KADİM ŞEHİR AMASYA’YA KALICI BİR ARMAĞAN: ŞEYH HAMDULLAH HÜSN-İ HAT VE YAZI TARİHİ MÜZESİ

KADİM ŞEHİR AMASYA’YA KALICI BİR ARMAĞAN: ŞEYH HAMDULLAH HÜSN-İ HAT VE YAZI TARİHİ MÜZESİ

Amasya dünden bugüne bilinen binlerce yıllık tarihiyle mütemadiyen ilim ve irfan kenti olmuş. Kadim şehrin ismi böylelikle sürekli ilimle, irfanla, sanatla, zanaatla, yetiştirdiği bilge âlimlerle, ulvi şahsiyetlerle ve Osmanlı Cihan Devleti’nin başına geçen kudretli şehzadeleriyle birlikte anılmış. Amasya’nın irfan merkezli oluşu asırlar boyunca kentin üzerine manevi bir ruh olarak da yansımış.

Selçuklu ve Osmanlı, Amasya’ya hizmet etmiş. Amasya, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi tarihinde önemli bir yer edinmiş. Şehzadeler Amasya’da bir nevi staj yaparken saray da şehre yerleşmiş. Edirne ve akabinde İstanbul sarayı ve saray kültürü mikro ölçekte Amasya’ya taşınmış.  17. yüzyılda Amasya’da 36 Medrese ile birlikte 7 Dârül-Kurrâ’da, 5 Dârül-Hadis’te ve 2 Dârül-Mesnevi’de ilim-irfan faaliyetleri yürütülmüş.

Amasya’nın mümbit coğrafyasında yetişen binlerce şahsiyet, edebiyattan sanata ve astronomiye kadar pek çok alanda öncü olarak isimlerini tarihe yazdırmış. Evvelemirde adları hatırımıza gelen Amasyalı meşhurlardan Mihri Hatun’u, Sabuncuoğlu Şerafettin’i ve Şeyh Hamdullah’ı zikrederek konumuza giriş yapalım.

 

ŞEYH HAMDULLAH İSMİNİ İSLAM YAZI TARİHİNE ALTIN HARFLERLE YAZDIRDI

Şeyh Hamdullah, ismini İslâm yazı sanatı tarihine altın harflerle yazdırarak Osmanlı hat sanatı ekolünü tesis etti. II. Beyazid’in hokkasını tuttuğu Şeyh Hamdullah’ın hattı okçuluğuyla, okçuluğu hattıyla müsabaka halindeydi ve böylelikle kısa bir süre içinde Kıbletü’l-Küttâp ve Şeyhü’r-Râmiyân unvanlarıyla anılır oldu. Hicri 911 tarihindeki menzil taşının üzerine "Sâhibü'l-menzil Hamdullah ibnü'ş-şeyh reîsü'l-hattâtîn şeyhü'r-râmiyân” ibaresi yazıldı.

Amasya Belediye’si Şeyh Hamdullah ile ilgili önemli bir projeye imza atıyor: Şeyh Hamdullah Yazı Tarihi ve Hüsn-i Hat Müzesi. Geçtiğimiz günlerde Eyüp Sultan şubemizde Genel Müdür Yardımcımız Aslan Demir, Amasya Belediye Başkan Yardımcısı Osman Akbaş ve hattat Mahmut Şahin ile bir araya gelip Şeyh Hamdullah Müzesi özelinde hasbihal ettik.

Osman Bey, kelâma dünden bugüne Amasya tarihinden başlayalım dilerseniz. Amasya tarihine dair kısaca neler söylemek istersiniz?

Binlerce yıllık tarihe ve bu uzun tarihi içinde 17 medeniyete ev sahipliği yapmış kadim bir şehir Amasya. İlkçağlardan itibaren gerek coğrafi yapısındaki korunaklılığa imkân vermesi ve Yeşilırmak gibi hayat veren bir nehrin ortasından geçmesi Amasya’nın daima gözde bir şehir olmasını sağlamıştır. Amasya, tarihinin hiçbir döneminde bir sanayi kenti değil. Buna karşılık gerek İslâm öncesi devirlerde ve gerekse de İslâm döneminde hep ilim, irfan, kültür ve medeniyetin beşiği olarak görmekteyiz. İslâm öncesi dönemde özellikle Roma döneminde önemli bir Hristiyan ilahiyat merkezi olduğuna dair kayıtlar var. İslâm sonrası dönemde ise bu durum daha da zirve yapmış birbirinden farklı sanat, kültür, ilim sahalarında söz söyleyecek zevatın yetişmesine imkân sağlamıştır.

 

KIBLETÜ’L-ULEMÂ AMASYA’NIN VASIFLARINDAN BİRİDİR

Bundan dolayıdır ki Medinet’ül-Hükemâ, Bağdad’ür-Rûm, Kubbet’ül-Ulemâ gibi vasıflarla da anıldığı vakidir. Her dönem devleti ile barışık ve devletinin yanında olan şehir, tarihinde üç defa kuruluşlara öncülük etmiştir. Şöyle ki; Anadolu Selçukluları’nın Sultan Mesud tarafından yeniden bir araya getirilmesi, Osmanlı’nın fetret dönemine son verecek adımın Çelebi Mehmet tarafından Amasya’da atılması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum belgesi niteliğindeki Amasya Tamimi’nin Amasya’da imzalanması sanıyoruz ki tesadüf değildir.

Bu noktada sizce Amasya’nın tarih içindeki en önemli rolü nedir?

Amasya’nın en önemli yönü Osmanlı şehzadelerinin Amasya’da yetişmesidir diyebiliriz. On iki şehzadenin Amasya’da farklı farklı sürelerde de olsa bulunması ve şehzadelik görevlerini yerine getirmeleri asla göz ardı edilmeyecek bir gerçektir diye düşünüyorum.

Şehzadelerden bahsettiniz. Şehzadeler eğitim ve bir nevi staj için kentin hangi hususiyetlerine binaen Amasya’ya gönderilmiş?

Evet, bahsettiğim gibi on iki şehzade Amasya’da bulunmuş. Yıldırım Beyazıt ile başlayan III. Murad ile biten, beşi tahta çıkamamış, yedisi ise payitahta namzet olup, padişah unvanı almış on iki şehzade.

Malum olduğu üzere şehzadelerin sancaklarda görev-staj yapma geleneği III. Murad ile sona eriyor. Bu dönem de Osmanlı’nın artık gerileme dönemi olarak karşımıza çıkıyor.

 

OSMAN AKBAŞ: AMASYA MİKRO İSTANBUL’DUR

Peki, neden bu kent? Çok şeyler söylenebilir: Öncelikle coğrafi konumu ve yapısı. Az önce de belirttiğim gibi dağlık ve kayalık yapısı korunaklılık için oldukça elverişli. Mümbit bir araziye sahip. “Amasya” veya “Misket” adı ile bilinen elmanın vatanı. Bulunduğu yer itibari ile Karadeniz ile İç Anadolu iklimleri arasında geçiş noktasında. Karadeniz’in sürekli yağmurlu havası da yok, iç Anadolu’nun sert ayazı da. Daha ılıman bir geçiş noktası. Ayrıca tarihi boyunca sahip olduğu müktesebatı, kütüphaneler, ilim adamları, yetiştirdiği sanatkârlar. Yani şehzadenin İstanbul’da istediği ve kendini yetiştirmeye matûf her türlü imkân Amasya’da mevcut. Bu yönüyle belki de şu sözümüz havada kalmayacaktır diye düşünüyorum. “Amasya mikro İstanbul’dur. İstanbul da makro Amasya’dır” o tarihlerde. Var olan medreseler Amasya ölçeğinde çok ciddi rakamlarda. 36 medrese var 1800’lü yılların sonlarında. Bu sayıya 7 dar’ül-kurra, 5 dar’ül-hadis ve 2 dar’ül-mesnevi dâhil değildir. Her medresedeki müderrisi bir profesör olarak kabul etseniz bu o dönem Amasya’da en az 50 profesör var demektir. Bugün kaç ilimizde bulunan üniversitede bu sayıda profesör vardır, bakmak lazım.  Ayrıca şunu da kabul etmek gerekiyor. Takdir edersiniz ki şehzade Amasya’ya gelirken eline bir bavul alıp gelmiyordu. Gelirken yanında hocası, lalası, danışmanları, aşçısı, musikî hocası vs. ile birlikte geliyordu. Dolayısı ile şehzade şehirden bir şeyler alırken; şehri de şehzade ve yanındakilerden saray adabını alması, mutfağını, sosyal ilişkilerini, insanlar arası iletişimlerini, mûsikî anlayışlarını tamamen sarayın hamuru ile yoğurması sonucuna götürüyordu. Tabir-i caizse saray; Anadolu’da bir vilayetini, saray sırması ile ilmek ilmek işliyordu. Bu da bir sonraki şehzade için hazır bulunuşluk imkânı veriyordu.

 

SARAY HAVASI VE RUHU HÂLÂ AMASYA’DA DEVAM ETMEKTEDİR

Amasya günümüzde de benzer hususiyetlere sahip mi?

Nerde o eski günler diyelim mi? Tabi bu belki de tüm kadim şehirlerimiz için bir âh-u fîgândır. Osmanlı’nın son dönemine hatta Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kurulduğu dönemlere kadar gözde bir şehirdir Amasya. Ama bir dönem geliyor ki maziyi inkâr, mirası red anlayışının hâkim olduğu bir anlayış, bu kadim şehri hem unutturuyor hem de öğrenilmiş çaresizliğe mahkûm ediyor. Son dönemlerde ise ciddi ciddi elindeki ecdad yadigârı mirası fark eden Amasyalı buna sahip çıkmanın gayreti içindedir. Ha şunu da ifade etmeliyim ki, az önce belirttiğim saray havası ve ruhu inanın ki hâlâ devam etmektedir. Kim olursa olsun şehre girdiği anda şehirdeki huzuru, sükûneti, letafeti anında hissedecektir. Bu, şehre verilmiş bir nimettir ve lütuftur diye düşünüyorum. Suç oranının çok düşük olduğu, aracınızın camı dahi açık olsa kimsenin elini uzatmaya tenezzül etmediği, gecenin birinde, ikisinde bir hanımefendinin tek başına Yeşilırmak kenarında yürüse çıkabildiği, kimsenin kimseye gözünün üstünde kaşın var demediği, şehir girişleri hariç merkezde hiç sinyalizasyon olmamasına rağmen klakson sesinin neredeyse hiç duyulmadığı bir şehir sizce saray kültürünü devam ettiriyor mu? Ben size sormak isterim.

 

AMASYA BELEDİYESİ 2009 YILINDAN BUGÜNE KADAR 52 KİTABA; 13 SESLİ VE GÖRÜNTÜLÜ YAYINA İMZA ATTI

Amasya Belediyesi’nde kültür ve sosyal hizmetlerden sorumlusunuz. Bu alanda neler yapıyorsunuz?

Biz Sayın Belediye Başkanım Cafer Özdemir Bey’le ve onun tensipleri ile 2009 yılında göreve başladığımızda kendimize bir yol haritası çizdik. Öncelikle Amasya’nın tarih kültür ve medeniyetini yarınlara ve gelecek nesillere aktarma adına hızlı bir yayın hayatımız olmalı diye karar verdik. Her biri ayrı bir projenin ürünü olarak şu ana kadar Amasya Belediyesi olarak 52 kitap bastık. 13 sesli ve görüntülü yayın yaptık ki bu albümlerin her birisi de Amasya’nın farklı bir değerini anlatmak için yapılmıştır tematik çalışmalardır.

2010 yılında Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi ve 2013 yılında Ferhat Şirin Âşıklar Müzesi’ni yaptık ve ziyaretçilerimizin beğenisine sunduk. Farklı mahallelerde olmak üzere sivil Amasya mimarisini de yansıtacak tarzda 10 adet kültür evi yaptık ki şu ana kadar buradaki meslek edindirme, klasik sanatlar, unutulmaya yüz tutmuş el sanatları ve hobi kurslarından takribi 5000 mezun vermişiz. Bunun Amasya ölçeğinde ciddi bir rakam olduğunu belirtmek isterim.

 

AMASYA BELEDİYESİ’NİN KÜLTÜR BÜTÇESİ İBB KÜLTÜR DAİRESİ’YLE MUKAYESE EDİLEBİLİR DURUMDA

Günceli takip etmek kaydıyla seminer, konferans, panel, sergi, konser vb. etkinliklerimiz yaz ve kış dönemi olarak iki ayrı kategoride planlanmakta ve uygulanmaktadır. 2016 yılı etkinlik sayımızı 97 olarak ifade edersem neredeyse her haftaya iki etkinlik düştüğü açıkça anlaşılacaktır. Tabii bunların yanında irili ufaklı birçok etkinliğimiz, şehrin tanıtımına matuf çalışmalarımız da bulunmaktadır. Takdir edersiniz ki bu çalışmalarımız da en büyük gücü ve desteği, şimdiye kadar hiçbir projemize “hayır” demeyerek önümüzü açan Başkanım Cafer Özdemir’den görmekteyiz. Bir il belediyesi olarak kültüre ayırdığımız oran, inanın hiç de küçük değil. Bazen şöyle bir latife de yapmıyor değiliz. “Kültüre ayırdığımız bütçenin belediyenin genel bütçesine oranı itibari ile rakibimiz İstanbul Büyükşehir Kültür Dairesi’dir.”  

 

SANAT VE SANATKÂR HEMEN HER DÖNEMDE AMASYA’DA TAKDİR EDİLMİŞTİR

Buradan, Şeyh’e geçelim… Şeyh Hamdullah ile II. Beyazıd’ın hukukuna baktığımızda Sultan’ın, Şeyh Hamdullah’ın hokkasını kemâl-i edep ve hürmetle tutarak Osmanlı’nın ilme, âlime, kelâma, sanata ve sanatkâr karşısındaki naif duruşunu görüyoruz. Bu keyfiyet, Osmanlı asırları boyunca sanat ve sanatkâr nezdinde ne türden aksülameller bulmuştur?

Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, sanat ve sanatkâr Amasya’da hem yetişme hem de kıymet görme imkânına kavuşmuştur. Bu mümbit yapı da birçok sanatkârın yetişmesine imkân vermiştir. Örneğin 16. yüzyılda ilk ve tek divan sahibi kadın şaire Mihri Hatun’u görüyoruz. Kendisi Pir İlyas Şücaaddin Hazretleri’nin torunu. Şehirdeki edebiyat sohbetlerine katılmış, kudretli bir şair. Tabi biz Mihri Hatun’a ne kadar sahip çıkabildik, onu ne kadar tanıyoruz, bu husus tartışılır. Nasa’nın Venüs’de keşfettikleri bir kratere adını verdiği, Sovyetler Birliği’nde 1967’de Divan’ının basıldığı, ünlü bir takı firmasının ürettiği bir takı setine adını verdiği Mihri Hatun’un biz mezarını dahi tarumar etmişiz maalesef. Yine aynı dönemde var olan bir Zeynep Hatun’u şair olarak anmazsak yanlış yaparız. Varda Kosta Ahmet Ağa’yı musiki alanında zikretmezsek yanlış yaparız. Sayıları kırka yaklaşan meşhur Amasyalı hattatı anmazsak yine eksiklik yaparız. Hat sanatında önemli kilometre taşlarından Yakut’u söylemezsek vefasızlık etmiş oluruz. Ve Şeyh hakkında sözümüz olmazsa köklerinden kopmuş, mirasyedi gibi oluruz.

 

MARİFET İLTİFATA TABİDİR

Bu kısacık ifadelerimin içinde zikrettiğim isimlere daha onlarca, yüzlerce isim ekleyebiliriz. Tüm bunlar “Marifet iltifata tabidir.” hükmünün muktezasınca desteklenen, yönlendirilen, övülen ve takdir edilen ortamlarda sanat ve sanatçının yetiştiği mekân olmasının sonucudur. İşte Şeyh’in de Amasya’da II. Beyazıd ile başlayan dostluğunun ve aynı zamanda hoca talebe ilişkisinin, koca cihana hat sanatının zirvesini tattırma sonucunu doğurduğunu söyleyebiliriz. Cihan padişahının, hokkasını tutması gibi bir nezaket ve saygısı ile başlayan ve devam ilişki ister istemez sonuçlardaki kemâle de vesile olmuştur. Padişahının saygı duyduğu bir sanatkâra, onu takip edenler de aynı oranda saygı duyarlar ki bugün bile hâlâ onun etkilerini görüyoruz.

Şeyh Hamdullah’ın yetiştiği sanat atmosferini nasıl tarif edersiniz?

Amasya aslında küçük İstanbul o dönem için. Okuma oranı yüksek, entelektüel yapı açık ve gelişmeye müsait. Kentte adım başı üniversite ayarında medrese var. Geniş imkânlara sahip kütüphaneler mevcut. Saray erkânı ve o saray edebi ile yetişmiş bir halk söz konusu. Yapılan her şeyde sanat ve incelik hâkim. Bu noktada konu ile bağlantılı olarak bir tespiti mutlaka paylaşmak isterim izninizle İbrahim Ethem Bey.

Biliyor musunuz? Amasya’da var olan hiçbir cami, hiçbir türbe mimari açıdan diğer bir cami veya türbenin mimarisi ile aynı değildir. Ya kubbesi, ya revakları, ya eyvanı ya da malzemesi açısından diğerlerinden farklılık arz eder. Bu şu anlama gelir kanaatimizce: Amasya nasıl şehzadelerin staj sancağı ise mimarlar için de; geliştirdikleri her proje için de staj ve tecrübe mekânı olmuştur. Dolayısıyla mimari sanat da bu anlamda yetişme imkânı buluyordu. Netice itibari ile Şeyh Hamdullah gibi büyük bir sanatkârın, Amasya’da yetişmesi asla ve asla tesadüf olamaz. Zaten alt yapısı olan bir şehirde doğmuştur. Şeyh, hat sanatını İstanbul’da öğrenmemiştir. Bilakis hat sanatında üstün bir mahareti olduğu için padişah tarafından İstanbul’a davet edilmiştir.

Hat sanatına yaptığı katkılar için de büyükçe bir paragraf açalım dilerseniz.

Tabii ki. Şeyh Hamdullah’ın hat hocası Amasya’da Hayreddin Halil Maraşî’dir. Hocasından öncelikle Yakut usulünde aklâm-ı siteyi öğrenmiş ve icazet almıştır. Amasya’da kaldığı sürece Yakut tarzında eserler yazmıştır. Bu süreçte birçok öğrenci yetiştirmiştir. Bu nedenle “Yakut-u Sânî” adıyla da anıldığını biliyoruz. Sultan Bayezid-i Veli kendisine “Biraderim” diye hitap eder ve kendisine saygı gösterirdi. Amasya’da bulunduğu süre içinde Fatih Sultan Mehmed’in hususi kütüphanesi için eserler de yazmıştır. II. Bayezid’in payitahta gitmesini müteakip Şeyh de İstanbul’a davet edilmiş, sarayda kendisine meşkhaneler ve geçimini temin için akarlar tayin edilmiştir. İşte bu süreçte “Şeyh Ekolü”nün temellerini atmıştır. Hat sanatının Osmanlı’daki en mükemmel örnekleri bu dönemde verilmeye başlanmıştır. Bundan şöyle bir çıkarım yapabiliriz. Şeyh’in Amasya’daki yazı şekli Yakut tarzıdır. İstanbul’a geçtikten sonra ise “Şeyh Ekolü” neşv-ü nema bulmaya başlamıştır. Meselâ nesih hattının Şeyh’le birlikte daha güzelleşmesi ve daha okunaklı hale gelmesi Mushafların nesih hattı ile yazılması sonucunu ortaya çıkarmıştır.

Üstad okçuluğumuzun da piri. Pek çok okçu pehlivanı yetiştiriş ve İstanbul’da Okmeydanı’nı kurmuş. Şeyh’in memleketi Amasya’da okçuluk üzerine ne türden çalışmalar yapılıyor?

Sualinizde de yer aldığı üzere Şeyh Hamdullah aynı zamanda devrinin en önemli okçularından birisidir. Ok ve yay yapmakta da mahir olduğunu biliyoruz. Şeyh’in “Yazı yazmak ve ok atmak birer feracedir. Ok atmakla feracenin eteğine yapıştım, güzel yazı yazmakla da feraceyi tam giydim.” dediği nakledilir. Yani Şeyh yazı yazmakla ok atmayı birbirinden ayırmamaktadır. Daha Amasya’da iken II. Bayezid ile ok talimleri yaptığını, ava çıktığını biliyoruz. Ki bu alışkanlığı İstanbul’a gittiğinde de devam etmiştir. Bu konudaki başarılarından dolayı da padişah tarafından Okçular Tekkesi Şeyhliğine getirilmiştir. Tabii okçuluğun yanında yüzücülükte, pehlivanlıkta da namının olduğunu biliyoruz.

Şeyh Hamdullah’ın hat sanatına ve okçuluğumuza yönelik hizmetleri Amasya’ya nasıl yansıyor?

Üzülerek söylemem gerekiyor ki Şeyh Hamdullah gibi bir zirveyi yetiştiren şehirde bugün hat sanatında tatmin edici boyutta sanatkârlar yok. Kimse yok demiyorum yanlış anlaşılmasın. Tatmin edici ve namına yakışır tarz ve miktarda yok diyorum. Okçuluk da, yeni yeni gönlünü bu işe vermiş kardeşlerimizin gayretleri ile kendini göstermeye başladı. Dernekleşme çabaları, etkinlikler düzenlenmesi, yarışmalar organize edilmesi, bunun yanında ok ve yay yapımı ile ilgili gayretler göz ardı edilemez. Umuyorum ki gelecek yıllar da belki Şeyh’in daha da tanınmasına bağlı olarak bu ilgi ve alaka artacaktır. Tabi bu vesile ile okçuluk çalışmalarında motor güç olan, büyük gayretleri olan ama yakın bir tarihte vefat eden Sencer Aydın Çıtır kardeşimize de Şeyh’in okçuluk ekolüne verdiği emeklerinden dolayı minnetle anıyor ve Allah’tan rahmet diliyorum.

 

“OL MAHİLER Kİ DERYA İÇRELER DERYAYI BİLMEZLER”

Rahmet olsun. Amasyalılar Şeyh Hamdullah’ı ne kadar tanıyor?

Aslında sadece Amasyalılar için değil genel olarak “Ol mahiler ki derya içreler deryayı bilmezler.” noktasındayız. Sahip olduğumuz sayısız maddi ve manevi değerimizden habersiz haldeyiz ki içler acısı bir durum bu. Bahse konu olan Şeyh Hamdullah için de Amasya özelinde çok farklı bir şey ifade edemeyeceğim. “Hattatmış. Güzel yazı yazıyormuş.” bilgi aslında bu kadarla sınırlı ve o da az sayıda. Daha enteresan bir örneği de verebilirim. Bugün Amasya’da Şeyh Hamdullah ile yine Amasya’da medfun bir Alevî-Bektaşi büyüğü olan Pir Hamdullah’ı karıştıranların sayısı hiç de az değil. Her ikisi de şehrimin kıymetleri arasında ama farklı farklı iki şahsiyet.

İki üstad da garik-i rahmet olsunlar. Tanıtmak için neler yapılabilir?

İşte ilk yöntem şu an üzerinde çalıştığımız müze projesi bu tanıtımı en üst seviyeye getirecektir. Müzenin hizmete açılmasından sonra düzenlenecek olan hat çalışmaları ve çalıştayları, okçuluk organizasyonları, Şeyh ve hat ile ilgili yapılacak yayınlar tanıtım konusunda oldukça güzel sonuçlar doğuracaktır diye düşünüyorum.

Şeyh Hamdullah Müzesi fikri nasıl ortaya çıktı?

İşte müze fikrimiz de Şeyh’in tanınmayışından ve bizim yönetimsel stratejilerimizin arasındaki “değerlerimizin tanıtılması ve gelecek nesillere aktarılması” kriterlerimizden hareketle ortaya çıkmış bir çalışmadır.

Müzenin içeriğine dair bilgi verir misiniz? Neler olacak?

Öncelikle müze sadece tablo sergilenmesine yönelik bir müze olmayacak. Türkiye’de bu anlamda çok daha kaliteli, çok daha tatmin edici ve bakmaya, izlemeye, ziyarete doyamayacağımız muhteşem müzeler var ve bunlar hâlâ hizmet vermeye devam ediyor. Bu noktada biz farklı bir yöntem oluşturmak istedik.

 

ŞEYH HAMDULLAH YAZI TARİHİ VE HÜSN-İ HAT MÜZESİ

Nasıl bir yöntemden söz ediyorsunuz?

Müze, Şeyh’in adına olsun ve onu tanıtsın. Ama müze sadece hat tablolarını sergilemek yerine biraz daha didaktik, biraz daha eğitici yöne sahip olsun. Anasınıfından gelen bir öğrenci de kendi seviyesine uygun bir şeyler bulsun, zihnine, dimağına kültürümüzle ilgili bir şeyler yerleşsin. Yetişkin bir insan da gelsin bıkmadan, usanmadan ve de merakla gezsin. Bu anlamda müzemizi “Şeyh Hamdullah Yazı Tarihi ve Hüsn-i Hat Müzesi” olarak isimlendirdik. İsminden de anlaşılacağı üzere müze Mısır, Sümer, Hitit yazılarından başlayıp yazının insanlık tarihi içinde gelişim süreci, Miladi 610’da Bi’setin gelişi ile İslâmî döneme geçiş, bu tarihten itibaren de kûfî yazının Yakut ile şekillenmesi, Şeyh ile kurallarının yerine oturmasına yer verilecek. Yine hat ile birlikte gelişen sanatlarımız ciltçilik, ebru, tezhip gibi sanatlarımıza temas edilecek, hat ve diğer sanatların her türlü malzemelerinin yapım aşamaları sergilenecek. Yazı çeşitlerine göre seçkin örneklerin tabloları da usulüne uygun olarak sergilenme imkânına kavuşacak. Neticede müzeden çıkarken ziyaretçi, insanoğlunun yazı tarihi ve İslâmî kültürle olgunlaşmış ve sanat anlayışı ile zirveye ulaşmış hat sanatı konusunda ciddi bir müktesebat ile ayrılmış olacak.

 

GÜNÜMÜZÜN AMASYA’SI TURİZM ŞEHRİ

Müze ile elde edilmesi planlanan amaçlara değinir misiniz?

Hiç şüphesiz ilk hedef Şeyh Hamdullah’ın tanıtılmasıdır. Ki başından beri bunun üzerinde durmaya çalışıyorum. Ancak bunun yanında Şeyh Hamdullah gibi bir üstadın yetiştiği şehirde hat sanatına yeniden ilgi ve alaka uyandırmak, hat sanatı adına bir hareketlilik kazandırmak da bizim için çok önemli bir amaç. Tabii ki biz belediyeyiz; şehrin her yönünü düşünmek zorundayız. Amasya bir turizm şehri. Bu yöndeki iradesini ortaya koymuş bir şehir. İşte bir amacımız da şehrimize gelen yerli ve yabancı ziyaretçilerimize geldiklerine değecek tematik bir müze kazandırmak ve bu yolla şehrimizin turizm rotası ve destinasyonuna yeni bir mekân kazandırmak da ayrı bir amacımız olarak zikredilmelidir.

 

ŞEYH HAMDULLAH HÜSN-İ HAT VE YAZI TARİHİ MÜZESİ SANAT VE ESTETİK GÜZELLİKLER ADINA PEK ÇOK ŞEY VAAD EDİYOR

Şeyh Hamdullah Müzesi hat sanatı sevdalılarına ne/neler vaad ediyor?

Öncelikle kulaktan dolma değil, hat ile ilgili her bilgiye ulaşmayı vaad ediyor. Yaşayan bir müze olup, sürekli kendini yenileyecek bir müze hüviyetini kaybetmeyeceği için her ziyaretlerinde farklı eserleri görme şansına ulaşacaklar. Hayatta olan hattatlarımızı misafir ederek work-shoplarda o üstatlarla bir araya gelebilmeyi, sohbet edip, sanatın inceliklerini dinlemeyi vaad ediyor. Belli periyotlarla sergi vaad ediyor.

Az önce sergi salonuna değinmiştiniz. Burada daimi bir sergi mi olacak yoksa Amasyalı sanatkârların yıl içinde ürettikleri eserler mi sergilenecek?

Hayır, tabiî ki değil. Müzemizin içinde mini ve mütevazı bir salonumuz var. Burada normal zamanlarda hat dersleri vereceğiz. Öğrenciler burada çalışmalar yapacaklar. Rabbimden niyazım, umudum odur ki inşallah buradan icazetli yeni hattatlarımız yetişsin. Bunun haricinde ise az önce de ifade ettiğim gibi belli periyotlarda mezkûr salonda ülke genelinde hayattaki hattatlarımızı davet ederek burada work-shop çalışmaları yapmalarına zemin hazırlamak ve yine mini sergiler açmak gibi hedeflerimiz bulunmakta. Yani müze aslında sadece müze değil aynı zamanda bir meşkhane gibi de hizmet verecek inşaallah.

 

OSMAN AKBAŞ: HATTAT MAHMUT ŞAHİN’E TEŞEKKÜRÜ BİR BORÇ BİLİYORUM

İnşallah. Şeyh Hamdullah Müzesi’ne Şeyh Hamdullah’ın yolundan yürüyen hattatlarımız nasıl katkıda bulunabilir? Hat bağışına açık mısınız?

Bu sorunuzu çok önemsiyorum. Çünkü klasik tarzla yetişmiş hattatlarımızın Şeyh’e olan sevgi, muhabbet ve bağlılığının ne boyutta olduğunu aslında hepimiz biliyoruz. Bağışa açık mıyız? Evet. Bu anlamda sizin aracılığınız ile Hattat Mahmut Şahin’e teşekkürü bir borç biliyorum. Müzeyi açacağımızı duyar duymaz gerek şahsı ve gerekse de öğrencileri olarak müzemize katkı sağlamak amacı ile çalışmaya başladığını biliyorum. Diğer hattatlarımızın da bu konuya bigâne kalmayacaklarını düşünüyorum. Şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Müze ticari bir mekân değil. Gelir maksadı ile yapılan bir mekân değil. Bunu özellikle ifade ediyorum çünkü ülkemizde bir belediye bir proje yapıyorsa zihinlerde “Tamam yeni bir gelir kapısı yapıyorlar” gibi bir anlayış canlanıyor. Sanki belediyeler bu devletin ve milletin bir kurumu değilmiş gibi. Bu kısacık sitemden sonra şunu da eklemek isterim, biz, kıt ve kısıtlı imkânlarımızla böyle bir müze yapmak için yola çıkmışız. Kaldı ki bu projeyi yapmasak kimse de bize neden yapmıyorsunuz demez. Ama yapmışız.

 

MÜZE İÇİN HATTATLARDAN BAĞIŞ YOLUYLA LEVHA EDİNMEK İSTİYORUZ

İyi ki de yapmışsınız. Var olunuz.

Teşekkür ederim İbrahim Ethem Bey. Bu noktada bu sanatın asıl sahipleri olan hattatlarımızın evleviyetle buna sahip çıkması gerekir diye düşünüyorum. Hattatlarımızın bu noktada bizden farklı düşünmeyeceğine ise kesinlikle inanıyorum. Kaldı ki Şeyh’in adına yapılmış bir müzede bir hattatın eserinin bulunması hem bir vefânın gereği hem de sanatının zekâtıdır diye de eklemek istiyorum. Bu vesile ve sizin aracılığınız ile bu yolda yürüyen hattatlarımıza müzede kendi isim ve imzaları ile sergilenecek eserlerini beklediğimizi ifade etmek istiyorum. Bu konuda katkıda bulunmak isteyen hattat arkadaşlarımızın doğrudan belediyemizle ve şahsımla iletişime geçebileceğini sizin aracılığınızla da belirtmek isterim.

Ne türden levhalar bekliyorsunuz?

Öncelikle binamız devasa bir bina değil tabi. Sergilenebilecek ebatları göz önünde bulundurmak sureti ile literatürdeki yazı çeşitlerini en güzel şekilde ortaya koyabilecek levhaları bekliyoruz. Sanatın künhüne vâkıf olabileceğimiz yazı çeşitleri bizim için önem arz ediyor. Tabii bunun yanında başta Şeyh Hamdullah olmak üzere yazı taklitleri de önemlidir diye düşünüyoruz.

İlave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?

Ben öncelikle birkaç teşekkürüm var. Ben bu projemize engel değil, bizzat destek olup gerekli bütçeyi de tahsis eden başkanım Cafer Özdemir Bey’e teşekkür ediyorum. Yine projenin sağlam bir zemine akademik bir bakışla oturması için bilgi ve birikimini bizimle paylaşmaktan imtina etmeyen ve Amasyalı birer sanatkar olan Prof.Dr. Ahmet Hakkı Turabi ve Doç Dr. Hicabi Gülgen Beyefendilere, çalışmalarımızda bize yol açan, bağlantılar konusunda yardımcı olup müktesebatını yine şehri için kullanmaktan geri durmayan hemşehrimiz Kuveyt Türk Genel Müdür Yardımcısı Aslan Demir Beyefendi’ye teşekkürü borç biliyorum.

Biz diyoruz ki bu işin yüklenicisi belediye olarak biziz. Ama müze herkesin ortak değeri olsun. Yazı, yazı malzemeleri, divitler, hokkalar, kalem tıraşlar, maktalar vs konularında müzeye katkıları olacak sanatseverlerimizin bu katkılarını gerçekten görmek istiyoruz. Yalnız bu noktada mutlaka paylaşmam gereken bir husus da var:

 

OSMAN AKBAŞ: İÇİNDE SAMİMİYET VE İHLÂS BARINDIRAN BİR MÜZE AÇIYORUZ

Çünkü eminim sizin bu röportajı yayınlamanızdan sonra bizleri yoğun şekilde arayacaklar. Şu an bile arayanlar var. Biz müzeyi oluşturmak için kesinlikle antikacı, müzayedeci anlayışı ve arayışı içinde değiliz. Sıklıkla bizi arayıp müze açılıyormuş elimde şöyle bir parça var gibi aramaların hepsine kapalıyız. Biz içinde samimiyet ve ihlâs olan bir müze açacağız ki buradan yeni Şeyh Hamdullah’lar yetişsin.

Okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istiyorsunuz?

Heyecanla çalışıyoruz. Rüyalarımızı süsleyen müzemizi, bir an önce sizlerle de buluşturmak için gayret içindeyiz. Okuyucularımıza açılış sürecinde destek ve dua taleplerimizi, açıldıktan sonra da ziyaretleri için davetlerimizi sunuyorum.

 

 

İbrahim Ethem Gören

{name}
{content}
+
-
{name}
{content}
+
-

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

SİZİ ARAMAMIZI İSTER MİSİNİZ?

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

BİZ SİZİ ARAYALIM

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.