Ahmet Çoktan ile bir sanat ve estetik sohbeti…
Ahmet Çoktan otuz yıldır öz sanatlarımızla meşgul olan naif bir sanatkâr. Öz sanatlarımızda ebru ile başladığı yolculuğunu tezhip ve katı’ ile güçlendiren Ahmet Çoktan özellikle yurtdışında açtığı sergiler ve verdiği uzun süreli sanat eğitimleriyle irfanımızın, kültürümüzün, sanatlarımızın dört bir kıtada temâşâ edilmesine önemli katkılar sundu.
Ebrunun, tezhibin ve katı sanatının iç dinamiklerine nüfuz ederek kadim sanatlarımızın şifreleriyle ünsiyet kuran sanatkâr Ahmet Çoktan ile sanat ve estetik yolculuğu üzerine hasbihal ettik.
Ahmet Bey sanat ve estetik güzelliklerle temasınız nasıl başladı?
Herhangi bir sanat eğitimi almadan kendi geliştirdiğim düz çizgilerle resimler çiziyor, gemi maketleri yapıyordum. Ablam bir konferansta ebru sanatının varlığını öğrenerek kursa gitmeye karar vermişti. Benden eşyalarını taşımam için yardım istedi. Birlikte Hikmet Barutçugil’in kursuna gittik. O esnada eski kursiyerleri ebru çalışması yapıyordu. Boyalar suya damlatılıyor, şekiller yapılıyordu. Orada teknenin birinde birkaç ebru çalıştım. O gün ebru yaptığımı sanıyor, gelecek haftalar için planlar yapıyordum. Eve dönüp uyumak için gözümü kapadığım anda boyaların suya kavuşma anını defalarca yaşıyor ve o esnada uyanıyordum. Gözümü kapadığım anda o olay tekrarlanıyordu. Bir hafta boyunca bu durum tekrarlandı. Böylece ben de ebru sanatına başlamaya karar verdim.
Bilahare takrar rüyanıza girdimi ebru teknesi?
Hayır, daha sonra bir daha rüyamda hiç görmedim. Belki de buna fırsat olmadı. Zira ebruya başladıktan sonra hiç bir zaman 4 saatin üzerinde uyumadım. Bazen uyumadan işe gittiğim oldu. İşten eve dönüp hemen teknenin başına oturuyordum.
“EBRUDA HENÜZ İCAZET ALMADAN DERS VERMEYE BAŞLADIM”
Sonra Fuat Hoca’yı buldunuz. Ebruda Fuat Hoca’dan neler öğrendiniz?
Hafta sonları benim iple çektiğim, belki bütün bir haftaya denk bir yoğunlukta geçiyordu. Daha icazet almadan kurs vermeye başlamıştım. Sultanahmet’te iki yerde kurs veriyordum. Akşam vakitlerinde de arkadaşlarla Fuat Başar’ın atölyesinde -belki Fuat Hocanın Okulu’nda demek daha doğru olacak- buluşup sohbet ediyorduk. Gece geç vakitlerde herkes gittikten sonra ilerleyen saatlere kadar ebru ile meşgul olarak yeni çiçek çalışmaları yapıyorduk. Fuat Hoca arada bana “Ahmet şurada iki ebru yap da seyredeyim. Bu işin seyri de çok zevkli” derdi.
FUAT BAŞAR EBRUNUN FELSEFESİNİ VÂKIF OLAN ENDER BİR USTADIR
Fuat Hoca bu işin kimyasını, felsefesini ve metafizik boyutlarını bilen ender insanlardan. Fuat hocadan ebruya, hayata ve sanata dair çok şey öğrendim. Zamanla bu sanatların insan ve yaşam üzerinde etkilerini fark ettim. İnsanın, evren içinde ne denli uyumlu ve senkronize bir varlık olduğunu ve ebrunun bir şekilde muhataplarını manyetik alanına çekip teknede yoğurduğunun farkına vardım.
EBRU ETKİLİ BİR SANAT
Ebru serencamınıza değinir misiniz?
Ebru müthiş güzel ve etkili bir sanat. Fakat şu anda ebruya dair gerçeklerden uzak, spekülasyonların yapıldığı, efsaneler ve yanlış bilgilerin sorgulanmadan kabul gördüğü bir dönemden geçiyoruz. Kullanılan malzemeler ve teknikler üzerinden birçok doğru olmayan bilginin kabul gördüğü bir dönemdeyiz. Bununla birlikte yetersiz ve işlevsiz kurslarda yetiştiğini sanan büyük bir kitle var. Bu dönemde yapılmakta olan yanlış işleri atlatmak gerek. Eskiden kalan, sorgulanmayan bilgiler maalesef bir mite dönüşmüş durumda. Bunun değişmesi hiç de kolay değil. Pek çok kurum sorgulamadan, denemeden bu mitleri doğru kabul etmiş durumda. Bu da sanat açısından çok büyük bir sorun. Zira bunların doğru olmadığı basit bir sorgulamayla, denemeyle ortaya çıkacaktır. Bu alanda yapmayı planladığım farklı çalışmalar var.
Ne bekliyorsunuz bu durumda?
Elimdeki projelerin bitmesini, bir de bu dönemin biraz geçmesini bekliyorum.
TÜM GELENEKSEL SANATLARIMIZIN AMAÇ BİRLİKTELİĞİ VAR
Uzun yıllar ebru ile meşgul oldunuz. Bu süreçte ebru teknesi size neler öğretti?
Ebru sanatının ve diğer geleneksel sanatların felsefesi bir esasında. Amaç birlikteliği var. Bu sanatlarla sabrı öğreniyorsunuz, bir de gözlem yeteneğiniz gelişiyor. Sabır oturup beklemek değildir. Çalışıp, mücadele etmek, bıkıp usanmadan denemek, bu yolda araştırıp kendini geliştirmektir sabır. Gözlemlerde bulunmak ve mukayese etmek, deyimleri algılamak bunların sebeplerini bulmaya çalışmak önemli. Eğer herkesin dediğinden farklı bir şey düşünüyorsanız, tek başınıza bile olsanız, tek başına yürümenin gücüne erişiyorsunuz. Doğrularınızı anlatmak için farklı yöntemler arayışı sizi güçlü kılıyor.
Tezhip sanatı gönlünüze nasıl düştü?
1988 yılında Kubbealtı’nda kursa yazılmıştım. Kurslara bir süre devam ettim. Ama o esnada ebru daha ağır bastı. Yoğunluklu olarak ebru sanatına yöneldim. Daha sonra İtalya, Malta ve Japonya’da altın kullanma yöntemlerini araştırdım. Kardeşim Ekrem Çoktan’dan bilgileri güncelleyerek farklı çalışmalara ve desenlere yöneldim.
Tezhipte ustanız kim? Bu alanda neler yaptınız?
Kubbealtı’nda Çiçek Hoca ve Günnur Hoca ile çalışmaya başladım. Kardeşim Ekrem Çoktan’la birlikte Katar Turizm Bakanlığı’na çok büyük tezhipler, ciltler, murakkaalar hazırladık.
2010 yılında sadece altın kullanarak dünyanın en büyük tezhibini yaptık. Guiness Dünya Rekorlar Kitabı’na girdik.
Tezhibi diğer öz sanatlarımızla birlikte kullanmayı seviyorum. Yurtdışına gittiğiniz zaman orada geometrik Selçuklu motifleri olarak bildiğimiz desenlerin “İslami motifler” diye adlandırıldığını gördüm. Bu desenleri 14-15 senedir kullanıyorum. O zamanlar bunların hatların etrafında tezhip deseni olarak kullanılacağına dair inancım tamdı. Gerçekten de bugün bunların yapıldığını görmek beni memnun ediyor.
Son yıllarda katı’ ile hemhal oluyorsunuz. Katı’a nasıl yöneldiniz? Atalar sanatının inceliklerini nasıl kesbettiniz?
Son 13 yıldır yoğunlukla katı’ çalışıyorum. Japonya’da Türk ve Japon sanatlarını ve kültürleri yansıtan bir sergi açılması düşünülüyordu. Bana teklif ettiler. Neler yapabilirim diye düşündüm. Ebru kâğıtlarının üzerinde katı’ çalışması yapmak aklıma geldi. Çalışması çok zevkliydi. Sonuçta çok değişik eserler ortaya çıktı. Esasında yazılı ebruları yaparken zaten kâğıt kesip yapıştırıyordum. Katı’ sanatına da fazla uzak sayılmazdım!
Katı’ sanatını nasıl tarif ediyorsunuz?
Kesme ile ilgili dilimize girmiş deyim ve sözler çok var esasında. Bunlardan biri de "kıldan ince, kılıçtan keskin" deyimini hemen herkes bilir. Katı’, dünyayı ve âdeta cennete giden yolu tarif ediyor bana göre. Ve bu yolun ne kadar hassas olduğunu…
KATI’DA HAYALLER KESİLİRKEN GERİYE GERÇEKLER KALIYOR
Kâğıdın ve derinin fazlalıkları kesilirken, esasında kesilen hayal ve yalan. Geriye hak ve gerçek kalıyor. Belki de kestiğimiz benliğimiz. Bunu başarabilirsek hakikate ulaşmak için adım atmış veya yol almış oluruz. Aksi halde sadece boyalı, kesilmiş kâğıtlar, deriler ortaya çıkar.
Katı’ genellikle kâğıtlarla icra ediliyor. Siz deri üzerinde çalışmayı seviyorsunuz. Kâğıtları, derileri keserken neler düşünüyorsunuz? Tasarımlarınız nasıl şekilleniyor?
Kâğıt ve deri ikisi de birbirinden çok farklı malzemeler. Kâğıtla çalışmak biraz daha kolay. Başladığınız gibi bitiriyorsunuz. Ama kâğıdın ömrü belli, deri kadar uzun değil. İki bin yıllık, beş bin yıllık deriler mevcut. Deri üzerinde yapılan sanatsal çalışmaların sonraki nesillere ulaşması daha muhtemel. Sanatkâr netice itibarıyla dünyada iz bırakıyor. Bizden sonra gelecek olanların bunların hangi ruh haliyle yapıldığını, içeriğini, manasını merak edeceklerini umuyorum. Belki bu çalışmalar onlara da yön verecek. Belki onlara gerçeği hatırlatacak.
TASARIMDA KONU BÜTÜNLÜĞÜ ORTAYA ÇIKIYOR
Tasarım yaparken bazen konu bütünlüğü oluyor.
Mesela…
Mesela… 40 İsm-i Nebi; 33 Elhamdülillah, 33 Sübhanallah ve dahi insanların aciz olduğu konular…
Tüm geleneksel sanatlarda olduğu kadar belki bir adım öte katı’da sabır ön plana çıkıyor. Yeri geldiğinde yüzlerce, binlerce saat alan çalışmalar söz konusu… Böylesi yoğun çalışmalarda motivasyonunuza neler kaynaklık ediyor?
İsm-i Nebi çalışmaya Sevgili Peygamberimize (sav) karşı yapılmaya çalışılan karikatür krizinden sonra karar verdim. Biz bağırıp çağırıyoruz. Engellemeye çalışan polis Müslüman, dükkânı zarar gören Müslüman; ölen Müslüman. Onlar dışarıdan bakıp bunlar cani ve demokrasiden nasibini almamış kişiler diyerek alay ediyor. Oysa Peygamberimizin (sav) sadece bizim için değil tüm insanlık için geldiğini anlatmamız gerekiyor diye düşündüm. Böylelikle tüm insanlığı ilgilendiren 40 hadis seçtim. Bunları; farklı tasarımlarla yaptığım 40 İsm-i Nebi yazısı ile, 5-6 dilde, 40 hadis kitap yanını ile ve sergilerle insanlık âlemine ulaştırmayı hedeflerim.
SEKİZ BİN BEŞ YÜZ SAATLİK EMEK…
33 Elhamdülillah için de bir paragraf açalım dilerseniz…
Tabii ki İbrahim Ethem Bey. 33 Elhamdülillah sergim dünyaca ünlü 33 hattatın 33 elhamdülillah yazısından müteşekkil. Bu sergi çalışmamı sekiz bin beş yüz saatte tamamladım. Böylelikle 1 Nefes 1000 Şükür sergisi ortaya çıktı. Ve böylelikle ne kadar çok ve önemli şeylere sahip olduğumuzu insanlığa hatırlatmayı amaçladım.
Kapitalizm bizlere en hızlı arabayı, en büyük evi, son model telefonu dayatıyor! Bunlara ulaşmak için insanlığımızı, dostlarımızı, kulluğumuzu unutuyoruz. Bunları elde ettikten kısa bir süre sonra sıradanlaşan bu metaların yerini başka hevesler alıyor. Oysa sağlıklı bir şekilde bir yudum su içebilmek, bir nefes alabilmek ve verebilmek ne kadar önemli. Bunları hatırlatmak istedim.
Katı’da ne/neler arıyorsunuz?
Katı’ çok zevkli ve insanı her yönden geliştiren bir sanat dalı. Gençlerin ve çocukların konsantrasyon sorunu son yıllarda dünyanın ortak problemi. Temel sorun konsantrasyon. Bu süre maalesef 18 saniyeye kadar düşmüş durumda. Bu sürenin katı’ sanatı ile artırılabileceğine inancım tamdır.
Bu alanda sizin herhangi bir çabanız var mı?
Bunun için özel bir lisede iki senedir çalışmalar yapıyorum. Bu etkinliğe katılan arkadaşların yarıdan fazlası konsantrasyon sürelerini 20 dakikanın üzerine taşıdılar. Öğrencilerimin yarıya yakın bu sureyi 35-40 dakikaya taşımayı başardı.
ÖNEMLİ OLAN İNSANLARIN KALPMERİNE GİREBİLMEK
Katı’da ve ebruda aradıklarınızın ne kadarını buldunuz?
Benim için önemli olan insanların kalbine girebilmek, orada yer bulabilmek. Bazı kişilerin de soru sormasını sağlamak ve böylelikle önyargıların kırılmasını temin etmek.
Bir dönem Macaristan’da bir sergi sırasında akşam vakitlerinde kütüphane çalışanlarıyla ebru çalışmaları yapmıştık. Onlara ebru sanatının “ebri”den bugüne geldiğini, bulut demek olduğunu anlatmıştım. Elimizde “biz” yani çubuk vardı. Muhataplarıma “biz”i gösterdim, bir de rüzgârdan söz açtım. Rüzgâr esince bulutlar nasıl şekil değiştiriyorsa, su üstündeki boyalar yani bulutlar öyle şekil değiştiriyor dedim. Daha sonraları mezkûr çalışmaya katılan bir öğrencimle tekrar görüştüm. Çalışmaya katılan bir hanım öğrencim ne zaman rüzgâr esse ebru yapmayı ve sizi hatırlıyorum demişti.
SANAT UZLAŞTIRICI BİR GÜCE SAHİP
Ab-ı Bâde Reng serginizdeki katı çalışmalarında ebru zeminler ve tezhip kolajlarıyla birlikte Uzak Doğu kâğıt işçiliği sanatlarından yansımalar göze çarptı. Öz sanatlarımızla Uzak Doğu sanatlarını nasıl bir araya getirdiniz? Birbirleriyle benzeşen yönleri, otak alanları, etkileşimleri neler?
Uzun süre bir ülkede yaşadığınız zaman oradan bir şeyler yükleniyorsunuz. Sizden bir şeyler de orada kalıyor. Önemli olan iyilikleri ve ortak yönleri bulmak veya ortak değerler üzerinden kendinizi anlatmak. Kanada’daki bir Kızılderili yerli, Avusturalya’da çevre duyarlılığı olan bir genç, Tayvan’da barışı arayan bir belediye başkanı, Japonya’da bir Samuray, Almanya’da bir papaz ortak değerler üzerinden uzlaşabiliyorsa bu sanatın gücüdür. Biz gönlü temiz insanları harekete geçirip tüm dünyadaki iyi insanları toplayabiliriz. Bu inanın zor bir şey değil.
Bir çintemani motifi Hindistan, Türkiye, Tayvan, Çin, Japonya ve Timur’un İran’ında varsa bunu sadece kaplan gözü ile tarif etmek imkânsızdır. Bu durumda çintemaninin daha fazla ve derin mânâlları vardır. Bunları bulup işlemek gerekiyor.
Çalışmalarınıza baktığımızda yeni form arayışları göze çarpıyor. Ebruda, tezhipte ve katı’da sizi yeni ve özgün eser arayışlarına iten sebepler nelerdir?
Daha fazla insana ulaşabilme çabası. Tekrardan kaçma çabası… Yapılan eserlerin tekrarını yapmak, kapalı bir yerde aynı nefesi tekrar tekrar almak gibi geliyor bana. Nefes her dem nasıl yenileniyorsa eserler de yenilenmeli… Yaşamak için, var olabilmek, dinamik olabilmek için taze, yeni bir nefese ihtiyaç var. Yeni denemeler yapmak motivasyonunuzu artırıyor, yeni heyecanlar kazandırıyor. Bir de değişen, gelişen, farklılaşan bir gençlik var, onlara ulaşabilmek, onların dilinden, onların gözünden sizin tecrübelerinizle dünyayı yeniden anlatmak, yorumlamak lazım geliyor. Tüm bunlarda başarılı olabilmek ve yarına da kalabilmek için kendi düşünce sisteminizi güncellemeniz gerekiyor.
Bu cümleden olarak sanatı ve sonrasında estetik güzellikleri nasıl anlamlandırıyorsunuz?
Duygu, düşünce… Benim için değerli olan, insanlara ve insanlığa anlatabilmek önemli olan. Önemli olan, bunun ne ile gerçekleştiği; ebru ile, resim ile, katı’ ile, tezhip ile, imge ile, hat ile olduğu çok önemli değil. Önemli olan, estetik dokunuşlarla insanların kalbinde yer alabilmektir. O zaman boyalı kâğıt “kâğıt”, kesilmiş deri “deri”, yontulmuş taş “taş” olmaktan çıkıyor. İnsan da mânâ buluyor.
SANAT ESERİ MUHATABINDA İZ BIRAKIR
Sizce bir çalışmanın eser niteliğini haiz olması için hangi özelliklere sahip olmalıdır?
Sıradan, kopya olmamalı. Düşünülüp, çalışılmış olmalı, yapan kişin de ikna olmalı. Ayrıca karşı tarafta iz bırakmalı, onu düşünceye zorlamalı. Yapan kişi “tamam” diyebilmeli. Bazen yapılan çalışmalar o zaman dilimi içinde toplumda karşılık bulmayabilir. Bu, işin boşa yapıldığı anlamına gelmez. Toplum belki sonradan algılayacak. Belki onun için birkaç nesil geçecektir.
Yurtdışında uzun süreli sanat çalışmaları gerçekleştirdiniz. Katar’dan Almanya’ya, İtalya’dan Malta’ya; Kanada’dan Singapur’a ve oradan da Japonya’ya kadar sürüp giden çalışmalarınız ve bu ülkelerdeki etkileşimler geleneksel sanatlar birikiminize nasıl katkı sağladı?
Bunca yılın, birikimin ve gayretin sonunda az çok artık yapılan çalışmalara insanların, toplumların nasıl bir tepki vereceğini kestirebiliyorum. Bana böyle bir dönüşü oldu yurt dışı çalışmalarımın.
Örnek olarak İspanya’da üç ay suren “EXPO 2008 Katar” standında sanat faaliyetleri yürüttüm. Günde ortalama kırk bin ziyaretçi geliyordu. Almanya’da 6 ay süren EXPO 2000’de Türkiye standında günlük ortalama on bin beş yüz ziyaretçi geliyordu.
Japonya’da bulunduğum uzunca zaman zarfında, üç buçuk yılda gerçekleştirdiğim etkinlikleri iki milyondan fazla biletli ziyaretçi takip etti. Sonrasında yirmi farklı ülkede yüzlerce etkinlik tertip ettik. Bu çalışmalar mümkün olduğu kadar ön yargıdan kurtulmamı sağladı. Buralarda görünenin bazen gerçeği yansıtmayabileceğini anladım. Bunları yaşantımda uygulamaya çalışıyorum. Bunlar bir taraftan bana dünyanın diğer uluslarını tanımama imkânı sunarken diğer yandan da onların önceliklerini anlamayı öğretti. Bu süreçlerin neticesinde insanları daha iyi anlamaya başladığımı sanıyorum.
SANAT UMUTTUR
Sizin iletmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Sanat, insanları bütünleştiren, geliştiren, kendini yenilemesini sağlayan, diğer insanları ve toplumları anlamasını kolaylaştıran, sizi güçlü kılan, yaşamın anlamanın ve önemini kavramaya yardımcı bir araçtır. Sanat kalp ile aklın en kısa yoludur. Sanat umuttur, huzurdur. Sanat kendinizi ifade etmenin uluslararası adıdır. Sanat onsuz bir yoldur. Yolunuz sevgi olsun. Bu uğurda hepinizin yolu açık olsun.
İbrahim Ethem Gören