AHİLİK HAFTASI VE YAŞAYAN İNSAN HAZİNELERİMİZE VEFÂ…

34’üncü Ahilik Haftası 13-19 Eylül tarihleri arasında kutlanıyor. Bilindiği üzere ahiliğin temelleri bu topraklarda 13’üncü asırda Ahi Evran tarafından atılmıştır. Ahilik kültürü kısa sürede Anadolu’dan tüm Osmanlı coğrafyasına yayılarak hakikatli esnaf, sanatkâr, zanaatkâr ve tacirler marifetiyle iş, ticaret, sanat ve zanaat hayatında mesleği kutlu bilmek, helâl kazanç, dürüstlük, cömertlik, diğergâmlık, tevazu, edep, dayanışma, kaliteli üretim ve adil paylaşım üzerine bina edilmiştir.

Ahilik haftası bu bağlamda yazımızın giriş paragrafındaki değerleri yaşamış, yaşatmış ve dahi yaşatmakta olan esnaf, sanat ve zanaat erbabını hayır ve rahmetle yâd etmek; ilmin hikmet ve ihlâsla, sanatın irfanla, zanaatın erdemle, ticaretin ahlâkla buluşturulduğu Ahilik müessesesinin umdelerini bizden sonraki nesillere tanıtmak ve aktarmak amacıyla düzenleniyor.

Mufassal olarak “kardeş/kardeşlik/kardeşleşme” mânâsını hâvî Ahilik, mesleği, sanatı, zanaatı, ticareti ahlâk temelinde yoğuran bir hayat düsturudur. Arz ettiğimiz düsturla sanatını, zanaatını, mesleğini, ticaretini icra eden ahi çevresini şenlendirerek vicdanıyla davranır,  helâlinden kazanır, yerli yerinde harcar, kul hakkına, ölçü ve tartıya dikkat eder, daima hakkı tutar ve gözetir, güzel ve yararlı şeyler üretip toplumun istifadesine sunar.

AHİLİK, TEMELİNİ FÜTÜVVET AHLÂKINDAN ALIR.

Ahilik, temelini fütüvvet ahlâkından alır. Bu geleneğin temelinde “fütüvvet” felsefesi bulunur. Ahilik, temelini fütüvvet ahlâkından alır. Fütüvvet, “cömertlik-yiğitlik” anlamlarına gelmekle birlikte, bunun da ötesinde “başkaları için kendinden feragat edebilme ve vazgeçebilme”dir.

ÜRETİCİ İLE TÜKETİCİ ARASINDA GÜVEN BAZLI KÖPRÜ…

Ahilik Teşkilatı bilindiği üzere esnaf ve sanatkârlar/zanaatkârlar arasında yardımlaşma ve dayanışmayı (tesanüdü) temin etmek, üretici ile nihai tüketici arasında sevgi ve güven bazlı bağlar kurmak, iş ahlâkı temelinde toplum düzeninin sağlanmasında kamu otoritesine yardımcı olmak, pazarlar için her hal ve şartta kaliteli mallar üretmek ve dahi gençleri çıraklık-kalfalık-ustalık müesseseleriyle fütüvvet ahlâkını haiz meslek/sanat/zanaat sahibi yapmayı ilke edinmiştir.

AHİLİK: MESLEK YOLU ARKADAŞLIĞI

Ahiliği bir meslek yolu arkadaşlığı olarak telakki eden ecdadımız Ahilik umdelerini ve meslek âdabını belli kurallara bağlamış ve söz konusu kuralların takipçisi olmuştur.

AHİLİĞİN BAŞLICA UMDELERİ

İyi huylu ve güzel ahlâk sahibi olmak, gözü gönlü tok olmak, eline, beline diline sahip olmak, merhametli, adaletli, iffetli ve faziletli olmak, alçak gönüllü olmak, diğergâm olmak (başkalarını düşünmek), Allah ve kul hakkını gözetmek, ticaret, sanat ve zanaatı dosdoğru icra etmek, yaratılanı Yaradan’dan ötürü her daim hoş görmek, iyililerin meclisinde bulunup kötü kişi ve çevrelerden uzak durmak, çalışanları korumak, emeği, alın terini kudsî bir değer olarak sürekli koruyup muhafaza etmek Ahiliğin temel meslek ve hayat prensiplerini oluşturur.

Asırlar boyunca Ahiler, söz konusu prensipler muvacehesinde kaliteli mal üretmiş, müşteriyi velinimet olarak görmüş, ticarette yalandan uzak durmuş, ölçüde hakkaniyete riayet etmiş, karaborsacılıktan uzak durmuş, alış verişi düzgün yapmış, açgözlü olmamış, ustayı, mesleği, meslek adâbını ve dahi eşyayı ve çevreyi koruyup gözeterek şenlendirmiştir.

Osmanlı Cihan Devleti’nden sonra günümüz Türkiye’sinde Ahilik Teşkilatı muhtelif yasal düzenlemelerle Esnaf ve Sanatlar Oda ve Birlikleri nezdinde faaliyetleri sürdürmeye devam etmiş Ahilik ilkeleri esnaf, sanatkârlarla ilgili kanun, düzenleme ve yönetmeliklere esas teşkil etmiştir.

Bizler de Ahilik Haftası dolayısıyla iyinin, doğrunun, güzelin, insan olmanın ve insan kalmanın bilincinde olan, esnaf, sanatkâr ve zanaatkârlarımıza selam ve hürmetlerimizi arz ediyoruz. 

SANATKÂRLAR ÇEVRELERİNİ ŞENLENDİREK HAYATIMIZI YAŞANILIR KILIYOR

Sanatkârlarımız çevrelerini şenlendirerek hayatı yaşanılır kılıyor. Bir bilge, sanatı, zanaatı şöyle tanımlamış: “Sanat insanı değerli kılan, insanı insan yapan bütün ruh güzelliklerinin eşyaya ve eşyanın takdimine yansımasıdır.”

İnsan ahsen-i takvîm üzere yaratılmıştır. Yani en güzel kıvamda... Onun için güzel görür, güzel söyler ve güzel eyler. Önce ustaların gönüllerine, gözlerine, ellerine çarpar güzellikler; ustalar ikliminde, kabiliyetle, emekle, azimle, gayretle ve sabırla tanışır, yoğrulur, ardından sanata, zanaata, esere dönüşür. O zaman biz, usta bir el tarafından çekilmiş, edalı bir celî sülüs elifin önünde dalıp gideriz. Bir ata vurulacak eyerin koşum takımlarının bakır kakmalarında ruhumuzun ışıltılarını görürüz. Bir tezhibin paftalarında dağılıp karışır gideriz ötelere ve ötelerin ötesine. Bir çininin turkuazına karılıp pişeriz ateşlerde. En esrarlı renk olmayı hayâl ederiz bir nakkaşın fırçasında. Bir tesbih ustasının habbeleriyle yıllarca sürecek çilelerin sabrına çekiliriz. Bir mûsikî ustasının nefesinde, bir sazendenin mızrabında ağlamaya dururuz bazen. Hâsılı ustalar bizi ilmek ilmek dokurken aynı zamanda güzelliklerle donatır. Ustalarla biz, mesleği, sanatı ve hayatı kuşanırız. Bu cümleden hareketle bir sonraki paragrafımızda ifadesini bulacak olan Yaşayan İnsan Hazineleri yeni bir neslin, yeni bir kuşağın estetik varoluşunda payları bulunan ustalara saygı duruşudur, bir el öpme merasimidir.

USTALARIMIZA SOMUT BİR TAKDİR NİŞÂNESİ: YAŞAYAN İNSAN HAZİNELERİ

Kurumlar, yerel yönetimler, üniversiteler, STK’lar zaman zaman sanatkârlarımızın marifetlerini takdir etme yönünde uygulamalar ortaya koyuyor. Devletimiz de sanatkâr ustalarımızı manevî yönden taltif ederek gerçekten hak edenleri Yaşayan İnsan Hazineleri Envanteri’ne dâhil ediyor.

Yaşayan İnsan Hazineleri (YİH), Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ifadesiyle “Somut Olmayan Kültürel Mirasın belli unsurlarını yeniden yaratmak ve yorumlamak açısından gerekli bilgi ve beceriye yüksek düzeyde sahip kişileri” tarif ediyor. Bakanlık bu meyanda belli başlı mikyaslar/sabiteler ortaya koymuş.

10 YILLIK DENEYİM…

YİH en az 10 yıldır sanat ve zanaatıyla meşgul olmalı. Şöyle ki, Yaşayan İnsan Hazinesi (YİH) ilan edilecek olan zatlar bir defa sanat ve zanaatlarını en an 10 yıl boyunca icra etmiş olmalı.

SANATINI USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİYLE ÖĞRENMİŞ OLMALI

YİH sanatını usta-çırak ilişkisi ile öğrenmiş olmalı. İkinci kriter, YİH’nin sanat ve zanaatını usta-çırak ilişkisi ile öğrenmiş olması. Yani “sanatkârın mutlaka bir ustasının olması ve sanatını usta-çırak meşki usulüyle öğrenmiş olması lazım gelir” diyor Böylelikle Bakanlığımız hudâyinâbit sanatçı olunamayacağının altını çiziyor.

KABİLİYETİNİ ESERLERİNE YANSITMALI

YİH, bilgi ve kabiliyetini eserlerinde ortaya koymalı. Bakanlık YİH’nin bilgi ve becerisini uygulamadaki üstünlüğüyle ortaya koymasını bekliyor. Sanatkâr bu meyanda eserlerini kadim gelenekten beslenerek üretmeli ve YİH’nin çalışmaları mütemadiyen sanat ve estetik açıdan belli bir seviyenin üzerinde olmalı.

ENDER BULUNAN BİLGİYE SAHİP OLMALI

YİH, konusunda ender bulunan bilgiye sahip olmalı. YİH envanterine dâhil edilecek sanatkâr için bir diğer ölçü, konusunda, uzmanlık alanında, sanat, zanaat mektep ve meşrebinde ender bulunan bilgilere sahip olması. Böylesi bilgiler malum olacağı üzere usta-çırak yöntemiyle sanat/zanaat meşk edilerek öğrenilebilir. Geleneksel sanatlarda ustası olmayan birinin icra ettiği sanat/zanaat dalıyla ilgili ender bulunacak bilgilere sahip olması ise imkân dâhilinde değildir. Bu türden bilgilere; meslek, sanat ve zanaat sırlarına araştırma yapmakla, kitaptan okumakla vâkıf olunamaz, ancak ve ancak ustasından görerek, bakarak, dinleyerek, meşk ederek öğrenilebilir.

ADANMIŞLIK…

Diğer bir kıstas: Kişi veya grubun yaptığı işe kendini adamışlığı. Bakanlık, YİH olarak belirlenecek şahsın ya da topluluğun yaptığı işte, icra etmekte olduğu sanatta/zanaatta adanmışlık da görmek istiyor. Bilineceği üzere hemen her alanda adanmışlık olmadan başarıdan söz etmek mümkün değildir.

SÜREKLİ TERAKKÎ…

Bakanlık, YİH adayı kişi veya grubun bilgi ve becerilerini geliştirme yeteneğini de değerlendiriyor.

YİH kriterlerinden biri de kişi veya grubun bilgi ve becerilerini geliştirme yeteneği. Söz konusu yeteneği Bakanlık “sanatın toplumla buluşmasını sağlayacak yenilikler içermesi” şeklinde tarif ederek bir nevi “halka mâl olmak” önemlidir diyor.

VE ÇIRAK YETİŞTİRMEK…

YİH’in son kıstası çırak yetiştirmek. Bakanlık, Yaşayan İnsan Hazinesi adayı olarak gösterilecek sanatkârların/zanaatçıların ve ya grupların, becerilerini çıraklara aktarması gerektiğine vurgu yapıyor.

Geleneksel sanatlarımızın gelişmesi, gelecek kuşaklara hüvesi hüvesine milimi milimine aktarılabilmesi için çırak yetiştirmek elzem. Çırak, ustasını geçecek ki sanat/zanaat, bir adım öte medeniyetimizin sanat ebed müddet felsefesi de mütemadiyen yücelsin ve yükselsin.

Bakanlık şimdiye kadar muhtelif sanat ve zanaat dallarında geleneksel sanatlarımıza/zanaatlarımıza, öz kültürümüze hizmetleri geçmiş bulunan kişi ve grupları Yaşayan İnsan Hazinesi olarak ilan etti.

GELENEKSEL SANATLARIMIZIN USTALARINA SAYGIYLA…

Biz de içinde bulunduğumuz Ahilik Haftası vesilesiyle göçenlere rahmeti vesile kılarak, yaşayanlara tazimlerimizi arz ederek Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın geleneksel sanatlar alanında şimdiye kadar ilan ettiği ustalara ve sanat hayatımız için ürettikleri katma değerlere Bakanlığın web sitesinde yer alan hâl tercümeleriyle göz atacağız.

 

CAHİDE KESKİNER-MİNYATÜR SANATKÂRI

1931 yılında İstanbul’da doğan Cahide Keskiner, tezhip ve minyatür çalışmalarına 1953 yılında hocası Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver ile başlamış; hattat Macit Ayral’dan hat dersi, ressam Şeref Akdik’ten de resim dersleri almıştır.

Sanatçının altı kişisel sergisi, birçok kurum ve kuruluştan aldığı plaket ve ödülleri olmuştur. Türk Süsleme Sanatlarında Desen ve Motif, Turkish Motifs, Çocuklar İçin Türk Motifleri ile Çizim ve Boyama Kitabı, Türk Süsleme Sanatlarında Stilize Çiçekler: Hatai, Minyatür Sanatında Doğa Çizim ve Boyama Teknikleri, Minyatürler Kitabı adlarıyla yayınlanmış eserleri bulunmaktadır.

Cahide Keskiner, üniversitede dersler vererek kendi adını taşıyan tezhip ve minyatür atölyesinde öğrencileri ile çalışmalarda bulunmuş, geleneğin gelecek kuşaklara aktarılmasında değerli katkılar sağlamıştır. Minyatür sanatına ömrünü adayan Keskiner, 14 Kasım 2018 tarihinde vefat etmiştir.

 

FUAT BAŞAR-EBRU SANATKÂRI

1953 yılında Erzurum’da doğan Fuat Başar, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi eğitimine devam ederken Hamit Aytaç ile mektuplaşarak hocadan hat dersi almaya başlamıştır. 1980 senesinde, sanat aşkını tıp öğrenimine tercih ederek önemli hocalarından feyz alabilmek için İstanbul’a taşındı. 1989 yılında ebru ustası Mustafa Düzgünman’dan, biri Osmanlı Türkçesi olmak üzere üç ebru icazeti almıştır. Açmış olduğu kendi atölyesinde yıllar içinde dünya çapında birçok hattat ve ebru ustası yetiştiren Fuat Başar, çok sayıda kişisel ve karma sergiye de iştirak etmiştir. 

 

HASAN ÇELEBİ-HÜSN-İ HAT SANATKÂRI

1937 yılında Erzurum’da doğan Hasan Çelebi, 1964 yılından itibaren hat sanatıyla ilgilenmeye başlamıştır. Sultanahmet Camii’nin restore edilen kubbe yazıları, Hırka-i Şerif Camii kubbe yazısı ile yurt dışında birçok camide ve yerli ve yabancı koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır.  Hasan Çelebi, sanatını çırak yetiştirerek kuşaktan kuşağa aktarmaya devam etmektedir. 

 

İSLAM SEÇEN-KLASİK KİTAP SANATKÂRI

1936 yılında Kosova’nın Priştine kentinde doğan İslam Seçen, 1952 yılında Kosova’da Güzel Sanatlar Akademisi’nde eğitimine başlamış, 1957’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne geçiş yapmış ve 1960 yılında da mezun olmuştur. Prof. Dr. Sacit Okyay’dan klasik cilt dersleri, Prof. Dr. Emin Barın’dan modern cilt ve kaligrafi dersleri almıştır.

1961 yılında Süleymaniye Kütüphanesi’nde Cilt ve Patoloji Servisi’ni kuran sanatkâr, adı geçen kütüphaneye 27 yıl hizmet etmiştir. İslam Seçen bu süre içinde Portekiz’in başkenti Lizbon’daki Kalust Gülbenkyan Müzesinde (Museu Calouste Gulbenkian) bulunan İslami el yazmalarının restorasyon çalışmalarında bulunmuştur.

2001 yılında emekli olan İslam Seçen, 2007 yılına kadar Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü, Cilt Ana Sanat Dalı’nda Klasik Ciltçilik dersleri vermiştir. Klasik kitap sanatlarına yarım yüzyılı aşkın süredir hizmet eden sanatkâr 2019 yılında vefat etmiştir.

 

İSMAİL BÜTÜN-ÇANAKKALE SERAMİĞİ SANATKÂRI

1941 yılında Çanakkale’de dünyaya gelmiştir. Sanatını babasından usta-çırak ilişkisi içerisinde öğrenmiştir. Bugüne kadar birçok çırak yetiştirmiş ve bu sanatın yaygınlaştırılması için üniversiteler ve sanat atölyeleriyle işbirliği içerisinde bulunmuştur. Günümüzde geleneksel üretim biçimi kaybolmaya yüz tutan Çanakkale Seramiğinin son ustalarından biri olarak kabul edilen İsmail Bütün, çalışmalarına Çanakkale’deki atölyesinde devam etmektedir.

 

MEHMET GÜRSOY-ÇİNİ SANATKÂRI

1950 yılında Bekirli’de dünyaya gelen Mehmet Gürsoy, 10 yaşında iken ailesi ile birlikte Kütahya’ya taşındı. Çini sanatı ile profesyonel olarak ilgilenmeye başlaması Kütahya yakınlarında küçük bir köyde ilkokul öğretmeni olarak çalıştığı 1975 yılında gerçekleşti. Yurt içi ve yurt dışında elliden fazla sergi açan, eserleri pek çok müze ve koleksiyonda sergilenen sanatkâr, bugüne kadar yüzden fazla çırak ve öğrenci yetiştirdi. Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli çini sanatkârlarından birisi olan Mehmet Gürsoy çalışmalarına Kütahya’daki atölyesinde devam etmektedir.

 

MUAMMER SEMİH İRTEŞ-KALEMİŞİ SANATKÂRI

1952 yılında İstanbul’da doğan Muammer Semih İrteş, kalemişi sanatını babası ve ustası Sabri İrteş’ten öğrenmiştir. 1973-1980 yılları arasında Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’in tezhip çalışmalarına katılmış ve ustasından icazet almıştır. İstanbul Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi Mimarlık Fakültesi’nden mezun olan İrteş, 1981-1983 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi Geleneksel Sanatlar Bölümü’nde; 2003-2007 yılları arasında ise Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Sanatlar Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmıştır.

Sanatçı bugüne kadar yurt içi ve yurt dışında birçok caminin kalemişi restorasyon ve yeni tezyin uygulamalarını yapmıştır. 1970 yılından bu yana Topkapı Sarayı’ndaki kalemişi restorasyon çalışmalarına devam eden İrteş aynı zamanda 2008 yılında Üsküdar Valide-i Atik Külliyesi Tekke Binası’nda Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi’ni kurmuştur.

40 yılı aşkın süredir kalemişi sanatını icra eden İrteş, hâlen çalışmalarını Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi’nde devam ettirmektedir. Katıldığı sergiler, gerçekleştirdiği bilimsel araştırmalar ve yetiştirdiği çıraklarla kalemişi sanatının gelecek kuşaklara aktarılmasına önemli katkılar sağlamıştır.

 

SALİH BALAKBABALAR-SEDEFKÂR

1950 yılında Tokat’ta doğan Salih Balakbabalar, İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ve İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nı bitirmiştir. 1977-1989 yılları arasında edebiyat öğretmenliği yapmıştır. 1989-1995 yılları arasında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmış; 2012 yılına kadar da Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nde Ahşap Sedef İşçiliği dersi vermiştir.

Fakülte yıllarında başladığı “ahşap oyma” çalışmalarını günümüz teknik ve imkânlarını da kullanarak geliştiren Balakbabalar, Türk tezyinatına ait seçkin ve özgün desenleri ve Türk hat sanatının nadide örneklerini ahşap, sedef, bağa, fildişi, altın, gümüş, pirinç gibi malzemelere uygulamıştır. Bu uygulamalarda kullandığı malzeme ve tekniklerle kadim Osmanlı zevkinden hareketle kendine has bir üslup geliştirmiştir. Sanatçı hâlen atölyesinde çalışmalarını sürdürmekte ve yurt içi ve yurt dışında çeşitli sergilere katılmaktadır.

 

SITKI OLÇAR-ÇİNİ SANATKÂRI

1948 Kütahya doğumlu Sıtkı Olçar, geleneksel çini sanatını modernize eden bir anlayışla  sanatını icra etmiştir. Kütahya Çiniciliğinin yanı sıra İznik Çinisi ve Çanakkale Seramik sanatı ile de ilgilenerek yeni biçimler oluşturmuştur. Yurt içinde ve yurt dışında pek çok sergi açan ve eserleri müze ve özel koleksiyonlarda yer alan Sıtkı OLÇAR, 15 Kasım 2010 tarihinde vefat etmiştir.

 

UĞUR DERMAN-KLASİK KİTAP SANATKÂRI

1935 yılında Balıkesir ili Bandırma ilçesinde doğan Uğur Derman, 1960 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Eczacılık Okulunu bitirmiştir. Necmettin Okyay, Süheyl Ünver, Macit Ayral, Halim Özyazıcı gibi ustalardan eğitim alan Uğur Derman, birçok çırak yetiştirmiştir. 1961 yılından bu yana Türk hat sanatı ve klasik kitap sanatına yönelik çalışmaları yanında bu alanlarda birçok müstakil eser veren Derman’ın, bu alanla ilgili tebliğ, ansiklopedi maddesi ve makaleleri de bulunmaktadır.

 

İbrahim Ethem Gören/17.09.2021 Yazı No: 264

{name}
{content}
+
-
{name}
{content}
+
-

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

SİZİ ARAMAMIZI İSTER MİSİNİZ?

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

BİZ SİZİ ARAYALIM

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.