SULTANLARIN İZLERİ SAKARYA’DA SANATA YANSIDI
Sakarya Sanat Galerisi’nde 18 Kasım tarihine kadar sanatseverlerin ilgisine açık tutulacak olan Sultanların Sanata Yansıyan İzleri sergisi, sanat ve estetik güzelliklere yönelik önemli çalışmalara imza atan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Süsleme Sanatları Bölümü hocalarının el ve gönül birliğiyle oluşturdukları özel bir sanat etkinliği.
Sultanların Sanata Yansıyan İzleri serlevhalı sergi sanatseverlerin yoğun ilgisine mazhar oluyor. Doç. Dr. Münevver Üçer'in küratörlüğünü üstlendiği serginin Sakarya'ya kazandırılması hamle çapında bir hizmet.
11 PADİŞAHIN PORTRESİNİ VE ESERLERİNİ 11 SANATKÂR TEZYİN ETTİ
Sergide divanı olan 11 Osmanlı padişahının eserlerinden ilhamla çalışılmış padişah tuğraları ve tuğralardan yola çıkılarak oluşturulan 40 kadar eser yer alıyor.
Sergide, Prof. Dr. Faruk Taşkale, Doç. Dr. A. Sacid Açıkgözlüoğlu, Doç. Dr. Münevver Üçer, Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Gündüz, Yrd. Doç. Dr. Kaya Üçer, Araştırma Görevlisi Atilla Y. Turgut, Araştırma Görevlisi Hüsna Kılıç, Öğretim Görevlisi Emel. B. Gemici, Öğretim Görevlisi Murat Uçar, Reyhan İsen ve Esin Kazanoğlu’nun iki haftalık hilal parlaklığına müsavi göz nurları Sakarya Sanat Galerisi’ni aydınlatıyor. Biz de mezkûr ziyadan nasibimize düşeni almak için Sakarya’ya gittik ve hocaların; hocaların hocalarının eserlerini temaşa ettik.
Sergide sanatseverlerin ilgisine sunulan tuğralara ve tuğra yazılarına Hüseyin Gündüz, Hasan Türkmen, Efdaluddin Kılıç ve Aydın Ergün ketebe koymuş. Klasik tezhip ve minyatür sanatının numune örneklerinin ortaya konulduğu sergiye Emel Basut Gemici çini sanatıyla, Murat Uçar da rölyef ile ilave katma değer üretmiş.
Osmanlı Cihan Devleti padişahlarının çok yönlü olduğunu hemen herkes bilir. Sanatkâr padişahlar bir yandan sanatı ve sanatçıları desteklerken diğer taraftan tezyini sanatlar, mimari, musiki ve edebiyat alanlarında kalıcı eserler ortaya koymuş.
Sergide divan sahibi padişahlara; Fatih Sultan Mehmet (Avnî), II. Bayezid (Adnî), Yavuz Sultan Selim (Selîmî), Kanuni Sultan Süleyan (Muhibbî), II. Selim, III. Murad (Murâdî), I. Ahmet (Bahtî), IV. Murad (Murâdî), II. Mustafa (Meftûnî, İkbâl), III. Ahmed (Necib) ve III. Selim’e (İlhâmî) yer verilmiş.
PROF FARUK TAŞKALE: OSMANLI PADİŞAHLARI SANATKÂR RUHLU ŞAHSİYETLERDİ
Prof. Dr. Faruk Taşkale’nin sergiye ve serginin amacına dair görüş ve kanaatleri şöyle: “Osmanlı sultanlarının büyük bir kısmı iktidar cübbesini çıkardıklarında hüsn-i hat yazan, şiirler yazan, besteler yapan, yüzük tasarlayan, marangozluk yapan, bir hattatın mürekkep hokkasını tutan hassas kişilerdi.
Fatih Sultan Mehmet döneminden itibaren sanata ve sanatçıya verilen önem daha da arttı. Resmin hoş karşılanmadığı bir dönemde Fatih Sultan Mehmed’in İtalyan ressam Bellini’ye verdiği pozla birlikte büyük bir yeniliğin de kapısı aralanmış oldu. Sanat üretiminde çeşitlilik İmparatorluğun son yıllarına kadar devam etti. Kanuni Sultan Süleyman’ın Muhibbî mahlasıyla yazdığı divanı, Sultan III. Murad’ın gazelleri, Sultan III. Selim’in İlhami mahlasıyla yazdığı dizeleri, Fatih’in eserleri ve daha fazlası bugün birçok sanatçıya ilham verdi.
SERGİDEKİ YAZILARIN BÜYÜK BÖLÜMÜNDE YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN GÜNDÜZ’ÜN İMZASI VAR
Osmanlı’nın sanatkâr padişahlarının ürettiği eserlerden ilham alan 11 sanatçı, 11 sultanın tuğralarından yola çıkarak muhteşem bir sergi hazırladı. Sergi için hazırlanan eserlerin tuğra ve gazellerin çoğu Yrd. Doç. Dr Hüseyin Gündüz tarafından tasarlanıp yazıldı ve müzehhipler tarafından dönemlerinin tezhip özelliklerine göre tezyin edildi.”
Serginin küratörlüğünü üstlenen Doç. Dr. Münevver Üçer’in, sanatkâr arkadaşlarıyla birlikte sergide önemli bir emeği var. Tezhip sanatçısı Münevver Üçer, atölyesinde yaptığımız bir mülakatta kendisine ilettiğim, “Zor ve sabırlı bir çalışma isteyen tezhip sanatını çalışmak takdir gerektirir” diyorsunuz, günümüzde sanatçıların emeği yeterince takdir görüyor mu?” şeklindeki sualime verdiği cevap serginin ismi ve anlamıyla doğru orantılı:
OSMANLI ASIRLARINDA HAMİLİK SİSTEMİ VARDI
“Padişahlık döneminde yaşasak çok daha iyiydi. O zaman bir hamilik sistemi var ve padişah size yaptığınız eserin karşılığında çil çil altınlar veriyor. Bu şekilde anlatıyorlar o zamanları. Ve bir de ben bunu hep kulaktan dolma duydum, hattatlara boğazın kenarında evler verilip orada suyun sesiyle rahat yazılarını yazsın diye bağışlar yapılmış.
Günümüzde de öz sanatlarımızı desteklemek için bir hamilik sisteminin olması gerekiyor. Devlet yöneticilerinin, devlet başkanlarının, özel sektördeki iş adamlarının bizlere, sanatkârlara destek vermesi gerekiyor. Fakat onlar da bize hep şunu söylüyor: ‘Biz tezhibi bilmiyoruz. Biz, ancak siz tezhibi öğretirseniz sizin koleksiyonunuzu alabiliriz.’ O nedenle bir yerde de bir kısır döngü var.
Biz elimizden geldiğince eser üreteceğiz. Ve bunları en iyi şekilde televizyon olsun veya açtığımız sergilerle tanıtacağız ki onlar da sanatımızın ne olduğunu anlayacaklar ve koleksiyon sahibi olacaklar ve sanatkârları destekleyecekler.”
Doç. Dr. Üçer’in kaldığı yerden kelâma devam edecek olursak eskilerin “efradını cami a’yarını mani” dedikleri tarzda oluşturulan Sultanların Sanata Yansıyan İzleri vb. gibi özel sergi projelerinin topluca satın alınarak kurumsal koleksiyonlara kazandırılması vakıa mutabık olacaktır.
LÂLE-İ MUSTAFA
Sakarya Sanat Galerisi’ne girdiğimizde bizi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Faruk Taşkale’nin Lâle-i Mustafa isimli eseri karşıladı. Eserden müessire gidilir, bizde de öyle oldu, padişah portrelerinin izinden giderek kendimizi bir anda Topkapı Sarayı Fatih Nakkaşhanesi’nde bulduk! Ve karşımıza evvelemirde Lâle-i Mustafa çıktı.
Faruk Taşkale Hoca’nın kağıt üzerine altın ve guaj boya kullanarak tarama ve noktalama tekniği ile göz nuru döktüğü eserde müzeyyen lâle, bir nevi hasret ile, Osmanlı Cihan Devleti’nin sanatkâr padişahı II. Mustafa’nın (Meftûnî) tuğrasına sarılmış; yahut meftun olmuş. Hat sanatı hocası Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Gündüz, celi divani hat nevi ile Meftûnî’nin şair gönlünden geçenleri “Başımızdan sevgilinin zülfünün havası hiç eksik değil. Bunda şaşılacak bir şey yok, orası yüksek bir yer. Yükseklerden rüzgâr hiç eksik olmaz” şeklinde yazmış.
DEVR-İ ÂLEM
Sergide Yrd. Doç. Dr. Kaya Üçer’in Devr-i âlem isimli çalışmasının önünde bir hayli zaman geçirdik. Üçer’in karışık teknik ile hazırladığı eserinde Şair Osmanlı padişahı III: Selim’in (İlhâmî) portresi mümin ve mütevekkil bir eda ile ortaya konmuş. İlhâmî’nin “Bâğ-ı âlem içre gerçi pek safâdır saltanat/Vakf etsen bir kuru gavgâya câdır saltanat” beyti ve “Dışarıdan bakıldığında saltanat pek keyifli bir iş gibi görünür/Oysa biraz düşünecek olursan bir kuru kavga makamıdır orası” şeklindeki açıklaması ise kaligrafi ile yazılmış.
BESTEKÂR, ŞAİR VE HATTAT BİR PADİŞAH: III. SELİM
Saltanatı “kuru kavga”ya benzeten III. Selim’in hayat hikâyesine kısaca değinmekte fayda var. III. Mustafa’nın oğlu olan III. Selim dünyaya geldiğinde miladi takvimin sahifeleri 1761 yılına işaret etmektedir. III. Selim, 18. Yüzyılda Osmanlı Cihan Devletinin “karışık” denilebilecek dönemlerinde tahta çıkarak, askeri alanda, bürokraside ve eğitimde düzenlemeler yaparak Nizâm-ı Cedîd birliğini kurmuştur.
İlhâmî’nin, konumuzla ilgili olan hususiyeti ise sanatkâr padişah olmasıyla ilgili. Mahir bir hattat olan III. Selim, ismiyle müsemma zevk-i selim sahibi bir bestekâr ve aynı zamanda kudretli bir şair. Musikimize sûz-i dilâra makamını armağan eden ve şiirlerinde İlhâmî mahlasını kullanan sultanın Şeyh Gâlip ile arkadaşlığı ve Galata Mevlevihanesi’ne olan rağbeti tarihe merakı olanların malumatı tahtında.
UYAN EY GÖZLERİM!
Sultanların Sanata Yansıyan İzleri’ni Sakarya’da ağırlayan yerel yöneticilere şükranlarımızı arz ederken, yazımıza Hasan Türkmen’in celi divani hattını âlâ bir keyfiyette tezhipleyen Atilla Turgut’un levhasındaki III. Murad Han’ın bugünün ve yarının gönül dostlarına seslenmekte olduğu avazıyla nihayet verelim:
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Azrail’in kastı canadır inan
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
İbrahim Ethem Gören