Günümüz hüsn-i hat sanatının mahir isimlerinden Hattat Dr. Necmi Atik ile yazı serencamı, kitapları, cami tezyinatı ve günümüz hat sanatının temel meseleleri üzerine bir e-mülakat gerçekleştirdik.
İbrahim Ethem Gören: Necmi bey hangi yazı nevilerini kaleme alıyorsunuz?
Hattat Dr. Necmi Atik: İbrahim Ethem bey mâlumunuz, icâzetli bir hattat, her türlü hat sanatı nevilerini kaleme alabilir, lakin usta olduğu ve usta yetiştirdiği neviler icâzet aldığı dallardır. Biz de, rik’a, nesih, sülüs ve celîsi, dîvânî nevilerini kaleme alıyor ve talebelerimize derslerini veriyoruz. Talik yazı nevindeki çalışmalarımız Ali Hüsrevoğlu hocamızla tasarım noktasında devam etmektedir.
Nerelerde yazı dersleri veriyorsunuz?
Hat sanatı konusundaki derslerimiz Antalya Güzel Sanatlar Merkezi adıyla kurduğumuz yerde yıllardır kesintisiz devam etmektedir hamdolsun. Bunun dışında hat sanatı derslerimiz, Bilim Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde İslam Hukuku dersleri verdiğimiz dönemlerde, bütün üniversite öğrencilerine açık olan sanat sınıfında devam etti. Ayrıca, Antalya Olgunlaşma Enstitüsü’nde “Antalya Selçuklu Kitâbeleri” projesini yürüttüğümüz üç yıllık dönemde, Antalya’nın farklı Belediye&Halk Eğitim Merkezleri’nde, Gençlik Merkezleri’nde, İmam-Hatip Liseleri’nde hat sanatının tanıtılması ve uygulanması için dersler verdik.
Şimdiye kadar kimlere icazet verdiniz?
Şu ana kadar müzehhibe kızım Fatıma Betül’ün de aralarında olduğu; Gülistan Aydın, Hacer Kurt, Rabia Sümer, Gülnâme Yuğnak olmak üzere beş bayan; Ali Haydar Çetintürk, Abdullah Çalışkan, Mithat Kaya, Hasan Burgan, Aydın Atılgan, Selahattin Yıldız ve Kadir Özkara olmak üzere farklı hüsn-i hat nevilerinde on iki talebemize icâzetnâme verdik. Müfredâtı tamamlamak üzere olan ve icâzet seviyesine gelen talebelerimiz de var.
Kurucusu olduğunuz Antalya Güzel Sanatlar Merkezi’nde öz sanatlarımıza yönelik hangi hizmetler veriliyor?
Antalya Güzel Sanatlar Merkezi’miz özel statüde bir merkez. Merkezimizi, başta hüsn-i hat olmak üzere, tezhip, minyatür, ebru ve kaligrafi alanlarında usta yetiştirmek amaçlı kurduk. Ayrıca Arapça ve İngilizce dillerinde de dersler verilmektedir.
Eserlerinizin bulunduğu yerleri ve iştirak ettiğiniz sergileri de öğrenmek isteriz.
Başta koleksiyonerler olmak üzere, şahsî birçok kişide eserlerimiz bulunmakta... Özel ve resmî kurumların yerli ve yabancı misafirlerine hediye etmek üzere bizden aldıkları, ayrıca ofis ve dâirelerinde bulundurdukları eserlerimiz mevcut.
Sanat hayatımız boyunca genelde organize ettiğimiz sergiler yaptık ve bu sergilere farklı alanlardaki ustalarımızı davet ettik. Hatırlayabildiklerimizden; elliye yakın sanatkârımızın katıldığı sergimiz olan “Hüsn-i Hat, Tezhip, Minyatür, Ebru, Katı”, 21–30 Ekim 2011 Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 1. Türk İslam Sanatları Sergisi, Rixos Downtown/ Antalya; “Hüsn-i Hat, Tezhip, Minyatür, Ebru, Kaligrafi”, 09–14 Aralık 2013, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 126 Devletin katılımcı olduğu Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Hükümetler Arası Platform (İPBES), Rixos Hotel Beldibi/Kemer/ Antalya; “Hüsn-i Hat, tezhip, Ebru, Kaligrafi”, 12 Temmuz–12 Ağustos 2013 Ramazan Ayı Sergisi, Deepo, Antalya; “Hüsn-i Hat, Tezhip, Ebru, Kaligrafi”, 1 – 20 Nisan 2013, Hoşgörü Bahçesi, Belek/Serik/ Antalya; “Hüsn-i Hat, Tezhip, Minyatür, Ebru, Kaligrafi”, 27 Haziran– 31 Temmuz 2014 Ramazan Ayı Sergisi, MarkAntalya, Antalya; “Hüsn-i Hat, Tezhip, Minyatür, Kaligrafi”, 01 Nisan–15 Nisan 2015 İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Güzel Sanatlar Galerisi, Antalya; “Hüsn-i Hat, Tezhip, Minyatür, Kaligrafi”, 16-17 Nisan 2015 Konyaaltı Kaymakamlığı Galerisi, Antalya; “Antalya Kaleiçi Selçuklu Eserleri”, 3-10 Mayıs 2018, Antalya İl Kültür Turizm Müdürlüğü Güzel Sanatlar Galerisi; Avrasya Meclis Başkanları Üçüncü Toplantısı Anadolu Selçuklu Devleti Dönemi Antalya'sı 8-11 Ekim 2018 Antalya; Antalya Selçuklu Kitâbeleri, AKM Fuaye Alanı, 1-5 Mart 2019 Antalya ve diğerleri...
Hat Sanatı Atölyesi programlarınızda üstadlarla birlikte yazıları tahlil ediyorsunuz. Bu meyandaki çalışmalara hangi mülahazalarla yöneldiniz?
33 yıllık hattatlığımızda, hat sanatı konusunda sayısız talebe ve ustayla teşrîk-i mesâimiz oldu. Bu görüşmelerimizde, ustaların birbirlerinden farklı eğitim/öğretim tarzlarının olduğu, farklı malzemeleri kullandıklarını müşâhede ettim. Bu birbirinden güzel farklılıkları bir araya getirip mezcederek, hat sanatı ile ilgilenen talebe, üstad ve halk, yani herkesin istifadesine sunmak için projeler geliştirmeye başladım. Türkiye’nin farklı yerlerindeki üstadlarımızla konuyu uzun uzun istişâre ettik. İstisnâsız bütün hocalarımız takdirle karşılayıp desteklediler ve teşvik ettiler. Hocalarımız arasından Ali Hüsrevoğlu, Savaş Çevik ve Fatih Özkafa’dan müteşekkil üçlü bir heyet oluşturduk. Heyette yer almayan diğer hocalarımızdan da canlı yayın programlarımızda değerlendirmelerini ve kıymetli fikirlerini arz etmelerini ricâ ettik, kırmadılar kabul edip iştirâk ettiler. Programlarımıza 2021 yılının Ocak ayı başında başladık. Programlarımızı iki başlık altında yapıyoruz; 1. Eser Değerlendirme Programları 2. Söyleşi Programları. Şu ana kadar on bir eser değerlendirme programı ile altı söyleşi programı gerçekleştirdik. Bu programlarımızı daha çok istifade edilebilmesi için “Necmi Atik” adlı youtube kanalımıza da yüklüyoruz.
Hüsn-i hat kamuoyu Hat Sanatı Atölyesi’ni nasıl karşıladı?
İbrahim bey, aslında işin başında çok zor bir konuyla karşı karşıya olduğumu biliyordum. Bu zorluk, sanat camiasının bilgi/tecrübe paylaşımının yok denecek durumda olması ve maalesef gruplaşmaların agresif hâle gelerek, pastadan daha fazla pay almak isteyenlerin bu ayrışmaları körüklemesinden kaynaklanıyordu.
Kendileriyle istişâre ettiğimiz üstadlarımızdan bir kısmı “inşaallah devam eder, ikinci programı zor yaparsınız” demişlerdi. Herhangi bir grubun, şahsın sesi ve programı şeklinde değil de, hat sanatına gönül vermiş herkesin programı anlayışıyla hareket edip, amaç ve niyetimizi de hat sanatına hizmet etmek üzere yapınca, büyük ilgi ve beğeni ile karşılandık. Rabbimizin ikrâmı ile on yedi programı geride bıraktık ve on sekizinciyi yapmak üzereyiz hamdolsun.
Bârekallah. Bu ilgiyi neyle telif ediyorsunuz?
Hat sanatına gönül vermiş herkesin sesi olmak ve herkese faydası dokunan programlar icrâ etmek, birlik, beraberlik ve paylaşımla...
DR. NECMİ ATİK: HİÇBİR SANAT DALI GELİŞMELERE KAYITSIZ KALAMAZ.
Hat sanatında teknoloji kullanımının sanat ve sanatkâr nezdinde müsbet ve menfi tesirleri nelerdir?
Hiçbir sanat dalı gelişmelere kayıtsız kalamaz. Gerek malzeme konusunda gerekse eğitim/öğretim konularında hat sanatını icrâ etmek için, bu sanata uygun hangi gelişmeler varsa değerlendirilmelidir. Yalnız teknolojiden istifade etmek ayrı bir konu, sanatı, makinaya/teknolojiye teslim etmek ise apayrı bir konudur. Aynı eser sanatkâr tarafından defalarca çalışılsa bile o eser sanat eseridir, orijinaldir/prototiptir, insan kaynaklıdır. Tamamen makine/teknoloji kaynaklı ürünler ise sanayi mâmülleridir, asla sanat eseri olamazlar.
Yakın zamanlara kadar bir hat eserini incelediğimizde hangi ekolden geldiği; kimin yazdığı belli oluyordu. İmzasız yazı bile, harflerdeki şivelerden hangi hattatın kaleminden neş’et ettiğini haber veriyordu. Şimdi bu ne kadar mümkün? Günümüzde basmakalıp, birbirinin aynı, bilgisayar ekranlarından aharlı kâğıtların üzerine düşen; usta hattatların istiflerinden kotarılarak oluşturulan ve yazıcılardan dökülen hat yazıları var piyasada. Bu husustaki kanaatlerinizi öğrenmek isterim.
Her sanat dalında olduğu gibi hat sanatında da kopyalamak ve kopyalanmak kaçınılmaz bir sonuçtur. Talebe, hat sanatını meşk ettiği/öğrendiği dönemlerde hat sanatının mümtaz şahsiyetlerinin eserlerini kopyalayarak yazısını ilerletir. Talebe, icâzetini aldıktan sonra da kendi özgün çalışmalarına başlayana kadar yine ustaları taklit etmeye devam eder. Eski ustaların da bu dönemlerinde başka ustaların eserlerini taklit ettiğini de müşahede etmekteyiz.
“SANATIN EKONOMİK BASKI ALTINDA GELİŞMESİ ÇOK ZORDUR.”
Bahsettiğiniz can alıcı konu ise hattatın şîvesi ve özgün çalışmalarıdır. Aslında her hattatın kendine has şîvesi az da olsa vardır. Lakin, eli çok kuvvetli olduğu halde başka hattatların harflerini tıpatıp yapmaktan kurtulabilen hattat ise nâdirattandır. Şîve konusunun gelişmesini engelleyen sebeplerden biri de, hattatın satılacak ürünleri yazması veya aldığı siparişler çerçevesinde çalışmalarını sürdürmesidir, buna geçim kaygısı veya zengin olma arzusu da diyebiliriz. Sanatın, ekonomik baskı altında gelişmesi ise çok zordur.
Şiveyi ve özgün çalışmaları engelleyen diğer bir konu da hattatın çok farklı hat yazılarında temâyüz etme gayretidir veya tam tersi bir tek dalda kalakalmasıdır. Bunun yerine, birbirini destekleyen hat nevilerinin çalışılması ve bu dalların farklı üstatlardan meşkedilmesi/öğrenilmesi, şiveli ve özgün tasarımı olan hattatlarımızın yetişmesini sağlayacaktır.
Türk hat sanatının genel meseleleri nelerdir?
Halledilmesi gereken bir tek meselemiz var, o da: Birlik, beraberlik ve paylaşım.
Bahsettiğiniz üç temel meseleye dair çözüm önerilerinizi işitmek isterim…
İnsana verilen her şey emanettir, emaneti ancak sahibinin istediği şekilde tasarruf edebilirsiniz, aksi takdirde emanete hıyanet etmiş olursunuz. Emanetin, prensiplerini de ancak sahibi belirler, kimse nefsî ve indî değerlendirmelerle yeni prensipler ihdas edemez, kurallar koyamaz.
DR. ATİK: KİBİR VE BENCİLLİK VİRÜSÜ SANATKÂRI RÛHEN ÖLDÜRÜR.
Sanatkârın rûhî ölümüne sebep olan kibir ve bencillik virüsüdür. Bu virüs sanatkârın çevre ölümüne de sebep olur, yani “benim” diyenin elinde benliğinden başka hiçbir şeyi kalmaz. Çözüm ise sanatkârın derin bir muhabbete sahip olması ve riyâsız tevâzû göstermesidir. Muhabbet ve tevâzûnun olduğu yerde herhangi bir problem kalmaz.
Sanat eseri denilmeye seza bir hüsn-i hat levhası hangi hususiyetleri haiz olmalıdır?
Sorunuz, merhum Mahir İz üstadımıza ait bir beyti getirdi aklıma:
“Çay kadehte dîde-efrûz olmalı/Leb-rîz ü leb-reng ü leb-sûz olmalı”
Yani, “Çay, bardakta göze aydınlık vermeli, ağzına kadar dolu, dudak renginde ve dudak sıcaklığında olmalı” dediği gibi biz de:
“Hat levhada dîde-efrûz olmalı/Dîde-dâr ü ma’ni-dâr ü hisse-dâr olmalı”
Yani, “Hat levhada/eserde göze aydınlık vermeli/Ölçülü, mânâlı ve üstadından hissesini almış olmalı” Ölçüleri ve tasarımı için tekrar tekrar gözden geçirilmeli, bu konuda ehliyle/ustalarıyla istişâre edilmeli, âyet-i kerîme, hadîs-i şerif, kelâm-ı kibardan mânâlı bir konusu olmalı ve yazan üstadının şîvesi ve özgünlüğü bulunmalı, diyelim.
Eyvallah… Cami tezyinatı alanında uzmanlığınız bulunuyor. Bu sahaya hangi mülahazalarla dâhil oldunuz?
Câmi yazılarını da yazan her hattat, câmi tezyinatı yani kalemişi ile ilgilidir. Bu konu, eserlerine tezhip yapılan hattatın, tezhip sanatına olan ilgisi gibidir. Bildiğiniz gibi usta hattatlar, eserlerine yapılacak tezhip konusunda müzehhiplerle fikir alış-verişinde bulunurlar, renk ve desenler, hatâyî ve rûmiler, zencereklerin çeşidi ve büyüklüğü… yani her konu konuşulur aralarında. Ayrıca, özel olarak kurduğumuz Antalya Türk El Sanatları Merkezi’mizde, hat sanatının yanında, tezhip, minyatür, ebru, kaligrafi gibi sanatlarda usta yetiştirmek için birçok usta öğretici sanatkâr ile çalıştık ve ortak projeler yaptık ve yapmaktayız. Bu birlikteliğin bize çok faydaları oldu ve olmakta…
Bizi, özel anlamda bizi kalemişine daha fazla yönlendiren konu ise 2011 yılında başladığımız ve yedi yıl başkanlığını yürüttüğümüz, tüm yazılarını hediye olarak yazmaktan mesrur olduğumuz Akdeniz Üniversitesi Camii’dir. Antalya’da 40 dernek ve vaıfın kurduğu ve kurucuları arasında yer aldığımız İlâhiyat-Der Derneği ile yapmaya muvaffak olduğumuz bu büyük projenin en önemli işlerinden biri de kalemiş/nakış konusu olmuştu. Ülkemizin çok değerli kalemişi üstatlarıyla yıllarca Akdeniz Üniversitesi Camii’nin özgün tasarımı üzerinde birebir çalıştık. Bu konuda hassaten Abdullah Oğuzhanoğlu hocamıza, sabır, gayret ve yardımlarından dolayı teşekkürü bir borç bilirim. Camimizin kalemişini de kendisi tasarlayıp, ekibiyle nakşetti.
Akdeniz Üniversitesi camimizin inşaatı sırasında, Üniversite içerisindeki ofisimiz tam bir akademiye dönüştü. Türkiye’nin her yerinden gelen resmî ve özel kurumlarla yedi yıl boyunca yoğun istişârelerle bilgi alışverişinde bulunduk, çok farklı camiye fiili veya fikir bazında bilgi ve tecrübelerimizi aktardık. Bu birikimlerden sonra, yıllardır cami mimarisinin başından sonuna, bütün konularda resmî veya özel kurumlara danışmanlık hizmetleri vermeye başladık.
‘Cami yazıları’ dendiği zaman bu tanımın içerisine hangi yazılar/tasarımlar giriyor?
Cami yazılarını hattatlar yazıyor, lakin o yazıları işleyenler nakkaşlardır. Siz yazınızı ne kadar başarılı tasarlasanız tasarlayın ve ne kadar güzel yazarsanız yazın, hat sanatından haberi ve behresi olmayan bir boyacı o yazının canına okur. Yazınızı, siz bile tanıyamazsınız. Hattatların, hat sanatından anlayan nakkaşlarla çalışmaları çok önem arz ediyor.
Camilerde yazılan hat sanatı çeşitlerine gelince, tabi ki celî yazılar ve celî yazıların da başında celî sülüs gelmektedir. Celî ta’lik ve kûfînin farklı formları da cami yazıları içerisinde yer almaktadır. Diğer yazı çeşitleri de az da olsa karşınıza çıkabilir.
Cami yazı içeriğine gelince… bu konuda kitap yazılsa yeridir, gerçi bazı çalışmalar var, lakin cami yaptıran veya cami inşâsında görev alan/iş yapanların pek azının bu konudan haberi var zannediyorum. Her şey bir tarafa, cami yazıları yazan hattatın, camiye neler yazılacağı konusunda bilgisinin olması şarttır. Her istenilen yazıyı, “parayı veren düdüğü çalar” anlayışıyla yazmak, yazılardaki mânâ ve konu birlikteliğini göz ardı etmek, daha da kötüsü uydurma hadisleri, hadis-i şerif diye camilere yazmanın vebâli çok ağır olsa gerektir.
Yurtiçinde ve yurtdışında hangi cami ve mescitlerde yazılarınız/tasarımlarınız bulunuyor?
Zor soru oldu bu, hatırladıklarımdan, Nevşehir Külliye Camii/Nevşehir, Esenevler Şehitler Camii /Bursa, İmâm-ı Azam Mescidi/Antalya, Kıbrıs Hala Sultan Camii Harim Kısmı Çini Üzeri Hüsn-i Hat Yazıları/Kıbrıs, Akdeniz Üniversitesi Camii/Antalya, Hal Camii Kumluca/Antalya, Erturan Camii Şehitkâmil/Gaziantep, Çelebi Sultan Mehmed Camii Kepez/Antalya, Seyir Terası Bay Bayan Mescidleri Kepez/Antalya, İlim Yayma Mescidi Kepez/Antalya, Hz. Hamza Camii Fatsa/Ordu, İmam-ı Azam Camii Elmalı/Antalya, Seyyid Halid Göyük Camii Muratpaşa/Antalya, Ordu Üniversitesi Camii Ordu, Takkacı Camii Muratpaşa/Antalya, Ulu Cami Muratpaşa/Antalya, Mimar Sinan Firdevs Bey Camii Isparta, Mark Antalya Bay ve Bayan Mescidleri Antalya, Avcılar Merkez Camii İstanbul, Temapark Camii Serik/Antalya, Gazi Osman Paşa Camii/İstanbul, Mehmet Akif Üniversitesi Camii/Burdur ve sayamayacağım üniversite ve okul mescidleri.
Ülkemizde cami tezyinatının genel durumunu özetler misiniz?
Ehil eller çoğalıyor ve her geçen gün, zor ve ağır ilerlese de, iş, ehliyle buluşuyor ve camiler, internetten indirilen ucûbe tasarımlardan ve boya/badana işçilerinden kurtuluyor, diyelim.
Son dönemlerde yapılan bazı camilerde çehâr yâri güzîn yazılarına yer verilmediğini gözlemliyoruz. Bu husustaki izlenimleriniz nelerdir?
Cami yazılarında Allah (c.c.), Muhammed (s.a.v.), Ebûbekir (r.a.), Ömer (r.a.), Osman (r.a.) ve Ali (r.a.) bir takımdır. Cami veya mescid de yazı yeri yok! ve mescid küçük ise Allah (c.c.) ve Muhammed (s.a.v.) yazıları yazılır. Yer var ise altılı takım veya sekizli takım yani Hasan (r.a.) ve Hüseyin (r.a.) de eklenerek yazılır. Hatta duvarlar geniş ise, kuşak üzeri boşluklara cennetle müjdelenen sahabelerin isimleri de yazılsa çok güzel olur. Ayrıca hanımlar katındaki duvarlara, Hatice (r.a.), Aişe (r.a.), Fatıma (r.a.) gibi sahabe hanımların isimleri nakşedilir. Bunun çok önemli sebepleri vardır. Size birinci sebebi söylesem yeterli olacağı kanaatindeyim.
Lütfen…
Bildiğiniz gibi, itikad çok önemlidir, en ufak sapma tehlikeli sonuçlar doğurur, bir müminin doğru/sahih itikada sahip olması için de, ehl-i sünnet ve’l-cemâat itikadında olması şarttır, yani Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ve ashabının itikâdında olması… Ehl-i sünnet itikadı dışında farklı görüşler ileri süren ve kalp ve zihinleri bulandıranların amacı ise, Efendimiz (s.a.v.) ile arkadaşlarını/sahabelerini ayırmak ve sahabeler hakkında ileri-geri konuşup sapkın itikadlarını yaymak, müminlerin arasına nifak tohumları saçmaktır. Bu sıkıntı yüzyıllardır var. Eğriyi doğrudan ayırmak ve bunu devamlı hatırlatıp taze tutmak için, ecdâdımız, ehl-i sünnet ve’l-cemâat itikadının yolunu, Efendimiz (s.a.v.) ile çok sevdiği arkadaşlarının isimlerini bir arada yazarak câmilere dahi nakşetmişlerdir. Yani “bizim yolumuz, Efendimizin (s.a.v.), Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyn’in yoludur, onlar bizim baş tâcımızdır, hiçbirini diğerinden asla ayırmayız” anlayışının, yazılan isimlerle sembolize edildiği yerlerdir câmiler.
Antalya’nın Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait çalışmalarınız var. Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerin nabzı Antalya’da nerelerde/hangi eserlerde atıyor?
İbrahim bey, Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Antalya’yı fethettiğinde yıl 1085’tir. Bu fetih kalıcı olmaz, yalnız I. Gıyâseddin Keyhusrev’in 1207 yılındaki fethi kalıcı bir fetih olmuştur. Yani, Antalya 800 küsur yıldır İslam yurdudur, İstanbul’dan yaklaşık 250 yıl önce fethedilmiştir Antalya.
Atalarımız, her yerde olduğu gibi Antalya’da da sayısız eserler bırakmışlar, yüzyıllar öncesinden size fısıldayan/konuşan pek çok eser bulursunuz Antalya’da. Lâkin dillerini anlamak, muhabbetlerine ortak olmak lazım. Ne diyorlar dinlemek lazım.
“BİR ANTALYA VAR, ANTALYA’DAN İÇERU”
Atalarımızı ve eserlerini önce kendimize, sonra çevremize anlatabilmek için makaleler kaleme alıyor, kitaplar yazıyor, televizyon programları yapıyoruz. Yani her türlü imkânı kullanarak Antalya’da atalarımıza tercüman olan her şeyi aktarmaya çalışıyoruz. Yayınlarımıza, video programlarımıza internetten ve youtube kanallarımızdan dileyen herkes çok rahat ulaşabilir. Ulaşanlar, görecekler ki bir Antalya var, Antalya’dan içeru.
Antalya için yaptığımız çalışmalardan biri de, Antalya’da yer alan Selçuklu Dönemi Kitâbelerin birebir orijinallerini o dönemin harfleri ile yazıp, tezhiplerini de o dönemin motifleriyle tezyin edip sergilemek oldu. Üç yıl emek verdiğimiz bu tarihi çalışma çok verimli geçti. Bu konuda ekibiyle emeği geçen ve gerçekten çok özveride bulunan müzehhibe sayın Şenay Bostancı hocama tekrar teşekkür ediyorum.
İnşâallah, Antalya’ya bir gün gelirseniz sizi ecdâdın sesinin yankılandığı Kaleiçi’nin sokaklarında, izlerinin taptaze durduğu ilmek ilmek dokunmuş yapılarında seyr u temâşâ ettirelim.
İnşaallah…
Çünkü sorduğunuz sorunun cevabına bu söyleşinin hacmi yeterli olmayacak.
Son olarak sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Yunus Emre Hazretlerinin dediğini diyelim, mâlumunuz, sözlerin büyüğü, büyüklerin sözüdür.
Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz
İlginiz için teşekkür ediyorum Necmi hocam.
Ben de teşekkür ediyorum İbrahim Ethem Bey.
İbrahim Ethem Gören/01.06.2022-Yazı No: 299