MİMAR AHMET ÖZTÜRK İLE BİR MİMARLIK SOHBETİ…
Ahmet Öztürk ülkemizin önde gelen mimarlarından biri. Ülkemizde eser mahiyetini haiz pek çok yapıda imzası bulunan mimar Ahmet Öztürk ile öznesinde mimarlık olan bir sohbet gerçekleştirdik.
Ahmet Bey okuyucularımıza kendinizi nasıl tanıtmak istersiniz?
14 Mayıs (10 Zilhicce 1381 Kurban Bayramının birinci günü) 1962, Pazartesi Saat: 16:20 Süleymaniye Doğum Evi’nde dünyaya gözlerimi açtım. Elhamdülillah. Hâlâ kütüğüm Rize, İkizdere, Diktaş (İksenit)’ta. Baba ve Ana topraklarım Trabzon, Of, Çaltılı (Ziheli)’da.
Pandemi süreciniz nasıl geçiyor, neler yapıyorsunuz?
Maalesef mi desem, maalmemnuniye mi, bilemedim! Havalar soğuk ise evde geçirmekteyim pandemi‘yi. Mecburum, diyabet ve tansiyon hastasıyım. Panik atağım da mevcut. Elhamdülillah iyi olacağım Allah’ın izni ile. Tüm insanları bu melûn hastalık ve hastalıklardan Rabbü’l-âlemîn olan Allah (cc) felaha kavuşturur inşaallah.
Âmin inşallah Ahmet Bey… Mezunu olduğunuz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin bu topraklarda mücerret sanat ve estetiğe yönelik ürettiği katma değerler için neler söylemek istersiniz?
Bendeniz mimarlık eğitimimin 1. ve 2. sınıflarını Karadeniz Üniversitesi’nde okudum. 3. sınıfa geçtiğimde artık mimarlık bölümünde Profesör kalmamıştı. Benim de “Onur Belgem” vardı. O sene üniversiteler arası yatay geçiş şartlarını fazlası ile karşılamaktaydım. Bunun üzerine Mimar Sinan Üniversitesi ile İTÜ Mimarlık Fakültelerine ayrı ayrı başvuruda bulundum. Her ikisi de kabul etmişti, fakat ben tercihimi Mimar Sinan Üniversitesi için kullandım. 3. ve 4. sınıfları burada tamamlayıp mezun oldum. Sorunuzun cevabı için pek uzun bir giriş oldu.
Eyvallah…
Sanayi-i Nefise Mektebi, güzel sanatlar alanında eğitim vermek üzere II. Abdülhamid Han döneminde İstanbul’da 1882’de kurulmuş bir yüksekokuldur.
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN İLK GÜZEL SANATLAR OKULU…
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk güzel sanatlar okuludur okulum. Günümüzde Eski Şark Eserleri (Şark Kadim) Müzesi olarak hizmet veren binada 2 Mart 1883’te eğitime başlayan okul, 1928’de Güzel Sanatlar Akademisi adını almıştır; 1982’den beri Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi adıyla eğitime devam etmektedir.
“MİMARLAR DA BİR SANATÇIDIR!”
Malûmdur ki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi aslen 1882 yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Eski Şark Eserleri Müzesi’nde; Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi ismi ile eğitime başlayan eğitim yuvasının kendisidir.
“EN BÜYÜK KATMA DEĞER İYİ YETİŞMİŞ “İNSAN”DIR.”
Bu muvacehede sorunuzu cevaplar isem; Tüm Türkiye ve evveliyatındaki Osmanlı Devleti topraklarında buradan yetişen sanatçıların -ki mimarlar da bir sanatçıdır!- Mücerret ve müşahhas eserleri ile bezelidir. En büyük “Katma Değer” şüphesiz iyi yetişmiş İNSAN‘dır.
Sözün bu yerinde müsaadenizle mesleğinize, mimarlığa değinelim. Kimdir mimar? Mimari eser nedir?
Estağfirullah. Benim kendimce bir mimar tanımım olurdu elbette, velev ki Vitruvius yapmasa idi!
Vitruvius bu meyanda neler ortaya etmiş?
Vitruvius’a göre, başarılı bir mimar ve mühendis, din, tüm bilim dalları, sanat hatta doğa üzerine engin ve derin bir anlama yetisine istinaden gerek teorik gerekse pratik bilgiye sahip olmalıdır ki bunlar ile ilgili mekânlar, yapılar üretebilsin. Daha da önemlisi Vitruvius’a göre, binalar her zaman şu üç şeye sahip olmalıdır: "Utilitas, Firmitas, Venustas" (Fayda-kullanışlılık, muhkem-sağlamlık, cazibe-güzellik).
Modern zamanlar için neler söylemek istersiniz?
Modern zamanlara gelince… Bir mimari yapının mükemmelliği “işlevsel-yapısal-estetik” açıdan emsal olmalı…
Mimari tasarımın coğrafya, bir adım öte vatan, millet ve ümmet mefhumları için ifade ettiği mânâları da konuşalım dilerseniz…
Pek tabii, konuşalım. Bir yapı; ihtiyaçlar çerçevesinde, eldeki imkânlar ile bağlı olduğu kültürün verilerine göre vücut bulur. Önce bir zemin gereklidir. Eski medeniyetler bir yere şehir kurmazdan evvel o mıntıkadaki yabani hayvanları yakalar ciğerlerine bakarlarmış. Hayvanların ciğerleri temiz ise su kaynakları kullanılabilir anlamına geldiği için şehri kâhinlerin de izni ile oraya kuruyorlarmış. Hâsılı birçok faktör söz konusu. Kültür, din, güç, zenginlik vs.
Buradan hareketle Müslüman-Türk mimari örneklerine değinir misiniz?
Cami mimarisi üzerine konuşalım…
“ÖRNEKLENEN CAMİ MODELİ MESCİD-İ NEBEVİ’DİR.”
İlk cami her ne kadar Kuba Mescidi olsa da örneklenen cami Medine'deki Mescid-i Nebevi'dir. Mescid-i Nebevi’nin planı sonraki uzun yüzyıllar payeli, sütunlu (Ulu) Cami’ler için örnek teşkil etmiştir.
Şam Ulu Camii örneğindeki gibi birçok cami uzun yüzyıllar payeli ve sütunlu (hurma gövdelerine izafeten) olarak yapılmışlar. Daha sonra coğrafyalar ve iklimlere göre yeni İslam yurtlarında farklı farklı planlar denenmiştir. Bu denemeler bazen fethedilen yurtlardaki ulu mabetlere öykünerek de şekillenmiştir.
Aralarında nerede ise tam bin yıl var fakat hemen hemen aynı plan uygulanmıştır. Ve uygulayan mimar bunda bir beis görmemiş, çünkü her ikisi de Allah için bina edilmiş.
Bu bir öykünme mi? Yoksa...
Bence saygı duyma ve özenme. İyi ki yapmış SERMİMARAN-I HASSA SİNAN BİN ABDULMENNAN…
“BU ESERLERE BİZİM İÇİN DE SAHİP ÇIKIN!”
İyi ki yapmış Ahmet Bey…
Gençliğimde (20’li yaşlarım) Güney Yemen Demokratik Cumhuriyeti’nin devlet başkanı Moskova ziyareti dönüşü İstanbul’a uğramış ve tarihi yarım adayı gezmişti. Moskova’da Kremlin’den ezilerek etkilenmiş ve bu yüzden de İstanbul’un tarihi eserlerini görmek istemiş. Yarımadadaki ziyaretinde gördüklerinden o kadar mesrur olmuş ki; yetkililere “Bu eserlere bizim için de sahip çıkın ve bakın” diye de tembihlemiş. Her halde “ümmet mefhumu” için misal bu olsa gerek…
Ben Ankara Tunus Caddesi’nde hastane projemi yaparken Bestekâr sokakta ikâmet etmiştim. Cuma namazlarını ekseri Ahi Şerafettin Camii’nde kıldım. Çünkü Kocatepe Camii’nin öykünülmüş hali yerine Vedat Dalokay’ın modern cami projesi keşke olsaydı diye düşünmüşümdür. Keşke İslamabad’ın modern camii gibi modern başkentimizin de modern bir camii olabilseymiş.
Sizin cami projelerinizde durum nasıl?
Benim cami projemin halini seyreyleyelim… Şahsım için ifade ettiği mânâ: Sükût-u hayal… Modern, yani yaşanan zamana, uygun ihtiyaçlara, zevklere, fonksiyonlara, bilgiye… Kendi kültürümüz ile yoğrulmuş bir mimari anlayış gerekli ve bu işler mimarlar mühendisler tarafından yapılmalı. Ne yazık ki tasarlayan da yapan da müteahhit!
“İSFAHAN’DAKİ CUMA CAMİİ BİR ŞAHESERDİR.”
Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan günümüz Türkiye’sine sarkaçlanan abidevi eserlerden hangileri sizde ne türden mimari heyecanlar uyandırıyor?
Her devri kendi içinde inceleyip ona göre cevap verir isem; Selçuklu Mimarisi’ni Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu diye ayırmadan cevap vereceğim. İsfahan Cuma Camii bir şaheserdir.
Karatay Medresesi’nin çinileri muhteşemdir… Divriği Ulu Camii’nin taç kapı taş işçilikleri harikulâdedir…
“OSMANLI MİMARİSİNİN EN ÇOK BURSA DÖNEMİNİ SEVERİM.”
Ben Osmanlı Mimarisinin en çok Bursa dönemini severim… Yeşil Külliyesi en müstesna yerdedir benim sevgimde…
“NEZDİMDE EDİRNE ÜÇ ŞEREFELİ CAMİİNİN AYRI BİR YERİ VARDIR.”
Tüm Selatin Camilerinin öncüsü olan Edirne Üç Şerefeli Camii ayrı bir yerde durmakta…
Birinci Ulusal Mimari, Yabancı Mimarlar Dönemi, İkinci Ulusal Mimari ve sonrası Modern Türk Mimarisi ile günümüz Çağdaş Mimarimizde birçok güzel eser ile birçok kayıp eserlerimiz de var.
İkinci Ulusal Mimari eseri olan Sedat Hakkı Eldem ve Emin Onat’ın İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi (1943-1952) en sevdiklerimdendir.
Yakın zamanlardan bir örnek istirham etsem.
Modern mimarimizden bir örnek vereyim: Nişantaşı’daki Şandor Hadi’ni Millî Reasürans Binası (1992-1993)’nı da pek beğenirim. Kendine çeken devasa payeli revakı pek etkileyici…
“MİMAR SİNAN’IN ESERLERİNİ İNSAF İLE İNCELER VE SEYREDERİM.”
Bu noktada Mimar Sinan’ın Türk mimarisindeki yerini nasıl tayin ve tavsif edersiniz?
Bu soruyu cevaplamak haddim değil. Ancak insaf ile eserlerini inceler ve seyrederim.
Az önce tadâd ettiğiniz mimari umde ve unsurlar 20’inci ve 21’inci yüzyılda bu topraklarda ne kadar uygulama zemini bulmuştur?
Şüphesiz istenilen boyutta değil. Bir de bizim kıymet bilmeyip yıkıp yok ediklerimizi de göz önünde bulundurursak, pek de iç açıcı değil… Maalesef…
MİMAR AHMET ÖZTÜRK: İNSANI ÖN PLANDA TUTARAK TASARIM VE UYGULAMALAR YAPMAKTAYIM.
Bir önceki soruyla bağlantılı olarak –onlarca örneği olmakla birlikte- “eserimdir” dediğiniz bir mimari tasarım ve uygulamanıza değinir misiniz?
İşlerimi severek yaptım. İnsanı ön planda tutarak tasarımlar ve uygulamalar yapmaktayım. Size Antalya Dünyagöz Hastanesinin görsellerini paylaşıp yorumu okuyuculara bırakıyorum.
Geleğin mimarlarına neler tavsiye etmek istersiniz?
Ben çok gezdim, çok gördüm, her türlü bina ve o binalardaki etkinliklerin içinde olup inceledim. Çok kitap edindim, okudum ve araştırdım.
MİMAR ÖZTÜRK: BİLGİYİ KULLANMAK İÇİN SEVDİM VE PAYLAŞTIM.
Bilgiyi kullanmak için sevdim ve paylaştım. Sanatın her koluna ilgi duydum, koleksiyonlar oluşturdum, bol bol diyapozitif, fotoğraf çektim, dia gösterileri düzenledim. Ama şimdi yorgunum… Yine de mutluyum. SEVMEYİ BİLİN VE SEVİN…
Sohbetimize neler ilave etmek istersiniz?
Mesleğim ve hobilerim aynı kaynaklı ve pek şanslıyım.
“MİMAR OLMAK YAPIMDA VARDI.”
Fakat mimar olmak yapımda vardı. Ben çocukken (hayatım bütünü ile Gayrettepe’de geçti ve geçmekte) bahar yağmurları akıntılar ile oluşturdukları küçük yataklarında nerede killer ortaya çıkartır bilirdim. O killeri toplar çömlekler, hayvan figürleri yapardım. Orta birde (Esentepe Ortaokulu’nda okudum) iş bilgisi dersinde 30 cm.x30 cm.’lik su kontrasının üzerine kilden şato ve kasabasını yapmış ve de boyamıştım. Hocam en yüksek puan ile birlikte bir de ödül olarak “Asteriks ve Cleopatra Karton Filmi’nin biletini hediye etmişti. Emek Sineması’nda oynuyordu. Sene 1974, ilk kez o zaman Emek Sineması’na gitmiştim. Bu anımı hiç unutamam. Gençliğimde de İstanbul Film Festivallerinde orada çok filim izledim. Yerim her zaman “Tek numaralı giriş, en arka sıra ve 1 numara” idi. Ben hep orandan filmleri izlerdim Emek Sineması’nda. Hipermetrop astigmatımdan olduğunu çok sonra anladım. Birgün Emek Sineması’na film izlemeye gittiğimde, gişedeki her zamanki gişedar hanımdan rutin isteğim ile “Tek numaralı giriş, en arka koltuk 1 numara lütfen” diye rica bulundum. Fakat her zaman istediğim yeri veren hanım efendi bu sefer aynı sırada ya 3 veyahut ta 5 numaralı koltuğu verdi. Aksi olduğu için bir şey diyemedim ve kös kös solonun yolunu tuttum. Bir de ne göreyim! Koltuklar yenilenip düzen değiştirilmiş. Gişedar hanım efendi; o zaman da yaşlı idi, Hakk’ın rahmetine kavuştu ise Allah (cc) gani gani rahmet eylesin. Âmin, bana aynı yeri vermişti. Bu anımı da hiç mi hiç unutamam.
“İNSAN ANILARI İLE VAR…”
İnsan tatlı-acı anıları ile var. Anılarınıza sahip çıkın ki her dem yaşamı sevesiniz. Okuyucularımıza söyleyeceklerim bunlar… Bunalttım mı bilmiyorum.
Çok güzel, eskilerin tabiriyle ‘Aliyy’ül-Âlâ Kerim’ül-Mevlâ” oldu, var olunuz Ahmet Bey…
Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
“HAYAT EVE SIĞAR…”
Hayat Eve Sığar… Ancak birlikte, yardımlaşma ile bu melûn COVID 19‘dan İNŞAALLAH KURTULACAĞIZ. HAYATIN TÜM GÜZELLİKLERİ SİZİN OLSUN. ÖZELLİKLE DE GENÇLERİN. GENÇLER BİZLERİN GELECEĞİ AMA BİZLER DE ONLARIN HAFIZASIYIZ…
İlginiz için teşekkür ediyorum Ahmet Bey.
İbrahim Ethem Gören 30.12.2020