HATTAT MAHMUT ŞAHİN İLE SANAT YOLCULUĞU ÜZERİNE...
Hattat Mahmut Şahin İstanbul’da 25 yıldır ‘Râkım Mesleği’ olarak bilinen hat sanatına yeni eserler ve isimler kazandırmanın tatlı telaşını yaşayan önemli sanatkârlarımızdan biri.
Mahmut Şahin Hoca ile 10 Temmuz Pazartesi günü Kuveyt Türk Sanat Galerisi’nde, Kuveyt Türk Özel Bankacılık biriminin organizasyonuyla düzenlenen Yol/Vuslat serlevhalı Hüsn-i Hat sergisi özelinde sanat yolculuğu üzerine hasbihal ettik.
Mahmut Hocam hayırlı günler. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
1973 yılında Almanya’da doğdum. 1982 yılında annemle birlikte Türkiye’ye döndüm. İlk ve ortaokulu Gaziosmanpaşa’da okudum. Liseye Şehzadebaşı’nda Vefa Lisesi’nde başladım daha sonra Küçükköy Vefa Poyraz Lisesi’nde bitirdim.
Geleneksel sanatlarla ilginiz nasıl başladı?
Almanya’da iken Türk filmlerinde gördüğüm savaş aletlerinin resimlerini çizerdim. Bu merak zamanla resim sanatına karşı beni heveslendirdi. Ortaokuldaki hocalarımın dikkatini çekince beni yarışmalara soktular. Sivil Savunma resim yarışmasında Türkiye birinciliği; Çanakkale resim yarışmasında İstanbul birinciliği aldım.
Babam medrese eğitimi almış bir hafız olan Mehmet Bahri Efendi resim sanatına pek sıcak bakmazdı. Yaptığım portrelerin dinen caiz olmadığını söylerdi. Bu da beni gelenekli sanatlarımızdan Hüsn-i Hat sanatına sevk etti.
Hat sanatıyla nasıl tanıştınız? Sonrasında irtibatınız nasıl devam etti/ediyor?
1991 yılında evde kendi kendime eski irsaliye ve takvim yapraklarına bakarak bir şeyler yapmaya çalışıyordum. Bu çalışmalarımı arkadaşlarımla da paylaşıyordum. Bir gün arkadaşlarımdan birinin tavsiyesi ile Bayezid’de bulunan kitapçılar çarşısında hat sanatı malzemelerinin satıldığını öğrendim. Tabii ki hemen gittim. Ve rahmetli İbrahim Subaşı Hoca’dan malzemelerimi aldım ve orada tanıştığım bayan çalışandan Caferağa Medresesi’nde Hüsn-i Hat derslerinin verildiğini öğrendim. Akabinde Sultanahmet’te bulunan mekâna gittim. Hattat Aydın Ergün Hocamla tanışıp ilk rik’a yazı dersimi aldım. Rik’a yazı eğitimim bir buçuk yılda bitti.
O arada hat sanatı ile ilgili ne kadar kitap ve makale buldum ise okudum. 1993 yılında arkadaşım Alaattin Üney’in tavsiyesi ile Hekimoğlu Ali Paşa Camii’nde Hattat Hüseyin Kutlu ile tanıştım. Hocamdan Sülüs yazı dersi almaya başladım.
PROF. DR. ALİ ALPARSLAN’IN İCAZETLİ SON ÖĞRENCİSİ
1998 yılında rahmetli hocam Ali Alparslan ile divani yazı eğitimi almaya başladım. Ama ne yazık ki aynı sene askere gitmem gerekti. 2000 yılının şubat ayında askerden teskere aldım ve kaldığım yerden derslerime devam ettim. Rahmetli Ali Alparslan Hocamdan bu kez divani yazı yerine nestalik yazı meşk etmeye başladım.
Bu tercih hayatımda almış olduğum en isabetli kararlardan biri oldu ve Ali Alparslan Hocamın icazetli son öğrencisi oldum.
2001 yılında sülüs-nesih; 2005 yılında nestalik yazıdan icazetlerimi aldım. Ali Hoca’nın dillendirmesi ve Hüseyin Hocamın teşviki ile Anadolu’daki Hüsn-i Hat derslerine 2003 yılında başladım. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Konservatuar Müdürlüğü’nde; Bursa Kültür Müdürlüğü’nde; Türkiye Yazarlar Birliği Bursa Şubesi’nde ve Bursa Birlik Vakfı’nda başlayan dersler zamanla üç dernekle süslendi.
Hangi dernekler?
Bursa’da Bab-ı Nun Gelenekli Sanatlar Derneği, Eskişehir’de Vel-Kalem Geleneksel Sanatlar Derneği ve Kütahya’da Vav-Der Geleneksel Sanatlar Derneği’ni kurduk. İstanbul’da da öğrencilerin ders talebi ile Bayrampaşa Belediyesi Türk İslâm Sanatları Merkezi’nde derslere başladık.
HAT MÜPTELASI...
Ne kadar öğrenciniz var?
Takriben 400-450 kadar öğrencim ile çalışmalara devam ediyoruz.
Sülüs ve talik/nestalik yazı nevilerini sıklıkla yazıyorsunuz. Bu iki yazı nev’i lisân-ı halleriyle gönül dünyasına neler fısıldıyor?
Ben icazetlerimi aldıktan sonra kendimi tamamı ile hat sanatına verdim. Başka bir mesleğe yönelmedim. Zaten az önce de bahsettiğim gibi zamanım da yok. Hayatıma bir hat müptelası olarak devam ediyorum, başka bir hayatı da istemezdim zaten. Rahmetli Emin Barın Hocamızın koleksiyonunda yer alan Kemal Batanay üstadımızın celi talik bir levhasını teşkil eden “Meşki hat hüsnü yâr ederdi, def-i gâm rüzgâr ederdi” ibaresi tam olarak beni anlatıyor gibi.
Aydın Ergün, Hüseyin Kutlu ve Ali Alparslan hocalarınızdan bahsettiniz. Kendilerinden sanatın mânâ yönlerine, ulvî değerlerine dair neler öğrendiniz?
2003 yılından bu yana öğrencilerime ne anlatıyorsam onlardan öğrendiklerimdendir. Aydın Hocamdan hat sanatını sevmeyi öğrendim. Hüseyin Hocam ‘’Malın zekâtı yüzde kırk; sanatın zekâtı yüzde yüzdür’’ derdi. Ben de ömrümü bu işe adadım.
Cami yazılarının nasıl yazılacağını, bu sanatın bir Kur’an medeniyetinin aslî sanatının olduğunu ondan öğrendim. Ali Alparslan Hocamdan mütevazılığı öğrendim. Ayrıca adam olmayı onların sayesinde öğrendim ki bunun anlatılması mümkün değil.
Hattat Hüseyin Kutlu’nun günümüz sanat camiasında durduğu nokta hakkında neler söylemek istersiniz?
Hüseyin Kutlu Hocam kendi hayatını ‘Kur’an Medeniyeti’ne vakfetmiş biridir. Bir imam olarak merkeze camiyi alıp ömrünü hat sanatına ve ‘Kur’an Medeniyeti’ne vermiştir. Bu hususta en ufak bir tavizi yoktur. Neyin, nasıl olması gerekiyor ise öyle yapılmasını ister. Kendi öğrencileri ile müstesna sergiler açar. Cami tezyinatında en ufak detayları hesaplar, hangi ayet nereye gelecekse, hangi hadis cami duvarında olacaksa onu ister.
HÜSEYİN KUTLU: USUL OLMADAN VUSUL OLMAZ
Hüseyin Kutlu Hocanızın sülüs yazı neşesine ve ketebe koyduğu levhaların genel hususiyetlerine dair malumat aktarır mısınız?
Hüseyin Kutlu Hocam inandığı kutsî değerlere gönlünü kaptırmış biridir. Sanatta hoca ile öğrenci arasında ruhî bir alışverişin gereğine inanır. "Usul olmadan vusul olmaz“ der.
Hat sanatının teşekkülünü, hem maddi hem de manevi olgunluğun semeresi kabul eder.
İcazet hakkında “İcazet mevzuunu ben, ‘insandan insana irtibatı sağlayan ve neseb tespitini ifade eden bir husus olarak mütalaa ediyorum. Bana filan el verdi, ona filan el verdi, ona filan… Efendimize kadar gider bu. El ele, el Hakk’a... Bu sadece sanatta değil, zanaatta da böyledir. Onlar da muhakkak sırtlarını bir uluya, bir mânâ erine yaslıyorlar. Mesela berberler Selmân-ı Farisî’yi pir olarak kabul ederler. Alâ silsiletihim ondan feyiz alırlar. Terziler Hz. İdris’in gölgesi altındadırlar, hattatlar da Hz. Ali’nin... Dolayısıyla bizde ilmin, fennin, sanatın nesebi bellidir. Bunun temelinde tasavvuf anlayışı vardır. Onun da kaynağı Efendimizdir’’ der. Yine hocamın gelenekli sanatlarımıza bakış açısına bir örneği kendi dilinden verelim “Hat sanatı, bir hobi değildir. Eğer bu sanata böyle bakılırsa hobi, sonrasında fobiye dönüşür. Eğer talebe hobi mantığıyla bu sanata yaklaşıyorsa hat icrası ile değil, hat malumatı ve kültürü ile meşgul olmalı, kendini bu şekilde tatmin etmelidir. Ehliyeti olmayan hocanın elinde hem yazı hem de talebe cılk olur gider.’’
Hattat Kutlu’nun ketebesiz yazıları nasıl tefrik edilebilir? Üstadınızın ketebesiz yazıları hangi şîvelerden ayırt edilebilir?
Ali Alparslan Hocamın hocası, Necmeddin Okyay Üstadımız, imzasız yazıların kime ait olduğunu tereddütsüz söyleyebilen, hatta çok sevdiği Rakım Efendi, Şevki Efendi ve Yesarizâde Mustafa İzzet Efendi gibi bazı hattatların yazılarının hangi yıl yazıldıklarını bile kestirebilen biriymiş. Bunlar yazıya ömrünü veren biri için çok zor değildir. Yıllar önce teyzemin bana hediye ettiği Rahmetli eniştemin arkadaşı da olan Mustafa Bekir Pekten Hoca’nın yazmış olduğu “Cihar Yar-ı Güzin” levhalarını Hüseyin Hocama götürdüğümde ilk levhaya bakıp hattatını söylemişti. O seneler ben ‘’Sülüs ve nesih yazıları nasıl birbirinden ayıracağımızı sormuştum. O günleri öğrencilerime anlatıp hâlâ tebessüm ederim.
ALİ ALPARSLAN MERHUM NEVİ ŞAHSINA MÜNHASIR BİR ZATTI
Ali Alparslan Hoca’nın nestalik yazıya yaptığı katkılara dair düşüncelerinizi öğrenmek isterim.
Rahmetli hocam nevi şahsına münhasır birisi idi. Nestalik yazıyı yaşadığı dönemde en iyi yazan üstattı. Şîkeste talik yazıyı ise ülkemizde yazan tek hattattı. Akademik kariyerinde en üst yerlerde olduğu halde öğrenci ile öğrenci; hoca ile hoca olurdu. Kimseyi kırdığını görmedim ve duymadım. İbn’ül-Emin Mahmut Kemal Bey’in 62 yıl önce basılan Son Hattatlar kitabında ‘’Oldum demeyip olmaya çalışırsa ilerde iyi bir talik üstadı olur’’ ibaresi hocamı tarif ediyor.
Hattat Sami Efendi’den talik yazıda iki kol gelir. Bunlardan biri Hulusi Efendi-Kemal Batanay-Hasan Çelebi ve diğeri Necmeddin Okyay-Ali Alparslan hocalarımın kolu...
Kamuoyu ve hat camiası Ali Alparslan Hoca’nın kıymetini takdir edebilmiş midir?
Ne yazık ki hayır. 1923 yılında dünyaya gelen hocam Prof. Dr. Ali Alparslan 1948 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını Tahran Üniversitesi Fars Filolojisi Bölümü’nde, doktorasını İstanbul Üniversitesi’nde 1962 yılında tamamladı. Bir yıl Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü’nde; iki yıl da Dışişleri Bakanlığı’nda memurluk yaptı. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde asistan olarak çalıştı. 1963–1966 yılları arasında Londra Üniversitesi’nde; 1967’de Chicago Üniversitesi’nde dersler verdi. 1968’de doçent, 1980’de de profesör oldu.
Kitaplarının yanısıra ilmî dergilerde Türk edebiyatı ile ilgili birçok makalesi vardır. Ali Alparslan Hocam Hattat Necmeddin Okyay’dan nesta’lîk derslerine devam ederek icazetname almaya hak kazandı; Hattat Halim Özyazıcı’dan divanî ve celî divanî öğrendi.
Emekli olduktan sonra Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne bağlı Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü’nde hat dersleri verdi. 24 Ocak 2006'da vefat etti. Sanatına bu denli hâkim olan hocam hayatı boyunca hiç bir kişisel sergi açmamıştır. Kendi meşrebince de böyle şeylere tevessül etmemiştir.
Hocaya vefâ sadedinden neler yapılabilir?
Küçük bir çevre haricinde anma toplantısı yapan bile yok. Günümüz popüler sanatçıları için bile birçok şey yapılıyorken ömrünü ilme ve sanata adayan biri için neler yapılamaz ki! Çok bir şey değil ama ismi sokaklara, sergi salonlarına verilebilir. Basit, makale tarzı, gerçiştirme sadedinden kitap ve yazılar yerine hat sanatına yaptığı katkıları, yazılarının sanatsal yönünü, edebi kişiliğini, yatiştirdiği talebelerini ve müstesna şahsiyetini etraflıca işleyen kitaplar yazılabilir. İsmi yeni açılacak Güzel Sanatlar Fakültelerine verilebilir ve hakkında tezler yazılabilir.
ESKİ ÜSTADLARIMIZ YAPTIKLARI ESERLERLE ANILIYOR
Hazret-i Ali’nin (kv) “Güzel yazı, hocanın öğretişinde gizlidir. Güzelleşmesi çok yazmakla; güzelliğini devam ettirebilmek İslâm dinine bağlılıkla mümkündür” sözüne günümüz hattatları ne kadar bağlı?
Benim bu konuda ahkâm kesmem doğru olmaz. Günümüz hattatları ne yazık ki bir araya gelmekten ziyade ayrı gruplar halinde bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Yarışmalar belli grupların arasında yapılmaya başladı. Özgeçmişler yarışma dereceleri ile dolu. Oysa ki eski üstatlarımız yapıkları eserler ile anılıyor.
Hattat Şevki Efendi 1829 yılında Kastamonu'nun Seydîler köyünde doğmuş bir üstadımız. Mehmed Hulûsî Efendi sülüs ve nesih yazılarını meşk etmiş. On iki yaşında icâzet aldığı zaman, dayısının: "Oğlum, yazıyı ben bu kadar öğretirim. Bundan ilerisini Mustafa İzzet Efendi'den ve diğer hattâtlardan öğren." demesi üzerine Şevki Efendi: "Ben sizden başka hocaya gitmem." cevabını vermiş. Hocaefendi bu ihlâs ve samîmiyet karşısında müteessir olup ağlamıştır. Meşhur Hattat Sâmi Efendi onun hakkında; "Hattatların içinde kendi hâlinde, hâluk, san’atında mahir olarak onu bilirim. Şevki Efendi fena yazmak istese yazamaz. Elinden fena hat çıkmaz’’ demiştir. Bana zamanımızda böyle bir örnek gösterebilir misiniz?! Hocasını terk etmeyecek ve başka hattatı bu denli methedecek. Tabi ki istisnalar kaideyi bozmaz.
SANATKÂR TOPLUMSAL SORUNLARLA DA İLGİLENMELİDİR
Bu hususta sanatçıya ve topluma ne gibi görevler düşüyor?
Sanatçı yaşanan toplumsal sorunları sadece yetenekleri yönüyle diğerlerinden farklı algılayan insandır. İnsanın yeteneklerin bulunması sanatçı olmasına yeter mi? Yetenek yönünden daha üstün özelliklere sahip olan sanatçıların, insanî yönlerinin de eksiksiz olması gerekir. Onlar toplumun önemsediği ve değer verdiği, öğreten, aydınlatan, örnek olan insanlardır.
Sanatçı, sanatını yeri geldiğinde sanat için yaparken, yeri geldiğinde insanlık için; insanlık yararına yapan insandır. Yaşadığı toplum için toplumsal sorunları dile getiren, onlar adına hesap soran ve sorgulayan kişidir. Sanat her zaman için bütün dünya insanlarının ortak derdine ilaç olmalıdır. Elbette ki sanat göreceli ve çeşitliliği bol olan bir şeydir. Sanat bütün insanlığa hitap etmelidir. Günümüzde herkesin sanatçı kimliğini bu kadar kolay elde ettiği bir toplumda neyi tartışabiliriz ki. Başta kişilik olarak bir değer varsa, arkasına koyacağınız kariyerler ancak o insanın kıymetini artırabilir. Kişilik değeri yoksa kariyerlerin de bir önemi yoktur.
14 yıldır her hafta birkaç gününüzü Anadolu şehirlerine hasrederek öğrencilerinize hat sanatının usul ve erkânını öğretiyorsunuz. Kocaeli, Bursa, Eskişehir ve Kütahya yollarına nasıl revan olmaya başladınız?
Rahmetli Hocam Ali Alparslan’ın Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki derslerine devam ederken ders bitiminde Hattat Abdullah Gün arkadaşımızın görev yaptığı Mimar Hayreddin Camii’ne giderdik. Ne hoş sohbetler olurdu orada. Yine bir gün sohbette Anadolu’daki bir üniversiteye hat hocası talebini hocama iletmişler. Hocam da yeni açılan üniversitede araştırma görevliliği için bir talebesine teklifte bulunmuş. Aldığı cevap karşısında müteessir olmuş. Teklif götürdüğü zat, “Hocam oturduğumuz yerde zaten kazanıyoruz git gel şimdi bununla mı uğraşacağız!’’ demiş. Bu keyfiyeti anlattıktan sonra bize dönüp ‘’Eğer maddi sorununuz yoksa, sağlığınız el veriyorsa ve hanımınızın da rızası varsa gitmezseniz vebal altında kalırsınız. Anadolu’daki insanlar sizin kadar şanslı değil’’ demişti. Yıllar sonra Hüseyin Kutlu Hocamın görevlendirmesi ile yola revân olduk. Neticesini az önce misallendirdik.
MARİFET İLTİFATA TABİDİR
Gittiğiniz şehirlerde hat sanatına ilgi nasıl?
Allah’ıma ne kadar şükretsem azdır. 500 civarında öğrencim var. Her geçen gün de sayıları artıyor. Artık yetişmiş öğrencilerim derslerde bana yardımcı oluyor. Yeni başlayan arkadaşlarla onlar ilgileniyor. Üç dernekle hizmete devam ediyoruz.
Bursa’da, Eskişehir’de ve Kütahya’da geleneksel sanatlar derneklerinin kurulmasına öncülük ettiniz. Bursa’daki Bab-ı Nun Geleneksel Sanatlar ve Kültür Derneği’nin başkanlığını deruhte ediyorsunuz. Sanat mahreçli STK’ların kurulmasını hangi maksatlara mebni olarak temin ettiniz?
“Marifet iltifata tabidir, müşterisiz meta zayidir” derler. Marifet niye iltifata tabi olmasın ki? Her marifet içerisinde emek, gayret, zekâ, bilgi, dikkat, göz nuru gibi unsurları barındırmaktadır. Her güzellik sahibi takdir bekler. İsimlerini andığınız müesseseler gelenekli sanatlarımızın Anadolumuza ulaştırmayı gaye edinmiş derneklerdir. Eğer Anadolu’da bu sanatlara sahip çıkılmasa idi bu dernekler kurulmazdı. Bursa’da Bab-ı Nun Gelenekli Sanatlar Derneği başkanlılk vazifesini fakire tevdi ettiler Eskişehir Vel-Kalem Geleneksel Sanatlar Derneği başkanımız Metin Atıcı ağabimiz ve Kütahya Vav-Der Geleneksel Sanatlar Derneği’nin başkanlığını da Hattat-Ressam Arif Çelik kardeşimiz üstlendi. Hakk’a matuf sanat ve estetik mahreçli hemen her şey gayemizi teşkil eder.
Dernekler bahsettiğiniz ulvî vazifenin ifasına yönelik neler yaptılar?
En çok gurur duyduğum hayır sergileri oldu. Deniz Feneri Derneği, İHH İnsani Yardım Vakfı ve Can Suyu Derneği başta olmak üzere, Kütahya Sakatlar Derneği, Emet Sakatlar Derneği, Pekay Polis Eşleri Kaynaşma ve Yardımlaşma Derneği ve Sivas Yetimler Masası adına yaklaşık yirmi beş hayır sergisine imza attık. Çeşitli illerde onlarca karma sergi açtık. Camileri, tekkeleri ve dergâhları fîsebilillah yazılarla donattık. Balkanlarda birçok türbe ve camide yazılarımız var. Deniz Feneri Derneği’nin Afrika’ya Yüz Mescid Yüz Su Kuyusu projesine eserlerimizle katılıp geliri ile Benin’de Hattat Hafız Osman Mescidi’ni açtık. Bunlara vesile olan öğrencilerimin ellerinden öpüyorum.
BAŞARIYA ÇIKAN ASANSÖR YOKTUR
Geride kalan 14 yılda yollar size ne/neler öğretti? Siz yollardan ve yolculuktan neler öğrendiniz?
Siz ne kadar gayret ederseniz Mevlam misli ile size muamele ediyor. Başta geniş ve rahat olmayı öğrendim. Yanıtını bilmediğim ve emin olmadığım konularda bilmiyorum demenin zorluğunu ve kendimi geliştirmek için okumam gerekliğini öğrendim. Başarıya çıkan bir asansör olmadığını, tırmanmak gerektiğini öğrendim. Zamanı en güzel şekilde kullanabilmeyi öğrendim. Önemli olan şeyin başkalarının benim hakkımda ne düşündükleri değil; benim ve öğrencilerimin ne düşündüğünün önemli olduğunu öğrendim. Her nerede ve ne şartlarda olursa olsun fedakârlık yapmayı öğrendim.
Yol/Vuslat sergisi için de birkaç kelâm edelim. Sergi fikri nasıl ortaya çıktı?
Tarihimizde altın çağını yaşamış bir dönem sekteye uğramış ve şimdi canlanma çabasında olan gelenekli sanatlarımız rağbet görüyor. Hüsn-i Hat, tezhip, ebru, minyatür, katı’, tesbih, tombak, okçuluk ve bunun gibi gelenekli sanat ve zanaatlarımızda gerek yerel yönetimler, gerek devlet ricali ve gerek özel bankalarımız teveccüh ediyor. Bu da sanatçılar nezdinde memnuniyet uyandırıyor.
Yol/Vualat sergimizde yer alan eserleri geçtiğimiz sene ve bu yıl kaleme almak nasip oldu. Üçüncü sergimi Kuveyt Türk Sanat Galerisi’nde açma bahtiyarlığına eriştim. Sergiye katkılarından dolayı Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. Genel Müdürü Ufuk Uyan Bey’e, Genel Müdür Yardımcısı Arslan Demir Bey’e ve Özel Bankacılık Sanat Danışmanı olarak size teşekkür ediyorum. Bu sergi müşterek gayretlerinizle açıldı. Hayır ve berektlere vesile olması niyazımdır.
İlginiz için teşekkür ediyorum.
Ben de teşekkür ediyorum.
İbrahim Ethem Gören