KATI’ SANATKÂRI HANDAN ŞAHİN: ESTETİK SANATIN RUHUDUR
Katı’ sanatkârı Handan Nisrin Şahin ile İstanbul Ümraniye’deki evinde içinden katı’, sanat ve estetik geçen bir sohbet gerçekleştirdik.
Handan Hanım, Geleneksel sanatlarla teşrik-i mesainiz nasıl başladı?
1981-82 yılında Çorum İmam Hatip Lisesi’nden mezun oldum. Ortaokul ve lise yıllarımda, çok ilgi duymama rağmen gelenekli sanatlarımız konusunda eğitim alma fırsatım olmadı. 1983 yılında evlenerek Ankara’ya taşındım. O dönemde Ankara’da gelenekli sanatlarla ilgilenen veya öğretmek isteyen bir kişi ile maalesef ki tanışma şansım da olmadı. 1992 yılında bir yıllık bir yurt dışı görevinden sonra İstanbul’a yerleştik. Ve benim arayışlarım başladı. Direksiyon eğiticiliği, bilgisayarlı muhasebe uygulamaları kurslarına katıldım. Gümüş ve yarı değerli taşlarla takı tasarımı eğitimi aldım ve bu konuda eğiticilik yaptım. Modelistlik ve stilistlik eğitimi aldım ve bir imalatçı firmada modelist olarak dört yıl kadar çalıştım. Fakat sürekli olarak ebru sanatını nasıl, nerede ve kimden öğrenebilirim arayışı içindeydim. 2000’li yılların başlarında değişik atölyelerde ebru sanatını öğrenme denemelerim oldu, fakat birkaç ders sonrasında aradığımın bunlar olmadığı kanaatine vararak ebru çalışmasına ara verdim. Daha sonra aynı zamanda neyzenbaşı da olan günümüzün usta ebru sanatçılarından Sadreddin Özçimi ile tanışma imkânı buldum ve onun öğrencisi olma şansına ulaştım. Tam aynı günlerde, daha önce bilmediğim katı’ sanatı ve bu sanatın ustalarından Emel Nurhan Ogan ile de tanışma şansım oldu. Katı’ sanatı çok ilgimi çekti ve 2009 yılında ebru ile birlikte katı’ da çalışmaya başladım. Fakat 3 yıl sonra ebruyu bırakmak zorunda kaldım. Halen katı’ çalışmaya devam etmekteyim.
SANATKÂRLIKTA YETENEK, ÇOK ÇALIŞMA VE EHİL BİR HOCAYLA ÇALIŞMA ÇOK ÖNEMLİ
Sanatta ve estetik güzelliklerde ne arıyorsunuz?
Gerçek ve mutlak sanatkâr olan Cenab-ı Hakk, insanı yeryüzündeki halifesi olarak yaratmıştır. Dolayısıyla sanatın, insanoğlu tarafından icra edilen ve Allah’ın insana halifesi olarak bahşettiği yapma, yaratma yeteneğinin öğrenilerek ve geliştirilerek yansıtılması olduğunu düşünüyorum. Allah bazı hayvanlara öyle yetenekler vermiştir ki, bugünün teknolojisine sahip insanlar bile mesela, arının peteğini, örümceğin ağını yapmaktan acizdir. Ancak bu hayvanlar doğuşlarıyla birlikte başlayan bu yeteneklerini yeryüzünde göründükleri günden beri aynı şekilde sürdürmektedir. Hâlbuki insanoğlu dünyaya geldiğinde son derece korumasız, kendi temel ihtiyaçlarını dahi gidermekten aciz, tamamen başkasının bakımına muhtaçken büyüyüp konuşmaya, öğrenmeye başladıktan sonra büyüklerinden öğrendiklerine yenilerini katarak birçok şey yapmakta, bu arada sanat eserleri de meydana getirmektedir. Dolayısıyla her bir sanat eserinde Cenab-ı Hakk’ın halife sıfatıyla insanoğluna bahşettiği “yaratma” kabiliyetinin yansıması olarak görmek gerektiğini düşünüyorum. Sanat dediğimiz de netice itibariyle Allah’ın yarattığı canlı ve cansız mahlûkatın bir nevi taklidinden ibaret değil midir? Fakat her toplumdaki “sanatkâr” sayısının toplam nüfusa kıyasla sınırlı miktarda olduğu düşünülürse; her insanda doğuştan olduğuna inandığım bu potansiyel sanatçı olma yeteneğinin, çok az sayıdaki kişide kuvveden fiile geçebildiğini müşahede ediyoruz. İşte bu kişiler, olaylara ve nesnelere farklı bir bakış açısı ile bakıp yeniden yorumlama yetenek ve eğitimine sahip kişilerdir. Birçok sanat dalında yeteneğin çok önemli bir şans olduğunu kabul etmekle birlikte, sanatkâr olmak için mutlaka bu işin ehlinden eğitimi alıp çok ama çok çalışmanın temel belirleyici olduğunu düşünüyorum.
ESTETİK SANATIN RUHUDUR
Estetik ise sanatın ayrılmaz bir cüzü, adeta sanatın ruhudur. Bir türlü güzellik felsefesi olarak tanımlayabileceğimiz estetik anlayışı olmadan ortaya çıkan şeye sanat eseri demek ne kadar doğrudur? “Allah güzeldir, güzeli ve güzelliği sever” hadis-i şerifi de sanatta bulunması gereken estetik anlayışın ifadesidir. Buradan hareketle; sanatta ve estetikte, insanın ve tabiatın yaratılışına aykırı olmayan ama yaratılış felsefesini farklı perspektiflerden yorumlayabilen, insanın ruhuna hitap edebilen, yapıldığı günleri aşıp uzun yıllar sonra bile zevkle temaşa edilebilen, asırlar sonra haklarında yazılar yazılıp, mülakatlar yapılabilen eserler arıyorum.
Müsaadelerinizle burada bir parantez açmak istiyorum.
FANİ OLAN İNSAN GERİDE BIRAKTIĞI SANAT ESERLERİYLE ASIRLAR BOYUNCA BİR NEVİ YAŞAMAYA DEVAM EDİYOR
Hayhay, buyurunuz efendim.
Düşünecek olursak insanın dünyadaki hayat süresi çok kısa. Ancak günümüzde ortalama 80 yıl kadar yaşayan bir insanın ortaya koyduğu bir sanat eseri yüzlerce ve hatta binlerce yıl yaşayabiliyor. Diğer taraftan insanoğlu ilk günden beri “ölümsüzlük iksiri” peşinde koşmuş. Fakat Allah’ın “Her yaşayan ölümü tadacaktır” kesin hükmü bunu imkânsız kılıyor. Sanat bir bakıma da insanoğlunun, en azından dünya durduğu sürece, ölümsüzlüğe erişmesinin bir yoludur. Bütün sanatçıların temel arayışı da bu ölümsüzlük sırrına ulaşmaktır diye düşünüyorum.
Aradıklarınızın ne kadarını buldunuz?
Az önce de belirttiğim gibi, sanatla fiilen uğraşmaya geç sayılabilecek bir yaşta başladım. Bu bakımdan aradıklarımın henüz çok az bir kısmına ulaşabildim diyebilirim. Olaylar ve eşyalarla ilgili bir nebze de olsa farkındalık kazandığımı düşünüyorum. Etrafıma daha değişik bir gözle bakmaya ve incelemeye, böylelikle de öğrenme konusunda yol almaya çalışıyorum. Aslında ne kadar büyük bir sanatkârın eseri ve halifesiyiz. Herkesin bunu bir şekilde fark etmesi gerekir.
Katı’ sanatına yönelik neler yaptınız? Emel Nurhan Ogan Hanımla kaç yıldır birlikte çalışıyorsunuz?
Daha öncede bahsettiğim gibi 2009 yılından beri Emel Nurhan Hanım’la katı’ çalışmaktayım. Haftada bir gün kendi atölyesinde bir gün de ders verdiği İSMEK’te birlikte çalışmalarımız devam ediyor. Bu yıl ayrıca haftada bir gün Türk Diyanet Vakfı’nın bir kuruluşu olan KAGEM’de ders vermeye başladım. Emel Hanım’ın atölye grubu olarak Ankara’da Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesindeki Vakıf Eserleri Müzesi’nde, Bursa’da Ördekli Hamamı ve Irgandı Köprüsü Sanat Galerilerinde, İstanbul’da T.C. Ziraat Bankası’nın İstiklal Caddesi’ndeki Tünel Sanat Galerisi’nde ve Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi’nde sergiler yaptık. Ayrıca her yıl düzenlenmekte olan İSMEK Feshane sergilerine düzenli olarak katılmaktayım.
Katı’ yahut mukatta nedir, nerelere uygulanır?
Bildiğiniz gibi, katı’, kelime olarak kesmek anlamına gelir. Sanat olarak; bir kâğıt veya deri üzerindeki deseni oyup çıkartarak bir başka satıh üzerine yapıştırmak suretiyle gerçekleştirilen bir süsleme sanatıdır.
Katı' sanatının uygulama alanları nelerdir?
Katı’ sanatını; deri kitap kapaklarında, kapak içi süslemelerde, mukatta yazı olarak el yazması kitaplarda, kenar süsü olarak minyatür albümlerinde ve ayrıca katı’ levhalar olarak görmekteyiz.
Mukatta yazı uygulanarak yazılan hadis ve dua kitaplarına da rastlanmaktadır. Mukatta genel olarak tek kat olarak çalışılmakta ve çoklukla kitaplarda bir yazı tekniği olarak uygulanmaktadır. Katı’ ise tek katlı da olabileceği gibi, bu sanatın şaheserleri genellikle çok katlı (bazen 20-30 kata kadar) uygulamalardır.
Desenleri nasıl hazırlıyorsunuz?
Üzerinde çalışacağım konuyu belirledikten sonra araştırma yapıp doküman toplarım. Toparladığım bilgi ve dokümana kendi bakış açımı da katarak eskiz çizimleri yaparım. İstediğim sonuca ulaşana kadar pek çok eskiz ortaya çıkar. Eskiz çiziminden sonra kullanacağım malzeme ve renklere karar verip çalışmaya başlarım. Kanaatimce projenin en önemli aşaması bu kısımdır.
Az önce sergilerde bahsettiniz. Hangi projelere imza attınız?
İSMEK tarafından Feshane‘de geleneksel olarak her eğitim yılı sonunda düzenlenen sergilere 2010 yılından beri katılıyorum. Bu kapsamda Bağlarbaşı İhtisas Merkezi tarafından gerçekleştirilen ve Feshane’de sergilenen İstanbul’un Fethi, Siyer-i Nebi ve Esma-ül Hüsna konulu projelere de katkı sağladım. Bunun dışında Emel Nurhan Ogan Atölye grubu olarak düzenlediğimiz karma sergilere katıldım. 2012’de Vakıflar Genel Müdürlüğü Ankara Vakıf Eserleri Müzesi Sergi Salonu, 2013 de T.C. Ziraat Bankası Tünel Sanat Galerisi, 2013 de Bursa Ördekli Hamamı Kültür Merkezi ve Bursa Irgandı Sanat Galerisi, 2014 de Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisindeki sergilere katıldım.
GAZNEVİ ALBÜMÜ’NÜN ORJİNAL İSMİ TUHFE-İ GAZNEVİ’DİR
Evinizin duvarlarında Gaznevi albümünden yansımalar görüyorum. Proje hakkında bilgi verir misiniz? Albümden hangi eserler çalışıldı, sergi nerede düzenlendi?
Gazveni Albümü diye bilinen bir eserin orijinal adı Tuhfe-i Gaznevi’dir. XVII. yüzyılda yaşayan Gazneli Mahmud İsimli bir sanatçıya aittir. Albümde yer alan hatlar, şiirler, süslemeler, albümün cildi ve içindeki kâğıt oyma çalışmaların tamamı sanatçıya aittir. Yarı kıymetli taşların da kullanıldığı devrinin özelliklerini yansıtan eser bugün İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde muhafaza edilmektedir. Emel Ogan Atölye grubu olarak Gaznevi Albümü’nün yeniden yorumlanması projesini gerçekleştirdik. Albümde yer alan katı’ eserlerden üç tanesini kendi yorumlarımızı da katarak çalıştık. Bu proje 2013 yılında T.C. Ziraat Bankası Tünel Sanat Galerisi’nde sergilendi.
Topkapı Sarıyı Yemiş Odası başlı başına bir sanat harikası. Öznesinde yemiş odası tezyinatı bulunan bir katı serginizin olduğunu biliyorum. Sergi fikri nasıl ortaya çıktı? Siz ne çalıştınız?
Sizin de bildiğiniz gibi, Yemiş Odası, Topkapı Harem Dairesi’nde bulunan ve adını duvarlarındaki meyve resimlerinden almış olan özel bir odadır. Haremin diğer odalarından farklı olarak buranın duvarlarında çini yerine ahşap kullanılmıştır. Duvarlar baştanbaşa çiçek ve meyve resimleriyle doldurulmuştur. Bu odadaki çiçek resimleri zaman zaman minyatür olarak da çalışılmıştır. Emel Ogan Atölye grubu olarak bu odadaki figürlerin katı’ sanatıyla yeniden yorumlandığı bir proje gerçekleştirdik. Bu kapsamda ben de beş tane vazo çalışması yaptım. Bu projede yapılan eserler 2014 yılında Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi’nde sergilenmiştir.
Sanatseverlerin sergilerinize ve eserlerinize yönelik ilgisi hakkında neler söylemek istersiniz?
Katı’ sanatı, halkımız tarafından diğer gelenekli sanatlar kadar tanınmıyor. Buna rağmen her sergimiz büyük bir ilgi topluyor.
HER BİR YENİ SERGİNİN KATI’ SANATININ TANINMASINA EK BİR FAYDASI OLMAKTADIR
Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?
Muhtemelen bu ilginin temelinde, insanoğlunun bilmediği şeyler hakkındaki merakı ve öğrenme güdüsü yatıyor. Biz de bu fırsatı değerlendirerek, sergilerimizde aktif olarak katı’ tanıtımı yapıyoruz. Bu bakımdan her bir yeni serginin bu sanatın tanıtılmasına ve bilinmesine ek bir katkısı olmaktadır.
SÜHEYL ÜNVER KATI’ SANATINDA KÖPRÜ İNSANDIR
Geleneksel sanatlar içerisinde katı’ sanatının yeri neresidir?
Çok uzun yıllar boyunca eşsiz eserlerin üretildiği katı’ sanatı, gelenekli kitap sanatlarımız arasında en az tanınanı ve bilinenidir diyebiliriz. Belki de bu sebeple, ne yazık ki XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren gerileyerek zaman içerisinde adeta yok olmuştur. Osmanlı Devleti’nin ekonomik ve sosyal yönden gerilemeye başlaması, sanata ve sanatçıya verilen desteğin gittikçe azalması da bu sonucun doğmasındaki önemli etkenlerden birisidir. XIX. yüzyılda İzmirli sanatçılar Hayyim Abulafia ve David Algra ile İstanbul’da Osman Rıfkı gibi sanatçılar, bu sanatı yaşatmaya çalışmışlarsa da yok olmasını engelleyememişlerdir. Diğer gelenekli sanatlarda da olduğu gibi Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver, katı’ sanatının ülkemize yeniden kazandırılmasında çok önemli bir köprü insandır. Tıp Fakültesinde okuduğu yıllarda aynı zamanda Medresetü’l-Hattâtîn’de hat, ebru, tezhip gibi klasik sanatları da öğrenen Süheyl Ünver, hocasının gösterdiği Bursalı Fahri’nin bir eserinden çok etkilenerek bu sanat üzerinde araştırmalar yapmış, Türkiye’deki ve yurtdışındaki kütüphanelerde bulunan konuyla ilgili eserleri tespit etmiş, katı’ yapmayı öğrenmiş ve öğretmiş, sanatın adeta yeniden doğmasını sağlamıştır. Katı’ sanatı günümüzde de diğer klasik sanatlarımıza kıyasla insanlarımız tarafında en az bilineni ve tanınanıdır. Bazı örneklerinin Avrupa’ya taşınmasıyla Türk Katı’ sanatı Avrupa’da da tanınmıştır.
Az önce birkaç ustanın ismini zikrettiniz. Osmanlı asırlarında belli başlı katı’ sanatı ustaları kimlerdir? Sanatkâr dedelerimiz bizlere bu alanda hangi eserleri miras bıraktılar?
Sanat tarihçilerine göre katı’ sanatı Orta Asya’da bir halk sanatı olarak doğmuştur. İlk örnekler de oyma deri kitap kapaklarında görülür. İslâm dünyasının ilk örnekleri XV. yüzyılda Timurlar ve Akkoyunlular döneminde verilmiştir. XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlılarda gelişme göstermeye başlamıştır.
Efşancı Mehmed, Fatih Sultan Mehmed döneminin en önemli sanatçısıdır. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan Nişaburi Albümü’ndeki imzasız katı’ bahçe tasviri sanatçıya atfedilmektedir. Osmanlı kâğıt oyma sanatının en güzel bahçe tasviri olarak kabul edilmektedir. II. Selim, III. Murad ve I. Ahmed dönemlerinde eserler veren Bursalı Fahri isimli sanatçının bazı eserleri günümüze kadar ulaşmıştır. XVII. yüzyılda Mehmed Nakşi, Edirne Sarayı’nda eserler vermiştir. Bunlardan bazıları Topkapı Sarayı Kütüphanesi’ndedir. Avrupalı gezgin Peter Mundy’nin İstanbul’ da satın aldığı Osmanlı tip tasvirlerinin bulunduğu albümün kenarları katı’ motiflerle süslüdür, bu eser London British Library’dedir. Az önce tafsilatlı olarak anlattığım Gaznevi Albümü de bu dönem eserlerindendir. Katı’ sanatının XVIII. yüzyıl temsilcilerinin en önemlisi Mehmed Halazade’dir. Aynı zamanda hattat olan sanatçının oyma nesta’lik eserleri Topkapı Sarayı Kütüphanesi’ndedir. Bu dönemin en önemli eserlerinden biri de Ankara Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıf Eserleri Müzesi’nde bulunan Mehmed Selim Divanı’dır. Aslen Farsça bir şiir kitabı olan eserin baş tarafında iki, son tarafında bir adet olmak üzere üç adet eşsiz güzellikte katı’ parça vardır. XIX. yüzyılın ardından gelen gerileme döneminde önemli sanat eserleri üretilememiş ve katı’ sanatı bir kesintiye uğramıştır.
SANATTA ARAYIŞ İÇERİSİNDE OLANLARA ULAŞMA HEDEFİNDEYİM
Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir?
Halen hocam Emel Ogan Hanımefendi ile çalışmalarımız devam ediyor. Öğrenmenin özellikle sanat eğitiminin sonu yoktur. Katı’ sanatında öğrenebileceğim her şeyi öğrenmek en öncelikli hedefim. Diğer taraftan daha önce de anlattığım gibi gelenekli sanatlara olan merakım ve bu merakımı tatmin için yaşadığım arayışlar benim için bir yol göstericidir. Aynı şeyleri yaşayan sanatseverler olduğunu düşünüyorum. Benim hedefim bu insanlara ulaşmak, bildiğim şeyleri onlara aktarmaktır.
TAKI TASARIMI SANATTAKİ ARAYIŞIMIN BİR PARÇASIYDI
Sohbetin başında takı tasarımı çalışmalarınızdan bahsettiniz. Bu alanda neler yaptınız?
2001-2002 yıllarında özel bir eğitim kurumunda takı tasarımı eğitimi aldım. Gümüş takı tasarımı yaptım. Daha sonra yarı değerli taşlar ve gümüş malzemelerle takılar tasarladım. Eğitim sonrası bir işyeri açtım ve satışını yaptığım takılarımı tasarladım. Aynı zamanda malzeme satışı yaptım, takı tasarımı dersleri verdim. Bu sırada önce müşterim daha sonra yakın arkadaşım olan iki hanımla Altunizade Kültür Merkezi’nde 2004 ve 2005 yıllarında iki defa takı sergisi açtık. Takı tasarımı benim için arayışın bir parçası oldu.
SANAT RUHU TERBİYE EDER
Katı’ sanatı size neler öğretti?
Genel olarak sanatla uğraşmak insanın nefsini ve ruhunu terbiye eder, sabrını geliştirir, disipline eder. Zira insan sanatla hemhal oldukça ‘Mutlak Sanatkârı’ daha iyi tanıyabiliyor. Etrafında gördüğü canlı cansız bütün mevcudatta O sanatkârın izlerini daha bilinçli olarak hissedebiliyor. Katı’ sanatında ise galiba en öne çıkan husus sabrı öğretmesi ve geliştirmesi. Ayrıca detaylar konusunda çok dikkatli olunması gerektiğini, çok ama çok disiplinli çalışma olmadan başarını gelmeyeceğini öğreniyorsunuz. Katı’ sayesinde etrafıma daha dikkatli bakmayı, gözlem yapmayı öğrendim. Etrafıma bakarken gördüğüm nesneleri, canlıları katı’ sanatına nasıl uygulayabilirim diye fikir yürütür oldum.
Az önce de bahsi geçmişti. Katı’ sanatı toplumda çok fazla bilinmiyor. Tanıtım alanında neler yapılabilir, ne tür organizasyonlar düzenlenebilir?
Evet, maalesef çok bilinmiyor. Fakat yaptığımız atölye grubu sergileri ve İSMEK’in yıl sonu sergileri ile bir nebze tanıtım yapıldığını düşünüyorum. Katı’ sanatını tanıtan seminerler düzenlemek ve hatta bunları sergilerden önce yapmak daha büyük bir fayda sağlar kanaatindeyim. Katı’ sanatının tarihsel gelişimi, nasıl yapıldığı, tarihten gelen örnekler ve yeni eserler aynı anda görüldüğü, gösterildiği zaman eminim ki izleyici için daha anlaşılır, daha somut olacaktır.
Katı’ sanatına ilgi duyanlara nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
İlgilerini hep taze tutsunlar, bu ilgiyi kaybetmesinler. Eğer katı’ sanatı ile uğraşırlarsa iyi bir sanatçı, uğraşmayıp takip ederlerse de iyi bir izleyici ve iyi bir eleştirmen olabilirler. Aktif olarak katı’ sanatı ile uğraşmak isteyenlerin bolca kâğıt ve büyük bir sabrı yanlarına alıp yola çıkmalarını tavsiye ediyorum.
İbrahim Ethem Gören