LEYLA KARA İLE MİNYATÜR SANATI DİLİYLE AYDINLIK UFUKLARA…

Minyatür sanatçısı, Eyüpsultan Belediyesi Sanat Yönetmeni Leyla Kara ile sanat yolculuğu üzerine bir e-mülakat gerçekleştirdik.

İbrahim Ethem Gören: Leyla Hanım, geleneksel sanatlar yolculuğunuz ne zaman, nasıl ve nerede başladı?

Leyla Kara: 2001 yılında tezhip sanatıyla başlayan sanat yolculuğum bir üniversite hocamın ödevi sebebiyle başladı. İzlenimci olarak gittiğim Topkapı Sarayı Nakkaşhanesi hayatımın yönünü belirleyen bir yolculuğa dönüştü.

Şimdiki zamanda nasıl devam ediyor?

Tezhiple başlayan sanat yolculuğum minyatür sanatıyla devam ediyor. Karanlık İşler adıyla bilinen atölyemde kendi sanatımı yapmaya ve talebeler yetiştirmeye devam ediyorum.

Mezkûr yolculuğun anahtar kelimeleri nelerdir?

Tüm bu sanat yolculuğu insanın en önemli imtihanı olan sabrı öğrenmek içindi. Bu sebeple bana en büyük katkısı sabır…

Kilit isimler…

Sanatımın kilidi 21.yy sanatı… Sabır ve ısrarla bitmeyen bir inatla yenilenip yorulmadan bu yolculuğa devam etmek…

Tezhip yolculuğunuz için büyükçe bir paragraf açalım…

Yolculuğun 10 senesinde ilgi duyup öğrenmeye çabaladığım tezhip sanatı beni minyatüre hazırlayan bir basamaktı.  Benim için hep böyleydi. Sürekli hareket halinde biri olarak beni masaya çivileyen, durmayı, düşünmeyi, sabretmeyi öğreten tezhip sanatının gerçek bir icracısı olmayı hiç düşünmemiştim. Lakin tüm bu düşünceme rağmen uzun yıllar tüm inceliklerini öğrenmeye çabaladım. Topkapı Sarayı bu anlamda minnet duyduğum bir merkezdir. Usta çırak ilişkisiyle yetiştirildiğim bu merkez bana Klasik Sanatlar hakkında tasarım becerisi gibi bir özelliğin yanı sıra birçok klasik yöntem hakkında da bilgi verdi.

Bugün bir tezhip sanatçısı olma yolculuğu icazeti belirleyen Hilye-i Şerif eseriyle nihayete erer. Benim için de öyle oldu… Bir Hilye-i Şerif eseriyle nihayete erdi ve böylelikle Minyatür sanatının incelikleriyle ilgilenmeye başlama zamanı geldi.

Tezhipten minyatür sanatına hangi sâiklerle yöneldiniz?

Bu şehri gördüğüm gibi çizmek yegâne isteğimdi. Minyatür aslında Osmanlı dönemimdeki ismiyle Nakış, diğer tüm alanlardan daha çok icracısına alan tanıyan bir sanat… Tam da bu sebeple büyük bir istekle ‘Karanlık İşler’im Nakışla buluşsun istedim…

Karanlık İşler Atölyesi’nde neler yapıyorsunuz? Neleri nakşediyorsunuz?

Arzu ettim ki talebelerimin özgürce sanat icra edebilecekleri keyifli bir alanları olsun. Her bir talebemin bir diğerince incelik dışında bir özgünlükle de yırt edilebilir olmasını istedim.

Bu uzun keyifli ama bir o kadar da meşakkatli yolculuk günün sonunda öğrencilerimin her birini birer minyatür neferi haline dönüştürdü. Dâhil olması, zor kalması daha da zor bu atölye günün sonunda sanatçılar yetiştirmeyi hedefliyor ve her biri kendi kanatlarıyla uçana kadar arkalarında durmaya ve destek olmaya her şeyden daha çok özen gösteriyorum. Zira ben her şeyden daha çok bir öğretmenim…

Vakt-i merhununda yazar Ahmet Selim (Zeki Önal) 1980’li yılların sonunda 12 Eylül Darbesi’ne matufen “Pek yakında güneş gülümseyen ufuklardan vaad edildiği gibi doğacak” şeklinde bir cümle kurmuştu. Son 25-30 yılda geleneksel sanatlarımızın üzerindeki ölü toprağı büsbütün kalktı. 21. Yüzyılda müjdeci ufuklardan Türk-İslâm sanatının güneşi doğdu mu sizce? Balat’taki atölyenizin penceresinden baktığınızda bu meyanda neler görüyorsunuz?

Bugünün ustalarına bakarsak bu güneş hiç doğmamalı derler.

Neden?

Çünkü klasik sanatı geçmişin bir taklidi olmaktan ibaret görüyorlar.

Peki, sanatta derdiniz ne!

Tüm derdim, bugün yapmaya çalıştığımızı geleceğin sanat tarihçileri yahut yeni nakkaşları isimlendirsin isterim. Tüm dileğim bu yüzyılın kendi üslubuyla tıpkı 15.yy. 16.yy. 17 yy. gibi yepyeni bir dönem olarak görülmesi…

Biz dahi temenninize “âmin” dedikten sonra işlerden bir iş, oluşlardan bir oluş bağlamında bir eserinizi ve arka planındaki hikâyesini dinlemek isteriz?

Başka İstanbul Yok!

Beş metrelik bir kağıda işlediğim bir uzun İstanbul silueti. Melling’in bilinen İstanbul panoraması gibi tek ve özgün olsun istedim. Ve çalışmayı yaparken benim tarzımda özdeşleşen siyah zemine beyaz mürekkeple bir şehir işledim. Tarihi yapıların arkasında duran, uzun gölgeler gibi duran gökdelenleri yok sayarak görmek istediğim İstanbul’u işledim.

Ne de iyi yapmışsınız! Devam ediniz lütfen…

Tepelere yerleşen şehrin tüm tarihi yapılarını göz önüne alarak, Sarayburnu’ndan başlayarak, Topkapı Sarayı, Ayasofya Camii, Sultanahmet Camii, Süleymaniye Camii, Bayazid Camii, Yeni Cami,  Nuruosmaniye Camii, Yavuz Sultan Selim camii ve akabinde Galata kulesiyle nihayete eren bir siluet…

Uzunca vaktimi alan ve en önemsediğim işlerden biri oldu. Aynı uzunluktaki bir eseri yeniden çalışmaya cesaret edemeyeceğimi düşünüyorum bu durumda bir başka kişi de cesaret edemeyecektir bu yolculuğa sanırım… Bu da önemli olmasını sağlayan bir diğer unsur.

Minyatür sanatkârları konu sıkıntısı çekiyor mu? Tekrar söz konusu mu?

Bu soruya kendim ve talebelerim bağlamında bir cevap vermek isterim.

Lütfen…

Kesinlikle hayır. Sanatın en özgürlükçü alanı söz konusuyken neden bir sıkıntı olsun ki. Sıkıntı, geçmiş ve gelecekle bağ kuramayan, edebiyattan hayattan ve yaşam öyküsünden uzak bir nakkaş için geçerlidir.

Lakin tekrar edilen, kendi tarzıyla sanatçının buna tekrar değil de özgünlüğün devamı olarak bakmak gerekir. Bugün bir Levni eseri diğer nakkaşlardan kolayca ayrılıyorsa bunun sebebi renklerden hiç vaz geçmemiş olmasıdır, tekrar etmesi değil…

Eser denilmeye seza bir minyatür çalışması hangi hususiyetleri hâiz olmalıdır?

 Öncelikli olarak resim, karikatür yada illüstrasyon olmayan bir eser olmalı. Bir minyatür eseri tasarım ve işçilik bakımından bu yüzyıla uygun özellikte, hassasiyette ve özgünlükte olmalı…

Ama az önce de belirttiğim gibi önce eser minyatür özelliği göstermeli ki onu değerlendirebilelim.

Minyatür sanatının dilini, mesajını da konuşalım… Günümüz ustaları minyatür sanatının gönül dilinin şifrelerine ne kadar vâkıf?

Bunu dilde değil de gönül de icraatta aramak lazım. Bugünün sanatçısının derdi bu sanatı bir sonraki yüzyıla kendi dilinde daha çok neferle ulaştırmak olmalı. Zira minyatür bir ‘Klasik Sanat’ ve bu coğrafyanın insanının kendini çizgiyle anlatabileceği bir dile sahip. Bir diğer nakkaş hakkında bir şey söylemeyi hiçbir zaman uygun görmedim, lakin herkesten ayrık, kendi atölyem ve kendi yolum ne yapmak istediğimiz ve ne olduğumuz hakkında yeterince bilgi veriyor diye düşünüyorum.

Âlâ keyfiyet! Sanat ve estetik bağlamında İstanbul size neler vaad ediyor?

Dünyanın en güzel, en renkli şehri İstanbul… Gören herkesi yüzyıllar boyunca kendine hayran bırakan şehir, hâlâ hayran bırakmaya devam ediyor. Şüphesiz durum benim için de böyle, sanatımı oluşturan en önemli unsur, görmekten vazgeçemediğim tek siluet…

Sanatınızı Hz. Halid Beldesi’nde, Eyüpsultan’da icra ediyorsunuz… Kadim ilçe tarihiyle, mekânlarıyla, bağrında medfun hazerâtıyla cemiyete, insanımıza, sanatkârlara ve bahusus Leyla Kara’ya ne/neler anlatıyor?

Son bir yıldır Eyüpsultan Belediyesi’nde Sanat Yönetmenliği görevini üstlendim. Fethin başladığı, bu sur dışında kalan bölge fetihle beraber İslâm âlemi için değerli bir bölge olarak görülmüş. Her bir köşesinden tarih akan bu tarihi belde, dokusunu koruyabilmiş nadir semtlerden biri. Bu bölgenin var olan sanat faaliyetlerini daha iyi bir noktaya çekmek her şeyden daha çok boyun borcu benim için… Ve açıkçası Mimar Sinan yapılarını işlevlendirmek büyük bir lütuf… Bunun sorumluluğuyla kırk düşünüp bir seferde hızlıca hareket etmeye ve izleyiciye kalıcı bir kültür yolu belirlemeye çabalıyoruz.

“Marifet iltifata tabidir/Müşterisiz meta zayidir” denilmiş. Geleneksel sanatların ustalarının eserleri bugünkü günde ne kadar rağbet görüyor?

Hiçbir eserim benimle kalmadı.  Her bir eserim için bir ruhdaş, gerçek bir koruyucu gibi birçok konu da hassas olmama rağmen her bir eserim bir koleksiyona dâhil oldu. Demek ki rağbet var. Üstelik minyatür sanatının koleksiyoneri çok az olmasına rağmen eserler alıcı bulabiliyor. Bu durumu biraz da sanatçı ve eseri belirliyor.

Sanatçı eserenin tanıtımını, pazarlama iletişimini nasıl kurgulamalı?

Hiç gerek yok, güzel olan her yerden görünür ve rağbet görür. Burada asıl iş koleksiyonerlere düşüyor. Zira güzel ve gelecekte biricik olacak olan yerine, çarşıya dile düşmüş eserin peşinde koşmak günü kurtarmak olur. Bu sebeple değeri oluşacak eserleri seçmeye özen göstermeliler.

GÜZELE BAKMAK GÜZEL KILAR.

Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

 Sanat iyileşmenin, güzel olmanın en kolay yolu. İcra edemiyorsanız da izleyici olunmasını tavsiye ederim. Zira güzele bakmak güzel kılar…                       

İlginiz için teşekkür ediyorum.

Ben de teşekkür ediyorum.

 

İbrahim Ethem Gören/04.05.2023/Yazı No: 348

{name}
{content}
+
-
{name}
{content}
+
-

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

SİZİ ARAMAMIZI İSTER MİSİNİZ?

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

BİZ SİZİ ARAYALIM

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.