Ankara’da tulûat diliyle sanat ve estetik güzelliklere râm olan tiyatro sanatçısı Aziz Öktem Kahramanmaraş depremlerinin hemen ardından memleketi Hatay Erzin’e; oradan da kendisine ihtiyacı olan hemen herkesin yardımına koşan münevver bir şahsiyet.
İyilik Sağlık Vakfı nezdinde âfet bölgesinde on bir gün süren birinci faz hizmet dönemimizi tamamlamamızın ardından dönüş yolunda Hatay Erzin’in Gökdere mahallesindeki evinde misafir olduğumuz Aziz Öktem ile deprem bölgesine yönelik hizmetleri ve sanat çalışmaları özelinde bir e-mülakat gerçekleştirdik.
İbrahim Ethem Gören: Aziz Bey sizi tanıyabilir miyiz?
Aziz Öktem: Herkesin “Azizim” diye Hitap ettiği halk arasında Aziz Öktem olarak bilinen, hayatını tiyatro ve çocuk etkinliklerine vakfeden Osmaniye Gençlik Sanat Tiyatrosu kuruculuğu, Ankara Devlet Tiyatrosu ve sonunda kendi organizasyon şirketini kurarak sanat yolculuğuna devam eden, yurt içi ve yurt dışı organizasyonlarla çocuklarla beraber olan bir gönül dostu…
Eyvallah Azizim… Sanat ve estetik yolculuğuna dair hikâyenizi dinlemek isteriz…
Osmaniye’de lise tiyatrosu ile başladım tiyatroya, ardından Osmaniye Gençlik Sanat Tiyatrosu ve Şehir Tiyatrosu ile hem yetişen hem de yetiştiren bir kişi olarak insanlara faydalı olmaya gayret ederek başladı sanat yolculuğum…
Mezkûr hikâye bugünkü günde nasıl ve nerelerde devam ediyor?
Yaşamımı ve sanat hayatımı Ankara’da devam ettiriyorum; insan yetiştirmek gayesi ile insan odaklı bir sanat merkezi olarak tanımlarım kendimi… Öğrenci olarak yanımızda çalışan Türkiye’de birçok mevkide kendi alanında devam eden insan serüvenimiz devam ediyor…
Kültür, sanat, estetik, eser, mimik ve dahi âvâz nezdinizde hangi karşılıkları buluyor?
Oyunculuk anlamın sanat yaşamım festival çocuk şenliği şeklinde geniş kitle etkinliklerine çevrildi; bu anlamda geniş kitle geniş insan musikisine inanan bir sanat estetiğine sahibim…
Bahsettiğiniz karşılık içinde tiyatro nerede ve nasıl konumlanıyor?
Sahne sanatlarını artık kendi seyyar sahnesinde ve kendine özgü hale çevirmiş bir birikimin mirasının yön vericisi haline getirdi; 28 Şubat kalbimde hâlâ dünkü tazeliğinde…
ÇOCUĞA DAİR İŞLERİN BAŞROL OYUNCUSU AZİZ ÖKTEM
Bu meyanda neler yapıyorsunuz?
Çocukla ilgili her şeyin içindeyim; çocuğa dair olan işlerin başrolünde diyelim…
Tiyatro keşif sanatı, tiyatrocu da kâşif ise, yurtiçindeki ve yurtdışındaki çalışmalarınızı keşfetmek isteriz!
Ben gelenekselin peşinde olan biriyim kendimi Türk tiyatrosu için yeni formlar üretmenin gayretindeyim…
Sanatkâr ne için çabalar? ‘Kuru emek’ vasfından uzak sanattan mani nedir?
Ekmeğimizi kendimiz yapıyoruz, ekmeği kazanmaktan ziyade ekmekçi bir yapım var; fırıncı küreğini yiyen bir ruhunuz var. Ocakta nefsimizi pişirip pişirip yiyene ikram ediyoruz…
ENKAZI TİYATRO IŞIKLARIYLA AYDINLATTI.
Kahramanmaraş depremleri akabinde hangi saiklerle âfet bölgesine koştunuz?
Evvelinde kendi sanatımız olan insana ışık tutmak için; Osmaniyeli olmam sebebi ile 8 gün süren enkaz kaldırma çakışmalarında tüm ekip arkadaşlarımla enkazları tiyatro ışıklarımızla aydınlattık Allah tüm Rahmet-i Rahman’a kavuşanları cennetine koysun inşallah…
Âmin… Depremden etkilenen şehirlerde nelere şahit oldunuz?
Sabır ve dua; “insan ettiğini bulur” derdi dedem rahmetli. Bizi hizaya çeken bir Rabbin kullarıyız; Rabbimiz imtihanımızı kolay eylesin; gerçek güç ve mülk sahibi yalnızca odur…
Âmennâ ve saddaknâ… Baba ocağınız Erzin deprem hattı üzerinde olmasına rağmen âfetin yıkıcı etkilerine maruz kalmadı. Bu keyfiyete dair neler söylemek istersiniz?
Burası bir merkez haline geldi. Rahmetlik babamdan kalan bir evi sanat evine çevirme gayreti içinde iken deprem hâsıl oldu; lakin kalan işleri de hızlıca halledip gelen dostlara uyuma, konaklama ve yardım malzemelerine depo görevini icra etti…
Erzin’in Gökdere köyündeki evinizde bir sanat ocağı tesis ediyorsunuz. Burada neler yapmayı planlıyorsunuz?
Burada kendi köyüm olan Hatay Erzin Gökdere’de zeytin festivali yapıyorum.
BAHÇEDE SANAT; KÖYDE HAYAT VAR.
Yıllardır “neden çocuklara bir şey yapmıyoruz?” sorusu ile “bahçede sanat; köyde hayat var” ile yola çıktık; bakalım zaman bizi nasıl şekillendirecek…
Eskiler, ilmin ve dahi sanatın zekâtının yüzde yüz olduğunu ifade eder… Bu noktada siz neler yaptınız/yapıyorsunuz?
İnsan çocuklara yaptığı işlerde zekâtın lezzetine daha güzel varıyor… Ben bu hazzın varlığı ile yaşıyorum…
Malum olduğu üzere depremden en fazla yaşlılar, kadınlar ve çocuklar etkileniyor. Siz, geleceğimizin teminatı olan çocuklara yöneliyorsunuz… Bölgede çocuklarımızın gönül evlerini şenlendirmeye, gözyaşlarını silmeye, acılarını dindirmeye dair neler yapıyorsunuz?
Rabbim ülkemize milletimize güç kuvvet versin.
Âmin.
Her zorluğun bir kolaylığına inanıyoruz. Çocuklar bu imtihandan daha fazla etkileniyor, biz de bu imtihanda vazifemizi yapıyoruz bu konuda…
Çocukların gözlerine, bir adım öte masum yüzlerine baktığınızda umumi manzarada görünen nedir?
Çocuk şefkatin vücut bulmuş hali, merhametin merkezi; “merhamet etmeyene merhamet edilmez” şiarı ile çocuğun ruhuna dokunmaya devam edeceğim… İnşallah
İnşallah. Ya görünmeyenler…
Bir insanın yaşadığı alandan alışık olmadığı bir alana bir gecede geçişi zor ve etki çocuklarda daha alışılması güç bir durum oluşturuyor; çadırkentlerde çok fazla çocuk var; bu konuyu ihmal etmememiz lazım. Büyük vebal hepimizde; çocuğun masumiyeti muhafaza edilmeli…
Çocukların çadıra, çadır şartlarına intibakları ne durumda?
Zor ve hüzünlü… En çok da “evimizin yakılmasına camın sıkıldı” dedi ya enkaz altından çıkan bir yavrumuz... İbrahim Ethem Bey sorunuzun cevabı bu aslında…
SANAT İNSANI İYİLEŞTİRİR…
Tulûat, kukla, Hacivat, Karagöz ve muhtelif animasyon etkinlikleriniz için de bir paragraf açalım…
Geleneksele sahip çıkmamız lazım; her köşeye inmemiz lazım; sanat insanı iyileştirir… Uzun turnelerde Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerde bu işi yapmak gayretindeyim… Bu topraklarda ve dahi yurt dışında üzerimize düşen pek çok vazife mevcut. Bakalım zaman ne gösterecek…
ÇOCUK, ÇOCUKÇA YAŞAMALI
Evlatlarımız tulûatınıza, kuklaya, Hacivat’a, Karagöz’e, animasyon etkinliklerinize, pamuk şekere ne kadar ilgili?
Çocuklar bu işe âşık ve dahi seviyorlar bu işleri, hem çocuk, çocukça yaşamalı…
Bu alakayı nasıl tevil ediyorsunuz?
Çocuğun iletişim dili etkinliktir bunu da bu alanlarda rahatça ortaya çıkarır; etkileşim mühim şey; verdiğiniz duygu hâlis ve Allah rızası çizgisinde olmalı…
KARDEŞLERİMİZ İÇİN YAŞARIZ…
Ekibinizi de tanımak isteriz…
Biz kardeşimiz için yaşarız; kardeşlik hukuku üstündür bizde; nefsi öldürmekten geçer bizim gayemiz; hakka hizmet şiarımız; “ben ve kardeşlerim” diyelim…
Sanatkâr hissiyatınızda sesler kesildiğinde, renkler kaybolduğunda, gün ışığı çadırların üzerinden çekildiğinde, ekipleriniz yola revân olduğunda, başlarını ev niyetine çadıra sokan minik yavrularımızın gönül iklimlerinde neler hissediyorsunuz?
TEBESSÜM TOHUMLARI FİLİZLENECEKTİR ELBET…
Bu süreçte hüzünlü gönlümüz; ama tebessüm tohumları filizlenecektir elbet; tohum şaçmaya devam ediyoruz…
ÂRİFE TARİF NE HÂCET…
Okuyucularımız deprem bölgesindeki çocuklara yönelik bulundukları yerlerden neler yapabilir?
Her şeyi yapabilirler; kendi evladından yola çıkan, neyi yapacağını bilir ârife ne hâcet tarife…
İNŞÂ İLE MÜKELLEFİZ…
Buradan hareketle çocuk gönüllerinde meydana gelen yıkımların telafisine yönelik kişilere, kurumlara, sanatkârlara ne türden görev ve sorumluluklar düşüyor?
Vebal diyelim; sorumluluk yabancıya has bir tutum, biz kardeşiz… İnşâ ile mükellefiz…
Deprem esnasında evlerini apar topar terk eden çocuklar kitapla ünsiyetlerini nasıl sürdürüyor? Ne tür kitaplar hediye olarak gönderilebilir?
Materyal olarak eğlenceli bilgi içeren kısa sürede tamamlayabilecekleri yayınlar olmalı.
Gezici kütüphanenin âfet günlerinde üstlendiği fonksiyonu da konuşalım...
Gezici kütüphaneler afet sonrası çocukların içinde bulunduğu psikososyal duygu durum bozukluğunu üzerlerinden atabilmeleri için çok isabetli bir etkileşim aracı oldu. Çocuklar gezici kütüphane aktiviteleri içinde bir an olsun mevcut sıkıntılı durumlarından uzaklaştılar.
Ayrıca önemsediklerini hissederek öz güvenleri yerine gelmeye başladı.
Hayal sahnesinden hakikat âlemine adım atalım… “Ölümün olduğu yerde her şey yarım değil midir zaten?” cümlesini kuran şaire nasıl seslenmek istersiniz?
Bir fıkıh hocam “ölüm iyi bir şey” derdi, “neden?” derdik; “yaşamın kıymetini çıkarır ortaya” derdi… Haksız da sayılmaz hâlâ hocam…
Ateş, İbrahim'e (as) bahçe; kuyu, Yusuf'a (as) saray; balık, Yunus'a (as) selâmet oldu. Deprem felaketinde biiznillah Anadolu insanına hangi kapılar açılacak?
Paylaşmak, inşâ etmek bu toprağın mayasında var; yaralar sarılacak elbet Allah imtihanımızı kolay eylesin…
Âmin… Sizin ilave etmek istediniz hususları işitmek isteriz…
Daha çok gayret daha çok çalışma ve dua…
Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Herkesi, kalbinin sahibine emanet ediyorum; Hatay Erzin Gökdere’ye yolu düşen uğramazsa küserim…
Teşekkür ediyorum Azizim…
Sağlık, sıhhat, afiyet dilerim…
İbrahim Ethem Gören/28.02.2023 Yazı No: 339