SÜLEYMAN ÖZDİL İLE MESLEKTEN, DÜLGERLİKTEN VE SANATTAN AÇILMIŞ BİR SOHBET…

Hamilik Okulu Vakfı kurucularından, Halkbank Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Özdil yoğun iş hayatını sosyal girişimlerle, vakıf hizmetleriyle taçlandıran yöneticilerden.

Sn. Özdil aynı zamanda sanata, ahşap oyma çalışmalarına gönlünü kaptırmış. İmkân bulduğu zamanlarda evinin dekorasyonu ve sevdikleri için ahşabın müşfik yüzüyle hemhal olan Süleyman Özdil ile sanat, meslek, meslek âdâbı, ahşap oyma ve bu mecradaki çalışmaları üzerine bir e-sohbet gerçekleştirdik.

Önce meslekten başlayalım dilerseniz. Meslek, âdemoğlunun insan olma ve insan kalma davasında nerede konumlanır?

Bu soruya ‘İnsan nedir’in cevabıyla başlamak gerek. İnsan nedir, nasıl insan olunur ve nasıl insan kalınır.

Bakara Suresi 30: “Hani Rabbin meleklere, “ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “şüphe yok ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu.

Tin Suresi: 1/5: “İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emin beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık.”

“hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen

merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen” Şeyh Galib

İnsanı yukardaki ayetler nezdinde anlayınca ve Şeyh Galib’in dediği gibi âlemin özü ve yaratılmışların gözünün nuru olduğunu idrak edince insan olma sorumluluğumuz da artıyor.

Casiye Suresi-13: “O göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütuf olmak üzere) size boyun eğdirmiştir.”

Lokman Suresi-20: “Allah’ın göklerde ve yerdeki (nice varlık ve imkânı) sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi?”

İnsan, kendisine boyun eğdirilen bütün bu “şey”leri yaratılış fıtratlarına ve asli görevlerine uygun bir şekilde yönetmekle, tasarruf etmekle vazifeli.         

İnsan, her şeyin ona hizmet için “var” kılındığı “hayat” realitesinin öznesi.

Ahzab Suresi-72: “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim ve cahildir…”

İnsan görevli, Allah adına âlemlerin efendisi/hükümdarı, dünyanın ve eşyanın mutlak vekili, ancak emaneti yüklenen insan çok zalim ve cahil de olabiliyor. Eşya, alelâde, sıradan bir şey değil; varolmakla kıymetlendirilmiş, insana hizmet üzere görevlendirilmiş, kendisine ait bir varlık dili var. 

Hadid Suresi-1: “Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedir. O azizdir, hâkimdir.” 

İnsan, kendisine boyun eğdirilen bütün bu “şey”leri, fizik ve metafizik olarak en geniş manasıyla “dünyayı” yaratılış fıtratlarına ve asli görevlerine uygun bir şekilde yönetmekle, tasarruf etmekle vazifeli. İnsan, dünyayı, yaratılış amacına uygun olarak, değiştirip dönüştürmekle, kendisine ve her şeye, bütün âlemlere yararlı kılmakla, yani tasarruf etmekle vazifeli, mükellef… Meslekler yani bir meslek sahibi olmak da, eşyayı değiştirme ve dönüştürme hamaliyesinin araçları…

Ebu’l Hasan Harakani: “Allah’ın arşı sırtımıza konulmuştur. Ey civanmertler! Yük ağırdır, çabalayın ve yiğitçe davranın!”

Görevden kaçış da yok, görevi savsaklamak da… Madem bu görev bize verildi, en güzel biçimde yapmak gerek.

Meslekten sanata geçelim… Mesleğinin adamı sanatı nasıl tanımlar?

Meslekler, insanın dünyayı tasarruf etmek vazifesinin, bu kutsal vazifenin, icra edilme araçları. Dolayısıyla, meslek sahibi olmak sıradan, alelâde,  sadece rızık ve maişet derdi maksadıyla sahip olunan bir durum, bir iş değil…

ÖZDİL: İNSAN MESLEĞİNİ İHSAN SAHİBİ OLARAK, MUHSİN OLARAK İCRA ETMELİ.

Bilakis insanın göklerden almış olduğu emaneti icra etmesini sağlayan kutsal bir eyleyiş… En iyi bir şekilde, en güzel bir şekilde ve Yaratıcı ve bütün yaratılmışların hak ve hukukunu yani adaleti gözeten bir ahlaki tutum ve davranış ile, ahlâk ile kuşatılarak yapılması gereken bir eyleyiş… Yani insan mesleğini ihsan sahibi olarak, muhsin olarak icra etmeli…

Bakara Suresi-112: “Bilakis, kim muhsin olarak yüzünü Allah’a döndürürse (Allah’a hakkıyla kulluk ederse) onun ecri rabbi katındadır.”

Yani, insan teknik olarak en ileriyi, sanat olarak en güzeli ve ahlâk olarak en iyiyi yaptığı işe, mesleğine ortak etmeli…

Durmuş Hocaoğlu:  “…mesleğinin adamı, belirli bir mesleği hayatı ile özdeşleştiren kişi demektir. Sadece muayyen bir mesleğin icap ettirdiği rutin işlemleri icra eden ve o işlemler sayesinden maişetini temin eden değil;  hatta bunlardan da öncelikli olarak, o mesleği içselleştiren, hayatını, var-oluşunu onunla anlamlandıran kişidir mesleğinin adamı. Bu bakımdan mesleğinin adamı, adeta o meslekle aşk ile nikâh akdeden ve o nikâha içten gelen bir sadakat ile bağlı olan üstün ruh sahibi kişi olarak da tarif edilebilir.

Yani mesleğinin adamı, alelumum bilinen manasından daha fazla, daha da derinlikli anlamlı bir “şey”dir: O, “mesleğim” dediği şeyin sırtına binerek kendisini taşıtan değil, mesleğini sırtına alarak yükselten kişidir ve asıl manasını da burada kazanır: gerçek ve kâmil manasıyla meslek adamı, diğer adıyla “profesyonel”, ancak ve yalnız budur: mesleğini yükselten, ilerleten, tekâmül ve inkişaf ettiren kişi!”

“İNSAN OLMAK DA İNSAN KALMAK DA KISACA YAŞAMAK DA BİR SANATTIR.”

Meslek seçiminde kapasitemizi, yeterliliklerimizi ve kendimizi iyi tanımamız gerekir… Kendini tanıma (keşif): Akli, fiziki, bedeni yetenek ve kabiliyetlerin farkına varma, fıtri (nefsi ve ruhi) bedbahtlıkların ve faziletlerin farkında olma, kabiliyet ve yeteneklerle örtüşen mesleklere yönelme… Yaptığımız işi en güzel şekilde yapabilmek için onu bir sanatla taçlandırmak gerek. Söz söylüyorsak güzel söylemeli, bir iş yapıyorsak güzel yapmalıyız. Bunun için de kendimizi, kabiliyetimize uygun olarak bir sanatı icra ederek eğitmeli ve geliştirmeliyiz. Özetle insan olmak da insan kalabilmek de kısaca yaşamak da bir sanattır.

Durmuş Hocaoğlu

“(…) Bir: hakiki mana ve muhtevasıyla “mesleğinin adamı” olmak kaydıyla, mesela marangozluk ile en üst düzeyde bir tahsil ile elde edilen bir kariyer arasında asalet ve saygınlık bakımından hiçbir fark yoktur.

İki: üniversiteye bir meslek seçerek girilmelidir; neyi bulursam onu okurum diyerek değil!

Üç: meslek, aynı zamanda bir kabiliyet ve kapasite meselesidir; meslek seçimi buna göre yapılmalıdır.

Dört: meslek, aynen evlilik gibidir;  insan ya sevdiği ile evlenmelidir, ya da evlendiğini sevmelidir.”

Aliya Izzetbegoviç - “Biz insanız” demek; biz günah işleriz, zayıfız, cismaniyiz, demektir. “insan olalım” ise, bizim daha yüksek bir varlık olduğumuzu, daha yüce bazı mükellefiyetlerimizin bulunduğunu; bencil olmamamız, insanca hareket etmemiz gerektiğini hatırlatan…”

SÜLEYMAN ÖZDİL: ŞENLENMEK GÖNLÜN HOŞ OLMASIDIR.

İnsanın dünyadaki şenlendirme vazifesinde sanatın yeri nerededir?

İnsan dünyaya gelir, yaşar ve yaşarken şenlenir ve şenlendirir. Şenlenmek gönlün hoş olmasıdır, yapılan her işin hoş yapılması ve keyifle yapılıp keyifle kullanılmasıdır. Bir işin hoş yapılabilmesinin lazımesi de sanattır. Bir sözü güzel ve güçlü kılabilmek için Mithat Paşa’nın deyimiyle ‘efradını cami, a’yarını mani’ kılmak gerekir ki bunu ancak çok şiir okuyanlar, çok hikâye, çok roman okuyanlar başarabilirler. Kullandığımız eşyanın da ruhumuza hoş gelmesi yaşamı daha keyifli hale getirecektir. Bunun lazımesi de eşyanın yapılırken sanatkârane bir şekilde yapılmasıdır ki bu durumda keyifle yapılıp keyifle kullanılan eşyalar hayatımıza da keyif katacaklardır.

Sanat-ahlâk, sanat-eşya, sanat-varlık, sanat-kulluk münasebetlerine dair neler söylemek istersiniz?

Allah muhsindir ve yaptığımız işleri ihsan ile yapmamızı ister. Sanat yapılan işin ruha, göze ve gönle en hoş görünmesini sağlar, bunun için de sanatsız toplumlar yozlaşır, ilişkiler tatsızlaşır ve kabalık her yere egemen olur. Yani sanat insanın fıtratına en uygun olanı yani yaratılmışların en güzeli olan insana ‘en güzel’ olanı sunduğu için hayatı keyifli hale getirecek ve dolayısıyla barışın tesisine imkân sağlayacaktır.

Bu noktada sanat insana ve topluma ne/neler vaad eder?

Her mesleğin en iyi öğrenilme yolu iyi bir ustanın terbiyesinden ve tezkiyesinden geçmektir. Kadim kültürümüzde meslek edinmenin, bir sanatı icra edebilmenin biricik yolu olan usta-çırak ilişkisi maalesef günümüze kurumsal olarak taşınamamıştır. İyi bir usta sadece mesleğin icrasını değil, en iyi, en güzel şekilde yapılmasını ve işin ahlâkını da öğretecektir, böylece mesleğe yeni giren kişi sadece meslek ya da sanat öğrenmeyecek ruhen de terbiye olunacak ve mükemmelleşecektir. Sonuçta iyilik ve ahlâkla donanmış kişiler, toplumun inşasını da mükemmele doğru götürecektir.

Sanatın ruh ve nefis terbiye ve tezkiyesine yönelik inşa edici etkilerini de konuşalım…

Ortaokul yıllarımda hat sanatına meraklanmıştım, sahaflardan bir sürü kitap, âlet-edevat almıştık, rahmetli anneciğimle bir süre yazdım, çizdim, uğraştım ama ilerlemek mümkün olmadı. O yaşlarda insan idrak edemiyor ama bir sanatı öğrenmenin en kolay ve en güzel yolu bir ustaya intisap etmekmiş. Ama güzele olan tutkum bitmedi çok şükür ve Allah karşıma iyi bir usta çıkardı.

Ne zaman ve nerede?

Lise yıllarımın başında Balıkesir’de… O zamanlar henüz üniversite öğrencisi olan çizer Hasan Aycın abiyle tanıştım. Okumaya olan düşkünlüğüm ve onun da yönlendirmesiyle iyi bir okur olmaya doğru yelken açtım. Şiir, roman, hikâye derken mitoloji okumaları ile süren okurluğum üniversite yıllarımda Ankara’da Mavera, Edebiyat ve Aylık Dergi çevresinde devam etti elhamdulillah. İyi ustalarla tanışma, feyz alma sürecini Hasan abiden sonra Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil gibi ustalarla sürdürmek nasip oldu. Ahmet Şirin, rahmetli Ramazan Dikmen, Yusuf Ziya Cömert, Rahmi Kaya, Süleyman Kalkan ve Cemal Şakar gibi yazan-okuyan arkadaşlarla kitabı, sinemayı, edebiyatı tanıma sürecimiz devam etti.

Buradan, öz sanatlarımızla irtibatınıza geçelim… Geleneksel sanatlarımızla teşrik-i mesainiz nasıl başladı?

Ahşapla ilk serüvenimin çok hoş bir hikâyesi vardır.

Nasıl bir hikâyeden söz ediyorsunuz?

İlkokul yıllarımda Avcılar köyünde oturuyorduk, birinci sınıftaki arkadaşlarımdan birinin babası marangoz idi, bir akşam herkes okuldan eve dönmüş ancak ben dönmemişim. Bütün köy beni aramaya çıkmış uzun aramalardan sonra beni marangozhanede, artık tahta parçalarının ve talaşların arasında oynarken bulmuşlar. Şaka bir yana ahşaba olan tutkum ne zaman başladı bilmiyorum ama kendimi bildim bileli ahşabın dokusuna ve kokusuna karşı bir tutkum vardır.

Dülgerlik hangi mülahazalarla en sevdiğiniz mesleklerin başında geliyor?

Üniversiteyi bitirip artık bir iş-güç sahibi olma vakti geldiğinde kendimce bir karar vermiştim,  kamuda çalışmayacağım demiştim, bankacılık zaten hiç etrafına yaklaşacağımız bir alan değildi. Dolayısıyla bir şirketler grubunda müfettiş olarak çalışmaya başladım, orada meslek hayatımdaki ilk ustam diyebileceğim rahmetli Erdoğan Nirun’la tanıştım ve bir buçuk yılın sonunda askere gittim. Askerlik dönüşü Erdoğan üstad o şirketten ayrılmıştı, ben de Mustafa Özel ağabeye gidip askerden geldiğimi, iş aradığımı söyledim. “Bizim Abdülhalik askere gitti, onun yerine Albaraka’ya birini arıyorlar” dedi. “Albaraka nedir abi?” dedim. “İslami banka” dedi ve beni Albaraka’ya bu meslekteki ilk ustam Barbaros Ceylan’ın yanına gönderdi. Çok sevdik birbirimizi, süreçler çok hızla tamamlandı ve ben bir anda bankacı oldum. Hâlbuki okulu bitirdiğimde sorsalardı, bankacılık, yapmak isteyeceğim ilk yüz meslek arasına giremezdi. Burada Dursun Hocaoğlu’nun teorisi girdi devreye, yaptığım işi yani beni seçen mesleği çok sevdim, böylelikle iyi-kötü bugünlere kadar da geldik.

Meslekteki ustalarınız kimlerdir?

Usta mühim… Meslekteki ustalarımı anmadan geçmek olmaz. Barbaros Ceylan’dan sonra Ufuk Uyan, Abdullah Tivnikli, Nazif Gürdoğan ve Yalçın Önal meslekteki öncü ustalarım oldular. Hepsini saygı ve sevgiyle anıyorum, rahmetli olan Abdullah ağabeye de rahmet ve mağfiret diliyorum.

Âmin… Rahmet olsun... Sonra…

Sonra bankacılığa kısa bir süreliğine ara verip 1993-94 yıllarında büyük bir orman ürünleri firmasında finansman sorumlusu oldum. Böylece ağaçla tekrar karşılaşmam ve tekrar âşık olmamla ağaçla sevdamız tekrar başladı.

Evvelemirde dülgerliğe nasıl başladınız?

İlk önce Bahçelievler’deki evimizin salonunda, şirkete gelen bir katalogda ya da bir müşterimizin elinde gördüğüm modern bir sandalye/koltuk yaparak başladım dülgerliğe. Bir müddet sonra evin salonunu süsleyen eserimi hanım eve sığmıyor diye önce bodruma sonra da bilmediğimiz bir yere gönderdi. Sonradan bu sandalyenin modern sanatın önemli parçalarından biri olduğunu ve orijinalinin New York’ta bir müzede olduğunu öğrendik!

Dülgerlikte kendisinden ilham aldığınız bir ustanız oldu mu?

Maalesef ahşap işinde bir ustam olmadı. Tornacı olan dayımdan, yine tornacı olan kayınpederimden ve bilvesile tanıştığım bazı ustalardan, âletleri nasıl kullanacağım konusunda küçük tüyolar aldım. Ayrıca yapmak istediğim işle ilgili internetten videolar seyrediyor, bazı ustaları da takip ediyorum. Ancak bu işlere daha çok vakit ayırabilecek imkâna kavuşunca bir ustanın kapısını çalıp ona çırak olma arzusunu ve isteğini hep içimde taşımaktayım.

Hangi malzemeleri tercih ediyorsunuz?

Şimdiye kadar malzeme ayırt etmeden çalıştım, daha doğrusu elime ne geçtiyse onunla çalıştım. Lamine, masif sapelli ve kayın malzemelerle de, çam ve kayın kerestelerle de, su kontrasıyla da çalıştım.

Bunları hangi âletler yardımıyla nasıl işliyorsunuz?

Mütevazı atölyemde bulunan elektrikli dekopaj makinası, elektrikli daire testere, matkap, zımpara ve planya makinaları, küçük tezgâhlı bir freze makinası gibi âletlerle çalışıyorum. Eksik olan oyma kalemi takımını da en kısa zamanda almak istiyorum inşallah.

Şimdiye kadar elinizden neler geçti?

Az önce bahsettiğim sandalyeden sonra evimdeki birkaç köşede hâlâ kullandığım oymaları yaptım. Bahçeme yaptığım bir pergole ve ağaçtan saksılar da uzun yıllar bahçede hizmet etti… Oğullarımın evlerindeki iki oymadan biri İstanbul silüeti diğeri de bir Afrika haritası, bir de torunum için akağaçtan yaptığım karyolayı ve kütüphaneyi Meryem Fatma hâlâ kullanıyor. Ayrıca bir yakınım, çocuklarının odasını bölmek için bir seperatör yapmamı istedi, su kontrası üzerine bir ağaç oyması da mezkûr arkadaşımın çocuklarının odasını süslüyor. Bir de bu yıl ilk kalem oyma işimi kızım için yaptım.

Ne yaptınız?

Yirminci yaş gününde şimşirden bir kaşık oydum.

Sapelli masif panel üzerine yaptığınız oymayı konuşalım. Evinizin salonuna koyduğunuz oyma hangi üretim süreçlerinden geçti?

Evet evimdeki en sevdiğim çalışmalardan biri olan sapelli masif panel üzerine yaptığım oymanın hikâyesi bir Konya-Beyşehir seyahatinde Eşrefoğlu Camii’ni ziyaretimizle başladı. Ailece gittiğimiz seyahatte Eşrefoğlu Camii’nin ahşap ve çini işçiliği hepimizi çok etkilemişti. Ancak minber kapısı üzerindeki kündekârî yazıya âşık olmuştum. Onu oraya nakşeden Ali ustaya hürmeten, “ben bu yazıyı bir yere oymalıyım” dedim ve hemen orada, “evdeki masif sapelli panele ben bunu yaparım” dedim. Ancak bir gün kündekârî yapacak ustalığa erersem onu tekrar aslına uygun olarak yapmak isterim.

Hane halkınız çalışmalarınızı nasıl değerlendiriyor?

Hanım da alıştı, hatta sipariş bile veriyor artık!

Sırada hangi yeni uygulamalar var?

Allah ömür verdikçe yeni şeyler yapmaya devam edeceğim inşallah.

Son olarak sanatseverlere nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Son olarak insanlara özellikle gençlere güzel bakmaların, güzel işler yapmalarını, kendilerini, hayatı ve etraflarını güzelleştirmelerini tavsiye ederim. Bunun için başta sözlerin en güzeli olan kitabımızı olmak üzere çok okumalarını, yeteneklerine göre sanatın bir dalıyla mutlaka uğraşmalarını salık veririm.

Var olunuz Süleyman Bey, ilginiz için teşekkür ediyorum.

Ben de teşekkür ederim İbrahim Ethem Bey.

 

 

İbrahim Ethem Gören-28.07.2021-Yazı No: 257

 

{name}
{content}
+
-
{name}
{content}
+
-

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

SİZİ ARAMAMIZI İSTER MİSİNİZ?

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

BİZ SİZİ ARAYALIM

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.