İsmail Yılmaz duayen bir müzik hocası, mûsikî üstadı. Uzun yıllar öğrencilere müzik dersleri veren, müzik alanında kendine has üslubuyla çalışmalar gerçekleştiren, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Türk Müziği Korosu’nda solist olarak görev yapan İsmail Yılmaz ile öznesinde müzik olan bir e-sohbet gerçekleştirdik.
İbrahim Ethen Gören: İsmail Bey sizi tanıyabilir miyiz?
İsmail Yılmaz: 1965 yılında İstanbul Fatih’te doğdum. Çocukluğum, babamın görevi hasebiyle İzmir’de geçti. Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Bölümü’nden mezun olduktan sonra 15 yıl farklı okullarda müzik öğretmenliği yaptım. Daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kent Orkestrası Türk Musikisi Topluluğu’nda 12 yıl solistlik yaptım. 2019 yılında emekli oldum. Evliyim ve üç çocuk sahibiyim.
Müzik hangi mülahazalarla ilgi alanınıza girdi?
Ortaokul ve lise döneminde müziğe olan ilgim gittikçe artarak bende vazgeçilmez bir yaşam tarzına dönüştü. Özellikle İzmir gibi bir şehirde büyümemden dolayı Batı Musikisine ilgim arttı. Bu şekilde müzik yolculuğum başladı.
Üniversite eğitiminizde müzik bölümünü seçmenizde hangi âmiller etkili oldu?
Üniversite eğitiminde beni en çok destekleyen ailem olmuş ve ortaokul lise hayatımda müzikle iştigal etmek için gittiğim stüdyo ve konserler beni en çok etkileyen âmiller olmuştur.
Tahsil hayatınızın sonrasında gelişen müzik yolculuğunuzun hikâyesini dinlemek isteriz?
Eğitim Fakültesini bitirmem dolayısıyla müzik yolculuğum öğretmenlik hayatımla devam etmiştir. Bununla beraber çeşitli organizasyonlarda çeşitli müzik gruplarıyla konserler verdim.
Müzik, mûsikî ve sesler İsmail Yılmaz nezdinde hangi karşılıkları buluyor?
Bana göre müzik evrensel bir dildir. Herhangi bir müzik dalında eğitim almamış olsanız dahi bir parçanın; örneğin, Wolfgang Amedeus Mozart’ın Türk Marşı’nı dinlerken içinizin kıpır kıpır olduğunu, müziğin o ahengiyle ruhunuzda bir coşku meydana geldiğini ve bunun sizin isteğiniz dışında gelişen bir hal olduğunu görürsünüz. Ruh dünyanızın notaların sesleriyle coşkulu bir yolculuğa çıktığına şahit olursunuz. İşte benim için müzik bunu ifade ediyor. Aynı zamanda Dede Efendi’nin Gülnihal bestesini dinlerken Osmanlı musikisinin zerafetini ve ihtişamını ruhunuzun derinliklerinde hissedersiniz ki bu da müziğin sınır tanımadığının bir göstergesidir.
İSMAİL YILMAZ: ASLINDA SESLER DE KONUŞMAKTIR.
Müzikte, seslerde ne/neler arıyorsunuz?
Bu bestelenen parçaya göre değişir. Kimi besteci eserlerinde platonik bir aşkı yaşarken ve size yaşatırken kimi de kâinatı sorgulayan, kendi benliği içine dönen derûnî bir musiki eseri meydana getirmiştir. Aslında sesler de konuşmaktadır. Ve siz bu sesleri algılayarak hissedebildiğiniz kadar sanatçının vermek istediği ruhi halini hissedersiniz.
Aradıklarınızın ne kadarını buldunuz?
Bence hiçbir insan aradığını tam bulamıyor. Çünkü Cenab-ı Hakk kendisinin zikredilmediği hiçbir eserde rûhî tatmine ulaşılamadığını ve ulaşılamayacağını size hissettiriyor. İşte Tasavvuf Musikisi de burada devreye giriyor. Aynı zikri aynı dillerde terennüm eden bir topluluk sizde kelimelerle ifade edilemeyen, yalnızca hissedilen bir hal meydana getiriyor. Burada şu soru aklımıza geliyor. Musikide de iki tane eylem vardır. Birincisi Lâdînî Musiki, ikincisi Dini Musiki. İfadeyi biraz daha açmak gerekiyorsa, gençken dinlediğim musiki çeşidiyle şimdiki dinlediğim musiki arasında çok fark var. Ve şuam Dini Musikiye daha çok eğildiğimi ifade etmek istiyorum.
Müzik insana, bir adım öte topluma neler vaad ediyor?
Müziğine göre değişir. Çünkü kimi müzikler insan ruhunda zerafeti ortaya çıkarırken kimileri de insanı karanlık bir dünyaya hapsediyor. Aslında bir bakıma bir tarafta yarar sağlarken diğer tarafta insana zarar verebiliyor. O yüzden bununla ilgili küllî bir ifade kullanmak doğru olmaz.
Eyvallah. Uzun yıllar İstanbul Büyükşehir Belediyesi Türk Müziği Korosu’nda solist olarak görev yaptınız. Bu süreci özetler misiniz?
Benim için unutamayacağım güzel anların olduğu bir süreçtir. Sahne heyecanı, konser hazırlıkları, farklı ülkelerde müzik seslendirme gibi birçok tecrübeler edindim ve bu yüzden İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kent Orkestrası’nda geçirdiğim zamanların yeri ayrıdır. Hiç unutamayacağım bir anımı paylaşmak isterim.
Lütfen, buyurunuz…
Rahmetli mimar Kadir Topbaş Beyefendi’nin bize eşlik ettiği UNESCO’nun Paris’teki merkezinde şahsımın seslendirdiği Salât-ı Ümmiyye ve bir ilahiyle o mekânda hissettiğim duyguyu kelimelerle anlatamam sanırım.
Şimdi neler yapıyorsunuz?
Bittabi eskisi gibi yoğun bir çalışmanın içinde değilim. Hayatımı daha dingin bir şekilde yaşamaya çalışıyorum. Müzikle bağım tabii ki devam ediyor. Kendi bireysel çalışmalarımı sürdürüyorum.
Türk Sudan Dostluk Derneği’nin yönetim kurulu üyesisiniz. Mûsikî tecrübeleriniz sosyal hayatta nasıl karşılık buluyor?
Türk-Sudan Dostluk Derneği’ne çok kıymetli abim Kamil Berse Beyefendi’nin davetiyle adım attım.
“LÜTFEN AFRİKA’YI GÖRÜN.”
Ayrıca Sudan’ın başkenti Hartum’da Türk polisinin düzenlemiş olduğu Sudan Dostluk Gecesi’nde bir konser de vermiştik. Bu vesileyle Sudanlı kardeşlerimizle aramızda bir kardeşlik bağı kuruldu. Ve herkese de şunu tavsiye ederim. Lütfen Afrika’yı görün, oradaki kardeşlerimizle kucaklaşın ve onları Türkiye’ye davet edin.
Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Öncelikle portalınızda bana yer verdiğiniz için şahsınızda size ve değerli çalışanlara sevgi ve saygılarımı ifade etmek istiyorum. Musikili bir hayatın ne kadar güzel olduğunu ve hayatımızda vazgeçilmez bir unsur olduğunu bildirmek istiyorum.
Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Bence herkesin -ki bunu ben hep duymuşumdur- iyi bir enstrüman çalabilmesi veya çalamıyorsa da iyi bir dinleyici olması, müzikte ayırımı iyi yapması ve genç nesillere bunun bilinçli bir şekilde aşılanması, öğretilmesi benim en büyük temennimdir.
İlginiz için teşekkür ediyorum.
Bâki kalan şu kubbede hoş bir sadâ bırakabildiysek ne mutlu bizlere…
İbrahim Ethem Gören/03.03.2022-Yazı No: 286