Cumhuriyet dönemi üçüncü nesil hüsn-i hat sanatının mühim simalarından hattat İsmail Öztürk ile sanatı üzerine bir e-mülakat gerçekleştirdik.
İbrahim Ethem Gören: İsmail Bey okuyucularımız için kendinizi nasıl tanıtmak istersiniz?
Hattat İsmail Öztürk: Balıkesir, Havran, Büyükşapçı Köyü’ndenim. Ortaokul ve liseyi İmam-Hatipte, Lisansı Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde tamamladım. Yüksek lisans ve doktorayı Türk-İslam Sanatları Tarihi alanında yaptım. 1995-2003 yılları arasında Tahir Güçlü ve Hüseyin Öksüz hocalardan hat sanatını meşkettim. Kısa bir süre öğretmenlik deneyimim var, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde de beş yıl kadar imamlık yaptım. 2011 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladım. Halen aynı bölümde görev yapmaktayım.
Sanat ve estetik gündeminize ne zaman ve nasıl dâhil oldu?
İnsan birçok özelliğini doğuştan getiriyor, galiba ilkokuldan beri hayatımda sanat var. İlkokul öğretmenimin yazısı güzeldi, ilkokulda güzel yazı (kaligrafi)nın temellerini atmış oldum. Ortaokul ve lise yıllarımda resmim de güzeldi, resim öğretmenimden teşvik de gördüm, bununla birlikte lise yıllarımda hat sanatına merak saldım.
HATTAT İSMAİL ÖZTÜRK: HAT SANATI İNSANI KENDİNE ÇEKİYOR.
Hat sanatının insanı kendine çeken bir özelliği var. O dönemlerde eski camilerin yazılarını ve kitaplarda gördüğüm yazıları taklit etmeye çalışırdım. Liseden üniversiteye geçişte güzel sanatlar fakültelerinin Geleneksel Türk Sanatları bölümüne gitmeyi de düşündüm. Bununla birlikte “ilahiyat fakültesinde hattat vardır” düşüncesiyle ilahiyatı tercih ettim.
Lise yıllarınızda bahsettiğiniz merak nasıl temellendi?
Ortaokulda müzik derslerinde öğretmenimiz Naver Başak Bey sınıf defterini kursif yazıyla doldururdu. Ders bitiminde ucunu kendi kestiğim bir dolmakalemle hocamın yazısını taklit ederdim. Daha sonra güzel yazı merakım hat sanatına kaydı. Günümüzde kullandığımız latin alfabesi aslında kaligrafi uygulamaları açısından oldukça basittir. Hat sanatı form ve estetik açıdan kaligrafiye göre daha zengindir. Disiplinli ve uzun bir çalışma zamanı ister. Bunu çok erken fark ettim veya bana öyle geldi.
Üniversite yıllarınızda bu meyanda neler yaptınız?
Üniversite hayatımın ilk iki buçuk yılı hoca aramakla geçti. Çünkü hattat olabileceği düşüncesiyle tercih ettiğim ilahiyatta hoca olarak görevli bir hattat yoktu. Üniversite öğrenimim sırasında İzmir’deydim. Hatta o dönemde İzmir’de de hattat yoktu.
Hat yolculuğunuz nasıl başladı?
İzmir’de bir hoca buldum. Nesih yazısıyla meşke başladık. Nesih yazı çeşidi öğrenme açısından zorluk seviyesi yüksek bir yazıdır. Harf bitişmelerinin yarısını altı ayda tamamlamıştım fakat kendi yazımda bir değişiklik görmediğim için gerçek anlamda bir hattat (hoca olarak) bulmam gerektiğine karar verdim.
Talebelik yıllarınıza; 30 yıl öncesine gidelim. Talebelik yıllarınızda hüsn-i hat meraklılarının ehil hocalara ulaşması ne kadar mümkündü?
90’larda talebe olarak hattatlara ulaşmak önceki dönemlere göre daha kolay olsa da günümüze nisbetle oldukça zordu. Türkiye’nin farklı şehirlerinde bulunan hocalar yoktu. İstanbul’da olmak gerekiyordu. İnsan hayatında nasibin önemine inanırım. Bir gün gazetede Hasan Çelebi hocayla yapılmış bir röportaja rastladım, röportajda hocanın telefon numarası da vardı. Hocayla iletişim kurdum ve Üsküdar’da hocadan ilk meşkle beraber malzemeleri de temin ettim. Akabinde İzmir’e döndüm. Hoca, yazdığım ödevi mektupla göndermemi istemişti. Dersi yazıp gönderdim fakat cevabın gelmesi 3-4 ay kadar sürdü. Tabii bu uzun süre bende endişeye sebep oldu. Hat sanatı talebeliğimin bu şekilde ilerlemesinin çok verimsiz olacağı düşüncesiyle mektupla meşketmekten vaz geçtim.
Üstad Hüseyin Öksüz’ü nasıl buldunuz? ‘Hocaların hocası’ Hüseyin Öksüz’ün rahle-i tedrisatında geçen yazı talebeliğinizi bidayetinden nihayetine kadar dinlemek isteriz?
İlk tecrübeden sonra mutlaka düzenli olarak bir hocaya meşk göstermem gerektiği ortaya çıkmıştı. Fakültemizde dini musiki derslerine giren hocamız Ali Ortapınar, Hüseyin Öksüz Bey’i tanıdığını ve hoca olarak tavsiye ettiğini söyledi. Başka bir hocadan yol masrafları için burs talep ettim, Allah razı olsun, hiçbir şey sormadan yardımcı oldu. Ben de Hocamı aradım, Konya’ya gittim. O zamanlar hoca pazar günleri Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’nde ders yapıyordu. Hoca, diğer öğrenci arkadaşlara hat meşki için İzmir’den Konya’ya gidip geleceğimi söylediğinde onlar da epey şaşırmışlardı. Yeni başlayan arkadaşlarla beraber rik’a meşkine başladım. Rik’a meşkini Tahir Güçlü Hoca kontrol ediyordu.
Tarih?
1995 yılının aralık ayıydı. 1996 yazında rik’a meşklerini tamamlayarak sülüs meşkine başladım.
‘Rabbiyessir’i ne kadar meşk ettiniz?
6-7 ay kadar rabbiyessir meşkettim. Ondan sonra meşkler biraz daha hızlandı. O dönemler ben de her öğrenci gibi hat meşki müfredatını bir an önce bitirip icazet seviyesine ulaşmak istiyordum. Şimdi geriye dönüp baktığımda hat sanatında meşk sürecinin çok müstesna bir dönem olduğunu düşünüyorum. İzmir’den Konya’ya giderek hat meşkine başladığım ilk dönem, eğitim öğretimin okullarda devam ettiği dönemler, yaklaşık 2.5-3 yıl boyunca, iki haftada bir Hocama meşk gösterdim. Sülüs meşklerinde biraz ilerleyince hocam “artık bu kadar sık gidip gelmene gerek yok, meşklerini kargoyla gönder” dedi. Ben de derslerimi gidemediğim zamanlar kargoyla gönderdim, ayda bir de Konya’ya gitmeye çalıştım. Tabii yaz tatillerinde bazen 15-20 gün kadar Konya’da kalıp Hocama meşk göstermeye devam ettim.
Bu süreçte hatırınızda neler kaldı?
Meşk sürecimde aklımda kalan dönemlerden biri ayn harfinin çalıştığım dönemdi. Sülüs ayn harfini yaklaşık 2.5 yılda geçtim. Hat talebeleri meşk döneminde yılmadan çalışmalı. Bu dönemde hiçbir zaman bırakmayı düşünmedim ve umutsuzluğa kapılmadım. Diğer sanat branşları gibi hat sanatının önemli bir özelliği de mücaz veya mücaz olmayan talebelerin her dönemde sanat açısından eksikliklerini görmesidir, bu durum uygulayıcı açısından aslında yıpratıcı bir durumdur. Tüm moral bozucu durumlara rağmen sebatla çalışmaya devam etmek gerekir.
İcazet süreciniz nasıl gelişti?
Hurufât ve satır meşklerini bitirdikten sonra hocam hilye-i şerife yazmamı istedi. İcazet almaya yaklaşan talebelere Hocamız Hüseyin Öksüz Beyefendi 40 tane hilye-i şerife yazma ödevi verirdi. Yazdığımız hilyeleri yine meşk gibi kontrol ederdi.
Sülüs-nesih yazılarda satır meşklerini bitirmeye yakın, 2002 yazında, evlenmiştim. Evlendikten iki hafta sonra eşim, benden Hocama giderek Konya’da derslere devam etmemi istedi. Ben de yaklaşık bir aya yakın, bazen iki günde bir hocama ders gösterdim ve satır meşklerini bitirdim. Satır meşklerini bitirdikten sonra Hocam bana da hilye-i şerife yazma ödevini verdi. 2003 yılının Mart ayında, 7-8 aylık bir hilye-i şerife meşki sonunda Hocam sülüs-nesih yazılarından geleneksel olarak verilen icazetimi yazdı.
Sizce hocanız hangi mülahazalarla hattat namzedi talebelerine 40 hilye yazdırıyor?
Hat sanatında herkesin temâşâına açık bir levha olarak hilye-i şerife zannederim en çok yazılan levhadır. Hem bu sebepten hem de hocamın kendi tecrübelerine binaen böyle bir süreç yürüttüğünü düşünüyorum.
İcazet, sanatkârın omuzlarına ne türden mesuliyetler yükler?
Hat sanatında icazet alanların artık yeni, çömez bir sanatkâr namzedi olarak eserleriyle toplumun önüne çıkması önemlidir. İcazet beraberinde bazı sorumluluklara ve yeterliklerin mevcudiyetine işaret etse de yeni bir talebe gibi, aynı azim, sebat ve disiplinle çalışmaya devamı gerektirir. Hat meşkinde talebe olmanın modern eğitim anlayışıyla bazı farkları vardır.
Mesela…
Modern eğitim süreçlerinde okulun bitiminde alınan diploma öğrencilik sıfatını ortadan kaldırır. Fakat hat sanatında meşk alan öğrenci icazet alınca artık hocasının gerçek bir öğrencisidir. Yani icazet alana kadar öğrencinin öğrenciliğinin bitmesi ihtimal dâhilindedir. Fakat mücaz olunca artık gerçek bir talebe olur. Bu yüzden hat sanatında hattatlar bazen ketebelerinde (imzalarında) filanın öğrencisi veya filanın öğrencilerinden (tilmizi filan, min telamizi filan) kalıbını kullanırlar.
Geride kalan 20 yıllık süreçte hat sanatına müteveccih hizmetlerinize teberrüken nazar etmek isteriz…
Her hattat gibi bazen sipariş üzerine yazı yazdım, bazen de kendi tercihim doğrultusunda çalıştım. Yaptığım diğer önemli işlerden biri olarak hat hocalığını görüyorum, bu alanda yeterince verimli olduğumu düşünmesem de bu alanda da çalışma disiplinimi kaybetmemeye çalıştım. Bunun için İstanbul gibi bir hat sanatı merkezinde değil de hattatların bulunmadığı taşra da yaşamayı ve oralarda ihtiyaca cevap vermeyi tercih ettim. Kendim de üniversite yıllarımda böyle bir çevreye düştüğümden bu benim için oldukça önemliydi. Bu düşüncemin bir sonucu olarak yaklaşık 12 yıldır Çanakkale’de Güzel Sanatlar Fakültesi’nde bulunuyorum. Burada Geleneksel Türk Sanatları Bölümü öğrencilerle meşgul oluyorum ve Çanakkale’de bu konuda ihtiyaç nisbetinde talep edenlere ders veriyorum.
Bu süreçte katıldığınız sergileri ve geliştirdiğiniz projeleri de bilvesile öğrenmek isteriz…
Mezun olduğum 2003’den 2011 yılına kadar İzmir’de ikamet ettim ve az önce bahsettiğim hedefler çerçevesinde çalışmalarda bulundum. 2011’den beri de Çanakkale’de bulunuyorum. Sergi olarak 2016 ve 2022 yıllarında merhum Mehmed Akif Ersoy’un Çanakkale Savaşı’nı anlattığı “Çanakkale Şehitleri” şiirinin ana temasını oluşturan iki sergi açtım. 2016 yılında açtığım serginin açılışını Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan yaptı.
Sergi mekânı…
Sergi, Çanakkale Şehitler Abidesi’ndeydi. Bunlar dışında çok sayıda kişisel ve karma sergiye iştirak ettim.
‘Kelâm-ı İlahi’nin tezahürü hüsn-i hat sanatında evvelemirde Mushaf-ı Şerifler yazılmalı. Günümüzde Kur’an-ı Kerim kitâbeti sizce ihmal ediliyor mu?
Evet, kısaca Mushaf kitâbetinde bir ihmalin bulunduğu söylenebilir. Bu konuda ortaya çıkan ihmal yalnız hattatlardan kaynaklanmıyor, hattatların Mushaf yazmak için gerekli motivasyon ve bilince sahip olduğunu düşünüyorum. Sanat eserlerinin talibi olarak içinde yaşadığımız toplumun da üzerine düşenleri yeterince yerine getirmediği kanaatindeyim. Bu durum aslında yaşadığımız zamanla da ilgili, modern zamanlar…
Modoren zamanların bahsettiğiniz keyfiyet üzerindeki etkilerini de konuşalım dilerseniz…
Mushaf kitâbetinde örneğin Mushaf yazılmasını isteyen biri (patron, patronaj meselesi) olur, bu isteği yerine getiren uygulayıcı (hattat) olur. El yazması Mushaf’ın malzemeleri ve bu malzemeleri tedarik eden tedarikçiler (esnaf) olur. Kitabın tezyinatı için tezhipçiler, cilt işi için mücellitler olur. Günümüzde maalesef bu zincir bile sağlıklı olarak çalışmıyor. Yani uygulayıcı olarak hattatın tek başına bu görevlerin büyük bölümünü tek başına üstlenmeye kalkması başarılı sonuçlar ortaya koymaz.
Hattat ne için yazar?
Öncelikli olarak Kur’an yazısı olduğu, Kur’an-ı Kerim’in en güzel şekilde yazılması gerektiği için yazar. Bilindiği gibi Kur’an-ı Kerim’in muhafaza edilmesini Cenab-ı Rabbimiz üstlenmiştir. Fakat bu göreve bir nebze de vasıta kıldığı insanlardan iki zümre vardır; biri Hâfızlar, diğeri Hattatlar. Hafızlık müessese olarak günümüzde devam etmekte ve değer görmektedir. Fakat hattatlar için maalesef bu ilginin gerekli seviyede olduğunu söylemek zor. Mesela artık ülkemizde maalesef toplumun çoğu tarafından tercih edilen Mushaf yazıları bilgisayar yazısıdır. Bu konu da ayrı bir problem.
Hattatlar insanlara temsil ettiği kültürün (dinin ve dini kültürün) en güzel şekilde ulaşması için yazar. Hat sanatı sonuçta din kaynaklıdır ve dini bir sanattır. Temel motivasyonu, ilkeleri, estetik kıymet ve hedefleri de dini düşünce paralelinde gelişmiştir.
Estetik olarak hat sanatının yüksek olması ve hattatların bu cezbeye kapılması da hat sanatının uygulayıcılarının önemli bir motivasyonu olduğunu düşünüyorum.
Bu konu daha da genişletilebilir fakat bu kadarla iktifa etmek istiyorum.
Eyvallah. Burada dilerseniz sözü Hüseyin Öksüz hocamıza getirelim… Hüseyin Öksüz hocanın hizmetlerine dair yetkin bir talebesi olarak neler söylemek istersiniz?
Sözün başında, Hocamızdan Allah razı olsun, hocamıza sıhhat ve afiyetler diliyorum, bizlere verdiği emekler için teşekkür ediyorum. Hocamıza ve taşıdığı ideallere her zaman layık olmaya çalışacağım. Her hattat gibi, hattatların en önemli eserleri belki de talebeleridir. Hocamızın bu sanata gönül verdiği ilk günden bugüne kadar hat sanatını öğretmek için harcadığı mesai ve gayretleri kayda değerdir. Çok sayıda hattatın hocasıdır.
Verdiği eserler açısından da hocamız çok velûddur. Cami yazıları ve levha yazıları gibi eserleri zaten malumunuzdur.
Hocanızın meşk usulünü de konuşalım…
Bir eğitmen olarak hattatlar belirli kriterlere, usullere, sabra kısacası eğitim için gerekli şartlara sahiptir. Hocamız da şüphesiz bu özelliklerin tamamına sahiptir. Çok hoşgörülü ve sabırlıdır. Yaşım ilerledikçe galiba hocamızın daha çok özelliklerini anlayabileceğim, gün geçtikçe bu özellikleri daha açık olarak fark edebiliyorum.
Hocanız, eskilerin “Kâbil-i irşâd olan üstad olur üstaddan” hüküm cümlesi fehvasınca bir taraftan her biri birbirinden âlâ keyfiyeti haiz yazılara ketebe koyabilen, diğer taraftan da –biiznillah- yazı vadisinde çok mühim hizmetleri olan talebeler yetiştirmeye muvaffak kılındı. ‘Öksüz Hoca’nın talebeleri üzerindeki asliyet ve terkip şuuruna dair neler söylemek istersiniz?
Hocamızdan mezun öğrencilerin sanat üslûbu açısından bazı farklar taşıdığını düşünüyorum. Talebeleri olarak bizlerin yolunun bu şekilde oluşmasında hocamızın etkisi büyük. Şöyle ki meşk sürecinde hocamızın temel yeterliklerin üzerinde durduğu, talebeleri olarak kendi yolumuzu çizmemiz açısından bizleri daha rahat bıraktığı kanaatindeyim. Ayrıca bu tercihi çok kıymetli bulduğumu da belirtmek isterim.
Konya’nın günümüz yazı sanatı için ürettiği katma değerler için neler söylemek istersiniz?
Allah (cc), hocamıza ikamet ettiği Konya’yı ülkemizin ve dünyanın hat sanatı merkezlerinden biri olmasına vesile kıldı. Bu gibi durumlar yalnız gayret, çalışma ve sebat gibi insani vasıflarla açıklanabilecek bir durum değil, aynı zamanda Rabbimizin bir lütfu olduğunu düşünüyorum.
Hasbihalimize ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Buradan eşim Ayşe Hanım’a özel bir teşekkür etmek istiyorum, beni hep destekledi, Allah razı olsun. Sanatkârların yakın çevresi tarafından desteklenmesi (onaylanması) önemli bir motivasyon kaynağıdır. Ve toplumumuzda maalesef insanlar sanatı meslek olarak seçtiklerinde çokça destek görmezler.
Son olarak okuyucularımıza mesajınızı alalım…
Sanat da diğer meslekler gibi hayatın içinde olan ve hayatı oluşturan olgulardan biridir. Bu yüzden ebeveynlere, çocuklarını yetiştirirken sanatı bazı temel meslek grupları dışlında bırakan bir anlayışla hareket etmemelerini öneririm. Tam aksine sanat hayatı anlamlandıran ve doğası gereği hayatı güzelleştiren bir alandır.
Dini ve kültürel bir branş olarak hat sanatı yüzyıllar boyu milletimiz tarafından temsil edilmiştir. Bu yüzden hat sanatı farkında olalım veya olmayalım her yönümüzle bizi temsil eden değerlerden biridir. Dolayısıyla hangi seviyede olursa olsun başta hat sanatı olmak üzere kendi geliştirdiğimiz ve bizi temsil eden sanatlar hakkında bilgi ve görgümüzü artırmanın bizi başka milletlere benzemek değil de kendimiz olmak, kaybolmamak için önemli bir eylem olacağına inanıyorum.
İlginiz için teşekkür ediyorum.
Ben de teşekkür ederim.
İbrahim Ethem Gören/14.08.2023-Yazı No: 363