SELMA BAŞÇI ANKARA’DA İNCE BİR SANAT ZEVKİNİ ÖZENLE İŞLİYOR
Tezhip ince bir sanat zevkinin özenle işlenmesi; insan ruhunun derinliklerinde bir arada bulunan güzellik, estetik duyuş ve kabiliyetin, göz nuruyla harmanlanan altın ve fırçayla; çoğu zaman da hatla birlikte levhaların aydınlık suretinde buluşmasıdır.
Böyle bir girişten sonra sözü Selma Başçı Hanımefendi’ye getirelim. Ankara’da ince bir sanat zevkini özenle işlemekte olan tezhip ve minyatür sanatçısı Selma Başçı, Söke İzmir Kız Lisesi mezunu. Müzehhibe Başçı’nın lise tahsili gördüğü 1950’li yılların sonunda okumak şimdiki kadar kolay değil. Özellikle bayanlar için daha bir müşkülatlı… Böylesi mülahazalarla üniversite tahsilinde bulunamayan Selma Başçı ve eşi Ahmet Uğur Bey, tüm çocuklarını üniversitede okutmayı başaran, evlatlarından biri öğretmen, diğeri profesör, bir diğeri de TCMB Başkanlığı yapmış olan, Anadolu’nun vefakâr ve çalışkan insanlarından biri. Tezhip ve minyatür sanatçısı Selma Başçı ile sanat, estetik, tezhip ve minyatür yolculuğu üzerine Ankara Eryaman’daki evinde hasbihal ettik.
SELMA BAŞÇI, AKSEKİ’NİN MÜDERRİSLER AİLESİNE MENSUP
Akseki’nin illim yönünde yaptığı nitelikli çalışmalar ve kurduğu medreselerle maruf ailesi Müderrisler’e mensup olan Selma Hanım, kendisi gibi Aksekili olan kimya mühendisi Ahmet Uğur Bey’le 1964 yılında evlenerek Ankara’ya yerleşmişler.
Selma Hanım, Ankara’ya taşınınca içinde, ruhunda bir boşluk meydana gelmiş. Eskiler “Kâinat boşluk kabul etmez.” derler ya Selma Hanım da o şekilde içindeki boşluğu doldurmak için arayışlara başlamış. Bu meyanda ilk olarak el sanatlarına yönelmiş. Dekoratif resimle ilgilenmiş, seramik çiçeklerle meşgul olmuş, cam süslemeye merak sarmış, porselen boyamış. Porselen boyadığı yıllarda Türk desenleriyle karşılaşmış. Bir sergide ilk defa gördüğü İslâm-Türk desenlerini porselen boyamada kullanabileceğini düşünmüş. Mezkûr desenler onun için yeni bir başlangıç olmuş. Böylelikle birbirinden âlâ keyfiyeti haiz Türk desenlerine kalbî bir muhabbet duyan Başçı o gün bugündür desenlerle hemhâl oluyor. Kâh desen çiziyor, kâh gül tarıyor, tarama yapıyor, kâh minyatür sanatında göz nuru döküyor. Ankara’ya sanat ve estetik güzellikler bağlamında ilave katma değerler üreterek şair ve gazeteci Mehmet Şeker’in şiirindeki nispeten karamsar havayı yumuşatıyor.
“…Burada mikadandır tesbihler
Güvercinler taştan yontulur
Bilinen kokusu yoktur gülün
Yalnız serçe vardır sokaklarda
Ne gezer keklik, sülün
Ne gezer mavili baştankara
Burası köy-kasaba değil; nâmı büyük Ankara”
1980’li yıllarda kaleme alınan bu şiirdeki karamsar bulutları Selma Hanım’la birlikte Ankaralı sanatkârlar yaptıkları çalışmalarla epeyce dağıtmış gibi gözüküyor.
ÖMER FARUK ATABEK’LE TANIŞMASI SANATI AÇISINDAN DÖNÜM NOKTASI OLMUŞ
1990 yılının Ankara’sına gidiyoruz. Selma Hanım o yılda Atatürk Kültür Merkezi’nde Bedia Altunbaş’tan 5 yıldır geleneksel sanatlar dersleri alıyor. Eli belirli bir kıvama geldiğinde Ankara’da önüne yeni bir kapı daha açılıyor. Bu kez kapının içinden mütebessim bir çehreyle Ömer Faruk Atabek kendisine içten bir selâm veriyor. Selma Hanım’ın Ömer Faruk Atabek ile tanışması sanatı açısından önemli bir dönüm noktası oluyor. Böylelikle sanatkâr, aradığı sanat rehberini buluyor; Atabek Hoca’yla vefatına kadar minyatür çalışıyor.
DUAYEN MÜZEHHİBE MEMNUNE BİRKAN’DAN TEZHİP ÖĞRENİYOR
Bir dönem ebrucu Salih Elhan’dan ebru dersleri de alan Selma Hanım, yine o yıllarda tezhip sanatının duayen isimlerinden Memnune Birkan ile tanışıp tezhip yapmaya başlıyor. Ve tezhipte bir manada karar kılıyor. Bir müddet sonra, hocaların hocası Memnune Birkan’ın asistanlığını deruhte etmeye başlıyor. Akabinde Kültür Bakanlığı kursları bünyesinde eski adliye binasında ve Adnan Ötüken Kütüphanesi’nde tezhip hocası olarak görev alıyor. Bakanlık bünyesinde sekiz yıl boyunca öğrencilerine tezhip ve minyatür sanatının inceliklerini öğretme gayretinde bulunuyor. Halen Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü Yaygın Kültür Eğitim Komisyonu’ndaki görevini sürdürmekte olan sanatçı birçok kurum ve kuruluşta “Türk Süsleme Sanatları” özelinde seminerler vermeye devam ediyor.
ANKARA’NIN SANAT ORTAMI
Sanatkâr, Ankara’da sanat ortamının gelişip neşv-ü nema bulması için Kültür Bakanlığı’nın desteklerini önemsiyor. Bakanlık birimlerinin geleneksel sanatları himayesinin önemine vurgu yapıyor. Mezkûr desteklerin artarak devam etmesinin sanatın hak ettiği yere ulaşması için gerekli olduğunu belirtiyor.
Ankara’da geleneksel sanatlara yönelik ilginin günden güne arttığını belirten Başçı kamuoyunun, öz sanatlarımıza müteveccih alakadaki artışının değerini idrak etmeye başladığını belirttikten sonra konuşmasına “Ankaralılar sanatlara, geleneksel sanatlara ilgi duymaya başlıyor, sanatın değerini takdir ediyor, önemli bir sanat olduğunun idrakine vararak ‘Biz de bir yerlerden başlayalım.’ diyorlar.” cümlesiyle devam ediyor.
ANKARA’NIN SANAT ORTAMI MEMNUNE BİRKAN’IN GAYRETLERİYLE GELİŞTİ
Hocası Memnune Birkan’ı destekliyor, onun Ankara’nın sanat ortamı için bir talih olduğunun altını çizerek “Ankara’nın tezhip sanatı ortamı büyük ölçüde Memnune Birkan Hanım’ın gayretleriyle serpilip gelişti” cümlesini kuruyor.
Tezhip ustası Başçı geleneksel sanatlarımızın son 10-15 yılda Ankara’da bariz bir ivme kazandığını belirtiyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin, Diyanet Vakfı’nın, Keçiören Belediyesi’nin sanat atölyelerinin ve pek çok özel kursların geleneksel sanatlarımıza yeni eserler ve isimler kazandırma yönünde eğitimler verdiğini müzehhibe Selma Başçı’dan öğreniyoruz. Selma Hanım’ın gönlü, Ankara’da bu alandaki adımların sayısının sıklaştırılarak öz sanatlarımızın icrasında kalitenin daha ileriye götürülmesini arzu ediyor.
TEZHİP DE BİR İLİMDİR İSTEDİĞİNİZ KADAR İLERLEYEBİLİRSİNİZ
Öncelikle tezhip sanatı Selma Hanım’ı etkilemiş. İnceliği, derinliği, zarafeti, detayları onu kendine çekmiş. Tezhip ile ilgili fikriyatını şu şekilde dile getiriyor: “Ne kadar çok çalışırsan çalış, incele, ince işler yap hiç itiraz etmiyor; aynen ilim gibi. Tezhip sanatında da ilim yolunda olduğu gibi istediğiniz kadar ilerleyebilirsiniz; tabii ki çalışmak, çok çalışmak kaydıyla.”
Tezhip ustası Başçı, tezhip sanatında yeni arayışların yapılabileceğini ama öncelikle klasiğin iyi öğrenilmesi ve özümsenmesi gerektiğine vurgu yaptıktan sonra “Klasik tezhibin ruhunu bozmadan yenilikler tabii ki yapılabilir.” diyor.
Tezhip sanatı evvel emirde Selma Hanım’a atalarımızın, sanatkâr dedelerimizin çok iyi bir sanatlarının olduğunu öğretmiş. Bu cümleler Selma Hanım’a ait: “Tezhip muhteşem bir sanat, ecdadımız da bu sanatı muhteşem bir şekilde daha çok kitap sanatları bağlamında icra etmişler. Önceki asırlarda tezhip kitap sanatları bağlamında icra edilirken günümüzde levha sanatına dönüşmüş durumda. Tezhip hazmetmeyi öğretiyor, sabrı öğretiyor, insana, muhatabına iş üretme, eser ortaya çıkarma isteğini sunuyor. Bir de hemen herkes geriye, kendinden sonraki nesillere bir ses, renk, ahenk ve eser bırakmayı düşünür. Tezhibin, tezhip eserlerinin böyle bir yönü de var. Biz giderken geriye bir şeyler kalacak, ‘Âvâzeyi bu âleme Davut gibi sal/Baki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş.’ Baki’nin dediği gibi.”
ANKARA’YA TEZHİBİN GÜZELLİKLERİNİ SUNMA GAYRETİNDE BULUNUYOR
Böylesi mülahazaları dinledikten sonra Selma Hanım’ın ikramlarını yedim ve masanın üzerinde duran not defterime şu satırları yazdım: “Tezhip ve minyatür sanatkârı Selma Başçı Eryaman, Ankara’ya tezhibin güzelliğini sunmaya çalışmış. Evinin duvarlarını süsleyen tezhip ve minyatür eserleri bulundukları yerden sadece Ankara’ya değil; tüm insanlığa güzellikleri tavsiye ediyor, bu noktada hatırıma “Allah güzeldir, güzeli sever” mealindeki hadis-i şerif akın ediyor.”
EN ÇOK ŞAH KULU’NDAN ETKİLENMİŞ
Osmanlı Cihan Devleti’nin ihtişamlı asırlarında; özellikle 15’inci ve 16’ncı yüzyıllarda kitap sanatları sahasında oluşturdukları tetebbuat ve miras bıraktıkları birikimlerle günümüzün sanatçılarının yollarını aydınlatan büyük deha şahsiyetler ortaya çıkmış. Baba Nakkaş, Şahkulu, Kara Memi bahsettiğimiz üstadlardan isimleri sanat kitaplarında yazanlar. Diğer onlarca, yüzlerce sanatkârın esâmesi ise Ehl-i Hiref defterlerinde kayıt altına alınmış. Selma Hanım, Osmanlı tezhipçilerinin hayatlarını ve eserlerini inceleme imkânı bulmuş. En çok Şahkulu’ndan etkilenmiş. Kara Memi’nin yorumlarını, bezemeleri ve tezhip yaklaşımlarını gıpta ile takip eden Selma Hanım’ın sanat yaşamında klasikler ise ayrı bir yer edinmiş.
SAZ YOLUNU DESENLERİNDE SIKLIKLA KULLANIYOR
Tezhibin hemen her alanında eser üretmekte olan sanatkâr tezhiplerinde en fazla saz yolunu kullanmayı tercih ediyor. Gönülden gönle; kalpten kalbe yolun olduğu gibi desenler arasında saz yolunun desen bütünlüğü içerisinde ayrı bir iletişim dili olduğu kanaatini taşıyor. Şimdiki zamanda gözlerinden tedavi görmekte olan sanatkâr gözleri yormayan tezhip tasarımlarına imza atmanın tatlı telaşından da geri durmuyor. Tezhipçinin tuali murakkaadır. Her tezhipçi evvel emirde altın ve fırçayla ünsiyet kurduktan sonra murakaa yapmasını öğrenir. Selma Hanım da murakkaalarını kendi yapıyor. Hemen her zeminin üzerine tezhip ve minyatür uygulaması yapıyor. Çizmesi zor olsa da kurutulmuş yaprakların üzerine minyatür sanatının en güzel örneklerini tatbik etmenin gayretinde bulunuyor.
100’DEN FAZLA SERGİYE KATILMIŞ
GESAM üyesi olan sanatçı yurtiçinde ve yurtdışında 100’den fazla karma sergiye katılmış. Bu arada altı kadar kişisel sergi açmaya muvaffak kılınmış. Son cümleye Kasım 2001 tarihindeki Şekerbank Sanat Galerisi’nde açtığı sergiyi, 2004 yılının Temmuz ayında Kuşadası Turizm Müdürlüğü sergi salonunda açtığı sergiyi, 2004 yılının Nisan ayında Tunalı Hilmi Ziraat Bankası Sanat Galerisi’nde tertip ettiği sergiyi, yine 2004 yılının Ekim ayında Söke’de Magneisa Sanat Galerisi’nde düzenlediği sergiyi, Mayıs 2007’de Ankara Milli Kütüphane’de “Kırk Yılda Bir Sergi” serlevhalı etkinliğini ve nihayet 2010 yılında Paris Galerie Celal’de Memnune Birkan ile birlikte açtıkları tezhip sergisini dâhil edebiliriz.
SANAT AŞKI ÇOCUKLUK YILLARINDA KAZANDIRILMALIDIR
Selma Başçı’nın, sanat aşkının çocuklara ve gençlere henüz ortaokul ve lise yıllarında kazandırılması konusunda önerileri var. Öz sanatlarımız alanında da yetişen genç neslin bilgileri, fikirleri olsun, merakları uyansın istiyor. Ayrıca öğrencilere yönelik öğretici bir sergi projesinin hayata geçirilmesini arzu ediyor.
Minyatür ve tezhip eserlerini bitirince mutluluk duyduğunu belirten Selma Hanım, hanımların da ticaret, iş ve sanat hayatının hemen her alanında yer alması gerektiğinin altını çizerek Mengücek Ahmet Gazi’nin ve Mengüç Sultan’ın hanımları üretmeye teşvik ettiğine, ortaya asırlar sonrasına sarkaçlanan güzel eserlerin kaldığına, Osmanlı asırlarında kadınların ticaret hayatıyla iç-içe olduğuna ve ipekböcekçiliği, ipek ve halı dokuma alanında kendilerinden sonraya çok güzel eserler bırakan hanım sanatkârların bulunduğunu belirttikten sonra “Üretmeyenin tüketmeye hakkı yok.” diyor.
TEZHİP SANATI GELİŞTİRİLMELİ
Sanatçıya göre tezhip sanatı geliştirilmeli, bu sanata gönlünü kaptıranlar şevklendirilmeli. Sadece bu sanattan hayatını idame ettirenler de var. Dolayısıyla onların marifetleri iltifat görmeli ki yeni eserler ortaya koyabilsinler.
Selma Hanım’ın anlattıklarını yazmaya devam ediyorum: “İbrahim Ethem Bey, bütün hanımların bir hobi olarak da olsa bir meşgaleleri olmalı. Bu hem kendine olan güven hem de sosyal çevrenin oluşması ve gelişmesi için önemli. Mutlu olmaları için de…”
ÖZ SANATLARIMIZDA FARKINDALIK ÖNEMLİ
Selma Hanım öz sanatlarımızın tanıtıma ihtiyaç duyduğunu belirterek şunları kaydediyor: “Tüm sanatlarda olduğu gibi geleneksel sanatlarımızda da farkındalık önemli. Bu alandaki mevcut farkındalığı geliştirmeliyiz. Öz sanatlarımızın tanıtım ve sunumunu daha güçlü bir şekilde yapmalıyız. Ancak böylelikle atalarımızdan bizlere miras kalan sanat değerlerimizi gelecek nesillere dejenere etmeden aktarma imkânı bulabiliriz.”
Başçı Ailesi’nin tüm odaları tezhip ve minyatür eserleriyle, hilye-i şerifeler, kıt’alar, kibar-ı kelamlar, gül taramaları ve müzehheb esma-i hüsna tablolarıyla aydınlanan evlerinin salonunda kırk yıllık hatırı olan kahvemizi yudumlarken Selma Başçı Hanımefendi “Son olarak nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?” şeklindeki sorumu “Sanat ve kültür milletlerin kimliğidir. Kimliğiniz diri ve canlı oldukça güçlüyüz. Yeri geldiğinde kültür, sanat ve medeniyet silahtan daha güçlüdür.” cümleleriyle cevaplandırıyor.
İbrahim Ethem Gören