MELİKE KAZAZ İLE HOCASI İSLAM SEÇEN ÜZERİNE…

MELİKE KAZAZ İLE HOCASI İSLAM SEÇEN ÜZERİNE…

Günümüz geleneksel sanatlarının usta ismi, klasik cilt sanatımızın duayeni, hocaların hocası İslam Seçen dünya hayatındaki yolculuğunu tamamlayarak 1 Aralık 2019 Pazar günü Fatih Camii’nden ebediyet âlemin sırlanmıştı.

 

İslam Seçen, sanatına âşık bir hocaydı, ustaların ustasıydı. Ahilik âdâbı ve fütüvvet ruhuyla mücehhez gerçek bir meslek ve sanat adamıydı. Ebrucu Alparslan Babaoğlu’nun deyimiyle “Cilt sanatının gururu ve duayeni olup bugün kitap sanatlarıyla uğraşan herkesin kendisinden bir şeyler öğrendiği bir sanatçıydı.”

 

İslam Seçen, mesleğini, cilt sanatını kutlu bir değer, mânâ ve bir adım öte hikmet müessesesi olarak görüp mütemadiyen omuzlarının üzerinde taşıdı. Güzel yaşadı, biiznillah güzel bir ölümle ebediyet âlemine göçtü. Geride binlerce eser ve birbirinden usta çok değerli öğrenciler ve öğrencilerinin öğrencilerini bıraktı.

 

İslam Seçen Hoca, sayıları binlerle ifade edebilecek sayıda yazma eserin cildini yapmış, medeniyetimizin, kültürümüzün taşıyıcılığını yapan on binlerce yazma sahifeyi restore ederek irfanımızın yarınlara aktarılmasını kendi sorumluluğu özelinde temin etmişti.

 

İslam Seçen Bey’e rahmeti vesile kılarak öğrencisi Melike Kazaz ile İslam Seçen Hoca’yı konuştuk.

 

Melike Hanım geleneksel sanatlarımızla nasıl tanıştınız? Şu anda neler yapıyorsunuz?

 

Geleneksel sanatlara 2004 yılında Hocam Hüseyin Yalçınkaya (Ayanebru) ile ebru sanatı ile başladım. Kendisinden 2010 yılında ebru icazeti aldım ve halen ebru sanatına devam ediyorum. Bu yıllar arasında Ersan Perçem’den bir yıl kadar tezhip dersi aldım. 2008 yılında İslam Seçen’den cilt dersleri almaya başladım. Şu an Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Geleneksel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Öğretim Görevlisi olarak Cilt Sanatı dersi vermekteyim. Emin Barın Cilt ve Restorasyon Evi’nde ve aynı zamanda İslam Seçen Atölyesi’nde; Barınhan'da koleksiyonerlerin eserlerinin restorasyonu ile ilgileniyorum ve cilt sanatına devam etmekteyim.

 

İslam Seçen Hoca ile mesainiz nasıl başladı?

Hocam İslam Seçen’den 2008 yılında cilt sanatı dersleri almaya başladım. O zamanlar İslam hocamın bana “aradığım ebruları yapanı buldum” dediğini hatırlıyorum. Daha sonraları 2010 yılında Afganistan’da sergilenecek olan büyük boy bir Mushaf-ı Şerif yazmışlar.

 

Mushaf-ı Şerif’in boyutlarından, özelliklerinden ve süreçten bahseder misiniz?

Tabii ki. Yaklaşık olarak 2.5 metreye 1.5 metre kadar. Bez üzerine tek sayfaya yazmışlar. Bu eseri kitap haline getirmek için İslam Hocama ulaşmışlar. İslam Seçen önderliğinde A. Betül Oral ile birlikte Afganistan’a gittik. Benim görevim İslam Hoca’ya asistanlık yapmaktı bu hizmette.

 

Mushaf’ın sergileneceği alanın iç mimarlığını Kaan Çağırman üstlenmişti.  Afganistan’da bir ay kalarak bu sayfaları kitap haline getirdik ve kapağını hazırlamak üzere İstanbul'a döndük.

 

Daha sonrasında atölyesinde ve İSMEK’teki hocalığı sırasında kendisinin asistanlığını yaptım. İslam Hocam 2014 yılında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Geleneksel Sanatlar Fakültesi’nin Cilt Atölyesini kurmakta öncülük etti ve bu okulda derse başlamıştı. Ben de 2015 yılında aynı üniversitede derslere başladım.

 

 “İslam Hoca’yı anlatmak ve tanıtmak için onunla yaşamak gerekiyor” diyorsunuz. 11 yıllık yaşanmışlık perspektifinden hareketle İslam Seçen’i anlatır mısınız?

 

İSLAM SEÇEN İSTANBUL BEYEFENDİSİYDİ…

 

İslam Seçen deyince birçok insanın ilk aklına gelecek şey tam bir İstanbul beyefendisi olduğudur. Yaşı ve yaşanmışlığı ne olursa olsun her gelen misafirini kapıya kadar uğurlardı. Yaptığı iş ne kadar zahmetli de olsa takım elbisesiz ve kravatsız iş yaptığına tanık olmazdınız. Hatıralarını, anılarını anlatırken tekrar yaşıyormuş gibi hissederdiniz.

 

Mütevazı, kibar ve düşünceli bir insandı.  Sohbet etmeyi, gezmeyi, yedirmeyi seven, neşeli bir zattı. Kazandığını düşünmeden paylaşır; öncelikle ona gelen eserleri maddi tarafını düşünmeden kurtarmayı planlardı.

 

Atölyeye bir murakkaa gelmişti.  Restorasyonunu yapıp bitirdi. Murakaa için ebru lazım geldi. Zamanında elinde bulunan Necmeddin Okyay ebrusunu hiç düşünmeden bu murakkaa bu ebru yakışır diyerek kullanmıştı.

 

İşini ne kadar ciddiyet içinde yapsa da her zaman keyifliydi, neşe içinde çalışırdı. Onunla birlikte çalışırken zamanın nasıl geçtiğini anlamazdınız. Zorlaştıran değil kolaylaştıran bir tarafı vardı. Bir zamandan sonra insan hocasıyla aile gibi oluyor.

 

Atölyeye gelen ve hiç cilt bilmeyen biri bile birkaç saat geçirdikten sonra mutlaka onun sanatından nasibini alırdı. Hocam işinden bahsetmekten büyük keyif alırdı. 

 

İslam Seçen PEC (İpek) Güzel Sanatlar Akademisi’ne derece ile girmiş. Bu okulda üç yıl boyunca resim ve heykel dersleri de gördüğünden bahsederdi. Eline kara kalem alır, sizin hemen portrenizi çizer eğer o an yanında bir kil olsa eminim heykelinizi de yapabilirdi. Gençliğinde futbol oynadığından söz eder, eğer sanatçı olmasaydım kesinlikle futbolcu olmak isterdim derdi.

 

İSLAM SEÇEN COK YÖNLÜ BİR HOCAYDI

 

Nasıl bir hocaydı?

Çok yönlü bir hocaydı. Kaligrafi sanatını, yazı yazmayı çok severdi. “Bir mücellit her türlü malzemeden anlamak zorundadır. Bu işin makinası, el aleti, kalıpları, kâğıdı, derisi, boyası, altını, yapıştırıcısı ve daha sayamadığım birçok kalemi var, hepsi hakkında bilgi sahibi olmalı, eskiden kullanılan ve yeni üretilen ne varsa takip etmelisiniz” şeklinde öğüt verirdi.  

 

BİLDİKLERİNİ KENDİDE SAKLAMAZDI

 

İslam Hocam bildiği hiçbir şeyi saklamaz, vakti geldiğinde göstererek, aktarırdı.  “Kitap sizden ne istiyor, ona göre davranmalısınız, bu işin tekniği var, onu değiştirmeden yapmalısınız. “Şimdiki zamanda belki daha iyi malzeme bulabilirsiniz ama klasiğin tarzını bozmadan onarmalısınız” derdi.  

 

Bir sohbet esnasında, bir eser için “İslam Seçen kurtulur dediyse kurtulur ama kurtulmaz dediyse gerçekten kurtulmaz” dediklerine şahit olmuştum.

 

Kendisinden neler öğrendiniz?

İlk söyleyebileceğim şudur: Bir esere nasıl davranılacağını ve o eserin neye ihtiyacının olduğunu öğrendim. Cilt sanatının inceliklerini, sabrı ve tahammülü öğrendim. Bildikçe ve öğrendikçe işin sonsuz ve sınırsız olduğunu ve onun deyimiyle “hayat ne kadar kısa, sanat ne kadar sonsuz”u öğrendim.

Paylaştıkça arttığını, çalıştıkça çoğaldığını, öğrendikçe merak edildiğini ve bildim dedikçe bilinemeyeceğini öğrendim. ‘İşine nasıl hayranlık duyulur’u ve ‘bir doğruya kaç yoldan varılır’ı öğrendim. İslam Hoca’nın sıkça kullandığı şu söz birçok şeyi özetliyor. “Az ilgi, biraz bilgi, çok muhakeme çözer bu işi.”

 

Melike Hanım siz bu sözden ne anladınız?

Benim bu sözden anladığım işine ilgin olsun, gidip araştır, bilgin olsun ama başlamadan önce üzerinde çok düşün, her olasılığı hesapla, kafanda tekrar et, çok düşün ve tart, o zaman çözersin her işi...

 

Nasıl öğretirdi? Öğrencileriyle diyaloğuna değinir misiniz?

 

Tam bir usta çırak ilişkisi ile öğrenebilirdiniz ondan her şeyi. O yapsın, siz izleyin ve öğrenin. Çok sevilen, saygı duyulan, her yaşta insanla anlaşabilen, renk, ırk, cinsiyet ayırmadan sohbet ederdi. Naif, sabırlı, esprili ve çok çalışkan bir hocaydı. Aynı şeyleri bıkmadan, yılmadan, usanmadan tekrar tekrar anlatır ve gösterirdi. Tüm sorularınız mutlaka yanıt bulurdu. Öğrencileri daha ilk karşılaştığı andan itibaren hocalarını sever, dersin bitmesine rağmen dersten ayrılamazlardı. 

 

İSLAM SEÇEN GERÇEK BİR ‘KURTARICI’YDI

 

Mümeyyiz taraflarına değinir misiniz? Ön öne çıkan vasfı neydi?

 

İslam Seçen için kurtarıcı (kurtaran) diyebilirim. Ne olursa olsun, zamanın tahribatına maruz kalmış bir eseri eline aldığında ilk düşündüğü şey “kurtulabilir mi?” olurdu. Bunun için de mutlaka bir yol bulunur, bir yöntem geliştirilir, imkânsızlıklar içinde bile olsa o imkân oluşturulurdu.

 

Meselâ…

Bir örnekle anlatmaya çalışırsak eğer, eline altınları dökülmüş bir cilt gelse hiçbir şey bulamazsa parmağındaki alyansını çıkarır, altını döver ezer ve mutlaka o işi tamamlardı. Restorasyon yaptığı bazı eserlerde onun onarıldığını anlamanız mümkün olmazdı, sanki hiç hasar görmemiş, o dönemden birinin eli değmiş gibi görünürdü. 

 

İSLAM SEÇEN GEÇMİŞTEN GELECEĞE BİR KÖPRÜ OLMUŞTUR

 

Günümüz cilt sanatı camiası için İslam Seçen ismi ne/neler ifade ediyor?

Kimler neyi kabul eder ya da nasıl düşünür bilemiyorum ama İslam Seçen geçmişten günümüze bir bağ, bir köprü olmuştur. Yurt dışında hayatına devam edebilecekken her zorluğa rağmen, çok kazanacağı, az yorulacağı birçok iş yapabilecekken cilt sanatından vazgeçmemiştir.

 

Birçok esere bugün dokunabiliyorsak onun koruması, çözüm bulması, sahip çıkılması gerekliliğini her fırsatta gündeme getirmesi sebebiyledir. Bugün okullarda cilt sanatı ve bölümü halen öğrenci yetiştiriyorsa onun öğrettikleri sayesindedir. Müze örneklerinde gördüğümüz el yazması eserlerin kapaklarını birebir yapılabiliyor olmamızı ona borçluyuz. Belki günümüzde artık el yazması eser yapılmıyor, kitaplar basılıyor ve bu işe ihtiyaç kalmadığı düşünülüyor ise büyük bir yanılgıya düşeriz. Cilt sanatı olmalı ki bu coğrafyaya miras kalan sanat eserleri doğru korunsun ve onarılsın.

 

İslam Hoca Türkiye’ye geldiğinde Güzel Sanatlar Akademisi’nde cilt sanatının iki usta ismiyle Sacit Okyay ve Emin Barın’dan ile teşrik-i mesai içerisinde bulunuyor. Sacit Bey merhum ile cilt, Emin Barın ile de cilt ve kaligrafi üzerine çalışıyor. İslam Bey Akademi yıllarına, Sacit Okyay’a ve Emin Barın’a dair neler anlatırdı?

 

İslam Hocam’la ilk tanıştığımda “Necmeddin Okyay’ı ziyarete gittim” demiştim. Hocam birden bire “ne zaman!” diye heyecanla mukabelede bulunmuştu. Ben de “kabrini ziyaret ettim hocam” deyince elini silkerek yanıt vermişti.

 

İNSANIN HOCASI HEP YAŞIYOR…

 

Sanırım insanın hocası hiç yok olmuyor, hep yaşıyor... Şimdi o anı anlayabiliyorum. Necmeddin Okyay’ı, onun mimik ve hallerine bürünerek anlatırdı. Sacid Okyay için “çok yakışıklı bir hocaydı” derdi. Hocam (İslam Seçen) hocası (Emin Barın) ile aile gibiydiler. Emin Barın’ın eşi Necla Barın hanıma yenge diyordu. Bir nevi manevi evlat olmuştu. Onlar için, Emin Barın Hoca'nın Beşibiryerde’nin bir parçasıydı. Etem Çalışkan Hoca ile kardeş gibiydi ve en çok da kaligraf Yılmaz Özbek Bey'den bahsederdi. “Yılmaz, çok yetenekliydi, erken kaybettik” derdi. İslam Seçen Mimar Sinan Üniversitesi’nde öğrenciyken, Emin Barın kendisine “cilt bölümünde devam et” diyor ve o günden son nefesine kadar cilt sanatına devam ediyor. Emin Barın için “eli hiç boş kalmazdı, hep bir şeyler karalar, çizer, tasarlar” diye bahsederdi.

 

İslam Bey, Süleymaniye Kütüphanesi’nin Cilt ve Patoloji Bölümünü kurduktan sonra 27 yıl boyunca bir yandan kütüphanedeki el yazmalarının restorasyonuyla ilgilendi, diğer yandan da yeni ustalar yetiştirdi. Hocanızın Süleymaniye Kütüphanesi için ürettiği katma değeri sizden dinlemek isteriz…

 

Hocam, 1961 yılında Kültür Bakanlığı’nın ricası ve ısrarı üzerine Süleymaniye Kütüphanesi’nin cilt ve patoloji bölümünü kurmuştur. Gerçekten maddi imkânsızlıklar içinde… O zamanın şartları, ülkenin durumu, malzeme yokluğu malum… Ama diğer bir tarafta da eserlerin durumu gönülleri hûn eyliyor. Böyle bir ortamda hocam insanüstü çabalarla “kitaplar kurtarılsın”ın mücadelesini vermiştir.

 

Hocam, 1962 yılından itibaren 25 ay boyunca askerlik hizmetinde bulunmuş. Daha sonra Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki görevine geri dönmüş. Eşi Şeyma Hanım’la kütüphanede tanışıp evlenmişler. Müessesenin dış kapısında bulunan Süleymaniye Kütüphanesi ibaresini İslam Seçen kendi elleriyle hazırlamış, bu pirinç levhanın hikâyesini büyük bir  keyifle anlatırdı.

 

Hocanızın eli yaklaşık olarak kaç esere değmiştir?

 

Süleymaniye Kütüphanesi’nde hocamın restorasyon yaptığı eserlerin kaydı mutlaka bulunmaktadır. “Yaklaşık olarak ne kadar eser elinden geçmiştir?” sorusuna, “üç binden az değildir” dediğini işitmiştim.

 

İslam Hoca’nın sanat ve estetik kaygılarıyla Süleymaniye Kütüphanesi’nde cilt sanatı çalışmaları sürdürülüyor mu?

 

Evet. Hocamın yetiştirdiği ve bir nevi manevi evladı ve öğrencisi olan arkadaşım A. Betül Oral, İslam Hocamın izinde Süleymaniye Yazma Eserler Kurumu’nda görev yapıyor, eserleri kurtarıyor ve diğer bir taraftan da öğrenci yetiştirmeye devam ediyor.

 

İslam Bey’in Portekiz Lizbon’da Gülbenkian Müzesi’ndeki çalışmaları için de bir paragraf açalım dilerseniz. Bildiğim kadarıyla İslam Bey otuz yılı aşkın bir zaman zarfında muhtelif zamanlarda giderek bazen uzun süre kalarak buradaki Türk İslam eserlerinin ciltlerini restore etti. Bu süreçte Rikkat Kunt ve Emin Barın ile birlikte çalıştı. İslam Bey’in Gülbenkian Müzesi’nde yaptığı hizmetlere değinir misiniz?

 

İslam Seçen hocamın anlattığı gibi aktarıyorum. Gülbenkian Müzesi’ndeki eserler bir sel baskını sonucu çamur içinde kalıyor, sonra sular çekiliyor ve el yazması eserler için ülkenin kimyagerleri ve konusunda uzmanlar bir araya geliyor, ama bir türlü çözüm bulunamıyor. Bir şekilde Emin Barın’a ulaşıyorlar. Emin Barın, İslam Hocam’la birlikte Portekiz'e (Lizbon) gidiyor, eserleri gösteriyorlar,  incelemeler sonucunda eserlerin kurtulabileceğini söylüyorlar. İki uzmanın tesbit ve kanaatleri Portekizli yetkililere pek inandırıcı gelmiyor ve bir eserin restorasyonuna başlıyorlar. Ortaya çıkan âlâ sonuçtan sonra İslam Seçen Hocam 32 yıl boyunca senenin belirli zamanlarında Gülbenkian Müzesi’nde el yazmalarını restore ediyor.

 

32 yıl bir hayli uzun bir süre… Hocanız burada neler yaşamış, neler anlatırdı?

 

Burada yaşadığı hikâyelerden örnek verecek olursak… Yazma eserin (metin kısmının) kapağı tamamen yok, ama diğer taraftan bir kapak var, ama onun da metin kısmı yok! Hocamızın yaptığı araştırmaların sonucunda aslında o kapağın o esere ait olduğu ortaça çıkıyor. Sadece kesilip küçültülmüş. İslam hocam kapağı gerçek ölçülerine tamamlayıp metin kısmına takıyor ve oradaki herkes hayranlığını gizleyemiyor.

 

Yine çalıştığı yerde İsa heykeli var, ama heykelin bir gözü eksik! Tabii öyle olunca sergilenemiyor ve kıymeti azalıyor, o gözün aynısını da yapamıyorlar. İslam Hocam, heykeli gördüğünde yetkililere “gözü düşüp kaybolmamıştır, mutlaka içine düşmüştür” diyor. Bu esnada “hiç aklımıza gelmemişti, emin misiniz, böyle de olabilir gerçekten” gibi konuşmalar geçiyor.  Siz yapabilir misiniz? diye teklifte bulunuyorlar. Hocam heykeli ortasından incecik açıp gözünün heykelin parmak ucuna doğru sıkıştığını görüyor, sonra yerine yerleştirip eski haline getiriyor. Müze yetkilileri büyük bir sevinç yaşayıp hocamızın bu hizmeti karşılığında para ödülü takdim ediyorlar. İslam Seçen bu para ile herkesi yemeğe götürüyor.

 

Siz de Gülbenkian Müzesi’ne gidip hocanızın yaptığı çalışmaları yerinde görme imkânına sahip oldunuz mu?

 

Evet. Ben de Hocamla birlikte müzeye gittim. Hocamın yaptığı eserleri inceledim ve hikâyelerini kendisinden dinleme fırsatını elde ettim.

 

Restorasyon, cilt restorasyonu cilt sanatının önemli bir iştigal alanı. İslam Hoca’dan eski eser ve cilt restorasyonuna yönelik neler öğrendiniz?

 

Her kitaba dokunuşu, yaklaşımı aynı değildi her birini tek başına değerlendirirdi. 

İslam Seçen, restorasyon konusunda çok hassas bir hocaydı, “bir kitaba yeni baştan kapak yapmak başka, olan bir kapağın restorasyonu yapmak bambaşka” derdi. Hocam. “yeni yapmak kolay, ama yapılmışı onarmak zordur. Çünkü altından ne çıkacağı belli olmaz, tek bir leke gibi görünür, açmaya başlarsınız, sonra ‘tekrar eski haline getir’ derler, getiremezsiniz, işte o yüzden malzemeyi çok iyi tanıyacaksınız, herkes restorasyon yapamaz, bir kişi ‘her şeyi restore ediyorum’ diyorsa ona inanmayın.  Bir konuda uzman olmak zorken her konuda nasıl uzman oluyorlar?” derdi.

 

Hocam bir eski eserin kendi kapağı yok olmadıysa ya da o dönem özelliklerini taşıyor ise onu korumak için elimizden geleni yapmamızı söyleyerek asla yenisi ile değiştirilmesine izin vermezdi.

 

Hocamın sahte ve kalitesiz bir malzeme kullandığını hiç görmedim. Derinin mutlaka elde traşlanıp restorasyon yapılması gerektiğini düşünürdü. Deri boyasının kimyasallarla değil, doğal yollarla boyanmasını tavsiye ederdi. Yapıldığı dönemde bir kitabın içinde bazen muhtelif özelliklere sahip kâğıtların ve çeşitli mürekkeplerin kullanıldığını hatırlatır, bunların terkibinin farklı olabileceğini ve aynı eser üzerinde bile olsa bunlara çok dikkat edilmesi gerektiğini her fırsatta ifade ederdi.

 

Eski eserler üzerinde çalışırken bazen bazı mürekkepler daha nefesinizin ıslaklığından aktif hale geçerken, bazı yazılı kâğıtlar suya daldırılıp çıkartılacak olursa asla akmayan mürekkeplere de rastlardık. Bu onun en hassas olduğu konulardandı. İslam Hocama göre her eser kendine has özellikler taşır ve hiçbiri diğeriyle karşılaştırılarak ele alınmazdı.

 

İslam Bey’in çok önemsediği, üzerine titrediği bir eserinin hikâyesini anlatır mısınız?

 

İslam Hocanın üzerine titrediği ya da “çok önemsediğim eser şudur” diye anlattığı esere tanık olmadım. Mısır'ı ziyaret etmişti. Orada ebadının büyüklüğünden ve ağırlığından övgüyle bahsettiği devasa Memlük Kuran-ı Kerimleri için “mutlaka görmelisiniz” derdi.

Kanuni döneminin eserlerini beğendiğini söylerdi.

 

HOCAM TÜM ESERLERİ ÖZENLE ELE ALIRDI

 

İslam Hocamı öyle bir döneminde tanıdım ki neye rastlarsa rastlasın onu şaşırtan eser çok nadirdi. Düşününce, yaklaşık olarak 60 yıldır el yazmaları ile meşgul olan biri için sanırım bu keyfiyet normalleşiyor. Ve belirtmek isterim ki hocam her esere çok özenle yaklaşır ve üzerinde yaptığı çalışmaları ve restorasyon süreçlerini titizlikle, bir bir anlatırdı. Biz de kendisine buna benzer sorular sorduğumuzda “hangi birini anlatayım? Ekoller karşılaştırılamaz, hepsinin ayrı güzelliği var” derdi.

 

Son birkaç yıldır hastalıklarla mücadele ediyordu. Hocanızın son yıllarına ve son anları nasıl geçti?

 

Hocam İslam Seçen 82 yaşına kadar hiç sağlık sorunu yaşamamıştı. Aspirin dahi kullandığını görmedim. Hastalığı koluna vuran bir rahatsızlıkla başladı ve araştırmalar sonucunda boyun fıtığı teşhisi kondu ve ameliyat oldu. Daha sonrasında ağrıları daha çok arttı ve amansız hastalık olan akciğer kanseri teşhisi konuldu ve bu süreç yaklaşık 1 yıl sürdü. Hastalığı süresince doktorunun her kontrolünden sonra “ne zaman çalışabilirim ve ne zaman okula dönebilirim?”in endişesindeydi. Hocamın hastalığına yönelik endişeleri yoktu. Neredeyse tüm ömrünü işine adamış bir insan başka türlüsünü düşünemiyor sanırım. Onun için yaşamak sevdiği işini yapmak demekti.

 

2012 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü; 2015 yılında da Yaşayan İnsan Hazineleri Ödülü takdim edilen İslam Bey’e hastalığı sürecinde devletimizin sağlık kurum ve kuruluşlarının pozitif katkıları oldu mu?

 

Hastalığını öğrendiğimiz günden onu uğurladığımız güne kadar yanımızda olan Saygıdeğer Hocam A. Sabri Mandiracı’ya ve yine onun ricası üzerine tüm imkânları ile her başımız dara düştüğünde şahsi desteklerini esirgemeyen doktorumuz Prof. Dr. Akif Tan Hoca’ya minnettarım. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Geleneksel Sanatlar Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Hüsrev Subaşı ve bölümün hocaları ile bu sağlık sürecini birlikte yaşadık, ortaya koydukları tüm şahsî çabaları için teşekkür ediyorum. Hocamı çok yakın zaman önce tanımasına rağmen saygı, sevgi ve desteğini esirgemeyen Prof. Dr. Mahmut Özer Bey’e; hastalığını öğrendiğinde her türlü imkânlarını seferber eden Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen Bey’e şükranlarımla... Onu tanıyan, seven tüm öğrencilerine, yakın dostlarına teşekkürlerimle... Bunun dışında sağlık kurum ve kuruluşların hiçbir desteği ya da pozitif bir katkısı olmamıştır... 

 

İSLAM SEÇEN: ÖNCE HOCASINI BULUN…

 

Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir? 

 

İslam Seçen’den herhangi bir iş ya da sanat dalı ile ilgili eğitim kurumu (atölye) açılması talep edildiğinde ilk söylediği söz önce “o işin hocasını bulun” olurdu. '”Okul, atölye açmak kolay, gerçek eğitimi verecek olan hocayı yetiştirmek, bulmak en zoru, o yüzden önce hocasını bulun”. sözünü sanırım hep hatırlayacağım.

 

Son olarak nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

 

Atölyesinde usta-çırak (alaylı) usulüyle yetiştirdiği en şanslı öğrencilerinden olduğumu düşünüyorum. Bir duayen, sanatının zirvesinde, alanında tek bir hoca ile kursta, atölyede, okulda ve yaptığı tüm işlerinde onu izlemek, günün neredeyse tamamında yaşamına dahil olmak sanırım çok az insana kısmet olur.

 

Sizi yetiştirmek için hiç bir fedakarlıktan kaçınmayan, tüm birikimini birebir yaptığı iş üzerinden aktaran, katıldığı tüm sergi ve etkinliklere dahil olduğunuz, aldığı ödüllerde sizin de o anlara tanıklık etmenizi istediği, derdinizi dinleyen, yaptığınız işlerde sizi gururla izleyen, bu kadar emeğinin karşılığında bile sizden helâllik isteyen yüce bir gönülle yan yana bulunmak nasıl bir duygudur ifade edemem...

 

SANATÇININ VARLIĞI ÖĞRENCİLERİNİN ELİNDE YAŞAMAYA DEVAM EDER…

 

Umuyorum ki bana kattıklarını doğru yerlerde ve zamanlarda yapabilir ve aktarabilirim. İnsanın varlığını belki evladı sürdürüyordur ama sanatçının varlığı yetiştirdiği tüm öğrencilerinde yaşamaya ve nesiller boyu aktarılmaya devam edecektir... 

 

 

İbrahim Ethem Gören

{name}
{content}
+
-
{name}
{content}
+
-

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

SİZİ ARAMAMIZI İSTER MİSİNİZ?

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

BİZ SİZİ ARAYALIM

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.