Etem Çalışkan günümüzün duayen sanatkârlarından biri... Hocaların hocası… İlminin zekâtını hüvesi hüvesine veren hakikatli bir usta ile kaligrafi sanatına adanan bir ömrü konuştuk.
KALİGRAFİ SANATINA ADANAN BİR ÖMÜR: ETEM ÇALIŞKAN
Etem Çalışkan günümüzün duayen sanatkârlarından biri... Hocaların hocası… İlminin zekâtını hüvesi hüvesine veren hakikatli bir usta.
Etem Usta'nın kaleminden neş'et eden bir çalışmaya -ki buna eser diyebiliriz- Feriköy Antika Pazarı’nda tevafuk edip alınca ihmal ettiğimi fark ettiğim Etem Usta özelinde teberrüken bir yazı yazmak kanaatimce üzerime bir nevi vacip oldu.
Çalışkan, Miladi takvimin yaprakları 1928 yılını gösterdiği esnada Mersin ilinin, Tarsus ilçesinin Göçük köyünde dünyaya gelmiş. İlkokul, ortaokul ve lise yıllarının ardından gönlündeki sanat aşkı onu İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne götürmüş. İyi ki de öyle olmuş. Böylelikle
Türkiye ufuklarında kaligrafi sanatına müteveccih bir yıldız doğmuş.
SANATÇININ YARINI SON NEFESİDİR
Etem Çalışkan üniversite yıllarında bir yandan Yeni Sabah gazetesinde çalışmış, diğer bir yandan okumuş. Gazeteler için bir yandan röportaj yazıları hazırlarken diğer yandan resim yapmış, desen çizmiş, kaligrafi çalışmalarını yayınlamış. Hâsılı hiç bir zaman iki günü müsavi olmamış. Sanırım bunun içindin ki “Çalışmaktan para kazanmaya vakit bulamadım” diyor ve ekliyor: Sanatçının yarını son nefesidir.
1953 yılında Akademi'de öğrenci iken Hattat Emin Barın ile tanışması hayatının önemli bir dönüm noktası olmuş. Hocasından kaligrafi sanatının ve insanlık ilminin inceliklerini öğrenmiş. Barın’ın cilt evinde perşembe günleri düzenlenen ve İstanbul’un kibar sanatkârlarının katılımıyla düzenlenen sanat ve estetik sohbetlerine iştirak etmiş.
Emir Barın’dan yazıyı sadece kâğıdın değil; mermerin ve hemen her türlü materyalin üzerine hâk edilmesini öğrenmiş. Emin Barın’a Anıtkabir'in kitabelerini yazarken asistanlık yapmış.
SÖZ VE HAKİKAT ERENLERİNİN İZİNDE…
1960'lı yıllarda pek çok takvimin üzerinde kâh Mevla'dan, kâh Yunus Emre'den, kâh Âşık Veysel’den mısralar yazmış. Yaşadığı gibi görünme, göründüğü gibi olma hususunda isimlerini andığımız söz ve hakikat erenlerinin yolunda yürümenin gayreti içerisinde bulunmuş.
Matbaaların mürekkeplerine bulaşan bir daha iflah olmaz derler. El-Hakk doğrudur. Çalışkan da Cağaloğlu’nda gazeteciliğe intisap edince Dünya, Akşam, Milliyet, Hürriyet, Güneş ve Sabah gazetelerinde fasılalarla çalışmış. Eserleriyle gazetelerin hoş kokulu sahifelerine estetik manalar yüklemiş.
Çalışkan, Türk büyüklerinin portrelerini çizmiş, çizdikçe bir anda kendini Orta Asya’nın bozkırlarının tam orta yerinde bulmuş. Oğuz Kaan'ı, Metehan'ı, Selçuklu devlet adamlarını, Osmanlı sultanlarını resmetmiş. Kur'an-ı Kerim'in mealini kaligrafi sanatıyla yazmış; Süleyman Çelebi'nin Mevlid-i Şerif’ini; Yunus Emre Divanı’nı meşk etmiş.
Çalıştığı gazeteler okuyucularına Üstad’ın kaleminden neş’et eden güzellikleri armağan sadedinden takdim etmiş. Böylelikle Türkiye, Etem Çalışkan’ın sanat zevkini yıllarca temâşâ etmiş, takvim yapraklarındaki eserlerini çerçeveleterek duvarlarına asmış.
GÖNLÜ KALEM OLUP YAZLIŞ
Bu arada yüzlerce afiş ve kitap kapağı tasarlamış. Darphane için gümüş paralar hazırlamış. PTT Genel Müdürlüğü’nce Cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan 16 yıldızın ifadesi olan Türk Devletleri’nin pullarını çizmiş. Şimdi o pullar özenle muhafaza edilen koleksiyonlara ayrı bir sanat zevki yaşatıyor.
Sanatını, zanaatını, mesleğini ve hayatını kadim Anadolu kültürünün ayrılmaz bir parçası olan Ahilik ruhuyla sürdürmüş, yoğun mesailerini yiğitlik ve borçluluk üzerinden anlamlandırmanın telaşı içerisinde bulunmuş. Böylelikle kendine özgü bir kardeşlik dili geliştirerek eserlerinde gönlü dil olup konuşmaya; yazmaya başlamış. Hiçbir zaman maddiyatı öncelememiş.
NE PARAM VAR NE PULUM. BEN DE BÖYLE BİR KULUM
Az önce arz ettiğimiz üzere PTT'ye pulları çizmezden, Darphane’ye paraları hazırlamazdan önce aharli kâğıdının üzerine şu satırları yazmış: “Ne param var, ne pulum. Ben de böyle bir kulum.”
Gece gündüz çalışıp alnının teri, elinin emeğiyle paraları ve pulları çizdikten sonra bu kez yine aynı aharli kâğıtların üzerine “Hem param var hem pulum. Gene böyle bir kulum” diyerek kulluk makamına atıfta bulunmuş.
Emin Barın Üstadın yolundan giderek mermere, taşa estetik unsurlar eklemiş, 9 metre yüksekliğinde, yedi metre genişliğinde bir anıt duvar inşa etmiş, 2005 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından verilen Burhan Felek Ödülü ile ödüllendirilmiş.
“Kaligrafi, güzel yazı yazma sanatıdır. Sadece güzel yazmak onu sanat yapmaz, ona yorum getirmek gerekir. Sanat kurallar içerisinde kuralsızlıktır. Eğer kurallar içerisinde kuralsız çalışmazsan hep yapılanı, öğrendiğini yapmış olursun” diyen üstadın hayat hikayesine ve sanat çalışmalarına bir sığınma sahnesi kadar da olsa bir eser vesilesiyle değindikten sonra kelâmı, yazımıza konu olan esere getirelim.
Kalmayınca huzur küffâr ı alemde
Tükenince derman beden i âlemde
Döndü gene viranhane i pedere
Revân olmak üzere reh i ahirete
90 YAŞINDA, HÂLÂ ÜRETİYOR
Etem Çalışkan Hoca doksan yaşında, hâlâ üretiyor, yazıyor, çiziyor, ümit ve hayal ediyor. Çünkü hayat bizatihi ümittir.
Yazımızı, hocamızın Yeditepe Bienali’ndeki sergisi için kaleme aldığı satırlarla nihayete erdirelim:
DOKSAN
“Su ateşte yüz derecede kaynar. On yıl daha çekeceğim bu dünya çilesini 5 Ocak 1928 (5928)’de Tarsus’un Göçük Köyü’nde dünyaya gelmişim Cennet’ten.
Yazının icadı, insanlığın miladı... 5928 doğumlu 6018 yaşımdayım. On yıl daha yazı çizmek istiyorum.
Doğduğumdan beri çalışıyorum. Ana sütü emmek de çalışmaktır... Uykuya ve yemeğe ayrılan zaman, kayıp zaman. Yaşamımın, ilk çağı (ilkokul), ortaokul ve lise (ortaçağ) ve yeniçağ (akademi). Üç çağın temeli, altı yaşıma kadar olanıdır.
90 yıllık yazı–çizgi içinde 50 yıl gazetecilik mesleği de var. Meslekle sanat yaşım 90. Artı meslek yaşım 50. İkisini topluyorum: 140. Bu benim çalışma yaşım. Yaşamayı çalışmak için seviyorum. Cennetin kapısı çileli çalışma odamın kapısıdır.”
İbrahim Ethem Gören