HATTAT SAVAŞ ÇEVİK: TEVECCÜH GÖRMEYEN BİR SANAT TUTUNAMAZ

HATTAT SAVAŞ ÇEVİK: TEVECCÜH GÖRMEYEN BİR SANAT TUTUNAMAZ

Dr. Savaş Çevik ülkemizin önde gelen hüsn-i hat sanatkârlarından biri. Osmanlı Cihan Devleti ile günümüz Türkiye’si arasında güzel yazıda köprü vazifesi gören Hattat Hamid Aytaç ve Kemal Batanay’ın önde gelen öğrencilerinden olan Savaş Çevik, kaligrafi sanatında bir önceki yüzyılın en mühim temsilcisi olan Emin Barın’ın da hayrülhalefi.

Yazı sanatında kendine has bir üslup oluşturan Dr. Çevik ile sanat yolculuğu üzerine bir e-mülakat gerçekleştirdik.

Savaş Hocam geleneksel sanatlarla irtibatınız nasıl başladı?

Geleneksel sanatlarımızla irtibatım, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde grafik öğrencisi iken başladı. Yıl 1974 ve yazı tipografi hocam Emin Barın. Derslerde bize sürekli hat sanatından ve hattatlardan bahsederdi. Çok ilgimi çekti ve gittikçe artan bir heyecan duymaya başladım. Nihayet bir gün hoca, hattatların taklit yeteneğinin çok güçlü olduğundan ve başarılarının buradan kaynaklandığından bahsedince o an karar verdim hat dersi almaya. Çünkü kendimi tanıyordum ve taklit (kopya) yeteneğimin olduğunu biliyordum. Hocanın bahsettiği gibi başarılı olacağımı düşündüm.

Hüsn-i hatta nasıl karar kıldınız?

Dediğim gibi Emin hocanın bu konudaki görüşünü dile getirmesiyle hat sanatına başlamaya karar verdim. Diğer sanat dalları bende pek ilgi uyandırmadı. Tezhip ve diğerleri zaten benim okuduğum grafik sanatlarına hat sanatı gibi yakın değillerdi. Yazı bende apayrı bir ilgi uyandırmıştır. Onun yalın oluşu ve form sanatı oluşu çok ilgimi çekmişti.

Hamid Bey’e, Kemal Batanay’a, Emin Barın Hoca’ya yetiştiniz. Hamid ve Kemal Beylerin hüsn-i hat sanatına, Emin Barın merhumun da hüsni-hat, kaligrafi ve cild sanatlarımıza yönelik hizmetlerine dair neler söylemek istersiniz?

Bu konu o kadar uzun zaman alır ki burada bahsetmek yeterli olamaz. Ben bu hocaların dışında ayrıca merhum Prof. Ali Alpaslan hocadan da Dîvânî ve Celî Dîvânî meşkettim. Ali hocadan da uzun yıllar istifade ettim.

“KEMAL BATANAY İLK HAT HOCAMDIR.”

Kemal Batanay hocam ilk hat hocamdır. Rik’a dersi ile başladık, bir yıl sonra beraberinde tâlîk meşkiyle devam ettik. Kemal hoca, rik’a derslerini o zamanlarda (1974) birçok kişiye öğretiyordu. Yalnızca Türklere değil yabancı öğrencilere de meşk gösteriyordu. Birçok öğrenci yetiştirdi… Tâlîk konusunda da çok öğrencisi oldu.

“TÂLÎK YAZIYI GÜNÜMÜZE KEMAL BATANAY AKTARMIŞTIR.”

Diyebilirim ki günümüze tâlîk yazıyı aktaran hattat Kemal hocadır. Çünkü o zamanlar tâlik dersini Ali Alparslan hoca dışında veren yoktu. Hamid hoca daha ziyade sülüs ve nesih dersleri veriyordu.

“HAMİD BEY HÜSN-İ HAT SANATINDA KÖPRÜ OLDU.”

Hamid hoca için de Osmanlı’dan Cumhuriyete geçen hat sanatı köprüsüdür demeliyiz. Döneminde sülüs-nesih dersleri veren tek hattat idi. Yüzlerce öğrencisi oldu. Bunlar içinde bütün İslâm ülkelerinden gelen öğrenciler de vardı. Bugün bütün dünyadaki hattatların hocası veya hocalarının hocasıdır. Hamid hocanın öğrencilerinin sayısının fazlalığı çok önemlidir. Eserleri de fazladır ama “canlı eser” diyebileceğimiz öğrenci yetiştirmenin de önemi çok büyüktür.

“EMİN BARIN ÖZ SANATLARIMIZDA KATALİZÖR GÖREVİ İCRA ETMİŞTİR.”

Akademi’deki hocam merhum Prof. Emin Barın’a gelince… O da o günlerde öz sanatlarımızı bir araya getirip teşvik edici bir katalizör görevi üstlenmiştir. Emin hoca klasik hat nevilerinden çok Celî Dîvânî, Kûfî ve kreatif yazılar üzerine çalışmıştır.

Emin hoca, klasik yazan birçok hattat varken kendisinin farklı bir yolda daha çok grafik değerlere sahip çizgi dışı bir yol seçtiğini defalarca ifade etmiştir.

“EMİN BARIN ADETA YAZININ RUHUNA İNEN BİR SANATKÂRDI.”

Hoca yazıdan çok iyi anlayan, yazının adeta ruhuna inen bir sanatkârdı. Hocamız Almanya’daki yazı ve cilt eğitiminin yanı sıra grafik, kaligrafi, fotoğraf, ebru, matbaa teknolojisi ve serigrafi gibi baskı konularında da çok deneyim sahip olan tam bir hezârfen kişilikti. El becerisi oldukça fazla, görüşü çok ileri bir sanat yönetmeniydi. Bendeniz de dâhil olmak üzere birçok hattata klasik anlayışın dışında rengi kullanarak, farklı kompozisyonlar yapma konusunda yol gösterici olmuştur. Kûfî yazıyı adeta tekrar kullanıma koymuştur.

“HÜSN-İ HATTI GENİŞ KİTLELERE SEVDİRDİ.”

Hocanın hat sanatımıza bu katkılarının yanı sıra çok daha önemli bir hizmeti vardır ki onu pek kimse bilmez. O dönemlerde hat sanatı adeta unutulmuş gibiydi. Özel ilgisi olan bendeniz gibi çok az sayıda kişinin hat öğrenmeye çalıştığı bir dönemde pek kimse de hatta ilgi duymuyor veya “negatif “gözle bakıyorlardı. Hocanın siyaset ve sanat dünyasında oldukça geniş bir çevresi ve etkinliği vardı. Emin hoca o dönemlerde hat sanatı konusunda sergi açan tek kişiydi ve bu “yabancı” çevrelere hattı sevdirmişti. Birçok kişinin hat koleksiyoncusu olmasına vesile olan odur. Bunların içerisinde en önemlisi de merhum Sakıp Sabancı’yı bu konuda teşvik etmesi ve destek vermesidir. Kısaca, halktan yüksek tabakaya bu sanatları tanıtan, sevdiren ve bakış açılarının değişmesine vesile olan Emin Barın hocadır.

Hüsn-i hat sanatı genel manada güzel sanatların içerisinde nerede konumlanır?

Hüsn-i hat sanatı güzel sanatlar içerisinde kuşkusuz plastik sanatlar genel kategorisinde yer alır ve farklı bir branştır. Ancak yapısı ve değerleri itibariyle ‘kaligrafi sanatının kardeşi ve grafik sanatlarla en yakın olan sanattır’ diyebiliriz.

SAVAŞ ÇEVİK: SANAT, ASLÎ SANAT OLAN EVRENİN YORUMUDUR.

Sanatı, estetiği ve eseri nasıl tarif etmek gerekir?

Bu konu çok karışık ve değişkendir. Sanatı herkes farklı bir şekilde tarif edebilir. Bence sanat, dünyadaki gerçekliğin insan tarafından estetik biçimlerle yorumlanmasıdır. Yani ‘aslî sanat olan evrenin yorumudur’ diyorum. Estetik, yani güzellik onun ayrılmaz parçasıdır. Estetik olmayınca sanat zanaata ve sıradanlığa dönüşür. Eser ise, sanatkârın öz ve benzeri olmayan yaklaşımıyla ortaya çıkardığı somut bir biçimdir.

Bu cümleden olarak “eser” niteliğini haiz bir yazı hangi hususiyetlere sahip olmalıdır?

Her yazı eser değildir elbette. Güzel yazılar da vardır. Bunlar estetiktirler de. Ama sanat eseri olmayabilirler. Sanat eserinin, herkes tarafından tekrarlanamayan bir yönü olmalıdır. Ver her yapılışında bu tekrarlanamaz özelliğini korur. Ayrıca sanat eseri kabul edilen yazıların, kişinin kendi tavrını yansıtması ve özgün (benzersiz, yorumlanmış, katkı yapılmış ve benzerlerinden ayrılmış) bir yapısının da olması gerekiyor.

İdeal bir yazı tasarımı için büyükçe bir paragraf açalım dilerseniz…

İdeal bir yazı tasarımı olur mu bilemiyorum. Çünkü dünyada gelmiş geçmiş hiçbir hattat sanırım ideal bir yazıya ulaşamamanın ıstırabıyla yanıp tutuşmuştur. İdeal olan evren… Onu yorumlayan aciz insanoğlu nasıl olur da ideal bir sanat veya yazı yazabilir?

“İDEALİ YAKALAMAK SANATIN SONU DEMEKTİR.”

Eskilerden gelen hikâyeler hep hattatların istedikleri gibi yazamadıklarını dile getirir. Zaten ideali yakalamak sanatın sonu demektir. Ayrıca ideal kelimesini de iyi anlamamız gerekir. Kimin ideali? Herkese göre değişen, hiç değilse farklılaşan güzellik kavramlarının bulunduğu bir dünyada idealden bahsetmek sanırım vakıa mutabık olmayacaktır. İnsan sürekli daha iyiyi aramak peşindedir ama onu hiçbir zaman yakalayamayacaktır. Çünkü yaratılış gereği devamlı değişen ve gelişen anlayış ve zevk kavramları içerisinde idealist sanat eseri kısır bir döngüye dönüşür.

İdeal bir yazı tasarımı olsa olsa bir kısım insanlara göre ve o da bir dönem/zaman için geçerli olabilecek ve her an yıkılabilen geçici ve avunmacı bir kavram olsa gerektir.

Günümüz Türkiye’sinde hüsn-i hat çalışmalarının ulaştığı seviyeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugünkü hüsn-i hat seviyesi hemen ve mutlulukla söyleyeyim ki oldukça iyi durumda. Hâlbuki 20-25 yıl öncesinde bunu söylemek zordu. Bugün hamdolsun hem hat çalışanların ve hattatların sayısı arttı. Hem de hat sanatı olarak kalite oldukça yükseldi ve yükselmeye de devam ediyor. Elbette ki bizden önceki hattatlar bugünün alt yapısını oluşturmuşlardır. Zaten sanatın her dalında da bu böyledir. Sanatkârlar kendilerinden önceki sanatkârların üzerine ilave ederek sanatı geliştirmişlerdir. Hat sanatında da bunu müşâhede ediyoruz.

Gerek harf yapıları, anatomileri olarak ve de gerekse tasarım olarak hiç de eskileri aratmayacak bir seviyeye ulaşmış durumdayız. Dahası günümüzün teknolojik avantajları da kullanılarak malzemede çeşitlemeye gidilmektedir. Tasarımda da yeni arayışlar vardır ki bunların içerisinde cidden kayda değer olanları mevcuttur. Diyebilirim ki tasarım (kompozisyon, istif) yönüyle oldukça iyi seviyeye gelmiş bulunmaktayız. İddialı bir söylem olmadığını düşünerek; zaman zaman eskilerden daha iyi tasarımların da ortaya çıktığına şahit oluyoruz. Burada değinmeden geçemeyeceğim bir husus var.

Lütfen, buyurunuz…

Bazen Arap yazım kurallarının ihlâl edilerek, yanlış ve olmaması gereken uygulamaların da maalesef yapıldığına şahit oluyoruz. Bunların detaylarına girmeye gerek yok. Ancak bu yanlış uygulamalar hat sanatımıza zarar vermekte ve bozulmaya yol açmaktadır. Bu konuda hat sanatı uzmanlarının uyarılarına dikkat edilmelidir. Aksi halde itiyat haline gelen bu uygulamalar hüsn-i hattın estetik değerlerini zedelemektedir.

Bir başka dikkat edilmesi gereken husus ise hat eserlerinin tamamlandıktan sonraki aşamasında ortaya çıkan olumsuzluklardır.

Mesela…

İlk akla gelen tezhip konusu dur. Hat nev’ine ve manaya, ayrıca da ebadına uygun süsleme yapılması çok önem arz etmektedir. Bununla birlikte elbette ki kadrajlama ve çerçevelemede de oldukça yetersiz uygulamalara şahit oluyoruz maalesef.  Sanatın her dalıyla ilgili olmak prensibini tekrar hatırlatmak isterim. Sonuç itibari ile hat bir plastik ve görsel sanattır. Benzeri sanat dallarının uyduğu genel prensipler hat için de geçerlidir.

“TEVECCÜH GÖRMEYEN BİR SANAT TUTUNAMAZ.”

Gelinen bu noktada etkili olan âmiller neler olmuştur?

Hüsn-i hat sanatının bu noktaya gelmesinde birçok saik bulunuyor. Her şeyden önce halkın bu sanata ilgisi önemlidir. Teveccüh görmeyen bir sanat tutunamaz. Bu ilgi hem hat sanatının elde edilmesine vesile olmuş hem de hattatların yetişmesindeki sayıyı artırmıştır. Ayrıca sanat kalitesinin yükselmesinde hocaların rolü vardır. Fakat bu tek başına yeterli değildir. İletişim sistemlerinin, baskı ve görsel kaynakların her ülkeye ve herkese rahatça ulaşması, hat çalışanlar için sonsuz bir kaynak sağlamıştır. Artık bugün dünyanın her yerinde bir hattat, istediği tarihi hat eserinin fotoğrafına rahatlıkla ulaşabilmektedir. Bu çok çok önemli bir husustur. Yine ayrıca hat çalışanlarını teşvik edici çeşitli yarışmaların düzenlenmesi de hat seviyesine oldukça büyük katkı yapmaktadır. Bütün bu maddi imkânları sıraladıktan sonra, inananlar için ilâhî takdirin de rolünü vurgulamamız gerekmektedir. Bir dönem yok olmakla karşı karşıya kalınan noktadan bugünkü seviyelere gelmemizi, yalnızca maddi imkânlarla açıklamak yetersiz olacaktır.

İstanbul hâlâ hat sanatının merkezi mi?

Evet, büyük bir memnuniyetle söyleyeyim ki İstanbul hâlâ tüm dünyada hüsn-i hattın merkezi olmaya devam etmektedir.

Geçtiğimiz günlerde “Son zamanlarda hüsn-i hatta ve özellikle de celi sülüs yazıda kelimelerin bölündüğünden bahisle Arapça yazım kuralları Latin yazısına dönüştürülüyor” demiştiniz. Bu husustaki kanaatlerinizi istirham ediyoruz.

Az önce küçük bir değinişle anlatmaya çalıştığım yanlış uygulamaların başında kelimelerin bölünerek birbirine takılması meselesi gelmektedir. Malum, Arap yazı sisteminde kelimeleri oluşturan harflerin bazıları birbirleriyle bitişerek farklı bir form almakta ve bu haliyle yazım sistemi oluşmaktadır. Arap alfabesinde harflerin dört farklı formu mevcuttur. Lâtin yazısındaki sistem ise tamamen farklı ve harflerin bağımsız olarak yan yana dizilmeleriyle kelimeler oluşturulmaktadır. Bu iki yazı sisteminin kuralları birbirinden tamamen farklıdır.

Hat sanatını icra ederken de normal olarak imlâ ve yazım kurallarının uygulanması doğaldır. Ancak çok farklı tasarım biçimlerinde sanatkâr bilinçli olarak istediği uygulamayı yapabilir. Bu sanatkâr özgürlüğü ve tasarrufudur. Buna kimsenin bir itirazı zaten olamaz. Fakat metinlerin yazılarak bir tasarım haline dönüştürülmesi sırasında kompozisyonun oturması için kelimeyi bölerek bir öncekine bağlanmak suretiyle yapılan tasarrufa biz hat sanatında “takma” tâbirini kullanıyoruz.

Önceki asırlarda uygulamalar nasıl olmuş?

Önce eski uygulamalara bakmakta fayda mülahaza ediyorum. Nesih yazıda satırların oturması ve sayfa satırının aksamadan ayarlanması için malumdur ki satır istifleri ve yoğunluğunun homojen olması gerekir. Bu açıdan nesih yazıda boru kef’i dediğimiz yatay uzun kef harfine bir önceki harf takılarak bağlanmak mecburiyeti hâsıl olmuştur. Bazen de aşağı yukarı yüksekliği fazlaca olan kelimelerin, yukarıdaki ve aşağıdaki satırlara karışmaması için nadiren de olsa takma işlemine başvurulmuştur. Fakat dikkat ettiğimizde bu teknik zorunluktan kaynaklanan bu harekete çok nadir rastlarız. Genel itiyat harfleri imla kurallarına uygun yazmaktır.

Yine eski hat örneklerinden muhakkak-reyhânî yazıları incelediğimizde de takma hareketine zaman zaman rastlarız. Bu yazıdaki genel kaide, satırların yatay görünümlü olması ve satır yüksekliğinin azaltılarak yatay bir hayali çizgi yaratılmasıdır. Bu yazının estetik esprisi bu şekilde konumlandırılmıştır. Dolayısı ile aynen nesih yazıda olduğu gibi muhakkak-reyhâni yazılardaki en sık rastlanan takma hareketi boru kef’inde görülmektedir. Sebebi aynı noktada birleşmede satır yatay çizgisinin korunarak üst ve alt satırlara müdahale edilmemesi esasından kaynaklanır. Ancak tekrar vurgulamak gerekir ki, her üç yazı çeşidinde uygulanan bu takma hareketi oldukça nadirdir ve göz ardı edilebilir.

Sülüs ve celi sülüs yazılarda çok eski örneklerde takma hareketine rastlanmıyor. Ben gördüğümü hatırlamıyorum.

Bunun sebebini nasıl açıklıyorsunuz?

Sebep gayet basittir. Önceki nesih, muhakkak, reyhâni yazılardaki endişe bu yazılarda yoktur. Tam tersi bu yazılarda istif (kompozisyon) alabildiğine özgür bir şekilde yapılabilir. Son yüzyıl (20.yy) hattatlarının yazılarında ise takma hareketine birkaç hattatın yazısında ve oldukça nadir bir şekilde rastlıyoruz. O kadar ki bir hattat, belki hayatı boyunca üç-beş takma harekete başvurmuştur. (Bunlardan da en fazla uygulayan Tuğrakeş Hakkı Bey’dir) Burada hemen belirtmeliyiz ki, bu hattatlar dahi takma hareketini oldukça nadir kullanmışlar, zorunlu bir tasarımın halli için son çare gözüyle bakmışlardır. Bu hattatların levhalarında varsa da ancak bir tane mevcuttur. Onu da form olarak sıralamayı takip edecek şekilde usulüne uygun ve çok latif bir biçimde gerçekleştirmişlerdir. Hiç kuşku yok ki, bu hattatlar bunu vazgeçemedikleri güzel bir tasarımın halli için tasarruf maksadıyla yapmışlardır.

Günümüzde durum nasıl?

Günümüze gelince; bakıyoruz, celî yazılarda takma hareketi o kadar çok yapılıyor ki, bazen bir levhada beş adet takma görülebiliyor. Hattat tasarımı yaparken sıkıştığı an, yeri yoksa hemen kelimeyi bölüp öncekine rastgele takıveriyor. Bazen yukarıya alıp takmakta hiçbir beis görmüyor. Takma eklenti çizgilerinin ise estetikten çok uzak olduğuna maalesef çok sık rastlıyoruz. Anlaşılıyor ki son zamanlarda takma hareketi, sanki son derece mubahmış gibi çok rahat yapılıyor. Hatta bazen görüyorum takma yapılmadan da uygulanabilecek bir yerde, yine de harf ayrılıp takma yapılmış, hiç gereği olmadığı halde. 

Hattat yazı tasarımını yaparken bir kelime sığmadı mı hemen kelimeyi bölüp parçasını da yana veya yukarıya itip taktığı zaman bu müşkülatı çözdüğünü sanıyor. Bunun tekrarında da hiçbir beis görmüyor. Bu fütursuzca uygulama, ileride Arap yazı geleneğini allak bullak ederek dejenerasyona sebep olabilir. Lâtin yazısı gibi neredeyse harfleri yan yana getirip yazma biçimine dönüşebilir. Bir sanat, kaideleri içerisinde yapıldığı zaman sanat değeri yüksek olur ve sanatkâr o denli gücünü gösterir. Şiirin etki gücünün düz yazıdan çok daha fazla olmasının sebebi de budur zaten. Bir hattat olarak vicdani görevim bu uygulamanın terk edilmesidir. Şunu da ilave edeyim ki, takma hiç yapılmamalı demiyorum. Çok güzel bir tasarımdan vazgeçmemek için nadiren yapılabilir. Yani hattat çok az sayıdaki eserinde ancak bir tane yapabilir. Böyle bir durum onun için bir tasarruf sayılabilir. Ama kayıtsızca yapıldığında bu bir dejenerasyondur. Unutulmamalıdır ki teşrifat ve imlâ kurallarına uygun yapılmış bir tasarım diğerlerine göre çok daha kuvvetli ve makbuldür.

Bilgisayar ve kimi zaman yazıcı destekli ‘hibrit” yazı uygulamaları hakkındaki görüşlerinizi öğrenmek isteriz…

Günümüz teknolojilerinden yararlanmak son derece doğaldır. Sanatkâr yazı tasarımını pekala bilgisayar aracılığı ile yapabilir. Bunda bir sakınca görmüyorum. Ama harflerinin mutlaka kendi çizimi olması şartıyla... Eski hattatların veya günümüz usta hattatlarının harflerini alarak bir kompozisyon oluşturulması asla doğru değildir ve bu sanat sahtekârlığına girer.

Hattat tamamen kendi çizdiği harflerle istediği bilgisayar oyununu yaparak eser ortaya koyabilir. Bu tamamen kendi eseridir ve meşrudur. Bunu dilerse dijital ortamda tutar ve yayınlar veya baskısını da yapabilir. Dilerse klasik kâğıt mürekkep ile daha sonra uygulayıp vücuda getirebilir. Şunu belirtelim ki, klasik malzeme ile oluşturduğu hat eserinin değeri, djital baskı ile yaptığından çok daha fazla olacaktır. Günümüzde yalnızca sosyal medyada yayınlamak için tasarlanmış dijital hat uygulamaları da vardır. Bunları sanatın yaygınlaştırılması ve topluma benimsetilmesi aracı olarak görüyorum ve normal karşılıyorum. Ancak dediğim gibi kişinin kendi harfleri olması koşuluyla.

Klasik ve modern hüsn-i hat çalışmaları arasındaki denge nasıl tesis edilmelidir?

Klasik hat çalışmalarındaki denge malumdur. Doğru ve güzel bir harf anatomisi, homojen ve dengeli bir kompozisyon ve temiz, geçerli bir işçilik. Bu ögeler bir araya gelince kaliteli bir hat eseri ortaya çıkar. Modern veya kreatif dediğimiz klasik dışı hat eserlerinde ise durum çok farklıdır. Bu çalışmalarda geçerli bir yapıyı yakalamak klasik eserlerden çok daha zordur. Sanatkârın çok geniş bir sanat geçmişi ve çeşitli sanat dallarında tecrübesi olması gerekir. Zira dengeli bir eserin hemen dejenere olması ihtimali küçük bir çizgiyle ayrılır. Anatomik kurallar, optik kurallarla desteklenmelidir. Hele hele farklı bir yazı karakteri ortaya konarak yapılan tasarımlar oldukça zor ve uzun bir süreç gerektirir. Kısaca belirtmem gerekirse, modern çalışmak, zannedildiği gibi daha kolay ve basit değildir. Karikatür yapmak, nasıl ki çirkin, acemi resim yapmak anlamına gelmiyorsa, modern çalışmak da kuralsızca meydanda dolaşmak anlamına gelmez. Onun da tâbi olduğu kurallar vardır ve bu kurallar standart da değildir. İşte modern çalışmaların zorluğu da standart olmayan kurallarla geçerli ve tutarlı bir sanat eserini ortaya koyabilmektir.

“Sanatkâr yazıyı ne için yazar yahut yazmalıdır?” şeklindeki sorumu ticari kaygılar/beklentiler özelinde cevaplamanızı istirham ediyorum.

Sanatkâr iki sebepten dolayı yazı yazar. Birincisi kendisine verilen bir siparişi yapmak için veya yaptığı eseri mutlaka satmak için. İkincisi, eserini satmak kaygısı olmadan tamamen kendi iç heyecanını dindirmek için. Sanatkâr elbette ki ikincisini de isterse satabilir. Burada önemli bir hususu belirtmek gerekmektedir. Sanatkâr ticari, yani satmak için de yaptığı eserini kaliteli ve tüm sanat gücünü kullanarak yapabilir. Satmak gayesi, sanat eserinin kalitesini olumsuz yönde etkilemez. Buna rağmen, bazen de sanatkâr, tamamen ticari kaygılarla sanat eserinin kalitesini istediği gibi tutabilir. Bu sanatkâr ile müşteri arasındaki diyaloğa göre şekillenir. Yani bütçeye göre eser i, yoksa esere göre bütçe mi? Sorusuna verilecek cevap sanat eserinin kalitesini ortaya koyacaktır.

 

DR. SAVAŞ ÇEVİK

1953 yılında Akseki (Antalya)’da doğdu. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Grafik Bölümü’nden yüksek lisans diplomasını aldığı yıl (1976), hocası Prof. Emin Barın’ın asistanı olarak aynı bölümde öğretim görevine başladı. Lâtin Yazısı konulu doktora çalışmasını 1983’de tamamladı. 1987’de Yard. Doçent olarak “Yazı Tasarımı” dalında ihtisaslaştı.

Hat Sanatı’yla ilgili çalışmalarına 1973 yılında; son yüzyılın ünlü hattatları olan Kemal Batanay’dan rik’a ve tâlîk, Hâmit Aytaç’tan sülüs ve nesih yazılarını meşk ederek başlamıştır. Her iki hattatın vefatlarına kadar, onlardan hat öğrenimini sürdürdü. Sonraları, hattat Prof. Ali Alparslan’dan dîvânî vecelî dîvânî yazılarını meşk etti. Bu arada hocası Prof. Emin Barın ve hat uzmanı Prof. Uğur Derman’la sıkça görüşerek Hat Sanatı hakkında bilgi ve görgüsünü arttırdı.

1986’da İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA)’nin düzenlediği Uluslararası Hâmit Aytaç Hat Yarışması’nda birincilik ve iki mansiyon aldı. Ayrıca, hat ve grafik konularında yurtiçi ve yurtdışında otuz kadar değişik ödülü,  Türkiye’de ve diğer ülkelerdeki çeşitli koleksiyonlarda, levha, hilye, tuğra, câmi yazısı, ferman vb. formlarda çeşitli eserleri bulunmaktadır.

Sanat çalışmalarının yanı sıra üniversite öğretim üyeliği görevini de sürdüren Çevik’in, Latin Yazısı ve kaligrafi alanlarında da eserleri vardır. Bu konudaki ticarî çalışmalarıyla birlikte, yerli ve yabancı birçok devlet başkanına ve idarecilere verilen berat, hediye, diploma, belge gibi kaligrafik çalışmaları da önemli yer tutmaktadır.

Klasik hat çalışmalarıyla birlikte kendine özgü modern uygulamalar da geliştiren Savaş Çevik’in, ayrıca, teorik bilgilendirmeler, yayınlar, hat kursları, jüri üyelikleri, yazı ve imza bilirkişiliği gibi görevleri vardır.

2002 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nden kendi isteğiyle emekli olan Savaş Çevik, Haliç Üniversitesi bünyesinde kuruluş çalışmalarını gerçekleştirdiği Grafik Bölümü’nde 2004 yılından beri öğretim görevini ve İstanbul’daki atölyesinde hat ve kaligrafi çalışmalarını sürdürmektedir. 2009 yılından beri İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait kurs merkezinde(İSMEK) danışman ve Hüsn-i Hat Zümre Başkanlığı görevini de sürdürmekte ve ‘Temel Sanat Eğitimi’ dersleri vermektedir. ‘2015 yılından beri Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde ‘Kaligrafi’ ve 2016 yılından itibaren de Sakarya Belediyesi Kültür Merkezi’nde ‘Temel Sanat Eğitimi’ dersleri vermektedir. Çevik, Nisan 2015’e kadar çeşitli ülkelerde 23 kişisel hat sergisi gerçekleştirmiş, ayrıca 109  karma sergiye katılmıştır.

 

Not: Hattat Savaş Çevik ile yaptığımız mülakatımızın önümüzdeki hafta yayınlayacağımız ikinci bölümünün öznesinde usta hattatımızın sanat yolculuğu yer alacak…

 

İbrahim Ethem Gören-16.09.2020

 

{name}
{content}
+
-
{name}
{content}
+
-

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

SİZİ ARAMAMIZI İSTER MİSİNİZ?

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

BİZ SİZİ ARAYALIM

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.