştir.
Sanatın doğuşunda ve tarih boyunca serpilip gelişmesinde insanın yaradılışında var olan bu estetik zevkle beraber inançların da büyük rol oynadığı kabul edilmiştir. Din, sanatın üstünde onu besleyen bir kaynak olarak daima insanların tarihine, yaşayış tarzına, maddi-manevi kültür yaşamlarına hükmetmiş şekil ve yön vermiştir. Sanat en büyük öğreticidir. Sanatın bu nefis ve irade terbiyesindeki kudretini çok iyi bilen ecdadımız, tahsil çağına gelen gençleri kötü alışkanlıklardan uzaklaştırmak bir hayat disiplini kazandırmak için musiki ve hüsn-i hat gibi sanatlarla meşgul ederlerdi. Sanatla hemhâl olan çocuklar sabır, devamlı çalışma, temizlik ve tertip gibi özellikler de kazanmaktadır.
Tarihten günümüze ulaşmış göz kamaştıran sanat eserleri din ile sanat arasındaki ilişkiyi aynı zamanda yüksek dini heyecanla, inanç ve düşüncelerin maddi şekiller alabildiğini gösteren tezhip sanatı, Allah sevgisiyle, aşkla icra eden sanatkârlar sayesinde çok daha fazla gelişim göstermiştir. Kökleri mazide olan inanç ve gelenekle bütünleşen bu sanatı anlamak, zevk almak fertlerin sahip oldukları din ve sanat terbiyesine, kültürüne bağlıdır.
Klasik tezhibi nasıl tarif edersiniz?
Geleneksel sanatlar içinde tarihi en eski olan sanat tezhip sanatıdır. Hat sanatından da eskidir. İslamiyet’ten önce Orta Asya’da Uygur Türklerinin yaşadığı bölgelerde gerçekleştirilen kazılarda çok güzel belgeler bulunmaktadır. Ecdadımız İslamiyet’in kabulünden sonra heyecanla ve aşkla çok daha güzel eserler vermiştir.
Tezhip başlı başına bir sanat olmakla beraber daha çok hattın yanında onu bezeyen, güzelliğine güzellik katan oldukça estetik ve naif bir süsleme sanatıdır.
Bahsettiğiniz tanım, tarif ve tavsiflerde anahtar kelimeler nelerdir?
Hat, tezyinat, güzellik, sanat, estetik, sabır.
Hocanızın hocası Rikkat Kunt Hanım tezhibe “yazının elbisesi” diyor. Eserlerde yazı-tezhip dengesi nasıl kurulmalıdır?
Hat tek başına çok sade bir görünüm arz eder. Tezhiple olan birlikteliğiyle güzelliği tamamlanır. Günümüzde kitaptan çıkarak, klasik levha biçimindeki eserlerde yazı merkezde yer alır. Tezhibi icra eden müzehhip-müzehhibe icra ettiği tezhibin, yazının önüne geçerek baskın görünüme sahip olmaması hususuna önem vermelidir. Eserin boyutlarına göre; desenin yüksekliği, renkler, motiflerin detayları ve desenin doluluk boşluk dengesi gibi önemli hususlar yazının kamış kalınlığı ve inceliği ile orantılı olmalıdır. Yazıya yakışmalı… Elbise gibi… Rikkat hocamıza Allahtan rahmet diliyorum.
Âmin. Az önce çerçevesini çizdiğiniz tanım bağlamında “eser” denmeye seza bir tezhip eseri hangi hususiyetleri haiz olmalıdır?
İslam sanatlarında yüksek zanaat vardır, yani işçilik. Geleneksel sanatlarımızın içinde belki de en fazla işçilik tezhip sanatında bulunmaktadır. Zanaat bir eseri önemli kılacak unsur olabilir. Ama sadece zanaatı öncelemek yerine arkasındaki ruhu, manayı göz ardı etmeyip desene öncelik vermek gerekir. Malzemeyi tanıyarak ve doğru tekniklerle uygulayan sanatkâr, zevklerini, estetiğini, zekasını, ruhunu, inancını, yazıya verdiği değeri, kişisel özelliklerini yani kimliğini, kendi lisanını kullanarak çizdiği desenle ortaya koyar. Sanatkâr, sadece gıpta edilecek bir işçilikle sınırlanan benzer eserler ortaya koymak yerine, zanaatı kutsallaştırmadan, kaygı duymadan, geleneğin sağlam temellerinden güç alarak cesaretle uyguladığı zengin desenleriyle kendini ifade eder. İşçilik önemli olmasına rağmen ilk sırayı aldığında yapılan tezyinatın sanat niteliği taşıması söz konusu olmamaktadır. Farklılığıyla farkındalık meydana getirebilen, kendi yorumuyla sanat lisanını ortaya koyabilen, çağı yakalayarak sanatını bir adım öteye taşıyabilen sanatkârlar ekol sahibi olmuşlardır.
Bu noktada iki terkip ortaya çıkar: 1-Desen. 2-Renk ve işçilik.
Sanatkâr niçin eser ortaya koyar?
Sanat, ruh güzelliğinin madde üzerindeki tecellisidir. Bu hünere sahip olan kimse ise sanatkârdır. Sanatkâr önce zihninde yapacağı eseri tasavvur eder. Bunu yaparken o güne kadar kazanmış olduğu estetik sezgisini, dinini geleneklerini ve tecrübesini bir araya getirir.
TÜRKMEN: SANATKÂR HER ŞEYE AŞKLA BAKAN İNSANDIR.
Sanatkâr her şeye aşkla bakan insandır. Maksadı güzeli aramaktır. Diğer insanlardan farklı olarak bulduğu bir kâğıda duygularını dökmeye çalışır. Sadece hayal kurmak ona yetmez. Hayalinin ürünlerini sunmak ister. Çünkü sanatkârın elem ve haz yönünden duyarlılığı başkalarından fazladır. Eserleriyle fertlerin zekâsına hitap ettiği gibi gönüllerine de hitap eder.
Sizin tezhip eserlerinizin alametifarikası nedir?
Topkapı Sarayı’nda Mamure Öz hocamdan öğrendiğim tezhip uygulama dersleriyle beraber Semih İrteş hocamdan aldığım Rumili desenler üzerine aldığım dersler sayesinde üniversitede pek zorlanmadım. Daha önce görmediğim farklı üsluplar ve konulu özgün tasarım teknikleriyle üzerine eklediğim çalışmalar yaptım. Faruk hocamın en güzel özelliklerinden biri talebelerine sağladığı özgürlüktür. Bu sayede daha eğitim alırken üslubu oluşmaya ve gelişmeye başlayan öğrencilere yol gösterici olmuştur.
Yıllar önce bir dönem üslup arayışım oldu. Ama nihayetinde, Osmanlı eserlerinin güzelliği, estetiği ve asilliği, İslam coğrafyasında farklı dönemlerde icra edilen üsluplarda bu denli var olmadığı kanaatine vardım. Hocalarımdan öğrendiklerimin üzerine ecdadımızdan miras kalan üslupları ve sanatkârları kılavuz seçerek, eserlerini kendime örnek aldım.
“SANATIM BENİM ÖZGÜRLÜĞÜM.”
Sanatım benim özgürlüğüm. Eserlerimde çizdiğim desenlerin ve uygulama tekniklerinin birbirinden farklı olması benim için çok önemli. 2003’te Dubaili iki hattatın icazetini süslemiştim.
“ÇILGIN MÜZEHHİBE!”
Daha sonra aldığım duyumlara göre bana “çılgın müzehhibe” diyorlarmış. Önce neden bu ismi taktıklarını anlamadım. Sonuçta klasik eserler icra ediyordum. Ama daha sonra öğrendim ki desenlerim heyecanlı, yani hareketliymiş. Klasik eserlerde münferit uygulanan motifler çok ilgimi çekmekte ve bunları desenlerimde kullanmaktayım. 16. yüzyılda Karamemi’nin yarı stilize motifleriyle uyguladığı desenleri örnek alarak farklı çiçeklerle desen tasarlamayı seviyorum. Herhalde eserlerimde öne çıkan en önemli özellik hareketli çılgın desenlerimde rumi motifinin önceliği…
Bu süreçte tezhip size neler öğretti?
Tezhip hayatımda var olmaya başladığından itibaren merak ettim sevdim, sevince sabrettim, sabrettikçe sebat gösterdim. Yerimde duramazken masa başına oturarak çalıştım. Tezhip hayatımda her şeyi detaylı bir şekilde irdelememi, kararlı olmayı, estetik ve güzeli seçmeyi sağladı ki en önemlisi güzelin daha güzelini ararken, Yüceler Yücesi’nin rızasını kazanabilme çabası, şüphesiz ömrümün sonuna kadar devam edecek.
Yurtiçi ve yurtdışı sergileriniz için de büyükçe bir paragraf açalım…
Yurt içinde klasik sanatlar konulu pek çok karma sergiye katıldım. Talebelerimden oluşan Altından Haleler Grubumla klasik ve özgün tasarımların yer aldığı sergiler düzenledim.
2007 de “Abu Dabi Kültür Bakanlığı “Al Burda” Uluslararası Tezhip yarışmasında ikincilik ödülünü almam sebebiyle 2010’da “4.Kuweyt Uluslararası İslam Sanatları Kongresi etkinliği kapsamında hazırlanan sergiye katıldım.
2016 yılında “ Birleşik Arap Emirlikleri, Sharjah “Uluslararası Hat Festivali”nde eşim hattat Hüseyin Hüsnü Türkmen ile birlikte “Emel&Hüseyin Türkmen Hat-Tezhip sergisi” isimli ilk kişisel sergimizi açtık.
2018’de “Yeditepe Bienali” kapsamında Altından Haleler olarak klasik ve özgün eserlerden oluşan “KEŞİF” tezhip sergisini hazırladık.
2018’de Birleşik Arap Emirlikleri “Sharjah Islamic Art Festivali”ne icazetli ve eğitimi devam eden talebelerimin dâhil olduğu Altından Haleler grubunun özgün tasarımlarının yer aldığı “Discovery İn Sharjah” isimli sergimiz Sharjah Calligraphy Museum’da sergilendi.
Şu anda neler yapıyorsunuz?
Tezhip ve cilt sanatını icra ediyorum. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Cilt Anasanat dalında öğretim görevlisiyim. Türk Cildinde Tezyinat dersini veriyorum. Belli aralıklarla Katar’a giderek tezhip dersleri veriyorum.
İstanbul Fatih’te bulunan Emel&Hüseyin Türkmen Sanat atölyemizde eşim ile birlikte Hat, Tezhip ve Cilt dersleri vermekte ve çalışmalarımıza devam etmekteyiz.
Atölyenizde bir gününüz nasıl şekilleniyor?
Ders verdiğim günlerde saat 10:00’dan 17.00’ye kadar, eserlerimi çalışmak için ise sabah 10:00’da atölyeme giriş yapıyorum. Akşam 18.00’e kadar devam ediyorum. Bazen desen çiziyor, bazen murakkaa yapıyorum. Kimi zaman renk hazırlıyorum. Bütün gün sanatla hemhâl oluyorum. Enstrümantal müzik ile çalışmayı severim. Ziyaretçilerimiz olduğunda odaklanmakta zorlanırım.
Tezhip sanatı eğitimine dair neler yapıyorsunuz?
1999’ an bu yana öğrencilerim üzerinde elde ettiğim tecrübeler neticesinde bir program oluşturdum. Tezhip eğitim programım, eğitim alırken hocalarımdan öğrendiklerime ek olarak levha üzerinden Selçuklu’dan Osmanlı üsluplarına, İslam coğrafyası dâhilinde çeşitlenen farklı dönem ve üslupların öğretilmesi temeline dayanıyor. Ayrıca Altından Haleler grubu olarak konulu projelere ve sergilere hazırlananların yanında ulusal ve uluslararası yarışmalara hazırlanarak derece alan öğrencilerimiz de mevcut. Ders verirken son derece dikkatli, teşvik edici olmaya, İslam sanatlarının ahlâkını öğretmeye çalışıyorum.
“SANAT BİR EMANETTİR VE EHLİNE BIRAKILIR.”
Sanat bir emanettir ve ehline bırakılır. Bu sebeple hoca ehlini bulmak için öğrenci seçer. Sanatı hakikaten taşıyabilecek, sanata hizmet edecek, sanatı kendi şöhreti için değil de hizmet için kullanacak sanata gönül vermiş kişileri seçer. Zamanını ayırıp insan yetiştirmeye çalışan hoca, seçtiği kişinin sanatını hakkıyla kendisinden sonraki nesillere taşıması için elinden geleni yapar ve emaneti icazet vererek teslim eder. Hoca vefat etse bile muhabbetleri sona ermez, devam eder.
Tezhip öğrenmek isteyenler size nasıl ulaşabilirler?
Sosyal medya hesaplarımdan ulaşabilirler. Yüz yüze dersten yana olduğum için online dersler de vermiyorum. Yeterli derecede faydalı olabileceğime inanmıyorum.
Instagram: @emelsonmezisikturkmen
@emelturkmenvealtindanhaleler
Facebook: @emelsonmezisikturkmen
Tezhip sanatı özelinde eline fırçayı ve eskiz kâğıdını alan sanat sevdalılarını nasıl bir süreç bekliyor?
Tezhip yapmak için ders alma talebinde bulunan arkadaşlarımıza kendilerini denemelerine fırsat tanımak gerekiyor. Bunun yanında daha önce ders aldılarsa tezhip ile ilgili hedeflerini soruyorum. Bu sanata gönül verenler merak edip araştırmalılar, sonra tedrisine girecekleri hocayı seçmeliler, eğer severlerse sabırla, azimle sebat gösterip, yılmadan, çok çalışmalı ve çok araştırmalılar.
Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Sanat insana hayat veriyor. Neticeye varabilmek için bizim de ona hayatımızı vermemiz gerekli. Müzehhibe–müzehhip olmak isteyen kişi sanatı hayatının merkezine koyduğunda bambaşka bir yaşam sürmeye başlar. Sanatla hemhâl olmadan, hayatınızı sanata göre şekillendirmeden sonuç almak çok zor.
İlginiz için teşekkür ediyorum.
Ben de teşekkür ediyorum İbrahim Ethem Bey.
İbrahim Ethem Gören/29.01.2022 Yazı No: 281