RESSAM BEŞİR SARPÇA İLE ÖZNESİNDE SANAT OLAN HİPERREALİST BİR SOHBET…
Ülkemizin önde gelen ressamlarından Beşir Sarpça ile resim, resim sanatı, hiperrealist resim çalışmaları, Bursa ve eserleri üzerine bir e-mülakat gerçekleştirdik.
Beşir Bey sizi tanıyabilir miyiz?
1960 yılında Bursa’da başlayan hayatımda, doğa ve sanata karşı ilkokul sıralarında ilgim ortaya çıktı. Cumhuriyet Lisesi ile devam eden eğitimim Uludağ Üniversitesi İktisadi ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nden mezun olmamla noktalandı. 1987 yılında evlendim. Şu anda gurur duyduğum iki kızım ve eşimin varlığıyla gelişen süreçte resim, gerek iş hayatımda gerek yaşam tarzımda hep var oldu.
Tabelacılık yıllarınız için büyükçe bir paragraf açalım dilerseniz. Tabela nedir, tabelacı kimdir?
Tabelacılıkla ilk tanıştığım zaman ilkokul 1. Sınıf şubat tatiliydi. Babam tabela ustasıydı ve beni de atölyeye götürdü. Daha sonraki yıllarda cumartesileri ve diğer tatil günleri hep atölyede geçti. Atölyede geçirdiğim bu günlerde; öğrendiklerim her ne kadar ders gibi değil, usta-çırak ilişkisi içinde başlamış olsa da fırça kabiliyeti, renk ve perspektif anlamında gelişmemde büyük katkı sağladı.
“O YILLARDA TABELA SANAT ESERİ OLARAK ALGILANIYORDU.”
Zira o yıllarda tabela bir sanat eseri olarak algılanıyordu. Her ustanın kendine has bir yazı karakteri vardı. Tabelalara ekstra olarak resim yapılır, yazılara gölge verilerek sanki tabeladan dışarı çıkmış izlenimi verilmeye çalışılırdı. Altın varak yazı için, önce harfler ince fırça ile cama dişi şekilde işlenirdi. Bu ve buna benzer detaylar için de fırçaya çok iyi hükmetmek gerekirdi. Hatta “isteka” dediğimiz, ucu lastikli özel sopalarla el titremesinin önüne geçilerek fırça hâkimiyeti artırılırdı. İşini bu özende, bu detayda ve bu kalitede yapan/yapabilen kişilere “tabelacı” denirdi. Bir nevi ahilik kültürü içinde çocuklar, ilkokuldan askerlik çağına dek süren bir zamanda çıraklık, kalfalık ve hatta ustalığa doğru ilerleyen dönemlerine ulaşırlardı. Eskilerin sözüyle, işi öğrenmiş genç “altın bileziğini koluna takmış” olurdu.
“TABELACI ESNAFI, ŞEHRİN KUYUMCUSUYDU.”
Dijital çağda unutulan/kaybolan meslekler arasına dâhil olan tabelacı esnafı ‘bir zamanlar’ neler yapardı?
Tabelacı esnafı, şehrin kuyumcusuydu. Evlenen çiftlerin yüzük takması gibi, yeni açılan her işyeri de muhakkak ismini yazdırırdı. Esnaf, bunu da en iyi ustalara yaptırmak isterdi. Manavından fabrikasına, bankasından muayenehanesine, derneklerinden valiliğine kadar...
“İYİ USTALAR BÜYÜK SAYGI GÖRÜRDÜ.”
İyi ustalar büyük saygı görürdü. Öyle ki atölye ziyaretçileri bakanlar, belediye başkanları, TRT spikerleri, tiyatro oyuncuları olurdu.
Tabelacılıktan ressamlığa nasıl, hangi sâiklerle geçiş yaptınız?
Tabelacılık dijital ortamda yapılmaya başlayınca, tabela işi de bir sanat olgusu olmaktan çıktı. Klişe karakterlerle oluşturulan yazılar son derece seri ve basit bir şekilde karşımıza çıkıyordu. Müşteri işinin hızlı ve ucuza bitmesinden çok memnundu. Üstelik bunun için bir eğitime de ihtiyaç yoktu, bilgisayar bilmek kâfiydi. Yazı karakterlerini ve rengi bırakın; kelime aralarında bırakılacak boşluklar, harf hataları gibi şeyler dâhi önemli değildi. Doğal olarak bu da müşterinin ustalara karşı saygısını bitirdi. Yılların atölye eğitimi, tecrübe ve ustalığın artık bu meslekte bir işe yaramayacağını anladığımda sanatıma zaten çok iyi bildiğim resimle devam etmeye karar verdim.
Resim çalışmalarınıza değinmezden önce sanata ve estetiğe odaklanalım… Sanatı ve estetiği nasıl tarif edersiniz?
Sanat; var olan yeteneğin, duyguların anlatıldığı bir platformda müzik gibi, resim gibi, heykel gibi kullanılmasıdır. Bu yeteneğin kullanılmasında belli ritimler ve duyguları uyandıran hareketler onun estetiğinin derecesini belirler.
BEŞİR SARPÇA: RESİM SANATI YAŞANAN DUYGU, DÜŞÜNCE VE TECRÜBELERİN İFADESİDİR.
Sizce resim sanatı nedir? Ressam kimdir? Eser nedir?
Resim sanatı bence dünyada yaşanan duygu, düşünce ve tecrübelerin ifadesidir. Bu ifade kimi zaman insanın içini acıtır, kimi zaman onu gülümsetir, kimi zaman da düşündürür. Eğer çizgileri karşı taraftaki kişinin düşünmesine, gülümsemesine ya da üzülmesine yol açıyorsa o kişi bir resim ustasıdır ve çizgilerinin oluşturduğu materyal de bir eserdir.
Işığın, gölgenin ve rengin resimdeki yerlerini nasıl tarif ve tayin ediyorsunuz?
Işık, gölge ve renk benim resmin olmazsa olmazlarıdır. Işık olmazsa gölge ve renk olmaz. Gölge ve renk olmadığı zaman da resmin derinlik ve perspektif kazanması söz konusu olamaz. Şahsi kanaatimce ışık, renk ve gölge üçlü bir sacayağıdır.
Uzun yıllar yeryüzündeki ışık ve nesne ilişkisini araştırdınız… Söz konusu araştırmalar sizi nerelere götürdü?
Işık ve nesne ilişkisi; bence gözleri ve beyni olan tüm canlıların içgüdüsel olarak yaşadığı bir olgudur. Çünkü ışık nesneyi tanımlarken en önemli kaynaktır. Ben ise bu kaynağı nesneler üzerinde kullanarak onlara üçüncü bir boyut vermeye çalıştım. Mümkünse “nesnenin arkasında bir şey var mı?” diye düşündürmeye çalışan bir ışıktan bahsetmeye çalışırım.
Yoğun olarak çalışmalarınızda hangi teknikleri kullanıyorsunuz?
Eserlerimde genellikle yağlı boya resim yapmayı tercih etsem de bazen karakalem de çalışıyorum. Kullandığım malzemelerse tuval, duralit ve ağaç.
“HİPERREALİZM 20. YÜZYILIN KLASİK RESİM TARZIDIR.”
“Hiperrealist resim” deyince ne/neler anlamamız gerekir?
“Hiperrealizm” 20. Yüzyıl’ın klasik resim tarzıdır. Yapılan resimler gerçeğin bir yansıması şeklindedir; portre, manzara, natürmort ya da peyzaj… Anlamamız gereken, eserde kullanılan emek, ışık ve nesnenin birbirinden kopmaması, hatta birbirini tamamlaması ve perspektif hatası olmamasıdır.
“HİPERREALİST RESİM YAPAN USTA ÜÇÜNCÜ BOYUTU YAKALAMAYA ÇALIŞIR.”
Bu noktada resim fotoğrafa öykünüyor mu?
Fotoğraf ve resim arasında dikkatli bakıldığında büyük farklar vardır. Fotoğraf iki boyutludur; hiperrealist bir resim yapan ustaysa üçüncü boyutu yakalamaya çalışır. Bu bazen duygu ifadesi, bazen ışık-nesne ilişkisindeki arkadaki nesneyi arama olabilir. Bir de fotoğrafta iyi-kötü her şey görünürdür. Resimde ise usta istemediği şeyi çıkarıp, istediğini ekleme özgürlüğüne sahiptir.
Hiperrealist resmin olmazsa olmazları nelerdir?
Desen-ışık-renk üçlüsüdür. Desen demekteki amacım nesnelerin bir ya da çok olmasıdır. Nesneler ne kadar gerçeği ifade ediyorsa resim o kadar başarılıdır.
Resimde detayın yerine dair neler söylemek istersiniz?
Resimde detayın önemi günümüzde en çok tartışılan konulardan biridir. Ancak hiperrealizmin detaysız olma şansı yoktur.
“DETAYSIZ RESİMDE NESNE VE RENK EKSİK KALIR.”
Detaysız resimde nesne ve renk eksik kalır. Bunu ışık çok parlak olduğunda objelerin detaylarının gözükmemesine benzetebiliriz. Nesnelerin ve canlıların birbirinden ayrıldığı özellikleri detaylarıdır. Bir resim ustası da bu detayları vererek nesneyi diğerlerinden ayırmak zorundadır.
Her çalışmanız özel olmakla birlikte sizde daha müstesna yeri olan bir eserinizin hikâyesini dinlemek isteriz?
Her resim ustasının yaptığı resimlerde gördüğü bir hikâye vardır. Bu da usta için çok önemlidir. Çünkü o hikâyeye göre eserini çalışır ki bu benim için de böyle. Yeşil Cami’nin odalarından birini çalıştım. Bunu çalışmam için beni sevk eden nedense öğrendiklerim oldu. Yeşil Cami’nin İstanbul’un fethinden önce meclis olarak kullanıldığını, çalıştığım odanın da 2. Murad’ın çalışma odası olarak tahsis edildiğini, kapısının üzerindeki yazının da padişaha ve Türk milletine bir dua olduğunu öğrendim.
Bahsettiğiniz yazı için de bir paragraf açalım…
Tabii ki. Bu yazının ibaresi şöyledir:
İn imaret ta ebet mansur-i bad
Sahibeş her düşman mansur-i bad
Hele ki in devlet nahohad payidar
Daima ender cihan maghur-i bad
Meali ise;
Bu yapı sonsuza kadar ma’mur olsun
Sahibi düşmana karşı muzaffer olsun
Kim ki bu devletin payidar olmasını istemezse
Daima cihanda hor hakir olsun.
Hiperrealist bir eser ne kadar zamanınızı alıyor?
Bu resimdeki detaya ve resmin büyüklüğüne göre değişiyor. Genellikle 1 aydan 1 yıla kadar değişiklik gösteriyor.
30 küsur yıllık çalışmalarınız özelinde Aristotales’in “Resim doğanın birebir taklidi olmalı” tezine dar mülahazalarınızı işitmek isteriz…
Resim yapılması çok kolay olmayan bir ifade biçimidir. Yapılan nesne suya yansımış bir görüntü gibi olmalıdır. Çünkü resmin başarılı olması bana göre desen ve ışık faktörünün güçlü kullanılmasıdır.
“GERÇEKÇİ RESİM HİÇ ESKİMEYECEK BİR MODADIR.”
Yapılan eser üzerinde emeğin çok büyük değeri vardır. Bu, konu olan nesneyi yapana da saygı göstermek; onu da yaşatmaktır. Deseni sağlam olmayan, ışığı ve rengi iyi olmayan bir resim şu anlık trenddir ama gerçekçi resim hiç eskimeyecek bir modadır.
Çalışmalarınızın alametifarikası nedir?
Resimlerimde detay en önemli özelliktir. Eserlerimin diğer çalışmalardan ayrılmasının temelinde bu var. Bunun için de disiplinli çalışmamı gösterebilirim. Yeri geldiğinde sadece bir detayın ortaya çıkabilmesi için saatlerce uğraşırım.
Resimlerinizde kadim Bursa’nın tarihine, geçmişine, tabii güzelliklerine, mimari abidelerine yer veriyorsunuz. Bu alanda sayıları 100’e yakın eserler verdiniz. Bursa resimleri gündeminize nasıl girdi?
Bursa; doğduğum ve büyük bir sevdayla bağlandığım tarihi bir şehir. Şu anda çok büyük sancılar yaşandığı bir gerçek. Bunun sosyolojik ve ekonomik boyutları var. Aşırı göç alan şehrimin tarihi ve doğal güzellikleri yavaş yavaş yıpranıyor ve eriyor. Bu bozulmaya karşılık “ben ne yapabilirim?” sorusuna karşı çalışmalara başladım. Bu tarihi şehri ve dokusunu yaşatarak geleceğe miras bırakmaya çalışıyorum. Bu mirasımın mümkün olduğu kadar doğru olması gerektiğine dair hissettiğim sorumlulukla, az önceki sorunuzdaki cevabımda da açıkladığım gibi Aristotales’in mimesis tezine sıkı sıkıya bağlı olarak çalışıyorum.
Resim çalışmalarınızı nasıl yapıyorsunuz?
Resim yapılan olayın/binanın karşısında oturup üç ay çalışmam mümkün değil. Çünkü ışık değişiyor, hava değişiyor. Bunun için de fotoğraftan böylesi bir yardım alıyoruz. Önce fotoğrafı çekiyorum. Bununla ilgili çok büyük bir arşivim oluştu. Çektiğim her fotoğrafı da kullanmıyorum. Sonra söz konusu fotoğrafı kara kalemle büyütüyorum. Daha sonra detay olanları, mesela cami işlerinde yazılar var, onları tekrar tekrar fotoğraf çekip netleştirip kullanmaya çalışıyorum. Manzara ve şehir resimlerinde çirkin bulduğum, kendime göre hoş görmediğim şekilleri ortadan kaldırıyorum. Doğal renkleri kullanmaya çalışıyorum. Bununla birlikte resimdeki derinliği yakalamak için bazen rengi daha koyu veya daha açık kullanıp detayı öne çekmeye çalışıyorum. Böylece yağlı boya esere üçüncü boyutu eklemeye gayret ediyorum.
RESSAM SARPÇA: BURSA’DA ÖMÜR BOYU YETECEK KADAR KONUMUZ VAR.
Bursa’da neleri resmettiniz?
Bursa’da resim konusunda tarihi mekânları, Ulucami, Yeşil Cami ve Türbesi, Emirsultan, Yıldırım Cami, Orhan Cami, göllerimizi, Uludağ’ımızı, ilçelerimizi çalıştım. Konudan yana çok şanslıyız. Bursa’da ömür boyu yetecek kadar konumuz var.
Sırada neler var?
Çalışmalarımın esas amacı Bursa’yı tanıtmak, onun için de siparişlerimin dışında devam edeceğim konu Hep Bursa olacak.
Bursa’da dünden bugüne neler değişti?
Bursa’da 60 yıllık yaşamımda duygusal bir yapıdan sert mantıklı bir yaşama geçildiğini gözlemledim. Birbirini son derece seven, hoşgörülü insanlardan ticari ahlakın bittiği, insanların birbirini kandırarak insani değerlerden uzaklaşarak oluşturdukları materyalist bir anlayış benimsendi. Bunun da doğal sebepleri göç ve ekonomik olarak tüketim toplumu haline gelmek. Bu da kültürel, doğal ve tarihi dokuyu kaybetmemiz anlamına geliyor. Aşırı betonlaşma, şehrin yeşilini kaybetmesi en büyük sonuçları...
Söz konusu değişim eserlerinize nasıl yansıyor?
Bu değişimi tablolarıma yansıtmaya çalışıyorum. Şehirdeki güzel dokuyu ışıkla ve renkle verirken arkasında flu bir şekilde çarpık yerleşimler… Belki üzücü ama maalesef bir gerçek. Bir tarihi yapının arkasında beton silueti ya da Gölyazı Köyü’nde beton bir bina gibi.
Uludağ’dan Bursa’ya baktığınızda neler görüyorsunuz?
Uludağ’dan Bursa’ya bakınca gördüğüm şey; kaos, betonlaşma, sosyolojik ve ekonomik sorunlar... Kaybedilen büyük bir tarih, koca bir ova ve yeşillik...
Atölyenizde bir gününüz nasıl geçiyor?
Atölyemde küçük bir köpeğim ve iki saka kuşum var. Sabah ilk iş, kuşların bakımı ve köpeğimin havalandırılması.
“RESİM BÜYÜK BİR SABIR VE DİSİPLİN ÇALIŞMASIDIR.”
Daha sonra resim çalışmalarıma başlıyorum. İki saatte bir ara veriyorum. Çünkü çok yoğunlaşarak çalıştığınızda dikkat dağılmaya başlıyor. Gece 24:00’a kadar ye kadar bu şekilde devam eden bir çalışma düzenim var. Bana göre resim büyük bir sabır ve disiplin çalışmasıdır.
Öğrenci yetiştiriyor musunuz?
Öğrenci, tabelacılık günlerinde oluyordu. Ama şimdiki zaman çok daha önemli olduğu için insanlar daha kısa sürecek çalışma tarzlarını tercih ediyorlar.
Resimaltı çalışmalarınıza değinir misiniz?
Resimaltı çalışmalarım; desen hazırlama süreci, renkleri oluşturma, tuvalleri hazırlama... Buna karşılık olarak bütün resimlerim için kayda değer süreler geçiyor.
Bitirdiğiniz bir resmin karşısına geçtiğinizde neler düşünüyorsunuz?
Bir tablo bittiği zaman içim bir şeyleri başarabilme mutluluğu ve huzuruyla doluyor. Konunun içindeki bir noktadan dışa doğru çıkıyorum. Şehrin sokaklarında dolaşıyorum. Güvercinleri besliyorum. Tarihi mekânın camlarını, bahçesini temizliyorum.
Eserlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eserlerimi sergi ve fuarlarda tanıtmaya çalışıyorum. Şu an bir de online müzayedeler için resim isteyen galeriler var. Maalesef pazarlama için yapabileceğim çok şey yok.
Pek çok sergiyle sanatseverlere “merhaba” dediniz. Sergileriniz için de bir paragraf açalım dilerseniz…
Bursa, Ankara ve İstanbul’da sergilerde yer aldım. Bu arada Art-Ankara Fuarı’na da iki kez katıldım. İtalya’da bir fuarda resmim sergilendi. Çeşitli yarışmalarda ödüller aldım.
Bursalılar çalışmalarınızla ne kadar ilgili?
Bursalı sanatseverlerden sergilerime katılım çok yoğun oluyor. Buradan kendilerine tekrar teşekkür ederim. Ama ekonomik boyut maalesef çok zorluyor. İnsanlar üç ay çalışılmış bir resmi alacak durumda değil. Gelir düzeyi yüksek olan kişilerse daha çok isim sahibi, şehir dışı, moda ressamları tercih ediyor. Çünkü “bende onun resmi var” demek onlar için çok önemli. Bu grubu sergilerden alışverişe teşvik etmek zorundayız.
İlginin artırılmasına yönelik kişilere ve kurumlara ne türden görev ve sorumluluklar düşüyor?
Bu teşvik belediyeler, valilikler ve kültürel görevlilerin yardımlarıyla bir yere gelebilir. Sonuçta yapılan işler Bursa’ya ve geleceğine bir el uzatma şeklinde düşünülebilir. Benim amacımı gerçekleştirmek için çok fazla ticari düşünmediğim bir gerçektir. Yoksa işin kolaycılığı İstanbul resimleri ya da sipariş resimler de yapılabilir. Ancak bu da benim istediğim bir şey değil.
Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Hiçbir emeğin zayi olmayacağına inanan bir kişiliğim var. Onun için çalışmalarıma aynı ciddiyet ve amatör ruhla devam edeceğim.
“BAŞARI, “BAŞARACAĞIM” DİYE YOLA ÇIKANLARINDIR.”
Başarı “başaracağım” diye yola çıkanlarındır. Zor bir yolda yürüyorum; bazen düşüyorum, bazen kalkıyoru, ama yıkılmıyorum.
Sanatseverler size hangi kanallardan ulaşabilir?
M. Beşir Sarpça 0542 573 40 84 Instagram: @besir sarpça Facebook: /mehmet beşir sarpça Mail: besirsarpca@hotmail.com
Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Kuveyt Türk Katılım Bankası’na ve sanat bölümüne, gösterdiği ilgi ve yakınlık için teşekkür ederim.
“KÜLTÜREL VE EKONOMİK KALKINMA SANATLA BİRLİKTE OLACAKTIR.”
Kültürel ve ekonomik kalkınma sanatla birlikte olacaktır.
Bu söyleşimizi okuyan sanat dostlarına da çok teşekkür ederim. Sanatla dolu günler dilerim.
İbrahim Ethem Gören-02.11.2020