Dr. Muhammet Çevik Adıyaman Üniversitesi’nde Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Araştırma Görevlisi olan sanatkâr bir şahsiyet. Afet bölgesindeki kardeşlerimize borçlarımızı ödemek için gittiğimiz Adıyaman’da Doç. Dr. Ebubekir İnan arkadaşımız vesilesiyle tanıştığımız, görüştüğümüz, Kahta’daki baba ocağında misafir olduğumuz Dr. Muhammet Çevik Adıyaman’da depremden etkilenen on binlerce kardeşimizden biri…
Dr. Muhammet Çevik ile içinden, deprem, ebru sanatı ve muhatabımızın uzmanlık alanı olan ebru ile yazı tezyinatı geçen bir e-sohbet gerçekleştirdik.
Muhammet Bey öncelikle geçmiş olsun. Deprem esnasında Adıyaman’da evinizdeydiniz. Deprem anını ve sonrasında yaşadıklarınızı özetlemenizi istirham ediyorum.
Teşekkür ederim. Başta komşu illerimiz olmak üzere tüm milletimize geçmiş olsun.
DR. MUHAMMET ÇEVİK: BU ACI HEPİMİZİN
Bu acı hepimizin. Allah cümlemizi bir daha böylesi bir musibetten korusun.
Âmin.
Deprem anı zordu, endişe vericiydi. Dokuz katlı bir binanın beşinci katında idik ve binamız ağır hasar aldı. Ama sonrasında gördüklerimiz ve yaşadıklarımız deprem ânını hatıra dahi getirmeyecek kadar ağırdı. Ablam ve ailesinin yaşadığı bina yıkılmıştı. İlk saatten itibaren onları bulmak için enkaz başına gittik. Bir yandan yağmur, bir yandan dondurucu soğuk... İlk iki gün enkaz başında hiç bir şey yapamadan durduk. İkinci günün akşamı arama kurtarma ekipleri ve iş makineleri gelmeye başlayınca arama faaliyetlerimiz anlamlı bir hâl aldı. Kayıplarımızı dördüncü günde bulduk. Ancak vefât etmişlerdi. Ama öylesine büyük bir âfetti ki yaşadığımız, onları hiç bulamama, toprağa verip dua edecek bir mezarlarının dahi olamaması korkusu her şeyin önüne geçmişti. Enkaz altında olan ama enkaz başına gelecek kimsesi kalmayanları mı dersiniz, cenazesi çıkarılıp sahipsiz olduğu için sokakta kalanları mı dersiniz, insanların yıkanıp kefenlenmeden toplu halde defnedilmesini mi dersiniz... Tam bir kıyamet provası, bir distopya idi yaşadığımız. Cenab-ı Hakk bir daha yaşatmasın.
Âmin. Adıyaman ve ilçeleri depremden ne kadar etkilendi?
En fazla etkilenen ve en fazla kayıp veren yer nüfusunun da fazla olması hasebiyle Adıyaman'ın merkezi idi. Sonra Gölbaşı ve Besni ilçeleri ile dağ köyleri idi. Dağ köylerinde çok fazla kar olması sebebiyle arama ve kurtarma faaliyetleri de yardım faaliyetleri de neredeyse bir haftaya kadar başlayamadı. Oralarda sağ kalanların çok daha fazla mağdur olduklarını duyduk.
Geride kalan 18 günlük süreçte hayat nasıl şekilleniyor?
Hayat devam ediyor. Maalesef ya da çok şükür ki insan her acıya alışıyor. Özellikle canlı ya da ölü şekilde, kayıplarını bulanların üzerinden büyük bir yük kalkıyor. Kuşkusuz deprem çok büyük sonuçlar doğurdu, her türden çok büyük yıkıma sebep oldu. Sadece yakınlarımızı kaybetmedik. Evlerimizi, işimizi, yaşam tarzımızı, çocuğumuzun okulunu, mahalledeki fırınımızı, çarşıda oturup çay içtiğimiz esnafı, âşinâ olduğumuz sokakları, şehrin simgesi olan tarihi yapıları, şehrin seslerini, renklerini, âhengini kaybettik. Sadece ölenleri kaybetmedik maalesef yaşayanları da kaybettik. Yüz binlerce insan geçici ya da kalıcı olarak gitti buralardan. Yeni bir ev, yeni bir şehir, yeni bir hayat kurmak gibi ağır bir sorumluluk var üzerimizde, ebeveynler olarak çocuklarımıza yeniden umutlu bir gelecek inşa etmek sorumluluğu var. Ve bu, on sekiz günde, bir kaç yılda değil belki bir ömür boyu gerçekleştirilemeyecek kadar ağır bir yük.
ÜMİTVÂRIZ…
Ama ümitvârız, başka türlüsü mümine, Müslümana yakışmaz. Yıllarca sanatkâr olarak levhalara işlediğimiz hakikatlere sığınıyoruz; Allah'ın rahmetinden ümit kesilmez, Allah var gam yok, Allah bes baki heves, Bu da geçer ya Hu...
Sözün bu yerinde depremde hayatlarını kaybeden kardeşlerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifalar ve geride kalanlara sabr-ı cemil niyaz ederek ebru serencamınıza nazar edelim… Geleneksel sanatlarımızla teşrik-i mesainiz nasıl başladı?
Ebru sanatına ilgim yirmili yaşlarda başladı. 2008 yılında Urfa'da yüksek lisans yaparken ağabeyimin devam ettiği Ömer Sabuncu Hocanın atölyesine çok kısa bir süre, malzemeleri tanıyacak ve temin edecek kadar kısa bir süreliğine katıldım. Sonra devam edemedim. Ta ki 2015 yılında üniversitede çalışmaya başlayıncaya kadar. Üniversiteye geçince, üniversitenin öğrenci toplulukları için sunduğu imkânları ebru sanatını öğrenmek ve öğretmek için kullanmaya karar verdim. Bir öğrenci topluluğu kurarak, üniversitenin kültür sanat faaliyetleri kapsamında bir atölye açıp, ebru kursu düzenleme imkânı bulduk.
Ebru sanatı tedrisatınız için büyükçe bir paragraf açalım…
Ağabeyim Ahmet Çevik kursa hocalık yapıyordu bense ebru topluluğunun akademik danışmanlığını yapıyordum. Öte yandan kursa öğrenci olarak devam ediyordum. Temel ebru eğitimimi bu kurslarda ağabeyimden aldım. Ama ebruya olan ilgim bu kurslarla sınırlı kalmadı. Öyle ki ebru sanatı akademik kariyerimi bile geciktirecek kadar hayatımın merkezine yerleşti. Çok sayıda basılı kaynak edinerek orada gördüğüm ebruları taklit etmeye çalıştım. Satın alınabilecek her türlü ebru malzemesini temin etmeye çalıştım. Bu sanatı ilerletmede internetin ve ebru ustalarının yayınladığı videoların önemli bir katkısı oldu. Allah’ın lütfuyla, yoğun bir çalışma ve deneme yanılma yöntemi ile bugünlere kadar geldim. Bugün, üniversitede Kadim Sanatlar Topluluğu adı altında topluluk faaliyetlerine ve öğrenci yetiştirmeye devam ediyorum. Adıyamanlı Hattat Ramazan Taştan ve Bakır kakma sanatçısı Doç. Dr. Ebubekir İnan Hocalarım ile birlikte güzel bir sanat ortamı ve işbirliği imkânı oluştu. Çok sayıda sergi açtık. Çeşitli etkinliklere katıldık. Çok şükür. Lakin bu ortamımız da depremden nasibini aldı. Arkadaşlarımız şimdi geçici olarak Adıyaman'dan ayrıldılar. Ama muhtemelen bu ayrılık uzun sürecek.
Nezdinizde sanat, estetik ve eser hangi karşılıkları buluyor?
Geleneksel sanatları icra edenler için sanatın anlamı daha çok Sanat-ı İlahiyi taklid etmek ve icra ettiği sanat üzerinden Sani-i Kâinât'a ulaşmaktır. Üstad'ın “anladım işi sanat Allah’ı aramakmış” şeklinde ifade ettiği hakikat… Bu sanatın dayandığı estetik anlayış da kültür ve medeniyetimizin diğer unsurları ile birlikte çok daha anlamlı ve kâmil bir hüviyet kazanmaktadır.
DR. ÇEVİK: EBRU TOPYEKÛN BİR MEDENİYET TASAVVURUDUR.
Ebru, Hüsn-i Hat sanatıyla, Hüsn-i Hat tezhip ile mimarisi ve musikisi ile inancı ve ahlâkı ile bir arada olduğunda ortaya çıkan topyekûn bir medeniyet tasavvuru oluyor. Sanatçının ürettiği eser ise bu tasavvurun somutlaşmış, paylaşılabilir halidir. Bu anlamıyla ebruyu müstakil bir sanat olarak, modern tarzda icra etmeye çalışan, onu ait olduğu bütünden ayırmaya çalışan sanatçıların da ebruyu basit bir boyama tekniğine indirgediğini düşünüyorum.
Sanatkâr hangi mülahazalarla ve ne için eser üretir?
Benim için eser üretmek öncelikle bu sanatı icra etmenin ve bahsettiğim medeniyet tasavvuruna talip olmanın bir yolu. Diğer taraftan ebru teknesi başında zaman geçirmek ve halet-i ruhiyenize göre renklerle ve formalarla meşgul olmak zaten başlı başına bir nimet. Yaptığınız iş her zaman eser ile sonuçlanmak zorunda değil. Hatta öyle ki, modern insanın yalnızlığını, popüler kültürün gelip geçiciliğini düşündüğünüzde atölye ortamı, atölye sohbetleri ve atölyede çay içmek bile bu işi sürdürmek için yeterli bir sebep. Ama ortaya eser çıkarmadan sanat icra etmek de olmuyor. Sanat bir ifade biçimi ise muhataplarınıza sunacak eserleriniz olmalı.
Ebruya dair teknenizden neler çıkıyor?
Ebrunun birçok çeşidini icra ediyorum. Battal ebru zaten bir derya. Yüzlerce çeşidini yapmak mümkün. Çiçekli ebrular konusunda da büyük hocalarımızın son yıllardaki çabaları ile neredeyse her çiçeğin ebrusu yapılabilir hale geldi. Ben de onları takliden çok sayıda çiçek ebrusu yapıyorum. Ama benim sanatımın merkezine zamanla Hüsn-i Hat tezyini yerleşti.
Ebru sanatımızın hemen her nev’inde eser üretiyorsunuz. Çiçekli ebrular, battal ebrular, hatip ebruları vs. Ebru teknesinden her biri diğerinden âlâ keyfiyeti haiz eser çıkarmanın sırrını konuşalım…
Her sanatın bir üslubu ve bir geleneği var. Öteden beri yapılagelen, büyük üstadların yaptığı işler var. Öncelikle onları taklit etmek gerekiyor. Onlar bir nevi kılavuzluk ediyor. O işleri yeterince meşk ettikten ve taklit ettikten sonra özgün işler yapmaya sıra geliyor. Bugün ebru sanatında özellikle çiçek ebrularda çıta çok yükselmiş durumda. Büyük hocalarımız belli tarzlara yoğunlaşıp bizim için aşılması zor hedefler koyuyorlar. Biz de elimizden geldiğince onların açtığı yolda ilerliyoruz. Özellikle lâle, karanfil, sümbül ebrusu yapmayı severim. Ama dediğim gibi ben daha çok battal ebruyu ve ebrulu tezyin işini meslek edindim.
Ebru ile yazı süslemesi alanında şahsınıza has bir tekniğe ve yorumlara şahit oluyoruz. Bu alandaki çalışmalarınızı konuşalım…
Malumunuz ebru başlangıçta zemin kâğıdı, yan kâğıdı ya da başka türden tezyin amacıyla kullanılmış. Son zamanlarda daha çok çiçek formlarına ya da modern tarz ebrulara doğru bir kayma var. Ebruyu müstakil bir sanat olarak icra etmeye çalışıyorlar. Bu durum ebru sanatı için bir kazanım gibi görünse de ben bunun bir kayıp olduğu kanaatindeyim. Çünkü İslam Sanatının merkezinde Hüsn-i Hat sanatı vardır. Hat sanatı tamamen bize özgüdür, çok zengindir. Tarihten bu yana en güzel sanat örnekleri hat sanatından çıkmıştır.
EBRU-HAT İLİŞKİSİNİ KESMEK EBRU SANATINA ALAN KAYBETTİRİR.
Dolayısı ile ebru-hat ilişkisini kesmek ebru sanatına alan kazandırmaz kaybettirir. Bu anlayışla son yıllarda ebru ile tezyin konusuna yoğunlaştım. Ebruda yaldız boyayı bu işe özgü olarak, farklı çeşitlerde kullandım. Böylelikle ebru, katı’ ve tezhipteki bazı tekniklerin birleşiminden yeni bir tezyin anlayışı ortaya çıktı. Ortaya çıkan eserler ve aldığım geri dönüşler bu fikrimin doğruluğunu ortaya koyuyor. Başlangıçta Adıyaman’da birlikte çalıştığımız Ramazan Taştan hocamın basit, düz formdaki yazılarını tezyin ederken bugün İstanbul başta olmak üzere birçok şehirden, birçok hattat arkadaşın her çeşit yazısını tezyin ediyorum. Özellikle de Hilye tezyini konusunda güzel işler çıkardık ortaya.
Ebru ile hilye tezyinatı yapıyorsunuz. Hilye-i Şerife’nin mücerret aharlı kâğıttan ebruyla bezenme süreçlerini ustasından dinlemek isteriz…
Bu konuda ilerlemek epey bir zaman aldı. Çünkü ebru ile tezyinin kendine özgü zorlukları var. Bu zorlukların başında da murakka esnasında kâğıtların, hem aharlı kâğıdın hem ebru kâğıdının ıslanınca genleşmesi geliyor. Her kağıdın genleşme oranı ve yönü farklı oluyor. Kâğıt kuru iken aldığınız ölçüler kâğıt ıslanınca değişiyor. Özellikle hilyenin dairevi formlara sahip olması bunu ciddi manada sorun yapıyor. Ama tecrübe ede ede, üstesinden geliyoruz. Geleneksel anlamda murakka tekniğini kullanıyorum.
ÖZGÜNLÜK, EBRULARDA, RENKLERDE VE FORMLARDA.
Burada özgünlük ebrularda, renklerde ve formlarda. Elinizdeki eser ile uyumlu tercihler yaptığınızda o âhengi yakaladığınızda tezhiplenmiş eserlerin güzelliğini aratmayacak işler ortaya çıkabiliyor.
Adıyaman’da geleneksel sanatlarımıza ve ebruya ilgi hangi seviyede?
Adıyaman'da ebruya ilgi çok fazla. Hem açtığımız sergilerde hem de kurs taleplerinde buna şahit oluyoruz. Ama bu ilgiyi karşılayacak bir eğitim ya da atölye ortamı olduğunu söyleyemem. Resim öğretmenlerinin açtığı çok sayıda kurs var. Bu kurslar geleneksel ebrunun zenginliğini kazandırmaktan çok uzak. Bizim çabalarımız da üniversite çevresi ile sınırlı kalıyor. Bir yandan öğrenmeye bir yandan öğretmeye çalışınca hitap ettiğimiz kitleyi geniş tutamıyoruz. Ebru öğrettiğimiz öğrenciler de başka şehirlere gidiyorlar çoğunlukla. Bu da bir kazanım ama Adıyaman’a katkı anlamında olumsuz bir durum. Öğrenci yetiştirmek uzun süren, sabır isteyen ve bir geleneğin oturmasını gerektiren bir durum. Çok iyi öğrencilerimiz olmuştu, pandemi sebebiyle bırakmak zorunda kaldılar. Tam işleri topladık, atölyeyi yeniden aktif hale getirdik, yeni öğrencilerimiz bir seviyeye geldi derken bu sefer de deprem musibetine duçar olduk. Takdiri ilahi. Keşke depremin olumsuz sonuçları sadece böyle şeyler olsaydı.
Keşke… Yakın zaman içerisinde bir ebru sergisi açma niyetindeydiniz. Deprem, hazırlık süreçlerinizi ve bu meyanda eserlerinizi ne kadar etkiledi?
Evet… Son bir yılda yaptığımız eserler ile bahar aylarında bir sergi açmayı planlıyordum. Çerçeveye dahi koyduğumuz elliye yakın eser vardı. Bir kısmı atölyede, bir kısmı evde… Tabi kulun hesabı ile Allah'ın hesabı bir değil her zaman. Depremde özellikle evimiz ağır hasar aldı. İlk şoku atlatıp, kayıplarımızı bulup, günler sonra geri dönünce evlerimizin girilmez olduğunu gördük. Oradan umudu kesince atölyeye koştum. Orası görece daha iyi durumda idi. Düşen, çevresi kırılan, zarar gören çok sayıda eser olsa da hâlâ bir sergi açabilecek kadar eser vardı. Onları çıkarıp babamın evinde teras katına çıkardım. Şimdi evdekileri çıkarıp çıkaramayacağımıza bakıyorum.
ENKAZDAN ÇIKANLAR SERGİSİ
Onları da çıkarırsam bir “enkazdan çıkanlar sergisi” düşünüyorum. İnsanoğlu böyle işte, kaderin ne getireceğini bilmeden, yeniden plan yapmaya başladık bile.
İnşallah. Bundan sonraki çalışmalarınıza dair fikriyatınızı öğrenmek isteriz.
Bundan sonrası biraz muamma. Aslında hep muamma da, ya bilmiyoruz ya unutuyoruz. Eskilerin tûl-i emel dedikleri durum. Allah kısmet ederse önce aileme kalacak bir yer bulmam, yeni bir yuva kurmam gerekiyor. Adıyaman’dan uzaklaşmak istemiyorum. Eğer daha zorunlu ihtiyaçlarımızı giderir de imkân bulursam yeniden tekne açmayı, ebru ile biraz teselli bulmayı, biraz terapi olmayı umuyorum. Kısa vadede her şey alt üst olduğu için, belki çadırkentlerde tekne açarak çocuklara ebru yaptırmayı, onların ruhlarında açılan yaraları biraz muhabbet ederek, biraz sanat yaparak tedavi etmeyi düşünüyorum.
MEVLAM GÖRELİM NEYLER, NEYLERSE GÜZEL EYLER…
Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler.
Hasbihalimize dair neler söylemek istersiniz?
Öncelikle yaşadığımız bu büyük âfette duyarsız kalmadığınız, bizzat âfet bölgesine gelerek yaralarımızı sarmaya, elimizden tutmaya çalıştığınız için size ve şahsınızda milletimize teşekkür ederim. Gerçekten başta âfetten daha az etkilenen komşu illerimiz, Şanlıurfa ve Diyarbakır olmak üzere tüm Türkiye'yi olanca imkânı ile yanımızda bulduk. Bu çok büyük bir lütuf, zorluğun yanındaki kolaylık oldu bizim için. Acı ve kayıplarımız dışındaki zorluklar bu destek sayesinde hafifledi. Geleneksel sanatları icra eden sanatkârlara kendilerini ifade etme imkânı tanıdığınız için de ayrıca teşekkür ederim. Umarım acıları değil de yalnızca sanatı konuşacağımız daha selâmetli günlerde yeniden konuşma imkânı buluruz.
İnşallah. Var olunuz, kolaylıklar diliyorum.
Çok teşekkür ederim.
İbrahim Ethem Gören/24.02.2022 Yazı No: 338