SERAP TEPEDELEN: HAT SANATI RUH GEOMETRİSİDİR
Eskişehir’de hat sanatına yeni eserler ve isimler kazandırmakla meşgul olan, Vel-Kalem Geleneksel Sanatlar ve Kültür Derneği üyelerinden Hattat Serap Tepedelen ile sanat çalışmaları üzerine sohbet ettik.
Serap Hanım sizi tanıyabilir miyiz?
16 Haziran 1972 tarihinde gurbetçi bir ailenin ilk çocuğu olarak Almanya’nın Münih şehrinde doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi Eskişehir'de tamamladım. 1992 yılında Rabbimin bana en güzel hediyeleri olan, biri kız biri erkek ikizlerimin dünyaya gelmesiyle anne olmanın mutluluğunu yaşadım. Bütün günümü onlarla geçirirken, anneannemin “anne olunca anlarsınız” sözünü çok iyi anladığım günler böylece başlamış oldu.
Geleneksel sanatlara yönelik ilginiz nasıl başladı?
Başlangıçta asıl ilgilendiğim karakalemdi. Geleneksel sanatlarla alakalı bir çalışmam ya da bir çabam yoktu ancak hayranlığım vardı. Kalem işi, kündekâri gibi ismini bile o zaman bilmediğim sanat dallarındaki çalışmaları görünce hayranlıkla bakardım. “Bunlar acaba nasıl yapılır?” diye düşünürken gözüm daha çok desenlerdeydi. Bu desenlerin camilerimizin duvarlarına, devasa kubbelerine nasıl aktarılıp işlendiğini, yahut bir minberde, bir camii kapısında ağacın inanılmaz bir işçilikle nasıl bu hale geldiğini düşünürdüm. Resim ve çizimlerle uğraştığım için belki de ilk etapta onlar ilgimi çekiyordu, ancak “Ah ben de öğrensem” diye bir şey geçmemişti içimden.
Hat sanatı serüveninizi anlatır mısınız?
Karakalem resim çalışmalarına devam ederken 1991 yılında kişisel resim sergisi açtım.
Neleri resmediyordunuz?
Bir dönem sadece eski İstanbul manzaraları ve camilerini çalıştım. Bazen uzaklaşıyordum sonra tekrar başlıyordum çizmeye. Ve yine uzun bir süre ara verdim.
Neden ara verdiniz?
Hep bir şeyin eksikliği vardı sanki ama ben ne olduğunu bilmiyordum.
HAT SANATI RUH GEOMETRİSİDİR
Hat sanatı, “Cismani aletlerle meydana getirilen, ruhani bir hendesedir” diye tarif edilmiştir. Ruh geometrisi yani. Belki de yaptığım şeyde o ruhu bulamıyordum ya da yarım kalıyordum diyelim. Bir yandan bunları düşünüp diğer bir yandan da ikizlerimi büyüteceğim derken 2000’li yıllara gelmiştik bile... Daha sonraları camilerimizdeki o devasa yazılar daha fazla dikkatimi çekmeye başladı. Artık içten bir hayranlıkla incelemeye başlamıştım. Takvim yapraklarında, dergilerde bulduğum yazılara bakarken merakım iyice arttı.
Mezkûr dönemle hat sanatıyla ilgili neler biliyordunuz?
Açıkçası o dönemlerde hat sanatıyla ilgili neredeyse hiçbir şey bilmiyordum ve araştırmaya başladım.
Araştırmada amacınız neydi?
Doğru bilgi edinmekti gayem. Bu yüzden hat sanatıyla ilgili kitaplar edinmem gerekiyordu.
İlk kitabınızın ismini hatırlıyor musunuz?
İlk kitabım Hattat Selim Türkoğlu beyefendinin yazdığı Ruhi Hendese isimli kitaptı.
Kitabı yayın aşamasına geldiğinde Selim Hoca bir vesileyle isim sormuştu. Kendisine önerdiğim Ruhani Hendese, Ruhi Hendese olarak kitabın serlevhasında yer aldı.
Ne güzel.
Kitabı nasıl buldunuz?
Okudukça bu sanatın ne kadar kurallara ve ölçülere bağlı olduğunu anladım. Merakım ve öğrenme istediğim böylece iyice artmıştı ve en uzun süreç olan üstadımı bulma sürecim başlamış oldu.
Belediyelerin meslek edindirme kurslarında hat dersi vardı, birkaç sene müracaat ettim ancak sayı yetersizliğinden kurslar açılmadı. Eskişehir’de aradığımı bulamadım ve İstanbul’a gitmeye karar verdim.
Neden İstanbul?
Çünkü istediğim, icazetli bir üstattan ders almaktı. Böylelikle İstanbul’da geleneksel sanatların icra edilip eğitiminin verildiği birkaç vakfa ve özel sanat evine gittim. Bunlardan ikisine kayıt için danıştığımda kontenjanın dolduğunu ve beni yedeklere alabileceklerini söylediler. Nasibim İstanbul'da değildi. Üzülerek döndüm Eskişehir’e.
Daha sonra Ankara’ya gidip orada da bir araştırma yaptım. Bu arada hat malzemeleri aldım, bir de hat defteri. Harflerin sınırlarının noktalarla belirlendiği defterde çalışmalar yapmaya başladım. Kısa sürede koca defter dolmuştu ama benim hâlâ bir üstadım yoktu. Yeni bir kitap alayım diye düşünürken internette Zafer İhtiyar Beyefendi’nin Bir Hüsn-i Hat Sergisi Bursa Ulu Camii isimli kitabı gözüme çarptı. Ama maalesef kitap hiçbir kitapçıda kalmamıştı. Zafer Bey’in telefon numarasını bulup aradım. Ona derdimi anlattığımda bana Üstad Mahmut Şahin Beyefendi’nin Bursa’da ders verdiğini söyleyip “İmkânınız varsa Eskişehir’den Bursa’ya geliniz” dedi.
SIRADA BURSA VARDI…
Evet, sırada Bursa vardı, bu arada sahaflardan aramaya başladığım kitabı da bulmamla birlikte öğrenme isteğim iyice artmıştı. Tam Bursa’ya gitmeyi düşünürken bir arkadaşım aradı, Birlik Vakfı Eskişehir şubesinin hat sanatı öğrenmek isteyenlere yönelik afişini görmüş. “Bir ara istersen” dedi. Heyecanla aradım. Eskişehir’deki hat sanatı derslerinin pazar günleri olduğu söylendi. “Kim ders veriyor?” diye sorduğumda, “Mahmut Şahin” yanıtını alınca şaşkınlığımı ve sevincimi siz tahmin edin!
Ders gününe kadar ne/neler yaptınız?
Pazar gününü iple çektim. Bütün malzemelerimi ve hiçbir şey bilmeden yazmaya çalıştığım hat defterimi alıp derse gittim. Yoğun kar yağışı sebebiyle hocamızın gelemediğini ve o hafta ders olmadığını söylediler.
Neler hissettiniz bu durumda?
O an, elinden en sevdiği oyuncağı alınmış bir çocuktan farkım yoktu. Gönlüm buruk bir şekilde yine eve döndüm. İlk merakla arayışa başlamamın üzerinden neredeyse 5 sene geçmişti. Bir sonraki hafta derse gittiğimde Üstad Mahmut Şahin talebelerine ders gösteriyordu. Çok heyecanlıydım. Sıra bana geldiğinde malzemelerimi ve defterimi çıkarttım, dikkatlice sayfaları çevirip inceledi ve gülümsedi. Ne kadar çok aradığımı anlattığımda ise yaklaşık 7 yıldır Eskişehir’de ders verdiğini söyleyince nasıl hayıflandım anlatamam. Her şey Allah’ın takdiri ileydi elbet. Benim nasibim de böyle imiş. Hocam ilk dersim olan “Rabbi Yessir”i yazarak bana gösterdi. “Bunu çalış, gel” dedi. Artık ben de Mahmut Hoca’nın talebesiydim. Hat sanatı serüvenim de böylece başlamış oldu İbrahim Ethem Bey.
İcazet süreciniz nasıl gelişti?
İcazet sürecim kısa sürdü diyebilirim. Önce sülüs akabinde de nesih yazı çeşitlerinde müfredat ve mürekkebat meşklerini kısa süre içinde bitirdim.
Hafta sonu geçtiğim ders yetmiyormuş gibi, bir de hafta ortası bir sonraki dersi yazar, hocama e-mail atardım. Sanki aradaki açığı kapatmaya çalışır gibi bir halim vardı. Hocam da sağ olsun, “Yılların acısını çıkarıyor gibisiniz maşallah” deyip beni yüreklendirdi her zaman.
Mahmut Hoca’ya fazla mı yüklendiniz!
Normalde haftada bir ders gösterilir, bu konuda üstadımı bunalttığım illa ki olmuştur. Allah, ondan razı olsun. Bir yandan istif çalışıyor, diğer bir yandan da eski üstadlarımızın yazılarını takliden çalışıyordum.
Bir gece bir rüya gördüm; tarihi, eski bir binanın avlusundaydık. Mahmut Hocam umreden dönmüş (ki o zaman umreye gitmişti), talebeleri ona “hoş geldiniz” demek için toplanmışlardı. Ben de aralarındayım. Herkesle tek tek selamlaştı sıra bana geldi. “Hocam hoş geldiniz Allah kabul etsin.” dedim ve çantamı açtım, iki tane bambu kalem çıkarttım. “Bu kalemler sizin hocam, unutmuşsunuz buyurun” diyerek kendisine uzattım. “Bunlar benim değil, sizin Serap Hanım” dedi ve böylece uyandım uykumdan. Hayır olsun inşallah deyip kalktım.
O hafta sonu dersimiz vardı, yaklaşık bir ay ara vermiştik ve Mahmut Hocam gerçekten umreden yeni dönmüştü. Bir arkadaşıma rüyamı anlattım. “İki tane kalem… Bunlar senin” dediyse hocan icazetini yaz diyecektir.” dedi.
Ben tabii önce güldüm, “Yok artık” dedim. Sonra üstadım derse başladı. Ben de bir ay içinde yazdıklarımı çıkarttım. 4 ayrı çalışma vardı, hepsini tek tek inceledi ve “Serap Hanım haftaya birkaç tane sülüs-nesih kıt’a seçip getirin icazet metninizi tesbit edelim.” dedi. Boğazıma bir şey oturdu sanki o an hem ağlayasım, hem de gülesim vardı. Tarifi imkânsız duygular içinde o günü bitirdim ve bir sonraki hafta getirdiğim kıt’alardan Kazasker Mustafa İzzet Efendi’ye ait olanı seçti hocam.
Kazasker Mustafa İzzet Efendi gibi ekol sahibi bir üstadın yazısını taklit etmek nasıl bir keyfiyetti?
Kazasker’i taklit etmek çok zordu, yavaş ve dikkatlice yazıp her hafta götürdüm derse. Olmayan yerleri hocam söylüyor, tekrar çalışıyordum. Bu arada strese giriyor insan icazet metnini yazarken.
Hamdolsun gün geldi “tamam olmuş” dedi üstadım. İşte o anda yaşadığım mutluluğumu anlatamam. Derslere başlamamın üzerinden henüz 3 yıl geçmeden icazetimi aldım.
Sülüs, nesih ve talik hat nevilerinde levhalara ketebe koyuyorsunuz. Talik yazı, diğer yazı türlerine göre estetik öğeler bağlamında nerede durmaktadır?
Sülüs-nesih icazetimi aldıktan sonra talik meşk etmeye başladım. Şu an daha çok talik yazıda istif çalışıp kendimi geliştirmeye gayret ediyorum.
TALİK YAZININ İNSANI CEZBEDEN FARKLI BİR TARZI VAR
Talik yazı biraz resmetmeye dayanıyor gibi. Başlangıçta hem zor, hem de keyifli geldi. Farklı bir havası var, insanı cezbeden. Güzel bir ahenk var talik hattında. Sülüsü de talik nev’ini de çok seviyorum.
Peki, nesih hattını?
Bu aralar nesih ile aramız biraz açık. Uzun bir süredir nesih yazmıyorum.
Bazı levhalarınızda karakalem çalışmalarına yer veriyorsunuz. Bu alanda nasıl kabiliyet kesbettiniz?
Karakalem çalışırken hep bir şeyler eksik diyordum ya, Hüsn-i Hat hayatıma girince o eksiğin ne olduğunu bulmuştum. Aradığımı bulmanın mutluluğu ile beraber, inanılmaz huzurla yapılan bir işin güzelliğini yaşamaya başlamıştım. Bu sefer de arada bir şeyler çizsem ama hatla karakalemi birleştirsem diye bir istek düştü içime.
Böyle bir tarz denenmiş mi?
Bildiğim kadarıyla daha önce denenmiş bir şey değildi. Var ise de ben bilmiyorum, bağışlayınız. “Böyle bir çalışma yapabilir miyim müsaade var mıdır?” diyerek üstadımdan izin istedim. “Bir çalışma yap görelim bakalım” dedi. Böylelikle başladım. Yapmaya gayret ettiğim istiflerin içeriğine uygun resimlerle çalışmamı zenginleştirmeye yöneldim ve hocamdan da her zaman olumlu geri dönüşler aldım. Böylelikle hem karakalemlerimi gücendirmemiş hem de bambu kalem ve mürekkebimle hemhâl olmaya devam etmiş oldum.
Eskişehir'de geleneksel sanatlar adına neler yapılıyor? Hangi kurumlar bu alanda çalışıyor?
Eskişehir’de geleneksel sanatlar alanında belli başlı yerlerde çalışmalar var. Tabii ki İstanbul ile kıyaslandığında çok az ama en azından artık gayret eden kişi sayısı arttı. Hat, tezhip, ebru ve naht alanında çalışmalar var.
Bu meyanda öne çıkan kurum ve kuruluşlar var mı?
Var tabii ki. Vel-Kalem Geleneksel Sanatlar ve Kültür Derneği, Şehbal Eğitim ve Kültür Merkezi, bir de tarihi Kurşunlu Külliyesi'nde bu alanda çalışmalar devam ediyor.
VEL-KALEM DERNEĞİ ESKİŞEHİR’DE GELENEKSEL SANATLAR ADINA UMUT KAYNAĞI
Vel-Kalem Geleneksel Sanatlar ve Kültür Derneği'nin Eskişehir için ürettiği katma değerler nelerdir?
Vel-Kalem Derneği daha çok kişiye ulaşmak açısından önemli bir kapı oldu. Benim gibi arayıp bulamayanlar için böyle bir derneğin varlığı umut verici. Çalışmaları gurup halinde yürütmek istişare etmek sonucu daha güzele götürüyor.
Mensubu bulunduğunuz dernek ne tür çalışmalara imza atıyor?
Derneğimizde üstadımız Mahmut Şahin ile hat derslerimiz devam ediyor. Ayrıca ebru ve tezhip alanında da çalışmalarımız ve kurslarımız var.
Mahmut Şahin Hocanın Anadolu şehirlerindeki sanat hizmetlerine dair neler söylemek istersiniz?
Bu konuda söylemek istediklerime kelime yetirebileceğimi zannetmiyorum. Kendi şahsım adına üstadıma ne kadar dua etsem, bırakın bana verdiği emeğin hakkını ödemeyi, buralara gelmek için attığı adımların dahi hakkını ödeyemem.
Anadolu’ya gitmesini orada da eğitime ihtiyaç olduğunu salık veren üstadı rahmetli Ali Alparsan Hoca’dan ve bu âlâ keyfiyeti onaylayıp destek veren Hüseyin Kutlu Hocamızdan Allah razı olsun.
Mahmut Hocana “Seyyah Hattat” Derler
Âmin. Mahmut Hoca’nın Eskişehir dışında, Bursa, Kütahya ve Kocaeli’de de çok fazla emekleri var.
Her hafta dört ayrı şehre gitmek çok büyük özveri isteyen bir durum. “Seyyah hattat” derler Mahmut Şahin'e.
Ben de “yolcu sanatkâr” diyorum.
O bizim başımızın tacıdır, kıymetlimizdir, üstadımızdır. Ne yapılabilir ki onun bizlere verdiği emekler için! Nasıl bir teşekkür edilebilir. Ancak, güzel işlere imza atarak, yazımızı en güzel hale getirmeye gayret ederek, kendimizi geliştirerek, talebe yetiştirerek belki bir nebze de olsa teşekkürümüzü göstermiş olabiliriz.
Eskişehir Olgunlaşma Enstitüsü’nde çalışıyorsunuz. Enstitüde geleneksel sanatlar bağlamında neler yapılıyor?
Eskişehir Olgunlaşma Enstitüsü sahip olduğu bölümler ve atölyeler ile kültürel değerlerimizi korumaya ve yaşatmaya çalışmakta…
Geleneksel sanatlar ve geleneksel Türk el sanatları alanında enstitüde hem ulusal, hem kültürel, hem de yöresel projeler yapılıp hayata geçiriliyor. Geleneksel sanatlardan hat, tezhip, ebru, minyatür ve naht alanında çalışmalar var. Ayrıca Eskişehir yöresel taş; lületaşı, kalsedon ve savatlı gümüş işlemeciliği branşları atölyeleri mevcut. Unutulmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatlarımızdan Maraş işi, hesap işi, dokuma ve kilim atölyelerinde çalışmalar yürütülürken bir yandan da bu alanlarda eğitim veriliyor. Geleneksel giysiler üzerine özenli ve titiz çalışmalar yapılıyor. Ayrıca enstitümüzde seramik, cam, vitray ve resim atölyeleri mevcut.
Maraş işi dediniz… Pûşîde Projesi’nde görev aldınız. Proje sürecinde yaptığınız çalışmalara değinir misiniz?
Osmanlı Hanedanı Pûîide Projesi’nde görev almaktan onur duydum. Çok ciddi ve çok büyük bir proje. Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayelerinde Osmanlı Hanedanı’na ait türbelerdeki eskiyen Maraş işi pûşîdelerin yenilenmesini amaçlayan bu proje büyük emek ve zaman isteyen bir çalışma oldu. Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü’nün koordinasyonuyla, Çini ustası Ayşe Özkan Hanımefendi’nin liderliğinde yürütülen bu çalışma, enstitü bünyelerinde Maraş işi bölümü olan 10 ayrı şehrin Olgunlaşma Enstitüleri ile birlikte yürütülüyor.
Pûşîde Projesi’nin koordinatörü Ayşe Özkan Hanımefendi projenin en güzel şekilde hayata geçirilmesi için ciddi çaba sarf edip her şehirde bizzat incelemeler yaparak eksiklikleri belirledi. Ben de, Eskişehir Olgunlaşma Enstitüsü’nde işlenen Sultan Abdülaziz Han’ın 4. oğlu Mehmet Şevket Efendi’ye ait pûşîdenin yazı kısımlarının mümkün mertebe kalem akışına uygun ve doğru işlenmesini sağlamak amacıyla görevlendirildim. İlk pûşîdeler tamamlandı hamdolsun, darısı diğerlerine...
Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir?
İbrahim Ethem Bey ben genelde uzun vadeli plan pek yapmam. Yeri gelir, tasarladığım şeye bir türlü başlayamam, yeri gelir hiç aklımda olmayan bir şey önüme çıkıverir. Nasibimiz ne ise o. Allah güzeldir, güzeli sever. Benim amacım da güzeli bulmak. Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler...
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Aşk için yapılan her işin sonucu güzele çıkar desem.
Okuyucularımıza Eskişehir'den nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Bu vesile ile üstadım Mahmut Şahin’e tekrar tekrar teşekkürü bir borç bilirim. Hakkı ödenmez onu da bilirim. Allah ömrünü değerli ve bereketli kılsın.
Geleneksel sanatlara ilgi duyan ve eğitimini almak isteyen arkadaşlarımıza nacizane ilk ve en önemli önerim işi ehlinden öğrenmeleridir. Bizi biz yapan kültürümüzü, geleneksel değerlerimizi bozmadan gelecek nesillere aktarmak istiyorsak bu şarttır diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
Sizi de, sanatsal alanda yapmış olduğunuz çalışmalardan dolayı canı gönülden tebrik ediyorum. Okuyucularınızla buluşmamıza vesile oldunuz.
İbrahim Ethem Gören