Kifayet Emel Özkul günümüz Türk süsleme sanatlarının usta temsilcilerinden biri. Yurtiçinde ve yurtdışında birçok sergide ülkemizi başarıyla temsil eden Sanatkâr Kifayet Emel Özkul evindeki atölyesinde ve üniversitede öz sanatlarımıza yeni eserler ve isimler kazandırmanın gayreti içerisinde bulunuyor. Kifayet Emel Özkul ile çini sanatından yola çıkarak bir e-sohbet gerçekleştirdik.
Kifayet Hanım sizi tanıyabilir miyiz?
Merhaba, ben Sivas doğumluyum, Polis bir baba, ev hanımı bir annenin ilk çocuğuyum. Baba mesleğinden dolayı farklı şehirlerde büyüdüm, okul hayatımda aynı şekilde oldukça hareketli geçti. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları mezunuyum. Yüksek Lisansımı da yine Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde yaptım. Doktora eğitimime Aydın Üniversitesi-Grafik Tasarım Bölümünde devam ediyorum. İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’da öğretim görevlisi olarak görev yapmaktayım.
Genelde sanatla, özelde Türk süsleme sanatlarımızla teşriki mesainiz nasıl başladı?
Sivas’ta doğup, Kayseri, Konya, Çankırı, Erzurum şehirlerimizde yani Anadolu Selçuklu yapılarının tam göbeğinde büyüyüp, medreselerin, bahçelerin içinde oynayınca etkileniyorsunuz. İstanbul’a gelince de Osmanlı Sanatıyla karşılaştım, zaten çocukluktan beri resim ile ilgileniyordum, polis arabalarını çizmeyi çok seviyordum. Zamanla resim sevdam geleneksel sanatlara yönelmeme sebep oldu, Mimar Sinan Üniversitesi’nde de üç bölümü aynı anda kazanınca, içlerinden geleneksel sanatları okumayı tercih ettim.
Bu süreçte birincilikle mezun olduğunuz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin ülkemizin geleneksel sanatları için ürettiği katma değere ilişkin neler söylemek istersiniz?
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi benim okuduğum dönemde zor girilen ve öğrenciyi zorlayan bir üniversiteydi ve alanında tekti. Şimdi alternatif olarak başka üniversiteler açılmış olsa da, yine de alanında en iyisi derim ve hocalarımız da gerçekten müthiş donanımlı hocalar, oradan mezun olduğum için kendimle hep gurur duymuşumdur.
Lisans mezuniyetinizin ardından Almanya’da yaptığınız sanatsal çalışma ve üretimler için de bir paragraf açalım dilerseniz…
Mezun olduktan sonra uzun bir yurt dışı tecrübem oldu, burada öncelikle etrafımda ülkesine hasret olan benim insanımla eğitim çalışmalarına başladık. Sonra talepler doğrultusunda farklı şehirlerde eğitim merkezlerinde, belediyelerde, halk eğitim merkezlerinde, derneklerde ders verdim. Dortmund University ve Bergische Universität Wuppertal’ de ebru sanatını öğrenmek isteyen Türk ve yabancı öğrencilere ebru dersi verdim. Duisburg İş Adamları Derneği ve Duisburg Belediyesi ile Avrupa Birliği Projesi yaptım; bu projede ebru sanatını öğrenmek isteyen katılımcılara bu sanatı öğrettim. İstanbul Üniversite’ne orada görev yapan bir arkadaşımla gönderdiğim özgeçmişim neticesinde kendi alanımda ders vermem için teklif geldi, zaten geri dönmek niyetindeydim ülkeme geri döndüm.
Şu anda neler yapıyorsunuz?
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’da öğretim görevlisi olarak görev yapmaktayım. Doktora eğitimime Aydın Üniversitesi-Grafik Tasarım Bölümünde devam ediyorum. Evde küçük atölyemde kendi özgün çalışmalarıma devam ediyorum.
Çini sanatında karar kılmanızın özel bir nedeni var mıdır?
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde birinci sanat dalım halı, İkinci sanat dalım çini idi, hem Almanya’daki öğrencilerimin çini sanatına olan talebi hem de İstanbul Üniversitesi’nde çini derslerini vermem istendiği için çini sanatına yönlendim.
Müntesibi olduğunuz İstanbul Üniversitesi’nde çini sanatımızın ihyâ ve inşâına dair neler yapılıyor?
Üniversitemizde öğrencilerimiz iki senelik eğitimde, çini derslerine ayrılan ders süreci içerisinde bir çini ürünün alt yapısından fırınlanmasına kadar her şeyi öğreniyor. Staj aşamasında öğrenciler yönlendiriliyor ve atölye açmak bu alanda üretim yapmak isteyen öğrencilerimize de istedikleri zaman destek veriyoruz.
KİFAYET EMEL ÖZKUL: ÇALIŞMALARIMDA ECDADIMIZI ÖRNEK ALDIM.
Bu cümleden olarak sizin çalışmalarınız için de bir paragraf açalım…
Ben kendi çalışmalarımda ecdadı örnek aldım, nasıl ki onlar o günlerden bu günlere gelen farklı teknik ve üsluplarda çiniler yapmış ve bize görsel üniversiteler bırakmışlar. Ben de kendi adıma siyah renge olan düşkünlüğümü de öne çıkararak benden sonrakilere nasıl bir tarz, motif ve üslup bırakabilirim derdiyle farklı çalışmalar yapmaya çalıştım.
Çini sanatı size ne/neler ilham ediyor?
Anlatmak istediğiniz her şeyi, sabırla, sadakatle, severek aşkla yapabileceğinizi gösteriyor. Ve emeğinizi ateşe atıp heyecanla sonucunu bekliyorsunuz ya, işte o sabır ve teslimiyet çok başka bir şey. Aslında insanın bir kul olarak olması gereken şeyi anlatıyor. Son sözün sahibine tabi olduğunuzu hatırlatıyor.
Sanat, estetik ve eser nezdinizde hangi karşılıkları buluyor?
Günümüzde modern sanatlara çok fazla yönelim var. Sanal dünyanın gelişmesiyle tercihler de değişmeye başladı. NFT gibi sistemler var olmayan sanatların satıldığı, bunların karşısında sanat nereye gidiyor sorusu çıkıyor ortaya.
“SANATÇI KENDİ KÜLTÜRÜNDEN BESLENDİĞİNDE ORTAYA MUHTEŞEM ESERLER ÇIKIYOR.”
Basit bir şekilde yapılan, estetik kaygısı olmayan, varmış gibi olan sanatlar ve eserler ortaya çıkmaya başladı, ilginçtir talep de var. Ancak hiçbirisi estetik değeri olan göze ve kalbe hitap eden sanatların yerini tutmuyor. Geleneksel sanatlarımızda da yapılan yenilikler ve bakış açılarının değişmesi, tasarımların güncellenmesi bir yönden çok önemli bir basamak. Çok güzel örnekler ortaya çıkmaya başladı, kendi içlerinde çok özgün. Sanatçı kendi kültüründen beslendiğinde muhteşem eserler ortaya çıkıyor zaten.
Eser” denmeye seza bir çini eseri hangi hususiyetleri haiz olmalıdır?
Bu konuda ölçü değişiyor maalesef. Kimi ecdattan aldığı desenlerle işlenen çinilere eser derken, kimi çok basitçe bir desen çizince ona eser diyebiliyor.
ÇİNİ SANATKÂRI ÖZKUL: ESER BİR ŞEYLER ANLATMALI.
Talep edenin de etkisi var bu durumda. Bence eser; bir şeyler anlatmalı, sanatçının duyguları geçmiş olmalı, izleyici esere bakarken ruh bulmalı, tek olmalı, özel olmalı.
Bir eserinizin hikâyesini dinlemek isteriz…
15 Temmuz’da Ankara Polis Özel Harekât Dairesi başkanlığına bomba atıldığında polislerimiz şehit oldu biliyorsunuz.
Cümlesine rahmet olsun… Ervahına Fatihalar okuyalım…
Her biri benim kardeşimdi, ailemdi, onlar için bir eser yapmıştım, cennet bahçesi dedim. Şehitlerimizin hepsini cennete gönderdik, onları her ne olursa olsun unutmayacağımızı anlatmak istedim kendi lisanımda. Eserimde; “İkra (oku) ayetiyle başlayan Kur’ân-ı Kerîm’e ithafen bir kitap çizdim, içerisine her işin başı ‘besmele’yi ve Fetih suresinden bir ayet yazdım. Lâle ebced hesabındaki hesaplaması neticesinde ALLAH ismine denk geliyor ve lâle tasavvufta tekliği, birliği temsil eder, yani ALLAH’ın remzidir. Bundan dolayı şehitlerimizin Allah’a kavuşma anını anlatmak için lâlenin içine şehitlerimizin her birinin ismini yazdım. Sağ taraftaki yaprağın içine yedi çiçek yaparak tasavvuftaki anlamını yükledim ve yaprağın ucuna ALLAH yazdım.
“ONDAN GELDİK, ONA DÖNECEĞİZ.”
Ondan geldik, ona döneceğiz. Sol yaprağa altı adet çiçek yaptım, imanın altı şartına ithafen, yaprağın ucuna Efendimizin ismi Muhammed (sav) yazdım. Zeminde kullandığım noktalar hayallerini, daireler vazgeçişlerini, düz çizgiler ise başarılarını temsil ediyor. Siyah renk Peygamberimin sancağının rengidir ve şehitlerimizi o sancağın altına gittiler. Ruhlarına tekrar Fatiha…
Çini çalışmalarınızda tek renk kullanarak lâle ve rumi motifleriyle şahsınıza özgü tasarımlara imza atıp kendi tarzınızı ortaya koydunuz. Söz konusu tarzın öne çıkan unsurlarını da konuşalım dilerseniz…
Evet, neden siyah sorusu çok soruluyor bana.
Kifayet Hanım, ben de sorayım müsaadelerinizle: Neden siyah?
Çünkü siyah, peygamberimin sancağının, sarığının, Kâbe’nin örtüsünün rengidir.
ÖZKUL: SİYAH, İÇİNDE BÜTÜN RENKLERİ BARINDIDIR, GİZLEYİCİDİR, SIRDIR.
Gecenin en zifiri karanlığıdır ve aydınlığa gebedir. Zarafettir siyah, bütün renkleri barındırır içinde, gizleyicidir, sırdır.
Sanatınızı severek icra ediyorsunuz. Ve dahi “Öyle bir severiz ki yaptığımız işi, kalbimize işler, parmaklarımızdan dağılır ve nakış nakış malzemeye düşer.” cümlesini kuruyorsunuz. Sanatkârın işini, bir adım öte sanat ve zanaatını severek icra etmesinin sanata, zanaata, esere ve topluma yansımalarını da sizinle müzakere etmek isterim…
“Öyle bir severiz ki yaptığımız işi, kalbimize işler, parmaklarımızdan dağılır ve nakış nakış malzemeye düşer.” Çünkü bu sanatı bize hediye eden Yaradan vardır, O istemese hiçbir şey olmaz ki! Bırakın fırça tutmayı kalem tutup çizmeyi dahi yapamayız. O Yaradan bize bu yeteneği bahşetmiş ise onu en iyi şekilde kullanmak ve hatta O’nu anlatmak olmalı derdimiz. Sanatkâr kendine nasip edileni sevmeli ve onunla barışık olmalı. Bir basamak ötesine geçip, severken sevdirmeli de… İşinizi severek yapmak hem esere, hem öğrencilerinize geçiyor. Bir kişiyi düzeltin, her bir kişi, bir kişi düzeltse toplum düzeliyor, zaten ve sevmek ile başlıyor bu; kendini sevmek, işini sevmek, yaşamını sevmek, çevresini sevmek. Gözünün gördüğü, kulağının duyduğu, kalbinin hissettiği her şeyi sevmek, Yaratandan ötürü.
Birbirinden âlâ keyfiyeti hâiz evani eserlerinizin yüzeylerinde beliren motif ve karakterlere de müsaadenizle selâm verelim!
Selâm Olsun…
“Türk Sanatı” dediğimiz zaman ne/neler anlaşılmalıdır?
Türk olmak bir seçim değil Allah’ın bir hediyesidir. Müslüman olmak bir seçimdir. Türk olan biri kalkıp ben artık Türk değilim diyemez DNA’sı müsaade etmez. Lakin din değiştirebilir, tercih meselesi tabii.
“TÜRK SANATI DEYİNCE MUHTEŞEM BİR YELPAZE ÖNÜMÜZE ÇIKAR.”
Türk Sanatı deyince içinde mitolojik, kozmolojik ve dini ifadelerin yer aldığı muhteşem bir yelpaze önümüze açılır. Birini çıkarınca diğerleri anlamsız kalır, hepsi bütünün bir parçasıdır. Mesela Türk Kültüründe çokça kullanılan bir hayat ağacı motifi vardır, dünyevi yaşamı anlatırken ölümden sonra Allah’a ulaşmak istemini de ifade eder. Ağacın işlevselliğinin yanında kökleri, gövdesi ve dallarıyla manevi bir yolculuğu da anlatır ve oldukça kapsamlı anlamlar içermektedir. Bizim kültürümüz o kadar zengin ki birçok yabancı sanatçıya da ilham kaynağı olmuştur. Aslında birçok yönden çok zenginiz, kendimizin farkında değiliz.
Çini, Türk mimari ve süsleme sanatlarında nerede konumlanır?
Çini kullanım açısından o kadar zengin ki mimari alanda her yerde kullanılabilir bir hâl aldı. Bir dönem mimari yapılarda iç ve dış mekânlarda çok önemli noktaları süslerken şimdi bir evin neredeyse her alanında kullanılıyor. Günümüzde talebe göre şekilleniyor diyebiliriz.
‘Günümüz çini sanatı’ denildiğinde bu kavramın içerisine neler dâhil olur?
Gönümüzde çini sanatı denilince, bildiğimiz o zarif süsleme unsurlarının yanında, karikatürize edilmiş figürler, sadeleştirilmiş desenler, baskı ile yapılmış motifler gibi örnekler de yer almaya başladı. Sırlanıp 900 derecede fırınlanan her uygulamaya çini deniliyor maalesef.
Bahsettiğiniz tanım, tarif ve tavsiflerde anahtar kelimeler nelerdir?
Dini ve Milli Duygular derim.
Faruk Nafiz, “Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda/Bize heyecan verir bir parça yeşil çini” diyordu. ‘Bir parça yeşil çini’ günümüz insanını hâlâ heyecanlandırmaya devam ediyor mu?
Tabi ki, renklerin hem psikolojik etkileri var hem de yapılan işin zarafeti ortada. Göz, güzeli arar, bulur, izler ve heyecan duyar.
Sıvaslısınız. Sivas Gök Medrese ’deki tezyinat unsurları lisan-ı haliyle Anadolu insanına neler söylüyor?
Elhamdülillah. Sivas Gök Medrese’ye Timur’un dahi âşık olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak, muhteşem bir yapı olduğu aşikârdır. Bezemelerindeki her bir motifin insana verdiği enerji, binanın ruhu, heybeti, taç kapısındaki asalet, motiflerin anlamları, mavinin derinliği, bunları göz ardı etmek na-mümkün. Yapının karşısına geçtiğinizde sizi kucaklıyor ve gülümsüyor, adım adım yaklaştıkça sanki ana kucağına gidiyor gibi hissediyorsunuz.
“SİZE HİÇBİR BİNA GÜLMEDİ Mİ?”
Size hiç bir bina gülümsedi mi? Anadolu Selçuklu yapılarının hangisine gidersem gideyim taç kapısıyla bana gülümsüyor ve minareleri ile kucaklıyor, ruhumu sarıp sarmalıyor. Sanki ecdat oralarda başka bir boyutta geziyor ve ben de onlarla birlikte oralarda bu boyutta geziyorum. O farklı bir şey, o frekansı yakalamak lazım.
Medeniyet tarihimizden izler taşıyan eski(mez) çinilerimizin restorasyonu gerektiği gibi yapılabiliyor mu?
Bu konu kanayan bir yara, içler acısı bir durum. En son Rüstem Paşa Camii’nin restorasyonundan sonra gittim, caminin sol köşe duvarı farklı, küçük parça çinilerle kaplanmıştı ve en çok sevdiğim duvar orasıydı, çok zengin motifler vardı. Restorasyon sonrası gittiğimde yüreğim “cız” etti, tek düze bir çini ile duvarı kaplamışlar, evvelki zengin görünüm yok olmuş. “Sökülen çiniler nereye gitti?” merak ediyorum. İnşallah atılmamıştır, birilerine verilmemiştir ya da yurt dışına satılmamıştır. Ben bu konuda çok duyarlıyım. Lütfen artık, bu millete ait olan bir çiviyi dahi birileri birilerine bizden habersiz veriyor ya da satıyorsa helâl olmasın.
Bu meyanda atılması gereken adımlar nelerdir?
Bu durum için özel bir birim, hatta TARİHİ ESER VE RESTORASYON BAKANLIĞI kurulmalı, nihayetinde kaç asırdır kaç medeniyetin üzerinde ikamet ediyoruz. Her yerimiz tarihi eser.
Esenler Ortopedik Engelliler Derneği nezdinde sosyal sorumluluk üstlendiniz. Özel çocukların ve dahi bedensel sınırları söz konusu olan insanımızın hayata ve hakikate tutundurulmasında sanatın yeri nerede konumlanır?
Onlar, normal dediğimiz insanlardan daha pozitif bir kere bunu söyleyeyim, sizi yormuyorlar, heyecan dolular, bir şey öğrenmek onlar için oldukça keyif verici bir durum, minicik bir şey yapmak başarı. Sanat ile kendilerini daha iyi ifade ediyorlar. Bazen onlar mı bedensel ve zihinsel sınırlılar biz mi diye düşünüyorum.
“SANATLA HERKESİN GÖNLÜNE GİREBİLİRSİNİZ.”
Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Sanatla herkesin gönlüne girebilirsiniz, her kalbe dokunabilirsiniz, sorunların bazılarını çözmenizde anahtar olabilir. Yeter ki her şeyi hakkıyla yapın, adaletli davranın. Sanata lafta değil gerçekten değer vermek sanatçıyı desteklemek gerek. Nedense her yerde sanat hep en sona atılır, en büyük yanlıştır bu. Ecdadımız sanata, sanatkâra önem vermiş, onlar mı daha akıllıymış yoksa biz mi? ortada her şey, tarihi eserlerimize bakınca cevabı alıyoruz zaten. Doğaya baktığınızda da ‘en büyük sanatkâr’ eserlerini yaymış, bu durumla sanata ve sanatçıya hak ettiği değerin verilmesi gerektiğini işaret etmiş, daha ne olsun, anlayana…
Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Her ne yaparsanız yapın sevin ve en iyisini yapmaya gayret edin derim. Herkes kendinden ve çevresinden sorumlu nihayetinde.
İlginiz için teşekkür ediyorum.
İbrahim Ethem Gören/30.12.2021-Yazı no: 276