VAKIF KURAN KADINLARA VEFÂ…
Mayıs ayının ikinci haftası her yıl Vakıflar Haftası olarak kutlanıyor. Ve yine her yıl Vakıflar Haftası belirli bir gündem ile düzenleniyor. Bu yılın gündeminde Vakıf Kuran Kadınlar var.
Selçuklu ve Osmanlı medeniyetleri için vakıf medeniyeti tabiri kullanılır. Arapça bir kelime olan vakıf; lügatta, durdurma, hareketten alı koyma, hareketsiz bırakma gibi anlamları içeriyor. Ayrıca tamamen verme, büsbütün verme manalarını da hâvî. Literatürde ise vakıf, “Bir malın menfaatinin insanlara tahsis edilmesi, mülkiyetinin durdurularak mülk edinilmesinin veya istimlak edilmesinin veya mülk olarak verilmesinin men edilmesi şeklinde tanımlanmıştır.
Vakıf Medeniyetinin öncüleri yalnızca erkekler değildir. Asırlar boyunca kadınlar da pek çok vakıf kurarak bu hayır yarışına geniş ölçüde katılmış günümüze kadar devam eden eserler bırakmıştır. Bu meyanda hanım Sultanlar, servet sahibi kadınların başı çekiyor olsa da, orta halliler, kendileri fakir, fakat gönülleri zengin kadınlar da bu konuda üzerlerine düşeni yapmışlardır.
KADINLAR ELİYLE YÜZLERCE VAKIF KURULMUŞTUR
Bezmiâlem Valide Sultan, 7 Sofralı Sekine Hatun, Fatma Ana Vakıfları, Nurbanu Sultan, Mihrişah Valide Sultan, Hatice Turhan Sultan, Atik Valide Sultan ve Emetullah Rabia Gülnûş Sultan vakıfları gibi, Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde kayıtlı 26.798 adet vakıf bulunmaktadır. Bu kayıtlarda 2309 Osmanlı kadının ismi, 1044 kadının vakfiyesi göze çarpmaktadır.
Selçuklu Devletinden günümüze kadar kurulmuş binlerce vakıf, eğitim, sağlık, sosyal yardım, kültür, spor, sanat gibi birçok konuda ayrımı yapmaksızın toplumun her kesimine hizmet vermiştir.
Kadınlar eliyle kurulan yüzlerce vakıf, okul, hastane, yol, köprü, kervansaraylar yapmış, dul kadınlara maaş bağlamış, fakir kızlara çeyiz hazırlamış, kışın aç kuşların beslemiş, çalışan kadınların çocuklarına sütanne temin etmiş, fakir çocukların koruyup gözetmiş, yaşlı ve engelli çocuklara yardım sunmuştur.
Ayrıca Vakıf kadınlar, kurdukları hayır müesseselerinin sonsuza dek yaşaması için tarla, çiftlik, han, hamam, ev, dükkân gibi mal ve mülklerini seve seve, gelirleri ile beraber toplumun yararına bırakmasını bilmiştir. Böylelikle vakıflar asırlar boyunca hizmete devam edebilmiştir.
SÜLEYMANİYE KÜLLİYESİ’Nİ VAKFİYESİ AYAKTA TUTMUŞTUR
Süleymaniye Camii özelinde misal verecek olursak, ulu mabed henüz ibadete açılmadan 5 ay kadar önce vakfiyesi tesis edilmiş; külliyede hizmet edecek yüzlerce kişinin görev ve kimlikleri tanımlanmış, verilecek ücretler saptanmış, külliyenin işlemesi ve bakımı için gerekli eşya ve malzemeler belirlenmiş ve bu işlevin kıyamet gününe kadar sürmesi için
gerekli vakıflar kurulmuştur.
Süleymaniye Camii ve Külliyesinin bakımı ve sağlıklı bir şekilde işletilmesi için onlarca gayrimenkul bağışlanmış; 221 köy, 30 mezra, 2 mahalle, 7 değirmen, 2 dalyan, 2 iskele, 1 çayırlık, 2 çiftlik, 5 ayrı köyün mahsulü, 2 ada ve 1 hisse Süleymaniye Külliyesi için vakfedilmiştir.
Sözü Kanuni Sultan Süleyman’ın eserinden açmışken ‘Fetihler Asrı’ndan bir misalle devam edelim… Sultan Süleyman’ın Hasekisi, Sultan II. Selim’in Validesi Hürrem Sultan’ın Kudüs’te Es-Sit Mahallesinde bir cami yaptırmıştır. Caminin giderleri akarsız karşılanamaz. Hürrem Sultan, şahsi mülk ve gelirlerinin büyük bölümünü Kudüs’teki camiye vakfetmiştir. Söz konusu ibadethanenin çevresinde takva sahibi ve salih kimselerin kalması için cami etrafında bulunan elli beş adet oda, müştemilatı ile birlikte bir imaret, yolcu ve misafirler için bir han; görevli giderleri, bakım onarımları ile imaret ve handa yemek pişirilecek yemeklerin ücretleri için Trablusşam’ın Güre nahiyesinde bir köy, Gazze, Kudüs ve Nablus’ta bulunan çok sayıda köy ve bazı köylerde bulunan mezralardaki hisseleri Trablus’ta üç hanı, dükkânları, arazileri ve sekiz adet değirmen ile birlikte Kudüs Beyt-i Makdis’te iki adet hamamı vakfetmiştir. Böylelikle “Vakfet, yaşa ve yaşat” sırrı asırlar boyunca tahakkuk etmiştir.
VAKIFLAR DEVLETİN YÜKÜNÜ HAFİFLETİYOR
Tarih boyunca vakıflar sivil toplum ve yardımlaşma kuruluşlarının en başarılı örneklerini oluşturmuştur. Böylelikle eğitimden sağlığa; çevreden sosyal hizmetlere kadar pek çok alanda devletin yükünün büyük bölümünü vakıflar üstlenmiştir.
VAKIF İNSANA HİZMETTİR
Vakıf mahza rıza-i Bari için kurulur. Vakfın temelinde insan vardır. Vakıf insana hizmettir. Selçuklu ve Osmanlı döneminde vakıflar yüzyıllar boyunca bu gayeden uzaklaşmadan topluma hizmet üretmiştir. Dolayısıyla vakıf, tarih boyunca süregelmiş yardımlaşma ve dayanışma duygusunun kurumsallaşmış halidir.
VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 15 YILDA 5 BİN VAKIF ESERİNİ İHYA ETTİ
Son 15 yılda sağlıktan eğitime; ulaştırmadan savunma sanayiine kadar pek çok alanda kaydedilen gelişmeler ekonomideki reel büyümeyle birlikte vakıf hayrat eserlerinin ihyasında da kendini gösterdi. Bu bağlamda geride 15 yılda ecdadımızdan miras kalan dini ve sivil mimari eserlerinin restorasyonu konusunda büyük ilerlemeler kaydedildi. Vakıflar Genel Müdürlüğü 15 yıllık süreçte camiden sebile; medreseden sivil mimari eserlerine kadar oldukça geniş yelpazede 4 bin 800 vakıf eserini restore etti.
Bu bağlamda 2017 yılında restorasyonu tamamlanan 250 vakıf eseri Cumhurbaşkanlığı Millet Kültür ve Kongre Merkezi’nde 8 Mayıs Salı günü düzenlenen törenle hizmete açıldı.
Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Başbakan Binali Yıldırım ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı toplantıda Vakıflar Genel Müdürü Dr. Adnan Ertem’in konuşması vakıflara gösterilen hassasiyetin müşahhas örnekliğini teşkil ediyor.
Vakıf kuran kadınları ve ebediyet âlemine göç eden tüm vakıf insanları rahmetle yad ederken sözü, Vakıflar Genel Müdürü Dr. Adnan Ertem’e bırakıyorum.
DR. ADNAN ERTEM: VAKFETME VASİYET GİBİDİR
“Her yıl belli tema ile kutladığımız Vakıf haftasını bu yıl inşallah Vakıf kuran kadınları yad ederek, rahmetle anarak idrak edeceğiz. Bu çerçevede hafta boyunca çeşitli sempozyumlara katılacak işin ehli konuşmacılar, tarihimizde Vakıf medeniyetinin inşasına katkı sunan Vakıf kadınları anlatacaklar.
Vakıflar Genel Müdürlüğü son 15 yılda muhteşem bir gelişme kaydetmiştir. Doğru programlama ve yatırım kararları sonrası gelirlerde meydana gelen artış hizmet ve restorasyon olarak geri dönmüştür. Öyle ki gelirlerimiz 20 kat artmış, restorasyonlarımız da aynı mahiyette artış göstermiştir. Daha önce yılda ancak 15 olan -o da bir eserin tamamına yönelik olmayan, belli bir bölümüne değen, çözüm üreten- restorasyon çalışmaları, günümüzde bir eseri toptan ele alan ve restorasyonunu gerçekleştiren 300 esere ulaşmıştır.
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE EN AZ DEĞİŞEREK ULAŞAN KURUMLAR VAKIFLARDIR
15 yılda restorasyonu gerçekleştirilen eser sayısı 5000’i aşmıştır. Bugün burada gerçekleştireceğimiz son bir yılda restorasyonu tamamlanan 250 eserin toplu açılış merasimi bu gelişmenin müşahhas bir sonucudur.
Biz bu dönemde bir başka önemli karar aldık. Akademik çalışmamda bu konuya değindim. Mevzuatı Osmanlı’dan günümüze en az değişerek ulaşan yegâne kurum Vakıf kurumudur. Böyle de olmalıdır. Çünkü vakfetmek muamelesi nesiller üstü gözetilmesi gereken ödevler yüklemektedir. Vakfetme muamelesi vakfedenin iradesinin tecellisini şart koşmaktadır.
EVLADA BIRAKILAN MİRAS DEĞİL; TOPLUMA BIRAKILAN MİRASTIR
Vakfetme vasiyet gibidir. Evlada bırakılan miras değil, topluma bırakılan mirastır. Bu nedenle her dönem mevzuat yapıcılar öncelikli olarak bu iradenin yerine getirilmesini gözetmelidir. Cumhuriyet dönemi vakıf mevzuatında Osmanlı mevzuat anlayışı hakim olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz.
Ayrıca madem ki logomuzda Anadolu’da vakfiyesinde ulaştığımız ilk vakfiyenin tarihi olan 1048 tarihini taşıyoruz, yani Selçuklu’yu da, Osmanlı’yı da, Cumhuriyet dönemini de kucaklayan bir tarihi geçmişe sahibiz, öyleyse VGM sadece Türkiye sınırları içerisinde kurulan değil, arşivinde muhafaza ettiği ve her biri bizim açımızdan ödevler yükleyen bütün vakfiyelerin kurulduğu ve yaşadığı yerlerde de sorumluluğu vardır düşüncesinden hareketle bakış açımızı değiştirdik.
DR. ADNAN ERTEM: HİZMET SINIRLARIMIZI OSMANLI SINIRLARI OLARAK BELİRLEDİK
VGM’nin görev alanının, arşivlerimizde muhafaza ettiğimiz vakfiyelerin vakfiye sınırları olması gerekir anlayışı ile Türkiye sınırlarının ötesine geçtik ve sınırlarımızı Osmanlı’nın sınırları olarak belirledik. İşte bu sınır VGM’nin görev sınırıdır.
Bu bakış açısı ile yeni hedefimizi şu şekilde belirledik. VGM, Türkiye sınırları içerisinde yapabildiği bütün görev ve hizmetleri aynı şekilde günümüzde vakfiye sınırları olan Osmanlı coğrafyasında da yapabilir düşüncesi ile mevzuat değişikliğine gitmeden bakış açımızı değiştirdik. Bunun sonucu olarak ilk kez 2013 yılında bilhassa Balkan coğrafyasında restorasyonlara başladık. Bugün 50 proje ile faaliyetlerimiz devam etmektedir.
Sadece Bosna’da restorasyon kapsamında olan eserlerin maliyeti 200 milyon TL’ye ulaşmıştır. Kosova, Makedonya, Sırbistan, Arnavutluk ve KKTC de bu restorasyon faaliyetlerimiz devam etmektedir. Sadece restorasyon değil 2013 yılından bu yana bu ülkelere Müslüman, Müslüman olmayan ayrımı yapmaksızın fakir ve ihtiyaç sahibi olanlara gıda yardımları yapıyoruz. Hastalarını Türkiye’ye getirip Bezmiâlem Vakıff Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tedavi ettiriyoruz. Bakan coğrafyasından gelip de Türkiye’de okuyan yüksekokul öğrencilerine burslar veriyoruz. Kısacası Sn. Cumhurbaşkanımızdan aldığımız görev anlayışı ile görev sınırlarımızı genişlettik.
Milletin evini bizlere açtınız, teşriflerinizle bizleri onurlandırdınız. Bu vesile ile Vakıf haftamızın hayırlara vesile olmasını, Vakıf hissiyatının oluşmasına vesile olmasını diliyor saygılarımı arz ediyorum.”
İbrahim Ethem Gören