Günümüz kaligrafi sanatının usta temsilcilerinden Bünyamin Kınacı ve Mehtap Kocaağa’nın klasik, modern ve soyut kaligrafi alanlarında imza attıkları eserlerden oluşan “Sırdan Gizli” Kaligrafi Sergisi 12 Eylül Pazar gününe kadar Üsküdar Nevmekan Bağlarbaşı Galeri’de sanatseverlerinin ilgisini bekliyor.
YAZI, GÜZEL YAZI HER ZAMAN İLGİ ÇEKMİŞTİR.
İnsanlar, ilk çağlardan itibaren birbirleriyle iletişim kurmaktadır. İnsanlar arasındaki iletişim ilk dönemlerde işaret, söz ve diyaloglarla gerçekleşirken bu iletişim türünün yetmediği dönemlerde devreye yazı girmiştir. Yazı da çizgiler, simgeler veya sembollerle desteklenmiştir. Yazı, bir iletişim ve görsel ifade aracı olarak her zaman ilgi çekegelmiştir.
Tarih boyunca Türk toplumlarında yazı önemli bir yere sahip olmuş ve sıkça kullanılmıştır. Orhun Yazıtları bunun güzel bir örneğidir. Türkler, İslâmiyet’i kabul ettikten sonra Arap alfabesini de kullanmaya başlamıştır. Hat sanatıyla birlikte Kur’ân-ı Kerîm’i ibadet aşkıyla güzel yazma düşüncesi oluşmaya başlamıştır. Vahiy kâtiplerinden günümüze kadar hat sanatı, zamanla kendine özgü estetik kuralları olan bir sanat dalına dönüşmüştür. Türkler hat sanatında öncü olmuş ve “Aklam-ı Sitte” denilen altı tür yazıyı geliştirmişlerdir. Türkler, Müslüman olmalarının ardından Arap alfabesini bin yıldan daha fazla bir süre kullanmıştır. Türkiye’nin Arapça alfabe yerine Latin alfabesini kullanmaya başladığı 1928 yılından sonra güzel yazma sanatı olarak kaligrafi sanatı Türkler arasında gelişim göstermeye başlamıştır.
Kaligrafi genel olarak “güzel yazı” olarak tanımlanabilir. El yazısı sanatı da denilmektedir. Kelimenin kökeni, Yunanca’dan türetilmiş olup “güzel” ve “yazı” kelimelerinin karşılığı olan, “kallos” ve “graphia” kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır. Kaligrafide sanatçı, bazı kurallar çerçevesinde kendi sanat anlayışını harfler üzerine uyarlamaktadır. Dekoratif amaçlı bir yazı stili olan kaligrafi sanatında yazıyı estetik bir görünüme kavuşturmak esastır. Normal yazılarda işlevsellik ön plana çıkarken, kaligrafi sanatında estetik ve beğeni ön plandadır. Yazılı iletişimin görsel bir unsuru hâline gelen kaligrafi, el yazma kitaplardan davetiyelere, süs eşyalarından levhalara kadar birçok alanda karşımıza çıkmaktadır.
Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte her ne kadar el yazısının önemi azalmış gibi görünse de kaligrafi sanatıyla ortaya çıkan eserlerin estetik yönü gönülleri fethetmeye devam etmektedir.
Üsküdar’daki Sırdan Gizli Kaligrafi sergisiyle gönülleri fetheden kaligrafi üstadı Bünyamin Kınacı ile sergileri özelinde bir e-sohbet gerçekleştirdik.
Bünyamin Bey serginizin nasıl bir yol hikâyesi var?
İlk sergimizden sonra atölyemizde çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ettik. “Sanatseverlerle kaligrafiyi farklı tarzlarda sanatseverle nasıl buluşturabiliriz?” sorusunun üzerinde durduk. Üzerinde uzun çalışmalar yaptıktan ve muhtelif teknikler kullandıktan sonra, soyut ve somut kaligrafi üzerinde yoğunlaştık. Amacımız; eserin rengiyle, dokusuyla, yazıdaki mana ve kaligrafinin estetiğini buluşturarak bir bütünlük ve ahenk oluşturmaktı. Çalışmalarımız sonuç verdi, amaç hasıl oldu ve ortaya birbirinden farklı, fakat aralarından bir bütün oluşturan, hikâyesi bol olan eserler çıktı.
‘Sırdan Gizli’ye nasıl hazırlandınız?
Sırdan Gizli yolculuğu pandemi döneminden önce tohumları atılan ve bu sırlarla dolu dönemde gelişimini tamamlamış bir oluşumdur aslında. Görmemiz istenilen şeyler, durmamızdaki hikmet, rutinimizin kıymeti ve hayatı, olayları ve insanları okumadaki sorgulama farkındalığımızı daha da arttırdı. Sırdan Gizli hissettiklerimizi anlatabilmemiz için aslında büyük bir fırsattı bizler için. Sınırlarımızı, kendimizi, yapabildiklerimizi ve yapamadıklarını bir fâni olarak tekrar tefekkür etme imkânımız da oldu. İşte tam burada da sessizlikten sonra, hâlimiz, dilimiz olan eserlerimiz varlık âleminde vücut buldu.
Sergi içeriğinden bahseder misiniz?
Sergi, 44 parçadan oluşan, her biri kendi içerisinde farklı teknik ve yazı tipi olan insanı muhatap alan eserlerden oluşmaktadır. Eserlerimizde anlatılmak istenilen cümleye, metne göre renk doku ve alfabe kullanılmıştır. Bazı eserlerde Kur’ân-ı Kerîm’de geçen ve mânâ verilemeyen hurûf-u mukattaa’dan örnekler göreceksiniz, bazı eserlerde de doğadan parçalar… Hâsılı âlemin yansımaları vardır bazı eserlerde. Bir görünen âlem bir de insanın içinde ki âlem… Ne demiş Rûmi “Sen görünüşte küçük bir âlemsin fakat, hakikatte en büyük âlem sensin. ”Bu cümlede yaratılmışların en güzeli olan insanın değerine dikkat çekilmiştir.
Eserlerin birçoğunda daire formu görünmektedir.
Bu tercihin özel bir sebebi var mı?
Bunun derinine indiğimizde, insan fezâdan bakıldığında bir nokta kadar olur ve tırnak içerisinde “had bilmesi” hissi uyandırırken, Yaratıcıdan gelen bir nefes münasebetiyle sonsuz bir güç söz konusudur. Tefekkür sonucu “bulunduğumuz yer kadar mıyız? Yoksa içimizde ki güç kadar mıyız bu hayatta...?” mülahazası çok lezzetli bir sırdır bizler için... Kullandığımız her şey yaratılmış olandan bir yansıma sadece, yaratılmış olan her şeyin, biz ademoğlu için dizayn edilmişliğinden mütevellit her eser hakikatte tanıdık...
Sır”ı, “giz”i ve “sırdan gizli”yi de teşrih masasına yatıralım dilerseniz…
“Ahfâ”, “Sır”dan daha “Gizli” olan. Tâhâ Suresi’nin yedinci âyet-i kerimesi bize bir yol çizdi aslında: “Sen sözü ister açığa vur (ister gizle), O gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.”
Biz, yoktan var edilen her şeyin sırlı olduğundan bahsettik; ‘sır’dan daha ‘giz’li ‘insan’ denilen ‘âlem’ dedik... Söyleneni de söylenmeyeni de bilen... ‘Sır’ merak edilenden heyecan hissettirendir. İnsanoğlu her zaman bilinmeyene meyletmistir. Bütün duyu organlarımız, bize izin verildiği kadarıyla idrak edebilmekte... Hayatı, kâinatı, kendini, hikâyesini okumaya ve anlamaya meraklı olanlar sürekli uyanıktır ve arayış içindedir. Arayış içindeki insan kendini arama yolculuğunda birçok sır ile karşı karşıya kalır ve ‘Sır’ın Sahibi’, kapıları açılacak olan, O ne kadar âşikârsa bir o kadar da gizlidir. Bulunur mu bilinmez fakat, yolculuk, gayret ve karşılaşılacak hayret buna ziyadesiyle değer...
Üsküdarlılara, bir adım öte tüm Türkiye’ye ve oradan insanlık âlemine yazının, kalemin daha doğrusu gönül dillerinizin en naif halleriyle “merhaba” demekte olan, içinden sırlar geçen serginizde birbirinden âlâ eserler yer alıyor. Söz konusu eserlerden biri de “Saklananlar” isimli çalışmanız. “Saklananların hepsi sende! Bu senin hikâyen...” serlevhasıyla takdim ettiğiniz eserinizin hikâyesini nasıl anlatırsınız?
“BU SENİN HİKÂYEN…”
Aradığın her şey sende, bu senin hikâyen... İnsan, hepimizin bildiği gibi bir gâye için yeryüzüne indirilmiş ve yaptıklarından mesul tutulmuştur. İnsan, “insan” olarak yaratılmış ve güzel insan olabilme yolunda çabalamaktadır. Bahsettiğimiz her insana bir “âlem” olarak bakıldığında hepimiz -görünüş olarak farklılığımızdan başlarsak- hikâye olarak da birbirimizden çok farklıyız. Gerçeğimiz aynı, fakat yollarımız, yolda karşılaştıklarımız ve deneyimlerimiz farklı…
USTA KALİGRAF KINACI: HER ŞEY BİZDE GİZLİ…
Çünkü her yüzden, her ruhtan bir adet var... Ve aradıklarımızın hepsi içimizdeki güçte, zira gücün kaynağı belli... En güzel hikâye bizim başrol olduğumuz, bizim hikâyemiz ve her şey bizde gizli...
Serginize dair “Biz kaligrafi ile yola çıktık. Bu eserleri yaparken ve onun dışında diğer kültür sanat dallarından istifade etmeye çalıştık. Diğer sanat eserlerini de kaligrafiyle bütünleştirdiğimiz zaman çok farklı tatlar, çok farklı sırlar keşfettik. Cümlelerini kuruyorsunuz. Muhakkak yazı da bir keşif sanatı, hattat gibi kaligraf da bir kâşif. Bu noktadan hareketle 20 küsur yıllık sanat yaşamınızda kaligrafi alanındaki keşif yolculuğunuzu kısaca özetler misiniz?
Kaligrafi, bizim sanat yolculuğumuzun mihenk taşı oldu; kendimizi tanıma ve anlatabilme serüvenimize dair pek çok kapı açtı. Her şeyden önce kaligrafi, okuma yazma ve iletişim dilimiz; hâkim olduğumuz, inceliklerine vâkıf olduğumuz bir dil… İnsan, bildiği, inandığı ve iman ettiği şeyi anlama, anlatma ve yaşama noktasında Rabbimizin izniyle başarıya ulaşabilir. Yazdığınız yazının mânâdaki derinliği ne kadar önemli ise kullanılacak yazı karakteri de çok önemlidir. Mânâyı verebileceğiniz yazı fontunu kullanıp arasında estetik ve ahenk oluşturmanın tadı keşfettiklerimizden... Hissettirdiklerinin tadı ise çok farklı… Kaligrafi yolculuğu, hayatın içinde, her yerde karşımızda. Estetiğin ve güzel olanın insan üzerindeki etkisi ise tarifi zor bir mevzu… Bu minvalde kendimizle kaligrafi arasındaki bağ ve köprüler çok fazla.
Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Biz, “Sırdan gizli” olan bu yolculukta biraz sükûnete bürünüp içimizdeki sese teslim olduk, sırlarımızın hâl olup eserlerimize sirâyetini seyrettik. İki sanatçı olarak, bize verilmiş olan yetenekler doğrultusunda kaligrafi sanatı ile diğer sanat dallarını birleştirerek inandığımız ve hayalini kurduğumuz eserleri ortaya çıkardık. Umarız sanatseverlere bir dokunuş yapabilmişizdir. Bu sanata gönül veren sanatçı adaylarına bir kapı açabildiysek ne mutlu bizlere. İmkânı olanları Bağlarbaşı Nev Mekân Galeri’de sergiyi canlı olarak seyretmelerini tavsiye ediyoruz.
İlginiz için teşekkür ediyorum.
Sanat hayatınızdan eksik olmasın…
İbrahim Ethem Gören 08.09.2021-Yazı No: 263