Hatice Kübra Kahraman matematik lisans eğitiminin ardından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde MSGSÜ geleneksel sanatlar alanında tezhip eğitimi almış bir sanatkâr. Hâlihazırda MSGSÜ’de tezhip ana sanat dalında yüksek lisans yapmakta olan Kahraman ilk kişisel sergisini geçtiğimiz günlerde adı kültür ve sanat aktiviteleriyle sürekli gündemde olan Üsküdar’da açtı.
15 Nisan Pazartesi günü Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen’in kurdelasını kestiği sergide Hatice Kübra Kahraman’ın 2013 yılından bugüne kadar üzerinde çalıştığı 97 suluboya tablosu var. 1 Mayıs Çarşamba gününe kadar sanatseverlerin ilgisine açık kalacak olan sergiye Nevmekan Sahil Üsküdar ev sahipliği yapıyor.
“Küpeliağaç” serlevhalı sergi Kahraman’ın ilk kişisel sergisi olma özelliğine sahip. Geleneksel sanatlarla ilgili çalışmaları olmakla birlikte bu alanda henüz sergisi bulunmayan sanatkâr ilerleyen süreçte geleneksel sanatları suluboyayla harmanlayacağı kendi tarzımda bir sergi oluşturabilmeyi temenni ediyor.
Kahraman’ın “Küpeliağaç” sergisinde yer alan çalışmalara Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Ne içindeyim zamanın/Ne de büsbütün dışında/Yekpare geniş bir anın/Parçalanmaz akışında” mısraları ilham kaynağı olmuş. Sanatkâr sergisinde yen alan birbirinden güzel çiçek tasvirlerini, rüya ile gerçeğin birbirine karıştığı döngüde suluboyanın şeffaf dünyasıyla birleştirmeye çalışmış.
Geleneksel sanatlarımızın en önde gelen isimlerinden Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Faruk Taşkale’nin öğrencisi olan Hatice Kübra Kahraman ile sergisi ve çalışmaları üzerine sohbet ettik.
Hatice Kübra Hanım sizi tanıyabilir miyiz?
1988 Hatay doğumluyum. İlkokul ve ortaokulu Hatay’da okuduktan sonra liseye İstanbul’da devam ettim. Lisans eğitimimi İstanbul Üniversitesi Matematik bölümünde tamamladım. 2014 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Tezhip Anasanat Dalı’na kaydoldum. 2019 yılı ara dönemde mezun olduğum bölümümde yüksek lisans öğrencisi olarak Tezhip Anasanat Dalı’nda eğitimime devam etmekteyim.
Sanat ve estetik güzellikler gönlünüzde nasıl ve ne zaman yansıma buldu?
Çocukluk yıllarımdan kalma bir karalama alışkanlığım hep vardı. Lisede iç mimar olmaya çok heveslenmiştim. Babamın karşı çıkması neticesinde en iyisi olduğum alanda yani sayısalda ilerlemeye devam ettim. Yine de bazı şeyler hep eksik kalıyordu. Tamamlanmıyor gibi hissediyordum. Bu açığı sanat, tarih, edebiyat alanlarında okumalar yaparak ve çoğunlukla da sanatsal filmler izleyerek kapatıyordum. 2012-2013 yıllarında Gülhane Parkı’ndan topladığım yaprakları kurutup üzerlerine İstanbul silüeti çizdiğim ve aile dostlarımıza hediye ettiğim bir sürece girmiştim.
Sanatı bir iş ve yaşam biçimine dönüştürme arzum ise aynı yıllarda bir çizgifilm projesinde çizer olarak yer almamla başladı ve akabinde akademik bir sanat eğitimi almak istedim. MSGSÜ’ye hazırlanmak için bir sanat kursuna yazıldım. Amacım başlangıçta kendimi, yeteneklerimi ve sınırlarımı görmekti. Bu uğraş tamamen hobi olarak kalabilecek bir deneyim de olabilirdi veya hayatımı buna göre de inşaa edebilirdim. Yetenek sınavlarına hazırlanmak için gittiğim kursta henüz bir ay olmuştu. Kurs hocamın beni yetenekli bulması ve cesaretlendirmesiyle güzel sanatlara hazırlanma isteğim daha da pekişti.
“ÇİÇEKLER BENİ CEZBETTİ”
Matematik eğitiminden sonra güzel sanatlara, tezhibe nasıl meylettiniz?
Güzel sanatlara hazırlık eğitimi alabileceğim bir kurs ararken, matematik özel dersi verdiğim bir öğrencimin evinde rastladığım bir tezhip eseri ve eserde kullanılan çiçeklerin güzelliği beni büyüledi. Tezhip sanatıyla ilk o zaman tanıştım. Hem bu kadar detaylı ve zarif hem de aklın sınırlarını zorlayan bir sanat dalıyla uğraşma isteği kalbime yerleşti. Öyle zannediyorum ki bir matematikçi olmak, sınırlarını kavrayamadığım bir sanatın beni tesiri altına almasına sebep oldu. Güzel sanatlara hazırlık sürecim devam ediyordu ve aynı yıl hem resim hem geleneksel sanatlar bölümlerinin sınavına girdim. Her ikisini de kazandım ancak Tezhip sanatının incelikleri ve çiçeklerinin beni cezbetmesi sonucu tercihimi geleneksel sanatlardan yana kullandım.
MSGSÜ’de geleneksel sanatların uygulama ve kültürüne dair neler öğrendiniz?
MSGSÜ de geleneksel sanatlar alanında klasik üslupta bir eğitim aldım. Motif, desen, kompozisyon ve renk uyumu eğitimim süresince ana başlıklarımız oldu. Tezhibin, tezyinâtın yapılacağı yazılarla uyumlu olması, ahengi yakalaması adına, klasik formlarda uygulamalar ve çalışmalar ortaya koymak son derece mühimdi. Klasik üslubun yanı sıra Prof. Dr. Faruk Taşkale hocamdan serbest tasarım dersleri aldım. Bu derste tezhibi mevcut kalıplarından çıkarıp hayal dünyamdaki imgelere uygulamak, çağdaş yorumlar katmak çok keyifli oldu.
Tezhip sanatı sizin için ne/neler ifade ediyor?
Tezhip sanatı son derece dikkat ve sabır gerektiriyor. Kalbimi tezhibe açmasaydım biliyorum ki o da bana kapılarını açmayacaktı. Henüz yolun çok başındayım ve kendi kültürümüzden, geleneğimizden doğrudan beslenen bir sanat dalıyla ilgileniyor olmak beni ilk günkü kadar heyecanlandırıyor.
“SULUYOBOYADA KENDİ TARZIMI YAKALAMAYA ÇALIŞIYORUM”
Resim çalışmaları yapıyorsunuz. Kimden/kimlerden ders aldınız?
Güzel sanatlara hazırlanırken ve okurken farklı branşlardaki hocalardan dersler aldım. Suluboya çalışmalarıma ilk olarak Reza Hemmatirad’la başladım. İlerleyen süreçte suluboya sanatçısı Işıl Özışık’tan ders aldım. Bunlar kısa süreli ve başlangıç seviyesinde eğitimlerdi. Benim asıl ilgilendiğim ve uzmanlaşmak istediğim alan suluboya çiçek çizimiydi. İnternet ve sosyal medyayı bu anlamda iyi kullandım diyebilirim. Suluboya çiçek çizimlerini sosyal medyadan ve online eğitimlerden takip ettiğim isimlerden ilhamla, kendi tarzımı yakalamaya çalıştım.
Suluboya ve dolayısıyla resim çalışmalarınızı kısaca özetler misiniz?
Suluboya, ilk olarak günümüzden 33.000 yıl öncesinde Fransa’da “Lascaux”, İspanya’da “Altamira” mağaralarının duvarlarında hayvan motiflerinde kullanılmış bir sanat dalı. Temel prensipte şeffaf ve saydam olması, renklerin ışığını doğrudan yansıtması, suluboyanın olmazsa olmazlarından sayılır. Hepimizin çocukluktan gelen bir suluboya tecrübesi muhakkak olmuştur. Şahsen suluboya için gereken doğru malzemelerden haberdar olmadığım için uzun yıllar bu sanat dalını sevememiştim. Şimdiyse çalışmalarımda kullanmaktan en çok keyif aldığım sanat malzemesi suluboya. Karakterimi, ruh halimi, duygularımı direkt yansıtabildiğim bir sanat dalı. Suluboya kâğıda, hem sizden hem kendinden bir şeyler bırakıyor. Bu da şahsen beni mutlu ediyor. Kendi çalışmalarımı icra ederken öncesinde kâğıda bir eskiz oluşturmuyorum. Eserlerim, çizeceğim obje/nesne/figür minvalinde eklemeli birer kompozisyon olarak gelişiyor. Bu öğeler rüya ile gerçeğin birbirine karıştığı döngüde suluboyanın şeffaf dünyasıyla birleşiyor. Tabi burada rastlantıdan söz etmiyorum. Suluboyaya, çalışmak istediğim eserle ilgili duygularıma ve temel sanat eğitimime güveniyorum. Bu da çalışırken işimi kolaylaştırıyor.
Sergi fikri nasıl oluştu?
Sergi açmayı lisans mezuniyetimden sonraya bırakıyordum. Açıkçası ilk kişisel suluboya sergimi 2019 yılının sonları olarak hedeflerken şu anki tarihlerde sergi açma fikri sergi küratörüm Meyçem Ezengin Hanım’dan geldi.
Küpeliağac’a nasıl hazırlandınız? Sergi içeriğinden ve çalışmalarınızdan söz eder misiniz?
“Küpeliağaç” yıllardır kendi kendisini hazırlayan 6 yıldır süregelen çalışmalarımın yer aldığı bir sergi. Bir bakıma retrospektif sergi diyebiliriz. Sergi açma kararını aldığımızda çalışmalarımı hızlandırıp aklımdaki temayı öncelediğim sergime asıl şeklini kazandıracak olan eserleri oluşturmaya başladım. Yeni edindiğim teknikleri ve renk geçişlerini, daha pratik ve özgün uyguladığım; ön planda güller, atlar ve Üsküdar manzaralarının bulunduğu 40’a yakın eseri üç aylık bir sürede çalıştım. Toplamda 126 adet olan eserlerimin, 97 tanesi şuan sergi mekânında yer alıyor.
Sergide hikâyesi olan ve hemen hepsi çok özel olmakla birlikte nezdinizdeki yeri farklı olan bir çalışmanızın öyküsünü anlatır mısınız?
Sergide yer alan “Yekpâre” isimli çalışmam benim için özel bir yere sahip. Hem son eserim hem de şimdiye kadar çiçek çizimlerimde uyguladığım tüm teknikleri birleştirdiğim bir eser. Bir de bugüne kadar icra ettiğim eserleri özetler nitelikte bir hikâyesi var. Henüz 20’li yaşlarımda içinde kaybolduğum ve hayal dünyamı şekillendiren dizeleri bu eserde görebilirsiniz. Ahmet Hamdi Tanpınar’a ait olan dizeler şu şekilde;
“Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında
Yekpâre geniş bir anın, parçalanmaz akışında.”
Sanatseverlerin serginize ilgisi nasıl oldu/oluyor?
Sanatseverler sergime yoğun bir ilgi gösterdi/gösteriyorlar. Zaten sosyal medya aracılığıyla şahsımı ve sanatımı takip edenler vardı. Sergi vesilesiyle bir araya gelmemiz ve eserlerimin sanatseverlerle buluşması bu anlamda da güzel oldu.
Tezhip ve suluboya çalışmalarınız ne zaman yan yana sergilenecek?
Temennim en kısa sürede ikisini de yan yana sergileyebildiğim özel bir seçkiden oluşan bir sergi düzenleyebilmek. Çalışmalarım bu yönde devam ediyor.
Bu alandaki hedefleriniz nelerdir?
Tezhip ile suluboyayı bir araya getirip, kendi tarzımda harmanlayabildiğim eserler oluşturmak ve ülkemizi yurtiçi/yurtdışı sergilerde temsil edebilmek öncelikli hedeflerim arasında.
”HENÜZ YOLUN BAŞINDAYIM…”
Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Genç bir sanatçı olarak henüz yolun çok başındayım. Bu beni hem heyecanlandırıyor hem korkutuyor. Bugüne kadar Allah’ın bana bahşettiği yeteneği azmimle birleştirmek için uğraştım. İlk sergimle beraber artık daha iyi anlıyorum ki daha çok susup daha çok çalışmam gerekiyor.
Son olarak okuyucularımıza yönelik mesajınızı işitmek isteriz.
İçlerindeki çocuğa güvenmekten ve soru sormasına izin vermekten vazgeçmesinler. İlginize teşekkür ederim.