MANTIK’UT-TAYR/KUŞLARIN ŞARKISI ESENTEPE’Yİ ŞENLENDİRDİ

MANTIK’UT-TAYR/KUŞLARIN ŞARKISI ESENTEPE’Yİ ŞENLENDİRDİ

Ömer Lütfü Barkan’ın iktisat literatürüne kazandırdığı “şenlendirme” kavramını merhumdan ödünç alarak 27 Şubat Pazartesi günü Esentepe’de Kuveyt Türk Katılım Bankası’nın genel müdürlük binası sergi salonunda açılışı yapılan Mantık’ut-Tayr minyatür sergisinin değerlendirme yazısının başlığında kullandık. Bu keyfiyet vakıa mutabıktı. Çünkü kelimenin tam manasıyla İstanbul’un önemli iş merkezlerinden biri olan Esentepe, duayen minyatürcülerin fırçalarının ucundan dökülen hakikat renkleriyle şenlendi.

 

MANTIKU’T-TAYR-KUŞLARIN ŞARKISI

Mantık’ut-Tayr, Klasik Türk Sanatları Vakfı bünyesinde minyatür hocası Özcan Özcan rehberliğinde Mantıkuttayr/Kuşların Şarkısı temalı minyatür eserlerinin yer aldığı özel bir sergiye isim olmuş. Birbirinden âlâ minyatür çalışmaları Dolmabahçe Sanat Galerisi, Beyrut, Ankara ve Amasya’da sanatseverlerin irfanına arz edildikten sonra Kuveyttürk Katılım Bankası’nın sanat koleksiyonuna dâhil edildi.

Esentepe’deki sanat galerisine iki haftalık hilâl parlaklığını taşıyan sergi iki yıllık bir atölye çalışmasının ürünü. Ufuk Uyan’ın, Özcan Özcan, Ayşe Nur Kapusuz ve Cemal Akyıldız’la birlikte kurdelasını besmeleyle kestikleri serginin, Feridüddin-i Attar ve Anka minyatür eserlerine Özcan Özcan, Bülbül ve  Flamingo’ya İsmet Gömeç; Attar’ın Türbesi ve Serçe ile Hüdhüd’e Hamiyet Leventoğlu; Leylek ile Kartal ve Hüdhüd’e Aysel Bor Çetincan; Yolculuk ve Simurg’a  Fatoş Bordor; Hüma ile Hüdhüd’e ve Marifet Yolunda’ya  Ayşe Nur Kapusuz;  Doğan ve Mavi Kuş’a Emel Demir; Turna’ya Gülgün Keser; Baykuş ve Mandarin Ördeği’ne Arzu Akbulut; Papağan ve Tavus’a Emel Sakarya; Ördek ve Horoz’a Neslihan Bulut; Keklik ile Hüdhüd ve Sülün’e Aysel Güleşer Ekşi; Horoz’a Neslihan Bulut; Sığırcık ve Kumru ile Hüdhüd’e  Füsun Yılmaz; Telli Turna ve Saka’ya Fikriye Akbulut;  Kuğu’ya ise Zeynep Elçi göz nuru döktü.

 

ATTAR’IN ALEGORİK ESERİ, ASIRLAR BOYUNCA SANAT VE EDEBİYAT ADAMLARINA TESİR ETTİ

İranlı şair Attar’ın 13’üncü yüzyılda kaleme aldığı Mantıku’t-Tayr isimli alegorik çalışması, yaşadığı asırda ve sonraki yüzyıllarda pek çok kişiyi; özellikle edebiyatçıları ve sanatçıları tesiri altına aldı.

Edebiyatçılar Attar’ın eserinden yola çıkarak kendi hayâl ve his dünyalarını da ilave ettikleri çalışmalarla kuşların dilindeki ibareyi anlama ve anlamlandırma gayretinde bulunmuş. Son cümleye 14. Yüzyıl erenlerinden Kırşehirli Gülşehrî’yi de ilave etmek mümkün. Gülşehrî, Mantıkut-tayr’inde Mevlevilik felsefesini işledi.

 

SİMURG, YALNIZCA HAKİKATE KANAT ÇIRPAN BİR GÖNÜL EFSANESİ

4724 beyitten oluşan mesnevi tarzında yazılmış eserde Attar, insanın hakikati; bir adım öte hikmeti arama ve netice itibarıyla da bulma çabasını anlatıyor. Tasavvufi bir temsil olan “Simurg”, bir yandan kesrete/çokluğa; diğer yandan da vahdete/birliğe işaret ediyor. Simurg bir efsane. Şehir efsanesiyle karıştırmayın lütfen! O gönül efsanesi, gönüllerin derinliklerine doğru kanat çırpan bir hakikat kuşu. Arap edebiyatında sıkça yer verilen “Anka” gibi ismi olup cismi olmayan bir naif kuş. “Si” Farsçada “otuz” demek olurken

“Murg” kelimesi ise ”kuş” demek. Bu durumda Simurg “otuz kuş” anlamına gelen bir isim tamlaması. Mantık’ut-Tayr otuz kuşun hakikat yolculuğunda birliğe varmalarının hikâyesini anlatıyor, Özcan Özcan ve artık her biri hocalık vasfını haiz talebeleri de içinden Hakk ve hakikat arayışı geçen hikâyeleri minyatür sanatının diliyle kâğıdın müşfik yüzüne resmediyor. Minyatür sanatçılarının Esentepe’yi şenlendiren âsârı, mübalağasız olarak Attar’ın alegorik eseri kadar önemli.

 

UFUK UYAN: DEĞERLİ ESERLER ÜRETEN SANATKÂRLARI MERKEZİMİZDE DAHA SIK AĞIRLAYACAĞIZ

Mantıku’t-Tayr  sergisinin 9 Ocak tarihinde açılması planlanmıştı. Hava muhalefeti dolayısıyla açılışı bir miktar ertelenmiş oldu. Mezkûr tarihte sergi organizasyonuyla ilgili olarak Dünya Bülteni portalında “Mantıku’t-Tayr  Esentepe’den ses verecek” serlevhasıyla bir haber-mülakat yayınlamıştık. Söz konusu mülakatta Kuveyt Türk Genel Müdürü Ufuk Uyan, sergiyle ilgili kanaatlerini şu cümlelerle özetlemişti: “Bizler, hem Genel Müdürlük binamızda ve Gebze’deki Bankacılık Üssümüz’de gerçekleştirdiğimiz sergilerle, hem de ülkemizin dört bir yanındaki şubelerimizde muhafaza ettiğimiz kıymetli eserlerle kültür-sanat alanında yapılan çalışmaları desteklemeye, bu alanda yeni projeler üretmeye ve değerli eserleri icra eden sanatkârları merkezimizde daha sık ağırlayarak desteklemeye gayret edeceğiz.”

“Ecdat taşa nakşetmiş mezar kitabesi olmuş, suya nakşetmiş ebru olmuş, aharlı kâğıda nakşetmiş hat olmuş, kâğıda nakşetmiş tezhip olmuş.”  

 

MİNYATÜRLER GÖRÜNENİN ÖTESİNDEKİ ÂLEMİ HATIRLATIYOR

“Mantıku’t Tayr/Kuşların Şarkısı minyatür sergimiz ismini, İslam Milletinin hem büyük bir mutasavvıfı hem de güçlü bir edebiyatçı-şairi olan Feridüddin-i Attar’ın 13. Yüzyılda kaleme aldığı çok değerli bir çalışmasından alıyor. Bu eserlere bakınca görünenin ötesinde de bir âlem olduğunu, ‘Beni bende demen…/ Bir ben vardır bende, benden içeru’ sırrını hatırlatıyor adeta. Bu serginin hazırlanması için iki yıl boyunca emek harcayan Minyatür sanatçısı Özcan Özcan Bey ve öğrencilerine sizlerin nezdinde bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.” 

“Ayrıca sergimizde yer alan nadide eserlerle harmanlanmış, Mantıku’t-Tayr‘daki ilahi vuslatı, Allah sevgisini ve bu sevgiye ulaşmak için kalbimizi iyiliklerle donatmanın, kötülüklerden uzaklaştırmanın gerekliliğini en temiz haliyle yansıtmak amacıyla Ayşenur Kapusuz Hanımefendi tarafından kaleme alınan öykü kitabımızı da Kuveyt Türk kültür yayınları arasına katmış olmanın mutluluğu içerisindeyiz. Emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür ederim.”

Sergiyi, önümüzdeki günlerde kendisiyle tesbih ve hat sevdasına dair mülakat yapacağımız, tesbih ve hat sanatı koleksiyoneri, Kuveyt Türk Genel Müdür Yardımcısı Aslan Demir’le birlikte gezdik. Aslan Demir eserleri “fevkalade” bulduğunu belirtti. Minyatürlerden biri İran’da Attar’ın türbesini resmediyor. Attar’ın kabrini ziyaret eden Aslan Demir, türbeyle birebir gerçekliği olan minyatürün kendisini Attar’ın türbesine götürdüğünü söyledi.

 

KAPUSUZ: MANTIK’UT-TAYR OKUYUCUSUNU GÖNÜL ADAMLIĞI YOLUNDA İLERLEMEYE YÖNLENDİRİYOR

Minyatür sanatçısı Ayşe Nur Kapusuz sergide yaptığı veciz konuşmada Mantıkut-Tayr’ı ve müellifini kısaca tanıtmaya çalıştı.  Şu cümleler, fırçası kalemiyle yarış halinde bulunan ve marifet yolunda isimli minyatürüyle tasavvuf neşesindeki yedi makamı yedi renk ile ifade etmeye çalışan minyatür ustası Ayşe Nur Kapusuz’a ait: “Feridü’d-dîn Attâr, bir şair ve mutasavvıf olarak gerek Fars edebiyatında gerekse klâsik Türk edebiyatında birçok şair üzerinde derin izler bırakmış, önemli bir şahsiyettir. Meşhur eseri de dünyanın seçkin aydınlarının sık sık göz atma ihtiyacı duydukları bir başucu kitabıdır. Okuyucusunu gönül adamlığı yolunda ilerlemeye yönlendiren bu kitap aynı zamanda insanın ruh ve karakterini anlamak için kullanılan bir kaynak eserdir.”

Kuveyt Türk Katılım Bankası’nın Esentepe’deki sergi salonunda birbirlerine ölçülü mesafede rikkatle asılı duran eserlerin her birinin ayrı bir hikâyesi var. İçinden hikmet geçen hikâyeler bunlar. Tıpkı Mantıku’t-Tayr’da hakikat yolculuğuna çıkan kuşların vahdete/birliğe varmalarının hikâyesi gibi. Gelin hep birlikte Nakkaş Kapusuz’un gönlünde kanat çırpan marifet kuşlarının avazına kulak verelim:

“Attar’ın kuşları Simurg’u aramaya çıkarlar. Her birinin ayrı bir mazereti vardır. Bunlar kuş mu derseniz, kuş değiller elbette her biri bir insan tiplemesi. Gerçeğe giden yolda önlerinde engelleri var, heyecanları var, sığındıkları mazeretleri var. Bütün bunlara rağmen geri durmazlar gerçeği aramaktan; engelleri aşmada, gerçeğe ulaşmadaki rehberleri ise bilge Hüdhüd’dür.

 

HÜDHÜD: ARİFLER KALICI OLANIN PEŞİNDEDİR

Kuşlar, padişahları Simurg’a gitme arzusu ile doludurlar. Fakat silkinmemiş tortuları vardır içlerinde. Bülbül açar perdeyi; öyle ya, âşıktır güle. Gülden öteye geçebileceğine inanmaz kendisi de. Hakikatin sözcüsü olabilecek takati bulamaz kendisinde. Ancak gülün etrafında naralar atabilir. Gülün açılmış dudağıyla sarhoş bülbül, nasıl varsın gerçeğin çetin bilmecesine? Daha ilk adımda tökezleyen zavallıya Hüdhüd’ün cevabı elbette vardır: ”Arifler geçici bir şeye sevdalanmaktan usanıp bıkarlar.”

Papağan girer devreye; dudu, güzel elbiselerinin, ziynetlerinin arasında kendisini beğenmiş, simge ve imge dünyasında boğulmuş insandır. Bu hercai güzelin derdi ona hayran bir âşık bulup onu büyülemekten ibaret… Ona bir damla yeter, ne yapsın denizin coşkusunu? Bilge Hüdhüd’ün ona da cevabı vardır: ”Aşk yamanmak değil, feda olmaktır. Canını sevenin aşkı olmaz, olsa olsa kendisine hayranlığı vardır. Oysa can sevgiliye verilmek içindir.”

Kendisine hayran tavus kuşunun da gerçeğe erişmesine engel fazlalıkları vardır. Âlem nakışgâhından tavusun bedenine ulaşmış fani nakışların sayısı fazladır. Cam parçalarında akislere âşık adamın gücü yeter mi güneşe bakmaya? O cenneti de bol yiyecek ve bol süs için ister. Hüdhüd ona da şu cevabı verir: “Tüm olanın parça-buçukla ne işi var, can olanın azaya ihtiyacı mı var?”

Ördek, yani ibadetin gayesini anlamamış zahirperestin de engeli sudur. O sudan ayrılmak istemez, hakikat yolculuğuna çıkmasını engelleyen abdestin, neyi temizlediğini de bilmez ya! O yüzden saplanıp kalmıştır alışkanlığına ibadet ettiği zannıyla. Ördek ayrılamaz gölünden, çıkamaz Simurg’un rüyalarla dolu mavera dünyasına. Hüdhüd, suyun ördeğe ateş olduğunu anlamıştır.

Kekliğin özrü ise tane tutkusu… Yani tuzaklar. Kekliği canından eden tane tutkusu değil midir? Keklik, hakikat yolculuğunda aç kalmayı göze alamaz. Hele boynundaki mücevherlerden nasıl vazgeçsin? Hüdhüd onu ikna eder. Kekliğin tırnakları ve gagası mücevher sevdasından kan rengini almışken, hâlâ bu tutku niye?

 

KÖLE TUTKUSU İNSANI MEKÂNA KÖLE EDER

Dünyevi makamını, devletini terk etmek istemeyen Hüma kuşu da takatsizdir. Köleleri vardır. Onları terk edemez. Oysa köle tutkusu insanı mekâna köle etmiştir.

Sahibine nimetleri sayesinde bağlanmış olan doğan kuşu da işini aşk edinmiştir. İş, aşk olunca hakikat nerede kalır ki? Padişaha muhtaç olanın kendi iradesi mi olur? Oysa “cihanın sultanıdır, sultanı muhtaç olmayan.”

Kendi içine kapanmış aydın olan butimar kuşunun da kendi aydınlanmasından başka derdi yoktur. Simurg’a nasıl tahammül edecek ki? O aramayı sever, bulmaya ise dayanamaz. Denizi bekler fakat içinde ne olduğunu bilmez.

 

DEFİNELERİ YILANLAR BEKLER!

Baykuş ise riyazete çekilmiştir, elini eteğini çekmiştir bu âlemden. O viranelerde hazine aramaktan güzel mekânları düşünemez bile. Oysa defineleri yılanlar bekler; altın da zaten “yerin insana yılan bakışı” değil midir? Firavun’dan çalınmış bir Samiri salgısı nasıl engel olur, gerçeğin muhteşem mutluluğuna?

Serçe kuşu bir kere kapılmıştır aşağılık, güçsüzlük kompleksine, ”Gücüm yok, takatim yok Simurg’u bulmaya” der. Oysa gagasında bir damla suyu İbrahim için yakılan ateşe döken kırlangıç kuşu, ateşin o damlayla sönmeyeceğini bilir. Bilir de bu damlayı ateşe serperek en azından safını belirler. Nemrud’dan yana olmadığını gösterir.

İsmini anmadığımız diğer kuşların her biri de cehaletinden bir özrünü söyler. Mazeretlerini tek tek söylersek korkarız ki çok uzar bu hikâye. Herkesin bir özrü vardır topallıktan, darlıktan... Yine de açıp gagalarını dem vururlar varlıktan. Komşudan duyduğuna göre beyan ettikleri özürler özlerini dinlemeye engel olur.

Hüdhüd, kuşların mazeretlerini yok eder önce. Artık hakikatin dayanılmaz ateşinin en azından bir kısmını onlarla paylaşacaktır. Sıra kuşların sorularına gelmiştir. Artık Simurg bir gereklilik olmuştur. Peki, ona nasıl varılacaktır? Bu soruların ardı arkası kesilmedi. Hüdhüd bir damla kan ve bin endişeden oluşmuş bu canlıları ikna etmede pek zorlanmadı. Kuşlar, soruları bitince problem çözmeye heveslendiler. Yedi vadiden geçeceklerdi. Yedi tuzaktan, yedi makamdan, nefsin yedi mertebesinden, yedi renginden…

“Mumdan gemiyle ateş denizinde yol alacaklardı “ya! Onun için sordu kuşun biri: “Yoldaş bu yol kaç fersah?” Yedi vadiyi anlattı Hüdhüd, yedi kapıyı, nefsin yedi mertebesini: Birinci mertebe mavi rengin simgelediği nefs-i emmare idi. Kötülüğü emreden nefsini aşmak için vardığı bu “istek” vadisinde önce istemeliydi yolcu. İstemek belaları kabullenmek demektir. İstemek arınmaktır, başka sevgilerden vazgeçmektir.

 

İSTEK VADİSİ AŞK VADİSİNE AÇILIR

İkinci mertebe kırmızı rengin simgelediği nefs-i levvamedir. Emmareyi geçen kendini kınayan nefs mertebesine ulaşmıştır. İstek vadisi “aşk” vadisine açılır. Aşk vadisi derde razı âdemin ateşlere gark olmayı göze almasıdır.

Üçüncü mertebe sarı rengin simgelediği nefsi mülhimedir. Artık ilham alan nefsin mertebesine ulaşılmıştır. Zira aşk vadisi “marifet” vadisine kapı olmuştur. Çünkü her şeyini feda edenin kendi sözü kalmaz. Hakikat, bilgelerin elinde bir müzik aleti gibi incelmeye başlar. Gönül aynası temizlenmiştir, perdeler sıyrılmış ve bilinmiştir eşyanın hakikati.

Dördüncü mertebe beyaz rengin simgelediği nefs-i mutmainnedir. Tatmine ulaşmıştır artık nefis. Bilmek “istiğnayı” doğurur.  Sonsuz hakikatin perdesi aralanınca, ”yedi deniz burada bir gölcük, yedi cehennem kıvılcım kesilir”. İki cihan yansa, bir kum tanesi eksilmiş gibi gelir, candan da serden de geçilmiştir çünkü.

 

RAZI OLAN NEFİSLE MUTLAK BİRLİĞE TEVHİDE ULAŞILIR

Beşinci mertebe yeşil rengin simgelediği nefsi-i raziyedir. Razı olan nefis ile mutlak birliğe, “tevhid” vadisine varılır. Sayı ne kadar çok olsa da onda daima bir vardır. Bu vadide senlik de yok benlik de. Burada seven ve sevilen birdir. İkilik kalktı mı tevhid güneşi doğar.

Altıncı mertebe siyah rengin simgelediği nefs-i merziyedir. Hakkın da kendisinden razı olduğu bu mertebede birlik ve düzenin “hayretine” kapılır yolcu. Var mısın, yok mu, ayık mısın, sarhoş mu bunların hiçbir manası kalmaz. Bu sana artık hiçbir rengin ifade edemediği nefs-i kâmile mertebesinin, safiye makamının, yedinci vadinin kapılarını açar. Oraya girdin mi bir kere “fakra ve fena”ya ulaşırsın. Burada ebedi sandığın gölgeler, güneşin ışığıyla yok oluverir. Külli denizde yok olup gidiverince yolcu, asıl varlığa kavuşmuş olur.

Kuşlar yedi vadiyi aşmak için yola düştüler. Kendisini cananına adayıp candan azade olmuş nice erleri gördüler. ”Cehennem korkusunu aşmış, cennet sevdasından arınmış” erenleri selamladılar. Çöller aştılar, fırtınalar geçirdiler, badireler atlattılar. Pek çoğu yolda kaldı, vazgeçip dönenler oldu. Yalnızca otuz kuş tamamladı hakikat yolculuğunu; hasta ve yorgun bir halde yüce bir dergâhın önüne ulaştılar. Burada bir postacı gelip onların “Simurg”u sorduklarını anlayınca önlerine birer kâğıt parçası koyarak okumalarını söyledi. Kâğıtları okuyan kuşlar bütün yaptıklarının yazılı olduğunu görüp şaşırdılar. Bu sırada “Simurg” da tecelli etti. Fakat gördükleri Simurg kendilerinden başka bir varlık değildi, Simurg’da kendilerini, kendilerinde Simurg’u görerek hayretler içinde kaldılar. Bu arada bir ses duyuldu: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz; daha fazla veya daha eksik gel­seydiniz yine o kadar görünürdünüz; bu­rası bir aynadır". Neticede hepsi Sîmurg’da fâni oldu, artık ne yol, ne yolcu ne de kılavuz vardı, gölge güneşte kayboldu.”

Feridü’d-dîn Attâr, “sadaka-i cariye” vasfını kazanmış eseri ile edebiyatçıların, sanatkârların ve dahi gönlünü insan olma ve insan kalma sevdasına kaptırmış olanların hamiliğini üstlenmiş. Çevresindekilere mutlak hakikati aramakla birlikte adaleti yaygınlaştırmayı, arınmayı, fedakârlığı ve “Men aref” sırrına vakıf olmayı, ötelere, ötelerin ötesine arzu duymayı salık vermiş, tıpkı az önce hikâyelerine vakıf olduğunuz otuz kuşun Simurg’u ararken sadece hikmete kanat çırpmaları gibi…

800 yıl önce Attar’ın zamanında olduğu gibi bugünün insanı da yalnız, yapayalnız. İnsan yalnız… Yapayalnız olan insan, evde de, okulda da, piyasada da neyi, nasıl yapabileceğini bilemiyor. İnsana yolda yoldaş lazım. Mantıkut-Tayr söz konusu yoldaşlardan biri; hayatta kaybolduğunu fark edenlerin, kaybolmak üzere olduğunu görenlerin eline aldığı kitap formatında bir sığınma sahnesi; tutamak…

Sanatkârlar mezkûr sığınma sahnelerine tüm marifetlerini ustalıkla sığdırmışlar. Gönlünde sanata ve estetik güzelliklere açık kapılar bulunanlar, 31 Mart Cuma gününe kadar bekleniyor olacak.

 

İbrahim Ethem Gören

{name}
{content}
+
-
{name}
{content}
+
-

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

SİZİ ARAMAMIZI İSTER MİSİNİZ?

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

BİZ SİZİ ARAYALIM

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.