HATTAT HÜSEYİN GÜNDÜZ İLE DÜNDEN BUGÜNE HAT SANATI ÜZERİNE…
Dr. Hüseyin Gündüz 44 yıldır hurufatın içerisinde olan mâhir bir sanatkâr. Osmanlı ile Cumhuriyet arasında köprü vazifesi gören son devrin en mühim sanat sîmalarına yetişerek kendilerinden ders, ilham ve feyz alan Hüseyin Gündüz yarım asra yaklaşan sanat yolculuğunda bir yandan yüzlerce levhaya ketebe koyarken diğer yandan bir o kadar yazıyı, kitabı ve levhayı da restore ederek sanat camiamıza kazandırmış.
Üstad Gündüz’ün hiç şüphesiz en önemli hizmetlerinden biri de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde hat sanatı tahsili görmekte olan öğrencilere verdiği dersler, aktardığı hat sanatının büyük medeniyet irfanı…
Şimdiye kadar 100’ün üzerinde karma sergiye katılan sanatkâr Gündüz 40 yılın birikimiyle dört yıl önce Harflerin Ötesi serlevhalı ilk kişisel sergisini açmıştı.
Nesih, sülüs, talik, divani, kufi yazı nevilerinde birbirinden âlâ eserler ortaya koymakta olan Hüseyin Gündüz aynı zamanda dünyanın önde gelen tuğrakeşlerinden biri.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Hüseyin Gündüz ile dünden bugüne bugünden yarına hat sanatı üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
Hüseyin hocam kendinizi nasıl tanıtmak istersiniz?
1961 yılında Kayseri’de dünyaya geldim. Babam Necip Bey, annem Hatice Hanım’dır. Babamın işi dolayısıyla 1972 yılında İstanbul’a gelip Beşiktaş’ta Ressam Hamdi Bey Sokak’taki evimize yerleştik. 1975 yılında lisede mûsıkî dersine gelen hocam Muhiddin Serin’den yazı meşk etmeye başlayarak hat sanatı ile tanıştım. Muhittin Serin hocamdan sülüs, nesih ve rika yazılarını öğrendim. Daha sonra Süleymaniye Camii baş imamı Hâfız Saim Özel’in nesih derslerine katıldım. 1976 yılından itibaren vefâtına kadar Hamit Aytaç’tan sülüs ve nesih yazılarını meşk ettim ve kendisinden sülüs-nesih icâzetimi aldım. Aynı dönemler içerisinde Kemal Batanay’ın ta’lîk derslerine katıldım. Bu arada 1980 yılında tanıştığım Prof. Emin Barın Hocam ile 1987 yılında vefâtına kadar hat sanatının incelikleri, yazı tetkiki, kûfi, dîvânî ve celî dîvânî yazıları ve yazı restorasyonu konusunda çalışmalar yaptım. Bu süre içerisinde Çemberlitaş’ta bulunan Barın Yazı ve Cilt Atölyesi’nde Emin Barın Hoca’mın asistanlığını da yaptım.
1984 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldum.
1985 yılında Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk Sanatları Bölümü, Hat Anasanat Dalında araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım.
Üniversitede Hattat Mahmut Öncü, Prof. Ali Alparslan, Prof. Kerim Silivrili, İslam Seçen, Tahsin Aykutalp, diğer hocalarım ve meslek arkadaşlarımla güzel ve verimli bir başlangıç oldu.
Üniversitede hem derslere girmeye hem de akademik anlamda lisansüstü eğitim ve öğretim yapmaya başladım.
1988 yılında “Şeyh Hamdullah ve Karahîsâri Ekollerinin Karşılaştırması” isimli çalışmamla yüksek lisans programını, 1994 yılında ise “Hat Sanatının Estetik Öğeleri” konulu çalışmamla Sanatta Yeterlik (Doktora) programını tamamladım.
Üniversitede Hattat Mahmut Öncü ile celî sülüs yazısı ve tuğra üzerine çalışmalar yaptım. Prof. Ali Alparslan ile ta’lîk ve celî dîvânî yazılarını meşk ettim. Prof. İlhami Turan ile Latin yazısı ve yazı esasları konusunda çalışmalar yaptım.
1996 yılında Yrd. Doç. oldum. Aynı yıl Hat Anasanat Dalı Başkanlığı’na atandım. Hâlen öğretim üyesi olarak görevimi sürdürmekteyim.
Güzel sanatlarla irtibatınız nasıl başladı?
Çocukluktan beri zaten yapımda güzel sanatlara karşı var olan alâka, lise sıralarında mûsıkî ve hat sanatı ile tezâhür etti. Lise sıralarında mûsıkî ve hat hocamız Muhittin Serin’den yazı meşk etmeye başlayarak hat sanatının güzel ve mistik dünyasına adım attım.
Hat sanatı sevgisinin gönlünüze düşmesinde hangi âmiller etkili olmuştur?
Hâfız Osman’ın yazdığı Kur’ân-ı Kerîmler, Ayasofya Camii’nde Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından celî sülüs hattı ile neftî yeşil zemin üzerine yazılan “Allah cc., Muhammed as. ve Çihâr yâr-i güzîn levhaları çok etkilemiştir beni. Altın kullanılarak, zer-endûd tekniğinde yazılan daire formundaki levhaların çapı 7.5 m. olup, 35 cm. kalınlığındaki kalem ile yazılmıştır. Allah lafzındaki “elif” harfi 5 m. 60 cm.’dir. Kazasker’in imzası 1.5 m. yüksekliğindedir.
Allah’ın kelâmını en iyi şekilde yazma duygusu ile gelişen hat sanatı adeta mıknatıs gibi çekmişti beni. Küçük harfler daha sonra anlamlı ve estetik güzel yazılara dönüşmüştü. Celî yazılardaki kalem akışı ise muhteşem bir estetik görüntü vermekteydi. Kalem, kâğıt, mürekkep, Allah’ın kelâmını en iyi şekilde yazma duygusu, hat sanatının gönlüme düşmesinde etkili olmuş âmillerdendir.
Son dönemin en mühim hat sanatı sîmalarından Hattat Hamit Aytaç Bey’e nasıl intisap ettiniz?
Hâmit hocayı 1976 senesinde Cağaloğlu Atıf Paşa Hanı’nda hiç terk etmeyi düşünmediği küçük, ancak onlarca hattatın, müzehhibin ve sanatseverin ziyaret ettiği odasında yazı meşk etmek için ziyaret ettiğimde buldum. Ve böylelikle meşk sürecimiz de başlamış oldu.
Hocanızda sizi ne/neler etkiledi?
Odasındaki kâğıt ve mürekkep kokusu… Bugün müze, özel koleksiyon ve yapılarda bulunan eserlerin bu odada tasarlanıp hayat bulmuş olması düşüncesi beni çok etkilemişti.
Haftada iki defa bulunma şansına sahip olduğum odasına her gidişimde ilk günkü heyecanımı yaşamaktaydım. İtinayla yazdığım çalışmalarımı eski aherli kâğıtlara yapıp götürmekteydim. Çünkü tashih yaparken yazdığı her harf benim için son derece mühimdi. Beni en çok etkileyen olaylardan biri de öğrencilerinden meşk karşılığı talep ettiği ücreti bir kâğıda yazıp yanı başındaki duvara asmış olmasına rağmen; tüm ısrarlarıma karşılık benden bir ücret talep etmemesiydi. Ben de buna karşılık her derse gidişimde kendisine çikolata, tatlı gibi yiyecekler götürmeyi ihmal etmedim. Derslerimizin tamamlanmasını müteakip hocamın tamam artık sana bir icâzet verme zamanı geldi demesinden sonra sülüs-nesih bir kıt’a yazarak icâzetimi aldım.
Geleneksel sanatların Hamid Aytaç, Kemal Batanay, Emin Barın, Mahmut Öncü, Saim Özel, Ali Alparslan, Muhittin Serin, İslam Seçen gibi önemli isimleri ile meşk dersleri almış, birlikte çalışma imkânını yakalamışsınız. Üstatların hat sanatı ile ilgili temel çalışma prensiplerini anlatır mısınız?
Hamit Hoca ile “Rabbiyesir” meşk ederek başladım derslerime. Emin Barın Hoca’nın verdiği aharlı kâğıtlar üzerine yazıp götürürdüm çalışmalarımı ve Hamid Hoca; derslerimi büyük bir ciddiyet ve istekle yaptığımı söyleyip aharlı kâğıt üzerine düzeltmeleri büyük bir keyifle yapardı. Düzeltmeleri yaparken kalemin kâğıt üzerinde yürürken çıkardığı ses büyük bir keyif verirdi. Hâmid Hoca, tam bir Hocaydı.
Kemal Batanay Hocam ile meşk ve sohbetlerin yapıldığı dersler çok keyifli geçerdi.
Emin Barın Hocama her yazdığım yazıyı eskiz aşamasında ve sonrasında mutlaka gösterir, eleştirilerini alırdım. Kalemin kalınlık ölçüsünden mürekkebin kıvamına kadar hemen her şeyi istişare ederdik. Kompozisyon konusunda değerli fikirlerini keyifle belirtirdi. Emin Barın, klasik altyapı üzerine farklı, alışagelmişin dışında denemeler yapmam konusunda tavsiyelerde bulunurdu. Ferman şeklinde “Nazar duası” tasarımını ilk kez Emin Hoca ile birlikte tasarladık.
Emin Barın hoca işini büyük bir disiplin ve keyifle yapardı. Yorulup, sıkıldığımızı hissettiğimizde mutlaka ara verip dinlenmemizi ve farklı şeylerle uğraşmamızı tavsiye ederdi.
En önemli tavsiyeni neydi?
En önemli tavsiyesi kompozisyonu hazırladıktan sonra bir kenara bırakıp birkaç gün sonra tekrar gözden geçirmemizi istemesiydi. Bu süre içinde beynimizin dinlenip, kompozisyonu dinlenmiş bir beyin ile tashih etmemizin çok faydalı olduğunu belirtirdi. Emin Barın Hoca ile abi-kardeş gibiydik.
Mahmut Öncü Hoca, genelde bilgisini anlatarak aktarırdı. Tuğra yazmakta çok maharetliydi. İbareleri kısa zaman içerisinde şekle sokup kompozisyon haline getirirdi. Kendisiyle baba-oğul gibiydik.
Saim Hoca ile meşklerimiz Süleymaniye Camii’ndeki odasında olurdu. Babacan, müşfik ve güzel ses tonuyla anlatıp tarif ederdi.
Ali Alparslan ile yazının her çeşidi konusunda istişare ederdik. Tashihleri çabuk yapar; sohbete daha fazla zaman ayırırdı. Yazı tarihi konusunda aydınlatıcı bilgiler verirdi.
Muhittin Serin hocam son derece titiz, yapıcı ve aydınlatıcıdır. Güzel bir yazı gördüğünde duygularını mutlaka yansıtır.
İslam Hoca’dan kâğıt restorasyonu ve murakkaa germe konusunda çok istifade ettim. İslam Hoca bilgi ve tecrübelerini cömertçe aktarır, bir arkadaştır, dosttur. Hiç boş durmaz, çalışırken sohbetini esirgemez. Olmaz diye bir kavram bilmez. Her şeyin çaresini mutlaka bulur. Çözümsüzlük yoktur İslam Hoca’da. “ Olur diyorsam olur, olmaz diyorsam olmaz” der.
Hocalarınızla hoca-talebe ilişkileriniz nasıldı, o döneme ait sizi etkileyen veya kulağıma küpe oldu dediğiniz anılarınız eminiz ki vardır, bunları aktarır mısınız?
Hocalarımla yaşadığım her an bir anıdır. Onlarla tanışma, meşk etme, birlikte çalışma şerefine nail olmak büyük bir ayrıcalık. Hepsinin ortak tavsiye ve önerileri; yaptığımız işi sevmek, çok sevmek, çok çalışmak, çok eser görmek, yazılmış her eseri ciddiye alıp etüt etmek, itinalı olmak, çok iyi malzeme kullanmak, sabırlı olmak, bilgi ve becerilerimizi paylaşmak…
Sanatçı kimliğinizin yanı sıra akademik kariyer sahibi de birisiniz. Hat sanatı üzerine araştırmalar yaptınız, hâlâ da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Hat Anasanat dalında öğretim üyesi olarak çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz. Hat sanatı ile ilgili araştırmalarınıza dair neler söyleyebilirsiniz? Ayrıca üniversitelerin geleneksel sanatlarla olan ilgisini değerlendirir misiniz?
Üniversitede güzel bir çalışma ortamımız var. İstekli ve yetenekli öğrencilerimiz de var. Lisans, yüksek lisans ve sanatta yeterlik düzeyinde eğitim ve öğretim vermekteyiz. Öğrencilerimizin uygulama ve tasarım dışında ilgilenmek zorunda oldukları birçok dersleri var. Dolayısıyla iyi bir sonuç için çok çalışmaları ve hocalarını çok iyi takip etmeleri gerekiyor. Hat sanatı eğitim ve öğretimi birkaç sömestre sığmayacak kadar geniş, vakit ve özen isteyen bir sanat dalıdır. Her mezun olan öğrenci hattat olmuyor. Mezun olduktan sonra da çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdüren, peşimizi bırakmayan öğrencilerimiz bugün iyi birer hattat olarak çalışmalarını sürdürmektedirler. Birçok devlet ve özel üniversitede geleneksel sanatlarımıza karşı ilgi var. Birçok üniversite Geleneksel Türk Sanatları Bölümleri açma gayreti içerisinde... Bu bölümlerde ders verebilecek, öğretim elemanı olabilecek bilgi ve beceride mezun öğrencimiz var. Ancak yabancı dil, öğretim elemanı olabilecek vasıflara sahip öğrencilerimizin önünde aşılması zor bir engel.
HAT SANATI BİR DERYA…
Hat sanatı bir derya… Her zaman farklı ve yeni bir konu ile karşılaşabiliyoruz. Uygulamalı çalışmalarımızın yanı sıra hat sanatı tarihçesi; gelişim süreci, ekoller ve hat sanatına yön vermiş sanatkârlar, yazı çeşitleri, kitaplar, levhalar, mimari yapılardaki yazılar vs. konularında araştırmaya yönelik çalışmalarımız önemli bir yer tutmaktadır.
Hüsn-i hattın yazı sanatları içerisindeki yerine işaret eder misiniz?
Memnuniyetle… Kanaatimce yazı sanatları içerisinde estetik değerlere sahip belirli ölçü ve kaideleri olan, tasarım yapmaya en uygun yazı Arap yazısından gelişmiş olan hat sanatıdır. Estetik kurallara bağlı kalınarak ölçülü ve güzel yazı yazma sanatı olan hüsn-i hat, dünya sanat tarihi içerisinde önemli bir yere sahiptir ve yüzyıllar boyu tekâmülünü devam ettirerek günümüze kadar gelmiştir.
Hattın estetik gelişim sürecine dair neler söylemek istersiniz?
Arap yazısı İslâm dini ile birlikte estetik değerler kazanmaya başlamıştır. Kısa süre içerisinde tüm İslâm dünyasını ilgilendiren “İslâm yazısı” olarak kabul edilmiştir. Ecdadımızın İslâmiyet’i kabul etmeleriyle birlikte hüsn-i hat sanatındaki estetik gelişim süreci hızlanmıştır.
Hat sanatına yönelik sorularımızın evvelinde Arap yazısının kökenleri hakkında bilgi verir misiniz?
XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yapılan kazılar neticesinde ele geçen verilere göre Arap yazısının kökeninin Âramî asıllı Nabatî yazısı olduğu anlaşılmaktadır. Arap asıllı Nabatî kavmi M.Ö. IV. yüzyılda Filistin’in güneyine yerleşerek Petra şehrini başkent yapmışlardır. Bugün Nabatîler’den kalan bina harabeleri ve taşlar üzerindeki yazıların, VI. Yüzyıldan önceki Arapça kitabelerdeki yazılara benzerliği Arap yazısının Nabatî yazısından geldiğini göstermektedir. Araplar, VI. yüzyıldan itibaren sadeleşen Nabatî yazısını kullanmaya başlamışlar ve geliştirmişlerdir.
İslâm yazısının ilki, Hz. Ali’nin halifeliği döneminde devletin başkenti olan Kûfe’de gelişen dik ve köşeli, kûfî adı verilen yazıdır. Kûfî yazının birçok çeşidi vardır ve Kur’ân-ı Kerîm’in yazılmasında sıkça kullanılmıştır. Kûfî yazı Selçuklu yapılarının vazgeçilmez bir unsurudur. Sülüs ve nesih yazılarının mucidi olarak bilinen İbn Mukle koyduğu kuralla yazının tekâmülüne katkıda bulunmuştur. Hat sanatı, İbn Mukle ile birlikte X. yüzyılın başlarında, kural ve kaideleri belirlenmiş bir sanat özelliği kazanmıştır.
İbn Mukle’nin tesbit ettiği kurallar neler?
Üç kural yahut esas söz konusu. Bunlardan birincisi “nokta”, ikincisi “daire”, üçüncüsü “elif”tir. Nokta harflerin uzunluk ve derinliklerini, daire dairevi harflerin dönüşlerini, elif harfi de dikey harflerin uzunluklarını göstermek için kullanılmıştır.
İbnü’l Bevvâb’ın, İbn Mukle’nin hattı üzerinde epeyce mütalaalarda bulunduktan sonra sülüs ve nesih yazılara eklemeler yaptığını biliyoruz. Bu husustaki tetebbuatınızdan istifade etmek isteriz.
İbn’ül Bevvâb’ın çalışmaları hat sanatı için bir nevi dönüm noktası mahiyetindedir. Hattatlığının yanı sıra aynı zamanda iyi bir nakkaş, mücellid ve müzehhip de olan İbn’ül Bevvâb, sülüs ve nesih yazıları ile birlikte muhakkak, reyhânî, tevkî ve rıkâ’ yazı nevilerini geliştirilerek ‘aklâm-ı sitte’ye (altı kalem) büyük hizmetleri geçmiştir. Bilindiği üzere Aklâm-ı Sitte, İslâm yazılarının temelidir.
Buradan, Osmanlı Cihan Devleti asırlarına geçelim dilerseniz. Osmanlı’da hat sanatının tekâmülünü kısaca özetler misiniz?
Kısaca özetlemek bittabi oldukça zor. Ama deneyelim… Hat sanatında “hamle çapında” şeklinde tarif edilebilecek gelişmeler Osmanlı döneminde yaşanmış ve böylelikle İslâm yazı sanatı Türk sanatkârlarının eliyle yeni ufuklara kanat açmıştır. Hat, özellikle XV. yüzyıldan itibaren yeni estetik değerler kazanarak sanat yazısı hüviyetine sahip olmuştur.
Kıblet’ül-küttâb/hat sanatının kıblesi olarak kabul edilen Şeyh Hamdullah aklâm-ı sitte’de büyük değişiklikler yaparak bu yazıları Türk beğeni ve anlayışına göre yeniden düzenlemiştir. Mushaflarda sayfa düzeni ve nesih yazısının yaygın bir şekilde kullanımı Şeyh Hamdullah ile başlar. Sultan II. Bâyezid’in desteğini alan Şeyh Hamdullah, aklâm-ı sitte’de klasik Türk ekolünün kurucusudur.
Şeyh Hamdullah’ın çağdaşı sayılan Ahmed Karahisârî, klasik çizgideki başarısının yanı sıra yeni ve farklı denemeleriyle Türk hat sanatında önemli bir yere sahiptir. XVII. yüzyılda Şeyh ekolünü geliştiren Hâfız Osman ile nesih ve sülüs yazıları tekâmülün zirvesine ulaşmıştır. Hâfız Osman’ın kendisine has şivesiyle yazdığı Kur’ân- Kerîm’ler tüm İslam ülkelerinde itibar görmektedir. Sevgili Peygamberimizin (sav) üstün vasıflarını anlatan hilye-i şerîfelerin yüzyıllar boyunca benimsenen klasik grafik tasarımını da ilk kez Hâfız Osman geliştirmiştir.
Baskı teknolojilerinin devreye girmesiyle birlikte hat sanatında ne türden değişiklikler meydana gelmiştir?
Tarihte bu mesele en fazla hattatları ilgilendirmiştir kanaatimce. Osmanlı İmparatorluğu’nda matbaanın yaygın olarak kullanılmaya başlanması ile birlikte kitap yazımı işlevini büyük ölçüde kaybetmiştir. Ayrıca XIX. yüzyıldan itibaren sülüs ve ta’lîk hatlarının celî (büyük) şeklinin tekâmül etmesinden dolayı hattatlar sanatlarını daha çok âyet ve hadisleri, şiirleri, güzel ve anlamlı sözleri ihtiva eden, duvarlara asılacak şekilde tasarlanan levhalar ve kıt’alar yazmak şeklinde icra etmeye başlamışlardır. Celî sülüs, celî ta’lîk hatları ile hazırlanan levhalar ayrıca zer-endûd (sürme altın) tekniğinin gelişmesine de sebep olmuş ve zer-endûd levhalar çokça yazılmıştır.
“Kur’an-ı Kerim Mekke’de nâzil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı” şeklindeki ‘beylik söz’e, 20 yıl kadar önce “İstanbul hat sanatının başkentidir” diyerek naçizane bir katkı üretmiştik. Ecdadımızın hat sanatına hizmetlerine yönelik kanaatlerinizi almak isterim?
Ecdadımız İslâm dinini kabul edince ayrı soydan, tamamen farklı bir yazı ile karşılaştılar. Karşılarında fazlaca bir estetik özellik taşımayan, yalnızca okuma yazma aracı olan Arap yazısını buldular. Sanatkâr dedelerimiz Arap yazısını Türk kültür ve estetik anlayışı doğrultusunda kendine özgü bir sanat yazısı haline getirdiler. Bugün cami, mimari eserler, kitabeler, mezar taşları, müze, kütüphane ve özel koleksiyonlarda bulunan nadide el yazmaları; kitaplar, albümler ve levhalar, Türk sanatkârının ince zevkinin ve estetik anlayışının eseridir. “Kur’ân- Kerîm Mekke’de nâzil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı” sözü bu gerçeği en iyi şekilde ifade eder.
Batılılaşma etkileri hat sanatında nasıl ve ne türden yansımalar bulmuştur?
Mimariden resme, müzikten tezhibe kadar bütün sanat dallarımız XVIII. yüzyıldan itibaren Batı etkisinde kalmasına rağmen hat sanatı günümüze kadar klasik çizgide başarılı bir şekilde devam etmeyi başarmıştır. Hat sanatı Türk hattatları tarafından nesilden nesile sağlam kurallar ve büyük bir sevgi ile ulaştırılmıştır.
Bahsettiğiniz sevgide büyük payları olan, ekol sahibi hattatlarımıza rahmeti vesile kılarak değinecek olursak listenize kimler girer?
Hattatlarımızın hemen hepsinin adları zikredilmeye şâyandır. Sualinize binaen evvel emirde aklıma gelenlere şöylece değinmek isterim.
Ta’lîk yazı üstadı Mehmed Esad Yesârî, kendisine has ekolü ile Mahmud Celâleddîn, tuğra formuna son şeklini veren Mustafa Râkım, Yesârizâde Mustafa İzzet, Ayasofya’daki kalem ağzı genişliği otuzbeş cm. olan levhaları yazan, celî hattın en başarılı isimlerinden olan Kazasker Mustafa İzzet, Mehmed Şefik Bey, Mehmed Şevki Efendi, Sami Efendi, Nazif Bey, Hasan Rıza Efendi, Mehmed Hulusi Yazgan, Reis’ül Hattâtîn Hâcı Kâmil Akdik, Mehmed Emin Yazıcı, Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer, Mustafa Halim Özyazıcı, Necmeddin Okyay ve Hâmid Aytaç.
Hat sanatkârlarının katı bir gelenekçilikten uzak olmaları yazı sanatında farklı üslupların gelişmesine sebep olmuştur. Bugün hat sanatı bu ustaların yolunu izleyen hattatlar tarafından başarıyla devam ettirilmektedir.
Hat sanatının ve dahi yazının tekâmül süreçlerinde hangi hususlar etkili olmuştur?
Hat sanatında, başlangıcından bugüne harflerin anatomik yapılarındaki arayışlar, değişiklikler ve gelişmeler aynı zamanda harflerin oluşturduğu genel görünüş, şekil ve istifte de birtakım gelişmelere ve değişikliklere sebep olmuştur. Yapılanın tekrarından ve benzerinden kaçma ve mistik duygular içerisinde daha güzele ulaşma isteği yazının gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Yazının kullanılacağı alanın ve malzemenin, dönemin yönetici ve halkının sanata olan bakış açısının da yazının gelişimindeki etkin rolü küçümsenemez.
Türk Hat sanatının günümüzdeki konumunu genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanatı etkileyen birçok neden vardır. Yöneticilerin sanata bakışları ve sosyo-ekonomik şartlar bahsettiğim nedenlerin başında gelir. Bu bağlamda diğer geleneksel sanatlarımızda olduğu gibi hat sanatımızda da kayda değer bir gelişme ve ilgi var.
Devlet kurumlarının ve özel kurumların hat sanatına ilgisi; düzenlenen kurslar, sergiler, sempozyumlar, yarışmalar hat sanatına olan ilgiyi arttırmakta ve nitelikli eserlerin yazılması konusunda etkileyici olmaktadır. Sayısı oldukça fazla olan hattatlarımız ve yazılan güzel eserler, yazıya olan ilginin en belirgin göstergesidir. Ayrıca ülkemizde yurtdışından gelmiş bulunan kayda değer sayıda hat sanatı ile ilgilenen yabancı öğrenciler vardır. Müzayedelerde el yazması eserlerin itibar görmesi, yüksek bedellerle satın alınması, koleksiyonerlerin antika değeri taşıyan eserlerin yanı sıra günümüz hattatlarına da yazılar yazdırmaları -ki bu eserler de geleceğin antikaları olacaktır- güzel gelişmelerdir. Güzel yazılar, hilyeler, levhalar hem fiziksel özellikleri ve içerikleri ile yaşadığımız alanı güzelleştiren, ruhumuzu, gözümüzü, gönlümüzü doyuran eserlerdir, hem de gelecek için en iyi yatırımdır.
Bir konuya daha değinmek istiyorum.
Tabii ki, buyurunuz…
Günümüzde yazıya yeni başlamış ancak bilgisayarı çok iyi kullanan bazı öğrenciler, meşhur hattatların harflerini bilgisayara yükleyip kompozisyonlar yapmaktadırlar. Hat sanatında bilgisayarın etkili bir şekilde kullanılması çok doğru gelmiyor bana. Böyle üretilen yazılar kusursuz gibi görünse de ruhsuz, soğuk yazılar olmaktan öte gidemiyor. Hatta bilgisayar aracılıyla yazılıp basılan çalışmaların orijinali yok ortada. Teknolojinin imkânlarını aşırı derecede kullanmak hat sanatı adına üzücü bir durum.
GELENEKSEL SANATLARIN TEMELİNDE “GÜZEL” YATAR
Bir hat levhası hangi hususiyetlere binaen sanat eseri hüviyetini kazanır?
Hat, tezhip, ebru gibi geleneksel sanatların temelinde güzel yatar, eserler güzeli yansıtır. Hat sanatında belirli kaideler ve ölçüler vardır. Bir harfi hem müstakil hem de kompozisyon içerisinde olması gereken ölçüden biraz daha büyük ya da küçük yazmak harfi ve kompozisyon içerisindeki etkiyi güzelden uzaklaştırır. Harf kaidelerine ve ölçülerine sadık kalmak yazılanı estetik yapar.
SANAT ESERİ SADECE KAİDE VE ÖLÇÜDEN İBARET DEĞİLDİR
Sanat eseri sadece kaide ve ölçülerden meydana gelmez. Yazının estetik olması, yazılan kâğıdın ya da malzemenin güzel olması, yazı ile bütünleşmesi, kompozisyon ve harflerin kompozisyon içerisindeki oranı ve konumu önemli özelliklerdir. Ve Duygular da önemli... Hattatın duygularını yazdığı yazıya yansıtması algılanabilir, hissedilebilir bir duygu. Tüm bunlar bir yazınım sanat eseri olma kriterleridir.
METİN, YAZININ RUHUDUR.
Metin için neler söylemek istersiniz?
Yazılan metin çok önemlidir. Yazının ruhudur. Anlamı olmayan yazılar ve harfler sadece resimsel açıdan sanat eseridir.
HAT MANEVİ İBADET GİBİDİR
Hat sanatı manevi olarak size neler hissettiriyor?
Hat manevi olarak bir ibadet gibidir. Temelinde güzel yatar. Hattın temelinde yatan güzeli, ruhunda, kalbinde ve kişiliğinde biriktiren sanatkâr bu güzeli diğerlerine yansıtır ve paylaşırsa amacına ulaşmış ve en güzel sanat eserini yapmış olur. Bir eseri hazırlarken yaşanan süreç çok önemlidir. Sanatkâr metni belirledikten sonra harfleri dizerken, kompozisyonu tasarlarken, kâğıdı özenle seçerken, mürekkebi hazırlarken ve kalem ile kâğıdı buluştururken, kalemin çıkardığı sesten keyif alırken, kalem ile mürekkebin akışını kâğıt üzerinde sabitleştirirken aldığı manevi hazzı, yazı yazmayan ya da ruhunda güzeli biriktiremeyen alamaz. İşte yazı yazmak bende böyle duygular hissettirir.
Yazıda istifin yeri neresidir?
Öncelikle iyi istif iyi bir anatomik bilgi ve kompozisyon gücünü gerektirir. Malum olduğu üzere yazı çeşitleri ve bunların ihtiva ettikleri harfler oldukça zengindir. Harflerin kelimenin başında, ortasında ve sonunda birbirleriyle birleşmesi, ayrı görünüşlere bürünmesi, hat sanatkârına yaptığı istif ve kompozisyonlarda geniş imkânlar tanımaktadır.
Hat sanatında yeni arayışlar hakkında ne/neler düşünüyorsunuz?
Sanat durağan bir uğraş değildir. Sanatı ve sanatçıyı etkileyen birçok neden vardır. Diğer sanat kollarında olduğu gibi hat sanatında da başlangıcından itibaren arayışlar ve gelişmeler vardır. Bu arayışlar daha güzele ulaşma isteği ile olmuştur. Yâqut -el Musta’sımî, Seyh Hamdullah, Karahisarî, Hâfız Osman ve Mahmud Celâleddîn dönemlerinin yenilikçileri ve modernistleri olmuşlardır. Güzelin sonu yoktur. Tek güzel Yaratıcıdır. Klasik eğitimi almış, klasik kuralları özümsemiş bir hattatın yenilik denecek yorumlar yapması bozulmalara neden olmaz. Sanatkâr zaten klasik yazıyı yazıyor ve özümsemiş olmalı. Tasarımlarda, mürekkep renklerinde yapılan yenilikler harflerin estetik ölçülerini bozmaz. Sanatkârın gideceği yol kapatılmamalı. Her şey bir değişim ve gelişim içerisinde, dolayısıyla hat sanatında da günümüze göre estetik özellikler gösteren ve güzeli yansıtabilen yeniliklere olumlu bakmaktayım. Beğeni, sanat anlayışı kişilerde farklı etki bırakır ya da yansır.
Pek çok hilye-i şerîfe levhasıyla birlikte üç adet hilye kitabı yazdınız. Kısaca hilye-i şerîfelere ve kitaplarınıza değinir misiniz?
Hilye-i Şerîfeler Hz. Peygamberin (sav) kutlu özelliklerini anlatıyor olmaları açısından benim için son derece önemli eserlerdir. Hilye-i Şerîfe, Hz. Peygamberin (sav) yazıyla ifade edilmiş resmidir.
Hilyeler 17. yüzyıla kadar saygı belirtisi olarak katlanıp cepte taşınacak kadar ufak ve küçük kitapçıklar şeklinde yazılmıştır. Ancak 17. yüzyılın en önemli hattatı Hâfız Osman ile birlikte duvarlara asılacak şekilde klasik tasarımı yapılmış olup günümüze kadar da bu klasik tasarımda yazılagelmiştir. Mahmud Celâleddîn gibi hattalar klasik tasarım dışında farklı tasarımlar da geliştirmişlerdir. Hâfız Osman’dan sonra en fazla hilye yazan hat sanatçıları Kazasker Mustafa İzzet, Yahya Hilmi, Mahmud Celâleddîn, Hasan Rızâ, Fehmi Efendi, Kâmil Akdik, Mehmed Abdülaziz Rifâî ve Hâmid Aytaç gibi hattatlardır.
Hilye yazıp tezhiplemek hat ve tezhip sanatçıları için onur kaynağı olmuş; koleksiyonerler için ise vazgeçilmezler arasına girmiştir.
Hilyeler sanatçılar ve sanatseverler için günümüzde de en fazla tercih edilen eserlerin başında gelmektedir. Hilyelerin bu kadar önemli olmasının en önemli nedeni Hz. Peygamber’in (sav) kutlu özelliklerini anlatıyor olmaları, insanın gözünü ve gönlünü doyuran görkemli bir tasarıma sahip olmaları, bulundukları yerleri her türlü kötülüklerden koruduklarına ve Allah’ın izni ile o yerlere sağlık, huzur ve bereket getirdiklerine dair olan inançtır.
Faruk Taşkale ile birlikte hazırladığımız Hilye-i Şerîfe kitapları çeşitli müze ve koleksiyonlardan çok nadide eserleri ihtiva etmektedir.
Kitaplarımıza gelince… Hat Sanatında Hilye-i Şerîfe, Antik A.Ş. Kültür Yay., 2006, İstanbul, Hz. Muhammedd’in Özellikleri, Antik A.Ş. Kültür Yay., 2011. Hilye-i Şerife, Characteristics of the Prophet Muhammed, Antik A.Ş. Kültür Yay., 2011, İstanbul. Esmâü’ün-Nebî Hz. Muhammmed’in İsimleri, Antik AŞ. Kültür Yay., 2018, İstanbul, 240 sayfa ve birçok katalog kitap…
El yazması restorasyonu alanında önemli bir uzmanlığa sahipsiniz. Bu alanda neler söylemek istersiniz?
İyi bir restorasyon ve bakım işlemi eserin ömrünün uzatılması açısından son derece önemlidir. Restorasyon işlemi bir doktorun hastasını iyileştirmesi ve hayata kavuşturması kadar dikkat isteyen ve keyif veren bir işlemdir. Bir nevi ölmekte olan bir eserin restorasyon ve bakımını yapmak çoğu zaman yeni bir tasarım yapmaktan daha fazla keyif verir sanatkâra. Bir sanatkâr restorasyonu ve bakımı layıkıyla tamamlanmış bir eseri karşısına alıp baktığında eserin kendisine teşekkür ettiğini hissedecektir!
El yazmaları neden ve nasıl deforme olur?
El yazmalarının bozulmasında etkili olan birçok neden vardır. Bu nedenlerin başında, kullanılan kâğıtların asit oranının fazla olması, koruma ve saklama koşullarının uygun olmaması, rutubet ve havasız kalmaları, kâğıt ve tahta kurtlarının tahribatı, aherlenmiş kâğıtların birbirine yapışması ve zaman zaman nemli bezlerle eserlerin silinmesi gibi olumsuz etkenler gelir.
Bu olumsuz etkenlerin devam etmesi zaman içerisinde el yazmalarında ileri boyutta tahribata neden olur ve önlem alınmadığı takdirde geri dönüşü olmayan sonuçlarla karşılaşılabilir.
Restorasyona ihtiyacı olan el yazmaları nelerdir?
Kitaplar, levhalar, ferman ve ahşap üzerine yapıştırılmış yazılar... Bu sınıfta olan eserlerin restorasyonu ve bakımı benzer özellikler gösterse de farklı hassasiyet isteyen konulardır.
Üniversitede öğrencilerinizden beklentileriniz nelerdir?
Evvelemirde saygı. Talebelerimiz öncelikle sanata ve hocalarına karşı saygılı olmalıdır. Ayrıca ilgilendikleri sanatı çok sevmeleri, çok çalışmaları, çok örnek görmeleri ve yapabildiklerinin en iyisini yapmaya gayret etmeleri gerekir. Talebeler çalışmalarını büyük bir titizlik içerisinde, planlı yapmalıdırlar. Zaman çok çabuk geçiyor. Zamanlarını çok iyi kullanmalılar. Modern çağımızda her türlü imkâna sahipler. İnternete girdiklerinde yüzlerce eser karşılarına çıkıyor. Eserleri ve özelliklerini etüt etmeleri gerekir. Biz her zaman çok soru soran ve hocanın peşinden ayrılmayan öğrenciyi takdir ederiz.
Öz sanatlarımıza yönelik üniversitelerden meslek edindirme kurslarına ve oradan STK’lara kadar oldukça geniş bir yelpazede eğitimler düzenleniyor. Söz konusu merkez ve eğitim mahallerinde uygulanmakta olan geleneksel sanatlar eğitim yöntem ve metotları hakkında neler söylemek istersiniz?
Bu tarz kurumlarda geleneksel sanatlar eğitimi iki şekilde yapılmaktadır. Usta çırak yöntemi veya üniversitelerden edindikleri programları eğitim programlarına uyarlayarak ya da bire bir uygulayarak. Bire bir eğitimin avantajlı gibi gözükse de sınıf mevcudu çok olmadığı sürece bir arada eğitim görmek öğrencileri daha fazla motive etmektedir. Önemli olan hocanın öğrencilerine eşit ve yeterli zaman ayırabilmesidir. Teorik dersler zaten sohbet tadında, karşılıklı istişare şeklinde ve bol görsel örnekleme yapıldığında sıkıcı olmaktan çıkar. Uygulamalı derslerde zaten bire bir, öğrenci-hoca çalışması yapılmalıdır.
İlginiz için teşekkür ediyorum.
Ben de teşekkür ederim İbrahim Ethem Bey.
İbrahim Ethem Gören