HAREM ÇİNİLERİNE NAİF BİR NAZAR!

Topkapı Sarayı Harem Dairesi 17. Yüzyıl Çini Pano Tasarımları isimli kitap Topkapı Sarayı çinileri özelinde sanatkâr ecdadımızın sivil ve dini mimari tezyinatına verdiği önemi müşahhas örneklerle günümüz insanının irfanına arz ediyor.

Marmara Üniversitesi Türk İslam Sanatları Ana Bilim Dalı Araştırma Görevlisi, tezhip sanatkârı Dr. Fatma Zehra Dumlupınar’ın kaleme aldığı kitap geçtiğimiz aylarda MİST Yayıncılık tarafından okuyucularla buluşturuldu.

Çini sanatı üzerine okuma yapanlar çininin mimarî ile birlikte kullanımında ilk Türk ve İslâm devletlerinden Osmanlı’ya kadar birbirinden farklı üslûplar benimsendiğine âşinâdır. Bununla birlikte çininin sonat yolculuğu asırlar öncesine sarkaçlanır.

Çini sanatının başlangıcı, yaklaşık 9 bin yıl öncesine, toprağın işlenmeye başlandığı en eski çağlara kadar uzayıp gider. Anadolu’da ve Çatalhöyük’te bulunan çanak ve çömleklerden oluşan seramik örnekleri ise ilk çinicilik eserleri olarak kabul edilir.

Çini sanatı, asırlar boyunca medeniyetlerin yaşam tarzı ve inanışlarına göre, teknik bilgi, deneyim ve becerileriyle gelişme ve farklılık göstermiştir.

İlk Müslüman Türk Devleti Karahanlılar döneminde başlayan çini süslemeciliği, Türk çini sanatının bin küsur yıllık geçmişine işaret etmektedir.

Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları döneminde çini tezyinat geleneğinin yeni bir ivme kazanmasıyla birlikte mezkûr devletlerin hizmetinde bulundukları tüm merkezlerde pek çok cami, medrese, kervansaray, saray ve türbe çinilerle bezenmiştir.

Çini sanatı yüzyılların birikimini arkasına alarak usta ellerde muhtelif tekniklerle zenginleşerek sivil ve dini mimari unsurlara renk katmıştır. Çini sanatı böylelikle ihtişamını gölgede bırakmadan mimarîye bezeme ve süsleme yoluyla farklı bir boyut kazandırmıştır.

Anadolu Selçukluları döneminde büyük bir gelişme göstererek varlığını günümüze kadar sürdüren çini sanatı, her dönemde bir önceki devrin teknik üstünlüğünü devam ettirmiş ve yeni renklerin uygulanması ve tekniklerin geliştirilmesiyle birlikte zenginleşmiştir.

Anadolu Selçuklu çini sanatında en önemli yenilik, mozaik çinili mihraplardır. Mihraplar mor, lacivert ve firuze renkli çini karolar, geometrik ve bitkisel desenli kûfî yazılarla bezenmiştir. Çini mihraplara neredeyse tüm Selçuklu ibadethanelerinde rastlamak mümkündür.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin ardından çini geleneği Anadolu’da kurulan Beylikler aracılığıyla devam etmiş ve Osmanlı Cihan Devleti kurulduktan sonra çini süslemeciliğinde yeni bir dönem başlamıştır. İlk Osmanlı Dönemi olarak adlandırılan döneme ait çiniler İznik Yeşil Camii minaresinde, Bursa Yeşil Camii’nde ve türbesinde, Bursa Muradiye Camii’nde, Edirne Muradiye Camii’nde, İstanbul Mahmut Paşa Türbesi’nde, Çinili Köşk’te ve Edirne’de Şah Melek Paşa Camii’nde görülmektedir.

16. yüzyıla gelindiğinde, Osmanlı’nın klasik devir adı verilen dönemiyle birlikte pek çok sanat dalında olduğu gibi çinide de zirve eserler verilmeye başlanmıştır. Özellikle Mimar Sinan’ın, eserlerinde çiniye yer vermesiyle birlikte bu sanat dalında yeni bir çığır açılmıştır.

Süleymaniye Camii, Sokullu Mehmet Paşa Camii, Kasımpaşa Piyale Paşa Camii, Eminönü Rüstem Paşa Camii, Tophane Kılıç Ali Paşa Camii, Üsküdar Atik Vâlide Camii, III. Murat Kasrı, II. Selim ve III. Murat türbeleri, Kanuni Sultan Süleyman’ın hanımı Hürrem Sultan’ın türbesi ile Topkapı Sarayı, Osmanlı döneminin en mümtaz çinileriyle bezenmiş abidevî eserlerden bazılarıdır.

Fatma Zehra Dumlupınar çininin mimari yapılar için ürettiği katma değere şu cümleleriyle değiniyor: “Yapıya kimlik kazandırmakla birlikte kitâbelerde yazılı olan âyet, hadis ve dualarda vurgu yapılan ve özlem duyulan cennet bahçelerini hatırlatma konusunda da çini bezemelerin önemli katkıları olduğu söylenebilir. Osmanlılar mimarîde olduğu gibi mimarî bezemede de kendilerine has ve yepyeni bir bezeme stilini başkent İstanbul’dan diğer şehirlere taşıdılar. Mimar Sinan ve talebeleri ile hamîlerinin müşterek kararlarıyla ortaya çıkan mimarî eserlerin şüphesiz en ilgi çeken özelliklerinden birisi ölçülü bir şekilde kullanılan ve böylece yapının mimarî özelliklerinin önüne geçmeyen İznik çinileridir.”

Topkapı Sarayı Harem Dâiresi, Dr. Fatma Zehra Dumlupınar’ın ifadeleriyle “mimarî, sosyal ve kültürel tarih açısından olduğu kadar çini tarihi açısından da büyük öneme sahiptir. “Topkapı Sarayı’nda erken devir renkli sır ve mozaik çinilerle karşılaşılmasa da, 16. yüzyılın çok renkli ve mavi-beyaz sıraltı çinileri ile 17. yüzyılın kendine mahsus renk ve desenlerdeki çinilerini, İstanbul’daki Tekfur Sarayı atölyelerinin üretimi olan soluk mavi zeminli ulama çinileri, Avrupa’dan ithal edilen çini kaplamaları ve Cumhuriyet dönemi Kütahya imâlâtı olan çinileri bir arada görebilmek mümkündür.”

Asırlar boyunca dört kıtayı hâkimiyeti altında tutan Osmanlı Devleti’nin yönetim ve yaşam merkezi Topkapı Sarayı dün olduğu gibi bugün de ilgi çekmeye devam ediyor. Yazar Dr. Fatma Zehra Dumlupınar, Topkapı Sarayı 17. Yüzyıl Harem Dâiresi Çini Panoları isimli çalışmasıyla Osmanlı çini sanatının hikâyesini, 17’inci yüzyıl çini ustalarının Topkapı Sarayı’na nakşettikleri çini panoları üzerinden, akademik disipline dâhil ettiği sanatkâr bir çini okumasıyla ilgililerin irfanına arz ediyor.

Sanatkâr yazarın çalışmasının medeniyet değerlerimizin gelecek kuşaklara aktarılmasında çini sanatı bağlamında katkılar üretmesini temenni ediyoruz.

 

İbrahim Ethem Gören/21.07.2023-Yazı No: 359

{name}
{content}
+
-
{name}
{content}
+
-

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

SİZİ ARAMAMIZI İSTER MİSİNİZ?

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

BİZ SİZİ ARAYALIM

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.