PÛŞÎDE PROJESİ’YLE OSMANLI HANEDANINA VEFÂ GÖSTERİLDİ
İstanbul’daki Osmanlı Hanedanı’na ait türbelerde zamanla eskiyen, işlevini göremez olan pûşîdeler hamiyetli eller tarafından yenilendi. Pûşîde Projesi’yle İstanbul’da metfun bulunan Osmanlı Hanedanı üyelerine vefâ gösterildi.
Emine Erdoğan Hanımefendi'nin himayelerinde; İstanbul Türbeler Müze Müdürlüğü’ne bağlı, Osmanlı Hanedanına ait türbelerdeki Maraş işi pûşîdelerin yenilenmesine dair yürütülen “Pûşîde Projesi”nin sergi ve tanıtım programı 16 Aralık 2017 Cumartesi günü Beykoz Mecidiye Kasrı’nda gerçekleştirildi. Projenin tanıtım ve sergi etkinliği programına katılarak okumakta olduğunuz haberi kaleme aldık.
PÛŞÎDE FARSÇA ÖRTÜ ANLAMINA GELİYOR
Pûşîde günümüz insanının pek fazla aşina olmadığı bir terim. Farsça örtü anlamına gelen pûşîde, sandukaları örtmek için kullanılan örtülere verilen isim. Arapça kutu, sandık anlamındaki sudûk kelimesinden gelen sanduka ise tabut şeklindeki mezar üstlerini ifade edip İslâmiyet’ten önce var olan kıymetli kişilere duyulan saygının bir göstergesi olarak, ölen kişinin kaftanı ya da devrin değerli kumaşlarının sanduka örtüsü olarak kullanılma geleneği, İslamiyet’ten sonra da kabul görerek uygulanmıştır.
İBN-İ BATUTA SEYANHATNAMESİNDE ANADOLU’DA SANDUKALARIN ÜZERLERİNİN DEĞERLİ KUMAŞLARLA ÖRTÜLÜĞÜNDEN SÖZ EDER
14. yüzyıl seyyahlarından İbn-i Batuta Anadolu seyahat notlarında gezdiği şehirlerde türbelerde bulunan sandukaların üzerlerinin değerli kumaşlarla örtüldüğünü yazar. 1405’te Semerkant’ta Timurlenk türbesinde ve Kahire’de Memlûk sultanlarının türbelerinde de pûşîde uygulaması görülür.
Osmanlı Cihan Devleti’nde cenaze merasimlerinde ve daha sonra türbelerde padişah, valide sultan, şehzade ve devlet büyüklerinin sandukaları dönemlerinin en değerli kumaşlarıyla örtülmüştür.
PÛŞÎDE PROJESİYLE İSTANBUL’DA METFUN BULUNAN OSMANLI HANEDANI ÜYELERİNE VEFÂ GÖSTERİLDİ
Bundan 30 yıl öncesine kadar İstanbul’daki hanedan türbelerinin kapıları ziyaretçilere kapalıydı. Türbelerin çatıları çökmüş, camları kırılmıştı. Çemberlitaş Divan Yolu’nda Sultan II. Mahmud Han, Sultan Abdülaziz Han, Sultan II. Abdülhamid Han ile birlikte birçok hanedan üyesi ve devlet erkânının kabirlerinin yer aldığı türbeyi kapalı olduğu dönemde ziyarete gitmiştim. Abdülhamid Han’ın türbesinden hatırlıyorum, kapının üzerinde kocaman bir kilit ve demir zincirler vardı. Nereden nereye geldik. Hamdolsun.
Pûşîde projesiyle İstanbul’da metfun bulunan Osmanlı Hanedanı üyelerine bir kez daha vefâ gösterilerek zamanla eskiyen, işlevini göremez olan pûşîdeler hamiyetli eller tarafından yenilendi. Pûşîde Projesiyle geleneksel Türk el sanatları içerisinde önemli bir yeri olan “Maraş işi” tekniğiyle işlenmiş pûşîdelerin üretimi ve/veya konservasyon işlemi gerçekleştirildi.
Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü kültür tarihimize desen, hat, işçilik, malzeme ve süslemeleriyle ışık tutan, dekoratif ve tarihi nitelikleriyle Türk süsleme sanatları içinde önemli bir yere sahip olan pûşîdelerden üzerinde Maraş işi bulunanların desen arşivini hazırlayıp uygun bulananların üretimini gerçekleştirmek ve kültür mirasımızın gelecek nesillere aktarılması amacıyla bir faaliyete imza atarak İstanbul türbelerinde bulunan eskiyen pûşîdeleri yeniledi.
İstanbul Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü başta olmak üzere Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Eskişehir, İzmir, Kayseri, Kütahya, Samsun ve Trabzon Olgunlaşma Enstitüleri Pûşîde Projesi’nde görev üstlendi.
PÛŞÎDE PROJESİ ÇİNİ SANATKÂRI AYŞE ÖZKAN’IN ÖNCÜLÜĞÜNDE HAYAT BULDU
Çini sanatkârı Ayşe Özkan’ın proje koordinatörlüğünü üstlendiği çalışmada, sanatkâra Hattat Hasan Çelebi ve Hattat Ömer Faruk Özoğul danışma kurulunda eşlik etti.
Her bir türbede uzman bir ekip görev alarak pûşîdelerin efradını cami a’yarını man’i bir şekilde hazırlanması temin edildi. Böylelikle İstanbul’da bulunan Osmanlı Hanedanı’na ait türbelerdeki Maraş işi pûşîdeler yenilendi.
NAKIŞLARIN İŞLENMESİNE HATTAT FARUK DİNÇER ERATLI VE ÖMER FARUK ÖZOĞUL NEZARET ETTİ
İstanbul türbelerindeki sandukaların üzerinden pûşîde ölçüleri büyük bir özenle alındıktan sonra, pûşîde desenleri çeşitli aşamalardan geçip işlemeye uygun hale getirildi. Desen çizimleri ve nakış hazırlığı, Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü’nün
Esra Özken, Faruk Dinçer Eratlı, Melek İyem Büke, Merve Berna Tutmaz, Meryem Bayraktar, Meryem Çiftçi, Naciye Aksakaloğlu, Nergiz Erez, Ömer Faruk Özoğul, Pınar Ertüren, Turgay Günaydın ve Zerrin Okur’dan oluşan tasarım ekibi tarafından yapıldı.
Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü’nün koordinasyonuyla çalışılan Pûşîde Projesi’nde farklı olgunlaşma enstitüleri tarafından yenilenen bütün pûşîdelerin nakışa hazır hale getirilme aşamasında desenlerin ve hatların vektörel çizimleri Hattat Faruk Dinçer Eratlı ve Hattat Ömer Faruk Özoğul’un denetiminde Şüheda Ünaldı ve Büşra Oktulmuş tarafından gerçekleştirildi.
OSMANLI HANEDAN TÜRBELERİNDEKİ MARAŞ İŞİ PÛŞÎDELER
Puşide Projesinin uzun araştırma, arşiv taraması ve uygulama süreçleri Osmanlı Hanedan Türbelerindeki Maraş İşi Pûşîdeler isimli bir kitapla taçlandırıldı.
Yaklaşık 3 yıllık bir çalışmanın ürünü olan kitabın hazırlığında kütüphanelerden ve arşiv belgelerinden yararlanılarak Türçek (Türbeler Çeşmeler Taşınır Taşınmaz Kültür Varlıklarını Koruma ve Yaşatma Derneği) tarafından basıldı.
Proje kitabında İstanbul’daki türbeler, metfun bulunan Osmanlı Hanedan üyelerine dair önemli bilgiler bulunan kitapta ayrıntılı fotoğraf çekimleri, pûşîdelerin ve sandukaların ölçüleri, pûşîdelerin desenleri, renkleri, kumaş bilgileri, çizimleri, pûşîdelerin üzerindeki Arapça ve Osmanlı Türkçesi ibareler kayıt altına alındı.
Kitapta ayrıca, Maraş işi tekniğinin tarihçesi ve detayları, Osmanlı Hanedanı’ndaki pûşîde geleneği; Surre-i Hümayûn geleneği ve Kâbe-i Muazzama ile Ravza-i Mutahhara örtülerinden Kisve-i Şerîfe’ye uzanan geniş bir bağlamda detaylı bilgiler ve aydınlatıcı fotoğraflar yer alıyor.
SANATKÂRLAR DA PROGRAMDAYDI
Etkinlikte Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nün sanatkâr hocaları Doç. Dr. Münevver Üçer, Doç. Dr. Kaya Üçer; minyatür ustası Gülçin Anmaç; katı’ sanatkârı Meryem Güney ve hattat Serap Tepedelen ile hasbihal etme imkânı bulduk. Hattat Mahmut Şahin’in öğrencilerinden Hattat Serap Tepedelen, Eskişehir Olgunlaşma Enstitüsü bünyesinde gerçekleştirilen pûşîde yenilemesinde görev almış.
ESKİYEN PÛŞÎDELER MÜZELERDE SERGİLENECEK
Eskiyen pûşiderin müzelerde sergileneceğini belirtmekte fayda mülahaza ediyorum. İstanbul türbelerinde yenilenen hemen her biri diğerinden âlâ sanat keyfiyetini haiz 10 pûşîdenin sergilendiği programda değerli konuşmacıların değindikleri, kültür sanat gündemine taşıdıkları hususlara geçmezden önce kültür dünyamıza böylesine değerli bir projeyi kazandıran tüm sanatkârlar ve gönül dostlarıyla birlikte proje koordinatörü, çini ustası Ayşe Özkan’a, Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü Yusuf Gürlek’e, Hattat Faruk Dinçer Eratlı ile Hattat Ömer Faruk Özoğul’a ve İstanbul İl Kültür Müdürü Coşkun Yılmaz’a teşekkürü bir borç biliyorum.
YUSUF GÜRLEK-SABANCI OLGUNLAŞMA ENSTİTÜSÜ MÜDÜRÜ: MARAŞ İŞİ PÛŞÎDELERİN GELECEK NESİLLERE AKTARILMASI KÜLTÜR MİRASIMIZIN DEVAMLILIĞI AÇISINDAN ÖNEM ARZ EDİYOR
“İstanbul Türbeler Müze Müdürlüğü ile yaptığımız görüşmeler sırasında İstanbul’da bulunan Osmanlı Hanedanı’na ait türbelerde Maraş işi ile işlenmiş pûşîdeler olduğunu ve bu pûşîdelerin zamanla yıpranarak yok olma tehdidi taşıdığını öğrendik. Kültür tarihimize desen, hat, işçilik, malzeme ve süslemeleriyle ışık tutan, dekoratif ve tarihi nitelikleriyle Türk Süsleme Sanatı içinde önemli bir yere sahip bu Maraş işi pûşîdelerin gelecek nesillere aktarılmasının kültürümüz açısından önemli olduğunu düşünerek bu hususta neler yapabileceğimizi istişare ettik. Yaptığımız arşiv çalışmaları neticesinde, pûşîde üretimi ile alakalı arşiv belgelerine ulaştık. Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki Hicrî 20 Recep 1312 (Milâdî 17 Ocak 1895) ve Hicrî 26 Ramazan 1325 (Milâdî 2 Kasım1907) tarihli belgelerde eskiyen pûşîdelerin yerine eskisinin aynısı olarak yeni pûşîde üretildiğini gördük. Arşiv belgelerindeki bilgilere dayanarak konuyu Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’ye ilettiğimizde onun da konuya destek vermesi ile pûşîde projesine başlamış olduk.
Projemizin çalışma alanları pûşîde desen arşivinin oluşturulması, pûşîdelerin işleme ve kitap hazırlığı olmak üzere üç ana başlık altında toplayabiliriz. İlk olarak desen arşivi hazırlanacağı için fotoğraf çekim ekibi tarafından tüm pûşîdelerin ayrıntılı olarak fotoğrafları çekilmekte. Bu fotoğraflardan faydalanılarak, hattat, müzehhip, resim, el sanatları ve nakış öğretmenlerinden oluşan bir ekip tarafından aslına sadık kalınarak çizilen pûşîde desenleri, grafik tasarımcılar tarafından vektörel hâle getirilerek dijital ortamda arşivlenmektedir.
İşleme aşamasında, İstanbul Türbeler Müze Müdürlüğü’nün işbirliği ile desenleri ve hatları kaybolmaya başlamış olan pûşîdeler tespit edilmekte ve bu pûşîdeler eskisiyle aynı olarak yeniden işlenmektedir. Üzerinde hiç pûşîdesi kalmayan sandukalar kurumlarımızda tasarlanarak yeniden yapılmaktadır.
Projemizin önemli çalışmalarından bir diğeri de kitapların hazırlanmasıdır. İlk olarak projemizin konusu olan pûşîdeleri, pûşîdelerin işleme tekniği olan Maraş işini, pûşîde olarak kullanılmış Kâbe-i Muazzama ve Ravza-i Mutahhara örtülerini ve projede yapılan çalışmaları içeren bir giriş kitabı hazırladık. Sonraki aşamada proje kapsamındaki her türbe için ayrı birer kitap çalışması devam edecek. Şu anda 7. cildin taslağına kadar ilerledik. Toplamda 23 cilt olması planlanmaktadır.
Projemize başladığımız ve büyük kısmı ön hazırlık safhası olarak geçen 2014 tarihinden bugüne kadar 11 olgunlaşma enstitüsünün katılımıyla, bugün burada da sergilenen 10 sanduka pûşîdesi işlenmiştir. Projenin devamında desen arşivi çalışmaları ve ihtiyaç duyulan pûşîdelerin üretimleri kurumlarımızca gerçekleştirilecektir.
Olgunlaşma enstitüleri geleneklerimizi ve kültürümüzü yaşatma görevini yürütüyor. Millet olarak geleneklerimizden biri de sürre alayı ile gönderilen kâbe örtüsü dokuyup işlemekti. Bu projenin sonunda inşallah böyle bir hayır çıkar hayalindeyim.”
ÇİNİ SANATKÂRI AYŞE ÖZKAN: KAYBOLAN HER DEĞERİMİZ İÇİN ÜZGÜNÜM
“Kendi adıma ve salondaki herkesin de aynı şekilde düşündüğünü bilerek, kaybolan her değerimiz için üzgünüm. Kaybolan ya da son ustaları kalmış zanaatlarımız, özünden uzaklaşarak gelenekten kopan sanatlarımız, layığıyla öğrenmediğimiz tarihimiz, aslında hepsini kapsayan ve bizi başkalarından farklı kılan kültürümüz.
Nasıl ki geçmişten ibret alıp geleceğe yön vermek için tarihe ihtiyaç duyuyorsak, toplumsal kimliğimizin korunabilmesi adına da kültür tarihimizi öğrenmeye ve yaşatmaya o kadar ihtiyaç duymaktayız. Çünkü kültür tarihimize sahip çıkarak bir medeniyet milliyetçiği oluşturabilmek bizi bir arada tutan en önemli unsurlardan biri olacaktır.
Bu sebeple, İstanbul Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü Yusuf Gürlek Beyefendi’nin Osmanlı Hanedanı’na ait türbelerdeki Maraş işi pûşîdelerin bir kısmının hayli yıpranmış olduğundan bahsetmesi üzerine, her biri birbirinden kıymetli olan pûşîdelerin gelecek nesillerce de görülebilmesi için bir şeyler yapmamız gerektiğine karar verdik. Daha detaylı inceleme imkânı bulduğumuzda zamanın da etkisi ile pûşîdelerin birçoğunun yıpranmış hatta bazılarının sadece baş levhalarının kalmış olduğunu gördük. Arşiv belgelerini taradığımızda Osmanlı’da eskiyen pûşîdelerin yerine yenilerinin işlendiğini öğrendik.
PÛŞÎDELER KÜLTÜR TARİHİMİZ AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR KAYNAK
Konu üzerine ne yapabiliriz diye araştırmaya başladığımızda, kültür tarihimiz açısından önemli birer kaynak olan pûşîdeler zamana yenik düşüp yok olmadan, ilk olarak desenlerinin ve hatlarının dijital ortamda arşivlenmesinin gerekliliği üzerinde durduk. Sonra el birliği ile bu projeyi uygulamaya koyabilmek için neler yapabileceğimizi düşündük. Bu süreçte projeyi Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’ye sunduk. Hanımefendi’nin kültür tarihimize olan hassasiyeti, bizi yönlendirmesi ve himayesi altına alması ile süreç başlamış oldu. pûşîdelerin yenilenmesi bir Osmanlı Hanedan geleneği idi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk olarak Hanedan türbelerinin pûşîdelerinin yenilenmesini Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi sayesinde gerçekleştirdik.
Pûşîde projesinin, gelecek nesillere bırakacağımız önemli bir kültür mirası olduğunu bilip en ince detaylara dikkat etmeye çalışarak bugünlere geldik. Tarih ve kültür mirasımızın korunması ve yaşatılması için üzerine düşen tüm görevleri hakkı ile ifa eden tüm kişi, kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyorum.
Pûşîde projesinde emeği geçen iğne ile kuyu kazar gibi göz nuru dökerek nakışları yüreklerinin güzelliğiyle pûşîdelere nakşeden tüm usta öğretici arkadaşlara özellikle çok teşekkür ediyorum.”
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ: İNSAN EŞREF-İ MAHLÛKATTIR
"Kültürümüzün en temel değeri insandır. İnsan değerlidir. Eşref-i mahlûkattır. Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Her hali ile hürmete layıktır. Bu anlayışın bir neticesi olarak, insan da insanın ürettiği de el emeği de insandan geriye kalan da değerlidir. Pûşîde geleneği, insana verilen değerin, duyulan saygının, gösterilen hürmetin bir göstergesidir. Pûşîdelerin yenilenmesiyle hürmete layık insanlardan geriye kalan türbelerin, hatıraların eşrefi mahlûkat olan insana layık bir hale getirilmesi söz konusu.
Kökü mazide kendisi atide olan bu millet, kadim bir medeniyete sahiptir. Geçmişimiz, her biri kendi alanında bir zirve olan bilim insanlarımız, sanatçılarımız ve mütefekkirlerimiz elinde şekillendi. Her alanda, insanlığın ortak mirası olan somut ve somut olmayan kültürel miras oluşturuldu. Bu kültürel mirasın gelecek nesillere de aktarılarak yaşatılmasını amaçlıyoruz. Güzelliklerimizi, değerlerimizi öğrencilerimize anlatacak ve öğreteceğiz. Millî ve manevi değerlerine bağlı kendi kültürünü özümsemiş, evrensel değerlere açık, kendisi ve çevresi ile barışık bir nesil; milletinin tarihini, dilini, sanatını, gelenek ve göreneklerini, en iyi şekilde anlayacak, anlatacak, geliştirecek ve yaşatacaktır.
Milletimizin bugüne kadar göstermiş olduğu tüm gelişmelerin kaynağı, bu eşsiz, yüksek kültürdür. Evlatlarımızın bu bilince sahip olmalarını ancak eğitimle sağlayabiliriz. Eğitim, nesil yetiştirme işidir. Nesil yetiştirmek de medeniyet inşası iddiasını sürdürmektir. Bizim medeniyetimiz sadece insana değil, yaratılan her şeye saygıyı öngörür."
EMİNE ERDOĞAN HANIMEFENDİ: ‘TEN FANİDİR CAN ÖLMEZ’
“Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyor, bu güzel etkinlikte bir araya gelmekten memnuniyet duyuyorum. Osmanlı hanedan türbelerindeki Maraş işi pûşîdelerin yenilenmesi vesilesiyle, bizleri buluşturan herkese teşekkür ediyorum.
Kültür ve Turizm Bakanlığımız ile Milli Eğitim Bakanlığımızın takip ve işbirliğinde, Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü’nün öncülüğünde gerçekleşen bu proje, tarihi değerlerimize sahip çıkmanın bir ifadesidir. Projeye katkı sağlayan tüm kurumları ve emek veren tüm sanatçılarımızı tebrik ediyorum. Ellerine, emeklerine sağlık!
YAHYA KEMAL: BİZ YERİN ALTINDAKİLERLE BİRLİKTE YAŞARIZ
Bir dost meclisinde, Yahya Kemal’e İstanbul’un nüfusunu sorarlar. O da, ‘biz yerin altındakilerle birlikte yaşarız’ cevabını verir. Bu meşhur cevap, medeniyetimizin ölüm algısını ortaya koyan bir özettir. Evet, biz türbeleri, hazireleri, kabristanları ile iç içe yaşayan bir şehir medeniyetinin mirasçılarıyız.
Çünkü Yunus’un dediği gibi,
“Ten fanidir can ölmez, gidenler gene gelmez.
Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil.”
Bizim için, mezarlıklar, türbeler, ölümle hayatın kardeş olduğu asûde mekânlardır.
“Ahiret öyle yakın seyredilen manzarada,
O kadar komşu ki dünyada, duvar yok arada
Geçer insan, bir adım atsa birinden diğerine,
Kavuşur karşıda kaybettiği bir sevdiğine…”
Şairin dediği gibi, kabir vuslata giden yolda bir duraktır. Adeta ahirete bir perdeliktir.
İşte bu nedenle, hayatın arzu ve isteklerinden ruhumuz sıkılınca, ölülerin mahallesinde huzur buluruz. Hele İstanbul’da ölüm, bir başka çehre takınır. Endamlı servileri, güvercin dolu avluları, çinilere sinmiş Kur’an sesleriyle uhrevi bir ahenk yaşatır hepimize.
Yahya Kemal şöyle diyor bir İstanbul şiirinde:
“Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan!”
İSTANBUL BİR TARİH BEREKETİDİR
Gerçekten de, sarayları, camileri, koruları, hanları, sebilleri ve türbeleriyle, bir tarih bereketidir İstanbul. Mimarların, hattatların, nakkaşların, sedefkârların eşsiz eserleri karşılar bizi her köşede. Her biri, geçmişe ışık tutan tarih kayıtlarıdır. Tıpkı bir belgeyi okur gibi onları da okuruz. Bu anlamda hanedan türbelerindeki pûşîdeler, üzerlerindeki nakışlar ve hatlarla birer tarihî belgedir.
Akif’in gözünden bakacak olursak onlar;
“Şanlı bir tarihsin; mazi-i millet sendedir.
Varsa ibret sendedir, hikmet de elbet sendedir.”
ÖLÜM YURTLARINDAKİ SANAT ÖLÜMÜN ÜRPERTİSİNİ YOK EDER
Ölümün ürpertisini yok eden şey, bu ölüm yurtlarındaki sanattır. Zevk-i selimin ürünü olan sanduka örtüleri, nakkaşların göz nuru, el emeği ile ölümü munisleştirir. Kabirleri konuşturur.
Türk süsleme sanatının en zarif türlerinden olan Maraş işinin en güzel örneklerini gördüğümüz hanedan türbelerinde de, ölüm, sade bir bahar ülkesi gibidir. Her biri, bir yığın inanç, gelenek, zevk ve asırların birikiminden oluşan bir terkiptir. İpek, kadife ve türlü çeşitleriyle dönemlerinin desen ve zevk anlayışlarını gösterirler.
Asırlardan beri, geçen zamanın yorgunluğu altında yıpranan bu eserler, gelecek nesillere aktarılmak üzere tadilata, tamirata, yenilenmeye ihtiyaç duyar. Kültürümüzü, geleneksel sanatlarımızı, hiç kesintiye uğratmadan, gelecek nesillere aktarmak da hepimizin görevidir.
Bu bağlamda, bu güzel projeyi himaye etmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Ecdad yadigârı, bu şanlı tarihin ve coğrafyanın tapuları hükmünde olan türbeler, aynı zamanda hepimiz için bir nasihatçidir. Böyle güzel bir vesileyle, Yahya Efendi Hazretleri ile, Kanuni Sultan Süleyman ile, Eyüp Sultan Hazretleri ile, Adile Sultan’la, Yavuz Sultan Selim Han’la selamlaşmış sayıyorum neslimizi.
Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü’nü tekrar tebrik ediyorum. Tarihi kıymetlerimize sahip çıktıkları, bizi tefekküre davet ettikleri, bir yandan da geleneksel el sanatlarımızı, geleneklerini koruyarak, bugüne ve geleceğe taşıdıkları için.
Modern kurumlarımızın, sanat okullarımızın, tarihi değerleri yaşatma konusunda çaba göstermesi takdire şayandır. Ancak bu şekilde, zincirin halkalarını sürdürebiliriz. Bu çalışma el sanatlarımız içinde müstesna bir yeri olan Maraş işinin, desen arşivini hazırlamaya da vesile olmuştur. İşin incelikleri, genç sanatçıların el emekleri, göz nuru ile yeniden hayat bulmuştur.
Bir zamanlar Kâbe-i Muazzama’nın, Ravza-i Mutahhara’nın örtülerini işleyen bir milletin torunları olarak, bu değerlere sahip çıkmak, boynumuzun borcudur. Mirasçısı olduğumuz bir imparatorluğun, akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selim üzerine kurulu medeniyet değerlerini yaşatmaya, koruyup kollamaya inşallah devam edeceğiz. Yenilenen pûşîdelerin eskileri, büyük bir itina ile müzelerimizde muhafaza edilecek inşallah.
Üç kıtaya yayılmış bir devlet düzeninde, asırlarca kutsal mekânların hadimi olmuş, garip, gurabanın ve mazlumların hamisi olmuş Osmanlı hanedan üyelerini rahmetle anıyorum.”
İbrahim Ethem Gören