RECEP USTA BURSA’DA NAHT SANATINI YAŞIYOR VE YAŞATIYOR.

Bursa'da naht sanatına önemli eserler kazandıran Bab-ı Nun Geleneksel Sanatlar ve Kültür Derneği sanatkârlarından Recep Ulu ile sanatı üzerine sohbet ettik. 

Naht sanatı, bir nevi oyma sanatıdır; genelde ahşap oygu sanatı olarak da bilinmektedir. Türklerin Müslümanlığı kabulünden sonraki dönemlerde ve Anadolu Selçuklu dönemlerinde ahşap oyma örneklerine rastlamaya başlıyoruz. Abanoz, ceviz, elma, armut, sedir, gül ağacı, maun, kayın, venge, dişbudak, zeytin, gürgen gibi ağaçlar üzerine oyma, kakma, boyama, çatma (kündekârî) ve çakma (kafes işi) gibi tekniklerle bezenmiş ve günümüze kadar ulaşan ahşap örneklerden Selçuklu Dönemi’nde bu sanat dalında üstün bir düzeye ulaşıldığını anlıyoruz.

Düz satıhlı derin oyma, yuvarlak satıhlı derin oyma, eğri kesim, şebekeli oyma (ajur) gibi oyma teknikleriyle süslenmiş parçalar; düz satıhlı kakma ve kabartmalı kakma gibi kakma teknikleriyle dekore edilmiş örnekler, düz yüzeyli boyama, kabartmalı yüzeyli boyama gibi boyama teknikleri ve kündekârî, yalancı kündekârî gibi çatma teknikleriyle yapılmış eserler her tekniğin zengin bir repertuar bulundurduğuna işaret etmektedir.

Naht sanatında ip gibi inceltilmiş çelik tele çentikler açmak suretiyle yay gibi kullanılarak ahşapların oyulması çok eski tarihlerden beri bilinmektedir. Günümüzde ise bu, el kıl testereleri ile gerçekleştirilmektedir. Ne kadar teknolojik makinalar çoğalırsa çoğalsın hiçbir zaman el işinin yerini tutmayacağı âşikârdır.

Osmanlı Cihan Devleti asırlarında ise ağaç oyma, metal oyma sanatı en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Söz konusu yüzyıllarda ahşasın tahtındaki sanatta rumî ve hatai dediğimiz çiçek, nebat ve hayvanların stilize edilmesinden meydana gelen tezyini motifler kullanılmış, sivil ve dini yapılar, abidevî mimarî eserlerin iç ve dış kısımları bu sanatın ustaları tarafından bezenmiştir.

Naht sanatının başlıca uygulama alanları cami ve türbelerin mihrab ile minberleri, cami ve medreselerde kullanılan rahleler, kapı, pencere, dolap kapakları olmuştur. Evlerde kullanılan çekmece, sandık gibi eşyaların süslemelerini, çeşitli mimarî eserlerin iç kısımlarına yazı yazan hattatların yazılarını tahta üzerine tatbik edenler de bu sanatın üstadlarıdır. Bugün genelde cami tezyin yazılarında, süslemelerinde kullanılmakta olan naht sanatına duvarlardaki tablolarda da rastlamaktayız.

Naht günümüzde gündelik eşyalarda, kutu, saat, sehpa, avize, abajur, paravan, pencere, tavan gibi birçok tasarıma uygun alanda da kullanılıyor.  Farklı ahşap ve türevlerinin dışında, çeşitli kalınlıklarda farklı metaller, bakır, bronz, gümüş, altın, sedef ve kemik gibi materyaller son yıllarda el kıl testeresi yardımı ile klasik usûllerle kesilmekte ve daha çok tablo şeklinde sanatseverlere sunulmaktadır.

Naht sanatının; “dişili”, “erkekli” olarak adlandırılan (negatif-pozitif) kesim şekilleri, yalın yüzey oygu, üst üste katmanlı oygu, oygu yapılan materyal içine farklı malzemelerin gömülmesi, kakılması gibi çok farklı teknikleri vardır. Her ne kadar günümüzde çok tanınan bir sanat olmasa da, naht sanatı gün geçtikçe sevdalılarının gönlünde yer etmeye ve nahtla elde edilen eserler yaşadığımız mekanları şenlendirmeye devam etmektedir.

Bursa'da naht sanatına önemli eserler kazandıran Bab-ı Nun Geleneksel Sanatlar ve Kültür Derneği sanatkârlarından Recep Ulu ile sanatı üzerine sohbet ettik. 

BURSA’DA AZİMLİ BİR SANATKÂR: RECEP ULU

Günümüzde Bursa’nın mühim sanat simalarından biri olan naht ustası Recep Ulu’nun geleneksel sanatlara ilgisi tahsil yıllarına dayanıyor. Muhatabımız okuduğu lisede hüsn-i hat derslerine devam etmiş. Henüz 15 yaşındayken güzel gözlü “he”lere sevdalanıp İslam yazısının inceliklerini keşfetmeye çalışmış.

ÖZ SANATLARIMIZ KEŞİF SANATIDIR.

Netice itibarıyla sanatkâr kadar sanatkâr adayı da bir kâşiftir çünkü. Ve dahi öz sanatlarımız bizatihi keşif sanatıdır.

Recep Ulu lise yıllarında hüsn-i hat sanatı derslerine devam ederken bir ara alçı çalışmalarına da sevdalanarak yazıyı alçıya almış. Epeyce denemelerden sonra bu alandan geriye çekilmiş.

BURSA DÖNÜM NOKTASI…

Bursa onun için bir dönüm noktası olmuş. Bursa'ya geldiğinde bir arkadaşının naht sanatı icra ettiğini görmüş ve çalışmalarından çok etkilenmiş. Ve muhatabımızın naht sanatı yolculuğu böylelikle Ulu Camii’nin gölgesi altında başlamış.

BESMELE HER HAYDIR BAŞIDIR.

Malum olduğu üzere Besmele her hayrın ve dahi her işin başıdır. Recep Ulu da gecesini gündüzüne, emeğini alın terine katarak ortaya çıkarmaya muvaffak kılındığı ilk çalışması olan “Besmele”yi meslektaşı, arkadaşı, hattat Zafer Günal’a göstermiş. (Edirne’ye Zafer Usta’ya selâm olsun!”)

Zafer Usta, o dönemde Bursa İl Emniyet Müdürlüğü’nden mesai arkadaşı olan Recep Ulu’nun elinden çıkan ilk denemeyi oldukça beğenmiş ve kendisini ülkemizin önde gelen hüsn-i hat sanatkârlarından Mahmut Şahin ile tanıştırmış. Bu tanışma sanatkâr Ulu’nun söz konusu vakte kadar amatörce icra ettiği naht sanatına bir üstad gözetiminde esaslı bir adım atmasına vesile olmuş. Recep Ulu’nun bu vesileye dair mülahazaları şöyle şekilleniyor:  “Hocaların hocası Mahmut Şahin Beyle olan teşrîk-i mesaim beni kuvvetli bir şekilde naht sanatına ve ardından da hat sanatına bağladı. Böylece hocamın riyasetinde pek çok projeye, sergiye, hayır-hasenat hizmetlerine Bursalı sanatkârlarla birlikte râm olma imkânını elde ettim.”

RECEP ULU: NAHT NİTELİKLİ AĞACA ŞEKİL VERME SANATIDIR.

Nahtın ağaca; nitelikli ağaca şekil verme sanatı olduğunu ve bu kadim sanatın oyma, kakma, kabartma ve yakma usulleriyle icra edildiğinin altını çizmekte olan Recep Ulu, “Naht sanatının tarihi hakkında bilgi verir misiniz? Bu sanatın kilometre taşlarını hangi üstadlar oluşturuyor?” şeklindeki sualimizi şu cümlelerle cevaplamıştı:

“Aslında naht sanatı İslamiyet'ten önce Orta Asya'da yaşayan Türklerde heykel ve oyma şeklinde karşımıza çıkıyor. İslam dininin heykeltıraşlık sanatına müsaade etmemesi Türklerin ahşap oyma sanatında ilerlemesine yol açıyor. Naht sanatı Selçuklular döneminde önemini korumuş, Osmanlı döneminde ise en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Bu sanatta çok eski üstadları bilmiyoruz. Çünkü eserlerin altında imzaları mevcut değil. Ama günümüzde bu işi yapan önemli üstatlar var.” 

Naht sanatının izlerinin Erzurum,  Konya,  Beyşehir, Bursa ve Sivas başta olmak üzere Anadolu'nun birçok yerinde görmenin mümkün olduğunu belirten naht sanatkârı Recep Ulu, Bursa Ulu Camii’nden misal vererek Osmanlı hat sanatının en güzel örneklerine ev sahipliği yapmakta olan ibadethanede H.1321-1903 yılında hakkedilmiş, Peygamber Efendimizin (sav) “Subhanallâhi ve bi-hamdihî subhânallahi’l-azîm” hadisi şerifinin Osmanlı naht sanatının önemli örneklerinden biri olma özelliğini taşıdığını ve 118 yıllık geçmişine rağmen bozulmadan günümüze kadar geldiğini belirtiyor.

Recep Usta’nın, “Bu sanat biliniyor ama naht sanatı olarak tanınmıyor. Genelde insanlar bu sanatı oyma, kakma sanatı olarak biliyor. Bir de çok zahmetli, zor, sabır ve zaman gerektiren bir sanatla meşgul oluyoruz. Bu keyfiyetlerden hareketle naht icracılarının sayısı az... Buna bir de endüstriyel alandaki gelişmelerin ahşaba tahakkümünü de ekleyecek olursak sanatımızın gölgede kalmasını izah etmek daha kolay olacaktır.” şeklindeki mülahazaları, “Nahtın hat, tezhip, minyatür ve ebru sanatları kadar cemiyet nezdinde tanınmamasını neye bağlıyorsunuz?” şeklindeki sualimizin cevabını teşkil ediyor.

“BENDE BİRAZ ÜVEYSÎLİK VAR…”

Eserlerinde çoğunlukla su kontrası, abanoz, ceviz, armut, sedir, gül ve kavak ağacını tercih etmekle birlikte zaman zaman da sedef çalışmalara da “Amel-i Recep” imzasını atan Recep Usta’nın âvâzını dinlemeye devam ediyoruz: “Bende biraz üveysilik var... Bu sanatı Hamid Aytaç hocamızın hat sanatı tecrübesinde olduğu gibi kendi kendime öğrendim. Mülakatın başında da söylediğim gibi bu ilk naht örneğini bir arkadaşımdan gördüm. Ardından her hangi bir ustadan meşk etmeden naht çalışmalarına başladım. Bilahare Hüseyin Avni Kabaçalı Hocam ve  Süleyman Sırrı Şenol Hocamla sürekli irtibat halinde bulunarak kendilerinin engin bilgi ve deneyimlerinden istifade ettim. On beş yılı aşkın bir süredir de  Hocam Hattat Mahmut Şahin'in gözetiminde Bursa’da naht sanatına hizmet etmeye gayret ediyorum.” 

Efradını cami a’yarını mani bir naht eserini ortaya koymak için ilk önce hat sanatının iyi bilinmesinin ve bununla birlikte nahta sevdalı bir talibin mutlaka iyi bir hattatın gözetim ve denetiminde çalışmalarını sürdürmesinin vâkıa mutabık olacağını söyleyen Recep Ulu’ya göre bu alanda ortaya güzel bir eser çıkarabilmek için en azından beş sene gibi bir zaman diliminin geçmesi gerekiyor. 

Sözün bu yerinde ustalık ve tecrübe devreye giriyor: “Naht, sabır ve zaman gerektiren bir sanat olduğu için eğer usta hüsn-i hattın anatomisini  bilmiyorsa icra etmesi çok zor olacaktır. Çünkü naht sevdalılarının öncelikle iyi bir hat sanatı eğitimi alması gerekir. Nahtta asıl önemli ustalık ise yazının geçirilmesi ve ahşabın kesilmesi aşamalarında ortaya çıkar.

Naht eserlerinin ömrü ağacın cinsine ve mekânın durumuna göre değişiklik arz eder. Naht çalışması rutubet ve nem gibi harici tesirlere maruz kalmazsa yüzyıllar sonrasına kalacaktır. Sanatkâr dedelerimizden; Selçuklu ve Osmanlı'dan bizlere miras kalan naht sanatı eserleri hâlâ ilk günkü estetik izzetini muhafaza etmektedir.   

Hat kalıplarını ahşaba geçirmek için önceleri kopyalama metodunu kullanıyorduk. Şimdi ise bu işlemde çeşitli kimyasal metotlar uyguluyoruz. Bu, yazının orijinalliğini koruyarak, ahşaba kolay geçmesini temin ediyor. Daha sonra ağacın cinsine göre çeşitli ebatlarda kıl testeresi ile yazıyı kabartma şeklinde ortaya çıkartıp çeşitli renk ve zeminlere göre yapıştırıp levha  haline getiriyoruz.   

Bu işi iyi öğrendikten sonra ahşap dikkatli kesildiği takdirde hata payı en aza inecektir. Kesimde hata olduğu zaman da ahşabın tozu biriktirilerek hamur haline getirilip tashih gerektiren yere yapıştırılıp sorun giderilir.“

Naht sanatını Bursa İl Emniyet Müdürlüğü’ndeki göreviyle birlikte icra etmekte olan Recep Ulu, mesleğinin sanatına katkılarına değinmeyi de ihmâl etmiyor: “Meslek hayatımla naht sanatı benzerlik gösteriyor... Mesleğimin inceliğini, dikkatini, sabrını naht sanatında da görmek mümkün... Bunun için gerek memuriyet gerekse naht sanatı benim hayatımın ayrılmaz parçalarıdır.” 

Orhan Gazi, I. Murad Hüdavendigar, Yeşil Türbe, Çelebi Mehmet ve Yıldırım Beyazid türbeleriyle, Muradiye Külliyesi, Veled-i Enbiya Camii, Hamza Bey Camii ve Bursa Yavuz Sultan Selim Camii Recep Ulu’nun naht eserlerinin bulunduğu Osmanlı’nın unutulmaz payitahtındaki tarihî mekânlar. Ayrıca İznik Ayasofya Camii’nde ve Kosova Sultan I. Murad Hüdavendigar türbesinde de göz nurları bulunan Recep Ulu’ya Pamukova Mescid-i Aksa Camii’nin ve Bilecik Kayıboyu Camii'nin tüm ahşap işlerini yapmak nasip olmuş.   

Bursa’da naht sanatını yaşayan ve biiznillah yaşatmakta olan Recep Ulu ile hasbihalimiz, muhatabımızın, “Bir esere baktığınızda kendinizi bu eserin neresinde görüyorsunuz?” şeklindeki sualimize verdiği cevapla nihayet buluyor:

“Mutlaka bir eserde insan kendi izlerini bırakır. Biz de esere baktığımızda kendimizden bir parçanın eserin içinde olduğunu hisseder ve böylelikle bir hat eserini daha iyi, daha güzel ve daha kalıcı bir şekilde ağaca nasıl işleyebiliriz diye düşünürüz.  Tabi ki insan fıtratı icabı bir çalışmasını bir yerde gördüğü zaman mutluluk duyuruyor. Bu eser, bir Allah (cc) kelâmı, ya da Hz. Peygamberin (sav) sözü veya bir kelâmıkibar ya da bir beyit olduğu zaman ve insanlar da verilen mesajı aldığı zaman mutluluğumuz ziyadeleşiyor.”

 

İbrahim Ethem Gören-02.09.2021 Yazı No: 262   

{name}
{content}
+
-
{name}
{content}
+
-

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

SİZİ ARAMAMIZI İSTER MİSİNİZ?

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

BİZ SİZİ ARAYALIM

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.