HALİL İNALCIK HOCA’YA VEFA
‘Tarihçilerin Kutbu’ olarak gösterilen ve geçtiğimiz yıl 100 yaşında fena âlemindeki vazifesini ikmal ederek Fatih Camii haziresinde ebedî dünyaya sırlanan Prof. Dr. Halil İnalcık’a vefatının birinci yıl dönümünde Cumhurbaşkanlığı nezdinde vefa gösterildi.
Fatih Camii haziresinde basübadelmevti beklemekte olan Halil İnalcık Hoca’nın kabri vefat yıl dönümünde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Dr. İbrahim Kalın’ın girişimiyle Osmanlı Uleması usulünce düzenlenerek ziyarete açıldı.
‘TARİH MİLLETİN YURDUDUR’
“Tarih milletin yurdudur” diyordu iktisat gurusu Mustafa Özel. Evet, tarih, milletin yurdudur ve dahi milletin yurdu tarihtir. Son örnek, 15 Temmuz Destanı’nda olduğu gibi dirlik ve birlik olan milletler vatanlarına sahip çıkarak zaferleri el ve gönül birlikteliğiyle yazar.
Bu topraklarda son asırda yetişen en büyük tarihçi olan Prof. Dr. Halil İnalcık; milletin, yurduna kastedenleri alaşağı ederek yeni bir tarih ve destan yazdığı Fetullahçı darbe girişiminin hemen akabinde 25 Temmuz 2016 tarihinde ‘âlem-i hayal’deki yolculuğunu tamamlayarak, ceddi Fatih Sultan Mehmed Han’ın haziresine sırlanmıştı.
Malum olduğu üzere her ferdin dünyaya gönderilişinin bir amacı, gayesi vardır. Akil insan, söz konusu amacının ne olduğunun farkına varır ve o yönde çalışmalar yapar. ‘Hocaların Hocası’ Halil İnalcık için de “Mahza tarihi yaşamak ve yazmak için gönderilmiştir.” cümlesini kursak hata etmiş olmayız!
VEFATINDAN BİR YIL SONRA OSMANLI USULÜ ULEMA KABRİ
İnalcık Merhum’un vefatının ardından Dr. İbrahim Kalın’ın gündeme getirmesiyle Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan, Tarihçilerin Kutbu için eskilerin, efradını cami a’yarını mani dedikleri tarzda Osmanlı ulema usulü kabir inşası için talimat vermişti.
Kültür Bakanlığı, İstanbul Valiliği, İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü koordinasyonuyla İnalcık’ın kabir düzenlemesi vefat yıl dönümü olan 25 Temmuz 2017 tarihine yetiştirilerek dualarla ziyarete açıldı.
Merhumun birinci vefat yıl dönümünde kabri başında dua ve niyazlarla düzenlenen merasime Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Dr. İbrahim Kalın, İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul İl Kültür Müdürü Coşkun Yılmaz, Halil İnalcık Hoca’nın kerimesi Günhan İnalcık, Hattat Sabri Mandıracı, Murat Bardakçı, Prof. Dr. İskender Pala ve Halil Hoca’nın sevenleri iştirak etti.
Murat Bardakçı’ya ait olan tarih kıtasını günümüzün önemli hat sanatı âlimlerinden Ahmet Sabri Mandıracı kaleme aldı, mermerlerin tezyinatı ve ayak taşına kitabenin işlenmesi yüksek mimar nakkaş Semih İrteş tarafından gerçekleştirildi.
Halil İnalcık Hoca’nın mezar kitabesine işlenen tarih kıtası, gazeteci-yazar Murat Bardakçı’ya ait. Mezar kitabesini ve kabir düzenlemesini kamuoyuna ilk olarak 23 Temmuz tarihinde Habertürk’teki köşesinde “Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık’a Cumhurbaşkanı’nın Talimatıyla Geleneksel ‘Ulema Kabri’ İnşa Edildi” başlıklı yazısıyla duyuran Murat Bardakçı, tarih kıt’asının kendisi tarafından düşürüldüğünü tevazuan belirtmemişti. Halil İnalcık Hoca’nın mezar kitabesindeki tarih kıtasının Murat Bardakçı’ya ait olduğunu kitabeyi kaleme alan Hattat Sabri Mandıracı’dan öğrendik.
KALBİ YIKDI HİCR GÖÇDÜ MÎR HALÎL
Hüve’l-Bâkî 
“Kutb-ı aktâb-ı müverrîhîn idi
Cümle âsârı buna muhkem delîl
Rıhletiyle artık öksüzdür ilim
Böyle emretti bunu nazm-ı celîl
Şimdi mutlak Fatih’in bağrındadır
Fethi ondan dinliyorken biz melîl
Hüzn içinde söyledim tarih-i tâm
Kalbi yıkdı hicr göçdü Mîr Halîl-1437”.
MEVZUN TARİH DÜŞÜRME OLDUKÇA ZOR BİR MESELE
Aruz vezni ile tarih düşürme oldukça zor bir mesele. Şu anda Türkiye’de birkaç usta ismin dışında bu konuda söz söyleyebilecek kimse maalesef bulunmuyor. Murat Bardakçı mezkûr birkaç ustadan biri.
Yukarıda arz ettiğimiz tarih kıtasının son mısraı olan “Kalbi yıkdı hicr göçdü Mîr Halîl” ibaresi ebced hesabı ile Halil İnalcık Merhum’un vefat ettiği Hicrî 1437 senesine işaret ediyor.
Murat Bardakçı, manzum tarih kıtasını günümüz irfanı için şu cümlelerle yorumluyor: “O, tarihçilerin kutublarının kutbu, hepsinden yüksek mertebede idi ve yazdığı bütün eserler bunun böyle olduğunun delilidir. Vefatıyla ilim artık öksüz kalmıştır, herkesin günü geldiğinde öleceğinin bir emir olduğu da Kur’an’da zaten geçmektedir. Halil İnalcık, şimdi mutlaka Fatih Sultan Mehmed’in yanında, onun bağrındadır; İstanbul’un fethini bizzat ondan dinliyordur ama bizler burada üzgün ve boynu bükük haldeyiz. Böyle bir hüzün içerisinde tarih düşürdüm ve hicrî 1437’ye karşılık gelen ‘Ayrılık kalbi yıktı, Halil Bey göçtü gitti’ sözü vefatının tarihi oldu”.
KİTABEYİ KALEME ALAN HATTAT SABRİ MANDIRACI İLE ARMUTLU’DA HASBİHAL ETTİK
Halil İnalcık’ın ayak taşındaki tarih kıtasını yazan Hattat Ahmet Sabri Mandıracı ile memleketi Armutlu’da hasbihal ettik. Hat sanatı eslafının izinden giden Sabri Mandıracı, bizatihi eslafa karışan tarihçilerin üstadı, mürevvihlerin piri Halil İnalcık Hoca’nın aziz hatırasına, kabrine hizmet etmeyi oldukça onurlu bir görev olarak telakki etmiş. 8 satırlık kitabeyi 15 günde kaleme almış.
AHMET SABRİ MANDIRACI, ÜSTAD ALİ ALPARSLAN’IN İLK TALEBELERİNDEN
Ahmet Sabri Mandıracı, kültür karakışının yaşandığı yıllarda öz sanatlarımıza can suyu taşıyan son büyük ustalara talebe olarak ebru sanatındaki tertip ve erkânı; hat sanatındaki muvâzeneyi ve usulü öğrenmiş.
Mandıracı, son devrin meşhur hat üstadı Prof. Dr. Ali Alparslan’ın ilk talebelerinden biri. Alparslan Hoca’dan talik icazeti olan muhatabımız, ebru sanatımızın banilerinden Mustafa Düzgünman merhumdan ebru öğrenerek icazet almış.
ALİ ALPARSLAN HOCAMIZ GİBİ KARŞILIKSIZ ÇALIŞAN ZOR BULUNUR
Armutlu’da kuzeni Osman Birkan’ın vakfettiği kütüphanede sohbet ettiğimiz Sabri Mandıracı Bey, aldığı icazetlerin hakkını vermek için 40 yıl boyunca hat ve ebru sanatlarımıza hizmet etmenin tatlı telaşı içerisinde bulunurken hocalarını hayır, vefa ve rahmetle yâd ediyor.
Hocası Ali Alparslan’n hakkını “Meşrebi bî misl-ü bî bedel idi. Her şeyin karşılık dünyası haline geldiği günümüzde onun karşılık beklemeden yaptıkları daha bir önem kazanıyor. Her isteyene yazı, her isteyenin tezini okuma onun hep yaptığı bir şeydi. Tatilinden, istirahatinden hep feragat eder; gitse bile yanına bir şeyler alır da giderdi. Bu şekilde çalışan çok insan vardır ama onun gibi karşılıksız çalışan zordur bugün için.” cümleleriyle teslim ediyor.
Önümüzdeki Ekim ayından itibaren Armutlu’daki kütüphanede ebru ve hat sanatı meraklılarına hocalarından öğrendiklerini aktarmaya başlayacak olan Sabri Bey, cemiyetimizde her geçen gün ihtiyacı daha fazla hissedilen maneviyatın, hasbiliğin, gönülden vermenin, karşılık beklemeden iş ve hizmet üretmenin gerekliliğini vurguluyor. Arz ettiğimiz manevi hasletleri hâl ve kâl lisanıyla yaşayan üstadı Mustafa Düzgünman merhuma şu cümlelerle değiniyor: “Benim terazim hocanın manevi dünyasını tartamaz. Fili tarif eden görmezler metoduna göre yakalayabildiğim taraflarından anlatmaya çalışayım: En önemli özelliği belki tasavvuf anlayışındaki dinamik ve şümullü vechedir. Melamet neş’esini sosyal realiteyle uyumlu şekilde yaşayan, vahdeti halk içinde Hakk ile beraber gören, ifrattan uzak ama tavizsiz bir hâl.”
Armutlu’da kütüphanede başlayan ve Armutlu meydanındaki tarihi çınarın gölgesinde devam eden hasbihalimiz, hat ve ebru hocası A. Sabri Mandıracı’nın dilinden dinlediğim mezar kitabesinin serencamıyla sona erdi.
SABRİ MANDIRACI: GALİBA ESLÂFIN YOLUNDA OLDU!
“Halil Bey Hoca’nın Fatih Camii haziresinde bulunan kabrinin ulemaya mahsus kudema tarzında inşa edileceğini duymuştum. Sonra bu haberi Murat Bardakçı Bey’den de işittim. Bu sırada Nakkaş Semih İrtes Hocamız da taşın tanzim ve tezyininin kendilerince yapılacağını söyledi.
Tarih manzumesinin metnini Murat Bey gönderince çalışmaya başladım. Ramazan-ı Şerif ayının son günleriydi. Bayramda Armutlu’ya gittiğimde de taşın müsveddelerini yazmaya başladım.
Tatil bitişinde İstanbul’a geldiğimde yazıyı tamamlayıp Uğur Derman Bey Hocamıza gösterdim ve Semih İrteş Bey’e teslim ettim.
Bu işler on beş gün kadar sürdü. Bittiğinde fotoğrafını ben çekmedim, aklıma gelmedi. Sizdeki fotoğrafı Semih Bey’in yardımcısı Recep Cengiz Bey çekti.
Yazının bittiği esnada ne hatırladım/düşündüm bilmiyorum ama bitmiş halini ilk defa Fatih Camii haziresinde görünce “Galiba eslâfın yolunda oldu birazcık!" dedim.
‘RİCÂLİ DEVLET DE BU TAŞ GİBİ RÜCÛ ETTİ ZÂHİR’
Bir de vali beyefendi Sayın Vasip Şahin, bendenizi o esnada sorarak, merasimin ön safına dâhil etmesiyle “Ricâl-i devlet de bu taş gibi rücû etti zâhir” dedim.
Yazı: İbrahim Ethem Gören
Fotoğraflar: Aydın Ünlü