GÜLFER AKGÖNÜL İLE ÇİNİ SANATINDAN AÇILMIŞ BİR SOHBET
Çini sanatçısı Gülfer Akgönül ile çini sanatı, Selçuklu seramikleri, İznik çinileri ve hayalleri üzerine konuştuk.
Gülfer Hanım sizi tanıyabilir miyiz?
1954 Aydın İncirliova doğumluyum. Anne tarafım Selanikli. Baba tarafım Aydınlı.
35 yıldır İstanbul’dayım. Devlet memurluğu ve bankacılık yaptım gençlik yıllarımda. Uzun yıllar deri hazır giyim imalat atölyem vardı. 8-10 yıl kadar gayrimenkul markalarının franchising’i olarak ofislerim vardı. KAGİDER ve Aydınlılar Vakfı’nda sosyal çalışmalar yaptım. Evliyim, iki evladım var. Hayatı seviyorum, herkesi seviyorum.
Güzel sanatlara ilginiz nasıl başladı?
Tam olarak farkında olmamakla birlikte uzun yıllardır bu şekilde yaşadığım kesin… Zira hayat mücadelesi sürerken yanı başımda hep tuval vardı. Uzunca süre de minyatür yaptım Kapalıçarşı’ya. Bilinçli resim uğraşım 7-8 yıldır sürüyor. Hatta Bodrum Yalıkavak’ ta bir resim galerisi de açmıştım. Ta ki Lizbon’a gidene kadar. Lizbon’da Gulbenkian Müzesi’nde ilk kez İznik çinilerini gördüm ve kelimenin tam manasıyla gönlümü ecdad yadigârı çinilere kaptırdım.
Nasıl bir etkileşim oldu?
İznik çinilerinin hikâyesi beni çok etkiledi. Kendimi sorunlu hissettim bir anda. Döndüğümde hemen eğitim almaya başladım. Bir yılın sonunda İznik’te Adil Can Güven Hoca ile tanıştım. Adil Bey, gördüğüm en mükemmel hocadır.
Ders aldınız mı kendisinden?
Asla ders vermiyordu, ısrarlı bir şekilde İznik’e gide gele ders vermeye ikna ettim kendisini. Müteşekkirim kendilerine, hep de müteşekkir kalacağım.
İZNİK ÇİNİSİYLE GEÇ YAŞLARDA TANIŞTIM
Benzer bir çabayla çark hocası Mehmet Yıldırım’dan ders alarak çarkın sırrını öğrenmeye gayret ettim. İznik çinisiyle geç tanıştım, ama hakkını vermek için gece gündüz çalışıyorum. Araştırıyorum, okuyorum. Eğitimlerim, araştırmalarım ve okumalarım sürecek inşallah. Eserlerim Yeditepe İstanbul Bienali’nde sergilenmeye uygun görüldü. Okuyucularımızın ziyaretini bekliyor olacağım.
Lizbon’daki müze için de bir paragraf açalım dilerseniz…
Tabii ki… Lizbon’daki Gulbenkian Müzesi Clauste Gulbenkian’ın topladığı 600 bine yakın eserle Lizbon’un merkezinde açtığı otuz bin metrekarelik alan üzerine kurulu bir şehir müzesidir. Ağırlıklı eserleri İznik çinileridir. Bu muhteşem İznik çinilerinin orada sergilenmesi ve hikâyesi beni çok etkiledi.
Böyle eşi benzeri olmayan, tamamen bize ait eserlerin bizde olmamasına aklım ermiyor!
Resme ve minyatüre dair çalışmalara devam edecek misiniz?
Kesinlikle devam edeceğim. Belki de resim yapma yeteneği ve minyatür fırçalarını kullanma becerisi beni bu kadar çiniye bağlamıştır. Şu an için İznik ve Selçuklu çinilerinin sevdası beni çiniye kazandırmış durumda olduğundan resim ve minyatüre vakit ayıramıyorum. Ama hep gündemimde olacak. Çini sanatında hayallerime ulaştığımda hepsini müşterek projelerde harmanlayacağım.
ANADOLU’YA İLK SIRLI DUVAR SERAMİKLERİ SELÇUKLULARLA GELMİŞTİR
Geçmişten günümüze Selçuklu, Osmanlı İznik çini sanatı deyince ne/neler anlamamız gerekiyor?
Selçuklu çinisi denilince benim anladığım ya da anlatabileceğim şunlardır: Bir kere Anadolu’ya ilk sırlı duvar seramikleri Selçuklularla gelmiştir. Bizans’ta da, daha nicelerinde de sırlı duvar seramikleri yoktur. Seramikleri keserek ilk defa geometrik şekiller oluşturanlar da yine Selçuklulardır. Selçuklular, ikinci bir grup olarak da sarayda kullanılan seramikler yapmışlardır ki bunlara “Saray Çinileri” denmiştir. Saray Çinileri, Selçuklu çinilerinde ilk akla gelen desendir ve bunlar bitki, hayvan ve insan figürleriyle bezenmiştir. Selçuklu çiniciliğinde akla gelen en önemli olay ise Kubadabad kazılarıdır. 27 yıldır süre gelen bu kazılardan çıkarılan örnekler çok önemli bilgi hazineleridir. Bir diğer önemli konu da Osmanlı’daki gibi ve hatta şimdiki gibi İznik’in bir çini merkezi oluşudur.
Osmanlı ve çini ibareleri sizde ne türden çağrışımlara sebebiyet veriyor?
Osmanlı’da çini deyince tabii olarak İznik çinilerini anlıyorum. İznik çinilerinde de en önemli olay da kuvarstır. Zira asırlara dayanan İznik çinilerinde renk ve sırların bozulmamasının nedeni kuvarstır. İkinci akla gelen ise renklerdir. Zira İznik çinilerinde kullanılan renkler ve hatta tonlar bellidir.
Osmanlı çiniciliği için önemli bir tarih söz konusu mu?
Tabii ki İstanbul’un fethi... Osmanlı çiniciliğinde en büyük gelişme II. Mehmed Han’ın İstanbul’u fethettikten sonra Baba Nakkaş’ı sarayın başnakkaşlığına getirmesi olmuştur.
İZNİK ÇİNİ ATÖLYELERİNDE KIRMIZI, KOBALT, FİRUZE, SİYAH VE KAHVERENGİ YOĞUNLUKLA KULLANILMAKTAYDI
En çok hangi renkler tercih edilmekteydi?
Kırmızı, kobalt mavi tonları, firuze, yeşil, siyah, kahve ve kabarık mercan kırmızısı... Yapıldığı teknik sıraltı tekniğidir. Geliştirilen ilk teknik de mavi-beyazdır. O dönemde İznik, saraydan gelen siparişlerin yapıldığı çok önemli bir şehir merkezi olmuştur. Sarayda 600 sanatçı, 45 tasarımcı çalışıyordu. İlk akla gelen ve hatta tek akla gelen kişi de Mimarbaşı Sinan’dır. 1530’ların sonunda sarayın yöneldiği cami, medrese, türbe ve restorasyon işleri dolayısıyla çini üretimi daha çok karolara doğru kaymıştır.
Nerelerde şimdi bahsettiğiniz karolar?
Bunları görebileceğimiz en önemli eserler Rüstem Paşa, Sokullu ve Selimiye camileriyle birlikte Topkapı Sarayı’dır.
ÇİNİDE DESEN ÇOK ÖNEMLİ
Çinilerde desen önemli. Desene, fırınlamaya, sırlamaya ve çark ustalığına dair neler söylemek istersiniz?
Çini konusunda ben hocalık yapmadığım için genel anlamda değil de kendi tecrübelerimden konuşabilirim.
Tabii ki buyurunuz Gülfer Hanım…
Bahsettiğiniz gibi çini sanatında desen çok çok önemli. İlk başladığım zamanlarda bu konuda çok sıkıntı çektim...
Neden?
Çünkü herkes birbirinin aynı deseni yapıyor... Ortada yüzlerce eser var ama hep aynı desenler ortada dolaşıyor.
ÇİNİCİLİKTE DESEN KADAR SIR VE FIRIN DA EHEMMİYET ARZ EDİYOR
Siz nasıl farklılaştınız?
Çok çalışıp, araştırıp çözdüm olayı... Kitaplar kitaplar... Kaynaklar, kaynaklar… Şimdi muhteşem bir desen arşivim var. Bu sanatın temeli de bu. İnşallah enstitü açtığımda tüm kitaplarımı oraya bağışlayacağım. Sır ve fırın gayet tabi ki çok önemli. Sır ve fırını İznik’teki atölyede çoğunlukla hocam eşliğinde yapıyorum. Şu ana kadar hiç zayiat vermedim.
Nasıl oldu da zayiat vermediniz?
Zira altyapılarım İznik.
İznik altyapısından ne anlamamız gerekiyor?
Kuvars… % 85 kuvars.
Çini sanatında ustanız/ustalarınız kimler?
İlk aklıma koyduğumda araştırıp bulduğum hocam Gülen Kesova’dır. Gülen Hanım, İSMEK Bağlarbaşı Türk-İslâm Sanatları İhtisas Merkezi’nde ihtisas hocası. Kendisinden bir yıl boyunca haftada bir gün, sabahtan akşama kadar sadece desen dersleri aldım. Bir yılın sonunda ‘hocaların hocası’ Adil Can Güven Bey ile tanıştım. Bütün ısrarlarıma rağmen ders vermiyordu... Bana değil kimseye ders vermiyordu o zaman için. İznik’ten atölye tuttum, ısrarlı bir şekilde talep edince hocam ikna oldu. Böylelikle hocamla çalışmalara başladık. Hakikaten muhteşem bir insan ve hoca.
Bu arada Unesco’nun tanıdığı Mehmet Gürsoy Hoca’yı zikretmemek olmaz. Bir çini sevdalısı olarak Mehmet Gürsoy hocadan çok feyz aldım. İnanılmaz birikimli, müthiş katkısı oldu.
Ve çark… Üstadım Mehmet Yıldırım’dan çarkı öğrendim. Kütahya’ya ziyaretine gittim. Mübarek bir insan. Hocalarıma müteşekkirim.
FAİK KIRIMLI BİR NEVİ MANEVİ HOCAMDIR
Bir de hiç tanımadım ama tanısaydım muhakkak büyük şeref duyacağım Faik Kırımlı merhum var. Onu ruhani, bir nevi manevi hocam olarak kabul ediyorum. Yaptıklarından ve yazdıklarından çok şey öğreniyorum. Ruhu şâd olsun. Bu vesileyle tüm hocalarıma hayırlı ömürler niyaz ediyorum.
İZNİK ÇİNİSİ DENİLİNCE KÜLLERİNDEN YENİDEN DOĞAN ANKA KUŞU’NU ANLIYORUM
Âmin… Şimdi sorumuzu iletelim: İznik çinisi dendiğinde ne anlıyorsunuz?
Yüzyıllar boyunca nice devletler kurulmuş, niceleri yıkılmış, nice şehirler kurulmuş ve nice kentler niceleri yıkılmış… Bunca yıkıntının altında kalmış ama küllerinden yeniden doğmuş bir Anka Kuşu’ nu anlıyorum, İznik çinisi denildiğinde. İznik çinisi denilince zarafetinden, estetiğinden ve güzelliğinden asla ödün vermeyen bir kraliçe anlıyorum...
İznik çinisi deyince UNESCO'nun ‘Dünya Mirası’ kabul ettiği tescilli bir sanatımızın var olduğunu ve bu sanatı; İznik çinilerini özenle üretmemizin lazım geldiğini ve yine hassasiyetle korumamızın gerektiğini anlıyorum.
12. ve 13. yy. Selçuklu seramik ustaları, Osmanlı çini sanatına ne türden katma değerleri miras bırakmıştır?
12’inci ve 13’üncü yüzyıl Selçuklu seramik ustalarının yaptığı tek renk sırlı tuğlalar bu gün de devam etmektedir. Kubadabad kazılarında örneklerini gördüğümüz figürlü seramik karolar bugün de bütün mükemmelliğiyle devam ettirilmektedir. Bendeniz daha çok evani türünde Selçuklu eserlerini yapmaya çalışıyorum. İnşallah bunları da Bienalden sonra Katar’da sergileyeceğim.
İnşallah. İznik çinisi size neler öğretti?
İZNİK ÇİNİSİ KADİM TOPRAKLARDA KADİM SANATLA İÇ İÇE OLDUĞUMUZU ÖĞRETTİ
Nasıl bir kadim topraklarda, nasıl kadim bir sanatın içinde olduğumuzu öğretti… Kalıcı ve güzel işler yaparak sadece bugünü değil; geleceğimizi de kurtarabileceğimizi öğretti. Aklımızı başımıza almazsak tarihi eserlerimizin nasıl talan edilebileceğini öğretti. 500 yıl evvel İsfahan’da, Damascus’da yapılan seramiklerin bugün bize nasıl ışık tutabileceğini öğretti. Aslında iyi okumak gerektiğini bu dünyadan kimlerin gelip kimlerin geçtiğini, ama bu sanatın hep var olduğunu öğretti. Ayrıca İznik çinilerinin diğer sanatlara benzemeyen apayrı bir yeri olduğunun farkında olmamız gerektiğini öğretti.
Çalışmalarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gerçekten dipsiz bir kuyu gibi… Ya da uçsuz bucaksız bir lavanta tarlası... Ne okumakla bitiyor ne araştırmakla; ne de öğrenmekle… Ben şahsen spesifik düşünüyorum. Sadece geleneksel İznik çinilerini ve Selçuklu seramiklerini yapıyorum ya da yapmaya çalışıyorum.
DÜKKÂNIM YOK; ACELEM YOK…
Dükkânım yok; acelem yok… Yapıp ettiklerimin sadece sanat değeri olabilsin diye gayret ediyorum. Ve bu yüzden sadece ‘Bienal Sanatçısı’ olmak istiyorum. Sabırla, ısrarla, aşkla…
SAVAŞTAN KAÇAN VE OKUYAMAYAN ÇOCUKLARIN RUH DÜNYALARINDA SANATIMLA YER ALMAK İSTİYORUM
Geleceğe dair hayalleriniz nasıl şekilleniyor?
Uzun vadede bir hayalim var: Bir enstitü açmak istiyorum. Savaştan kaçan, okuyamayan çocuklara faydalı olmak istiyorum, onların ruhlarına sanatla dokunmak ve hayata dair belki biraz umut aşılamak istiyorum. Tıpkı şairin dediği gibi: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.”
Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Selçuklu seramikleri ve İznik çinileri konusunda Türkçe kaynak sıkıntısı var. Bu konuda çalışılmasını temenni edebilirim, çalışanlara da yardımcı olmak isterim.
Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Sanat sevdalılarını Cumhurbaşkanlığımızın himayesinde Fatih Belediyesi ve Klasik Türk Sanatları Vakfı’nın organize ettiği Yeditepe İstanbul Bienali’ne bekliyorum.
İbrahim Ethem Gören