HATTAT ERHAN BEKTAŞ İLE YAZI SERENCAMI ÜZERİNE…
Erhan Bektaş günümüz hat sanatının mahir temsilcilerinden biri. Cumhuriyet dönemi hat sanatının duayen ismi, hocaların hocası Hasan Çelebi’nin talebelerinden Hattat Ahmet Kutluhan’dan mücaz Erhan Bektaş, hocasının ve dahi hocasının hocasının yolundan ilerleyerek ilmin zekâtının yüzde yüz olduğu bilinciyle hüsn-i hat sanatına dair birikimlerini öğrencilerine aktarıyor. Hattat Erhan Bektaş ile yazı serencamı üzerine konuştuk.
Erhan Bey sizi tanıyabilir miyiz?
1987 yılında Ankara'da doğdum. Kırıkkale Üniversitesi Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Bölümünden 2009’da mezun oldum. 2011 yılında İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nda Gelir Uzman Yardımcısı olarak görevine başladım. 2013 yılında Ahmet Kutluhan hocadan başladığım Hüsn-i Hat eğitimine 2017 yılı itibariyle icazete hak kazandım. İcazetimden önce Balaban Tekkesi ve Kültür Evi’nde hocamın nezaretinde öğrencilerin derslerine bakmaya başladım. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Enstitüsü’nde Hat Sanatı ana sanat dalında 2015 yılında yüksek lisans çalışmalarına başladım. Yüksek Lisans eğitimi boyunca, Davud Bektaş, Ali Toy ve M. Hüsrev Subaşı hocalardan istifade ettim.
2017 yılında İstanbul/ Üsküdar’da başladığım Hat Sanatı öğreticiliği görevine; 2020 yılından itibaren Ankara’da devam ediyorum.
Geleneksel sanatlarımızla ilk defa ne zaman ve nasıl bağ kurdunuz?
Çocukluk diyebileceğim yaşlarda, çizim yapmak için bazı örnekler toplardım. Özellikle gazetelerde verilen hat levha baskılarını saklardım. İstanbul’a tayin olunmam ile bu sanat aşkı yeniden inkişâf etti. Camilerimizdeki yazılar adeta beni kendilerine doğru çekiyordu. Hasan Çelebi Hocamdan da duymuştum sonraları aynısını… Namazda dahi yazılara gözümün kaydığı oluyordu. O zamandan beri yazı benim için hep bambaşka bir yere sahip oldu.
‘YAZI BENİM İÇİN GİRİFT VE MACERALI BİR SANATTIR.’
Hat sanatı ile dana derin irtibatınıza gelelim…
Yazı benim için girift ve maceralı bir zanaat, daha doğrusu sanat. Bu anlamda bilinmeyene bir yolculuk... Elbette nesih yazıyı okuyabiliyorduk ancak büyük levhalardaki yazıların bir nevi okunamaz halde sıralanmış olması beni adeta cezbetti. Söz konusu yazıların lisanını öğrenmeye karşı içimden gelen bu alakayı fark edince İstanbul camilerini gezmeye başladım. Hususi levhaları fotoğrafladım ve manalarını yavaş yavaş çözmeye başlamam ile birlikte yazının nasıl yazıldığını iyiden iyiye merak etmeye başladım. Bu arayış beni Ahmet Kutluhan Hocama getirdi.
Ahmet Kutluhan Hoca’ya nasıl talebe oldunuz? Öğrencilik dönemlerinizden söz eder misiniz?
Hocamı internetten bularak cep telefonunu bir cesaret çevirdim, sağ olsun beni geri çevirmek bir yana hemen davet etti. Bu vesile ile sanat yolculuğuma başlamış oldum. Sonrasında her hafta ders yaptık, dahası her hafta Hasan Çelebi Hocamızı ziyaret ettik.
Öğrenciliğimde ağabeylerimden gördüğüm usul üzere haftada bir satır yazı yazarak ve haftada bir gün ders göstererek devam ediyordum. Ancak yazıya fazlaca zaman ayırabildiğimden hocamın da müsaadesiyle bazı haftalar Kadıköy’den, Hocamın o zamanki Şişli Perpa’daki atölyesine hafta ortasında ders göstermeye giderdim. Hocamın teşvikleriyle ilerlemek ve icazet nasip oldu.
İcazet süreçleriniz nasıl şekillendi?
İcazet verilmeden önce Hocam bana Balaban Tekkesi’nde asistanlık görevini vermişti. Her hafta talebelerin derslerine birlikte bakıyorduk. Bir yıla yakın süre sonrasında; çalışmam için (icazet metnim) Hafız Osman’ın eski bir kıt’asını verdi.
Eski(mez) bir levhayı yeniden nasıl yazdınız?
Eski bir levhayı yeniden yazmak, acemi tilmizler için çok zor bir süreçti diyebilirim. Elhamdülillah; çalışıp Hasan Çelebi Hocamıza Ahmet Hocamla birlikte arz ettiğimizde, “Maşallah, mübarek olsun” diyerek yüreklendirmişti bizi.
İcazet hattata ne türden görev ve sorumluluk yüklüyor?
İlahiyat eğitimi almadığımdan bu anlamda ”bir Hattata” çok fazla sorumluluk yüklendiğini daha net görebiliyorum sanırım. Toplumumuzda yazı ile hemhal olan kişilere saygın bir bakış açısı mevcut.
Sanat yönünün yanında İslam sanatları ile ilgileniyor olmak bu meyanda bir duruş gerektiriyor. Kültürümüzün koruyucusu ve taşıyıcısı olmak gibi ağır bir sorumluluk yükleniliyor.
İcazetin vermiş olduğu diğer bir görev/sorumluluk ise öğrendiği ilmin tamamını paylaşmak kaydıyla öğrenci yetiştirmek.
Bahsettiğiniz sorumluluklara yönelik neler yapıyorsunuz?
Mütevazı bir defterde Hat Sanatına dair notlarımı derlediğim bir çalışmam bulunmaktadır. Yazdığım derslerden örnekler koyarak, zenginleştirerek belki ilerde talebelerimizin istifadesine sunmayı umuyorum.
İnşaallah…
Ayrıca Ankara’ da klasik usulde (Usta/Çırak) eğitim vermeye devam ediyorum. Bunun yanında ülkemizin muhtelif şehirlerinden internet üzerinden (mail yoluyla) ders göstermeye devam ettiğimiz talebelerim bulunmaktadır.
Ne türden yazılara/levhalara ketebe koyuyorsunuz?
Sülüs yazılarıma ya da sülüs-nesih kıtalara ketebe satırı yazıyorum. Celi yazıda, sülüs-nesih hattı kadar mahir değilim, bu yüzden sülüs-nesih hattında ilerlemeye çalışıyorum.
Kendinizi levhalarınızın neresinde görüyorsunuz?
Bir Hilye-i Şerif yazılıp murakkaa gerilince, bu eser sizden bir parça taşır hale geliyor. Kısmen de olsa ayrılması güç gelebiliyor. Levhanın daha sonra karşınıza bir yerde çıkacağını bilmek ise sizi ancak teskin edebilir. Bazı levhalar uzun bir mesaiden sonra ortaya çıkabildiğinden bazıları bana arkadaş olur.
‘HAT SANATININ AMACI GÜZEL KELÂMI EN GÜZEL ŞEKİLDE YAZMAKTIR.’
Hüsn-i hat niçin yazılır?
“Allah güzeldir; güzeli sever.” mealindeki hadis-i şerifi bilirsiniz. Bu meyanda ayet-i kerimeleri, hadis-i şerifleri, güzel sözleri en güzel bir şekilde yazmak Hat Sanatının nihai amacıdır.
Burada hocanızın hocasına değinerek hasbıhalimizi şenlendirelim… Hasan Çelebi Türk hat sanatına ne türden katkılar yapmıştır?
Hasan Çelebi Hocamızı cumartesi günleri Üsküdar Fatih Mahkeme binasında dinleme şansımız olurdu. Hamdolsun, tedrisatından geçtik. Hasan Çelebi Hocamızın Türk Hat Sanatına katkısı Hamid Ayraç merhumun Osmanlı’dan Cumhuriyete taşıdığı ateşi söndürmeden ülkemizin, hatta dünyanın dört bir yanına taşımasıdır. Ülkemizin birçok şehrinde ve birçok ülkede talebesi olduğunu biliyorum Hocamızın.
Birçok eserinin yanı sıra ülke içerisinde ve dışında birçok camide yazıları bulunmaktadır.
Hasan Çelebi yazı ekolünden bahsedersek; bu bağlamda Hasan Çelebi ekolünün belirgin vasıfları nelerdir?
“Ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler” misali, biz de hocamızın tedrisatından geçerek yazının inceliklerini öğrenmeye çalışıyorduk. Bir noktada diğer arkadaşlarımızla yazıları mütaala ederken ‘yazıların burası biraz şöyle kavisli olsa vs. gibi’ tespitler yapmaya başlayınca fark ettik.
Hocamız Hamid Aytaç Merhumun temsilcisi olduğundan Hamid Merhumun yazıları ile şekillenmiş bir yazı okulu diyebiliriz. Bu meyanda hocamızın yazarken herhangi bir elektronik bir teçhizat kullanmadığını ve bizlere de bunu ehemmiyetle tembihlediğini söyleyebilirim. Buradan hareketle Hocamızın yazılarındaki doğallık ve tenasüb, dijital ortamda inşaa edilen bir yazıda zor bulunan bir vasıftır. Bununla birlikte yazılarında gerek teşrifat, gerek leke dağılımı vs. kısıtlamalara rağmen büyük bir ahenk vardır.
Minber ve mihrap ile hokka ve kamış kalem arasında bir bağlantı var mıdır? Hocanız Ahmet Kutluhan ve onun hocası Hasan Çelebi bir yandan mihrapta ve minberde irşad hizmetleriyle meşgul olurken diğer yandan da ‘Rakım Mesleği’ne hamle çapında hizmette bulunmuş. Keyfiyet Hüseyin Kutlu Hoca için de, merhum Saim Özel ve Necmeddin Okyay için de cari… Bu meyanda neler söylemek istersiniz?
Mihrabı hokkaya, minberi ise kamış kaleme benzetebiliriz. Mihrapta ‘Huzur-u İlahi’de bulunan İmam, minbere çıktığında kamış kalemin yazarak ayetleri ilanı gibi doğru sözü buradan ilan eder. Kamış kalem yazarak irşad ederken minberdeki imam söz ile irşad eder.
Örneklerini buyurduğunuz gibi imamet görevi olan birçok Hattat Hocamız mevcut. Bu meyanda kendimi biraz eksik hissetmekle beraber, onların tedrisinde bulunmak bizler için büyük bir nimet olmuştur.
‘CAMİ YAZILARI HAT SANATNIN ZİRVE NOKTASIDIR.’
Hasan Çelebi yazıyı kâğıttan, levhadan dini eserlere, cami ve mescitlere taşımasını bilerek pek çok ibadethaneye hizmet etmiş. Mescid-i Nebevi, Kuba ve Kıbleteyn mescitleri, Şeyh Zayed Camii, Hırka-i Şerif Camii ve son olarak da Büyük Çamlıca Camii üstadın yazılarının bulunduğu ibadethanelerden bazıları… Cami yazıları hat sanatı içerisinde nerede konumlanır?
Cami yazıları hat sanatının zirve noktasıdır. Sanat değeri olan bir levha yazmak için dahi yıllarca eğitim zaruridir. Nitekim dönemin mahir hattatı Kamil Akdik vefâtına yakın mahfiyetkâr bir bakış açısıyla; ”geldik gidiyoruz, şu yazıyı bir öğrenemedik” meyanında sitem etmiştir.
Hat sanatının nihai amacı Kur’an-ı Kerim kitabetine hizmet etmektir. Bu da matbuat ile mümkündür. Kuran-ı Kerim yazımı bu noktada hattatın ilk vazifesi iken onu takiben Cami yazıları gelmektedir.
Camilerimizin yazı restorasyonları hakkında neler söylemek istersiniz?
Günümüzde; yeni yapılan camilerimizin ve dahi eski camilerimizdeki yazılarının restorasyonu dâhil bir ihtisas komisyonu tertip edilerek yazı ve tezyinatı tespit edilmesi gerekirken; boya ustalarına duvarlardaki yazıların tamir ettirildiği veya yazdırıldığını teessürle öğrenmekteyiz. Bu meyanda camilerimizdeki yazılarda hareke ve dahası harf hatalarının bulunduğu, estetikten uzak, sanatın ruhuna aykırı yazıların yazıldığını görüyoruz.
Bir cami inşaası ya da restorasyonunda mutlaka yetkili birim nezdinde tezyinat komisyonu kurulmalı ve gerekiyorsa yazı ve tezyinat sade tutulmalıdır.
Ankara’da hüsn-i hat çalışmalarına yönelik ne türden kurslar/eğitimler/organizasyonlar var?
Ankara’da sanat kavramı “modern/çağdaş” kelimesi ile bağdaştırılıyor. Geleneksel kelimesi insanların öz benliğini/köklerini ifade ettiği anlayışından ziyade, eski ve kötü olduğu algısı oluşturulmuş durumda. Ankara’da açılan geleneksel sanatlara ilişkin eğitim veren kurslar zamanla çoğalmış ve kendisine “Çağdaş Sanatların” içerisinde bir yer bulmuş!
İstanbul’daki gibi yoğun bir eğitim söz konusu değil tabi ama bununla birlikte Ankara’daki talebelerin de hat sanatı, tezhip ve ebru gibi geleneksel sanatların temeli sayılabilecek örneklerine böylesine ilgi duyması gelecek için ümit verici bir hadisedir.
Ankaralı sanat sevdalıları size nasıl ulaşabilir?
Sosyal medya paltformu instagram’dan ulaşılabilir. (https://www.instagram.com/hattaterhanbektas/)
Sizin ilave emek istediğiniz hususlar nelerdir?
Hat sanatına ilginin yoğun olduğu bu dönemde genç kardeşlerimizi ve dahası çocuk diyebileceğimiz yaştaki evlatlarımızı bu ilimden istifade ettirebilmek için; bu sanatlarımızı sadece Fakülte/Yüksekokul vs. değil, aynı zamanda liselerde ve ortaokullarda da daha fazla görmeyi arzuluyoruz. Geçmişte olduğu gibi toplum ile kültürü arasında ilişkileri ne kadar sağlamlaştırırsak toplumsal olarak o kadar başarılı olunacağı kanaatindeyim.
‘GELENEKSEL SANATLARIMIZ TOPLUMUMUZUN HAFIZASIDIR.’
Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Geleneksel sanatlarımız toplumumuzun hafızasıdır. Bunlara sahip çıkmak, bu değerleri paylaşmak ile mümkün olur.
‘OKUYAMADIĞIMIZ KİTÂBE BİZİM DEĞİLDİR.’
Okuyamadığımız bir kitabe ülkemiz topraklarında da olsa bizim değildir. Yahut okuduğumuz bir kitabe başka ülke topraklarında da olsa bizimdir.
Süheyl Ünver Hocamızın aktardığı gibi: “Her millet rönesansını mazisinden aldığı güçle yapar”. Bu anlamda; elimizden geldiğince geleneksel sanatlarımızın ve kültürümüzün birer taşıyıcısı ve koruyucusu olmalıyız.
İbrahim Ethem Gören/09.07.2020