Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ABD’nin New York şehrinde bulunan Gallery 23’te (G23NY) Amerikalı Osmanlılar Sergisi’ni açtı.
19 Eylül Pazar günü açılışı gerçekleştirilen “Amerikalı Osmanlılar” sergisi 19’uncu yüzyılın ortalarından itibaren ABD’ye giden ve zamanla bu ülkede kendilerine özgü bir hayat kurmuş olan Osmanlı Cihan Devleti vatandaşlarının izini sürüyor. Sergi, kaybolan bir dünyayı, savaşlarla, salgınlarla, doğal afetlerle ve diplomatik krizlerle değişen hayat hikâyelerine projektör tutuyor.
Etkinlik kapsamında halen ABD’de bulunan serginin proje yöneticisi Dr. Bekir Cantemir’le Amerikalı Osmanlılar sergisi üzerine bir e-mülakat gerçekleştirdik.
Bekir Bey, öncelikle tebrik ediyorum. Sergi fikri nasıl ortaya çıktı?
Teşekkürler İbrahim Ethem Bey. Beş yıl önce sosyal medya üzerinden diasporatürk hesabı ile Türklerin Almanya’ya işçi göçünün hikâyesi bir “Almancı” çocuğu olarak ilgimi çekmişti. Hesabı yöneten Gökhan Duman, Vadi Yayınları için 11. Peron adlı güzel kitabını kaleme aldı. 2019 yılında ise Oxford Pitt Rivers Müzesi’nde ‘Memoirs in My Suitcase’ sergisini Alart Kültür olarak açtık. Bu konularda çalışma yaptıkça, Türklerin diaspora hikâyelerinin yazılı ver görsel basında yeterince işlenmediğini fark ettim. Tam bu arada yine sosyal medya üzerinden Işıl Acehan ismine rastladım ve 2019 yılında kendisinden Amerika’daki Osmanlı ve Türk diasporasını anlatan bir kitap istedim. Işıl Hanım’ın bu konuda sergi açma teklifi ile öncelikle sergi gerçekleşmiş oldu.
DR. CANTEMİR: IŞIL HANIM ÇOK GÜZEL BİR İÇERİK ORTAYA ÇIKARTTI.
Hazırlık süreçlerinden söz eder misiniz?
New York’ta Türkevi’nin açılışı ve BM toplantıları takvimi için sergi projemizi İletişim Başkanlığı’na teklif ettik. İletişim Başkanlığı’nın desteği ile sergimizi hazırlama çalışmalarına koyulduk. Işıl Hanım çok kısa sürede güzel bir içerik çıkarttı. Küratörümüz Aslıhan Kazancı ise içeriği güzel bir sergi deneyimine çevirdi. İçerik, tasarım ve uygulama süreçleri çok hızlı ve iyi bir koordinasyonla gerçekleştirilmiş oldu.
Serginin teması nedir?
Diaspora kelimesi Yunanca saçılmak, dağılmak gibi anlamlara geliyor. Yeni umut ve hayalleriniz için memleketinizden kopup ABD’ye ve dünya geneline dağılıyorsunuz. Sergi bu kopuşu anlatacak şekilde kurgulandı.
İLKLER, ELÇİLER, HİKÂYELER, HAYIRSEVERLER VE KARAKTERLER…
Beş ana bölüme ayrılan sergi; ilkler, elçiler, hikâyeler, hayırseverler ve karakterler bölümlerinden oluştu. İki adet ayna enstalasyonu ile memleketten kopuş ziyaretçiler için bir deneyim alanı olarak tasarlandı. 19. yüzyılda göçler çoğunlukla belgeler aracılığıyla yapılır oldu. Belgenin kâğıt ve resmî bir mühür içermesi nedeniyle ziyaretçilere Anadolu’dan getirilmiş karanfil tohumlarını konulacak zarflara mühür vurma imkânı sağlandı.
İçerikten ve ABD’ye ilk göçlerden bahseder misiniz?
Osmanlı’dan ABD’ye göç ilk kez 1850’li yıllarda, daha çok misyoner faaliyetleri neticesinde gerçekleşse de, 1900’lerin ilk yıllarında bugünkü Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Harput, Bingöl ve Tunceli gibi şehirlerden göçler oldukça artmıştır. Bu göç dalgası zamanla öyle bir seviyeye ulaşır ki Anadolu’nun bazı köylerinde sadece kadınlar ve çocuklar kalmıştır.
Deri, ayakkabı, tekstil, tel ve otomobil fabrikalarının açılmasıyla kendini gösteren endüstrileşme, seri üretime geçiş süreci büyük bir işçi nüfusuna gereksinimi de ortaya çıkarmıştır. ABD’ye giden Anadolulular, gurbette çok ağır koşullarda çalışsalar da hayatlarının ilerleyen yıllarında ailelerine, kendilerine iyi bir hayat sağlayacaklarını düşünürler. 1910’ların başında doruk noktasına ulaşan göçler I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru azalır.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan göçmen karşıtlığı ve 1920’lerin başında sıkı göç kotalarının getirilmesiyle, Osmanlı İmparatorluğu’ndan göç aniden durur. Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte Amerika’ya giden Türklerin bir bölümü geri döner. 1930’larda ABD’de yaşanan büyük ekonomik buhranın etkisiyle Türkiye’ye dönenlerin sayısı daha da artar. Kimileri 40-50 yıl sonra da olsa Türkiye’ye dönüp yeniden bir hayat kurar, kimileri de gençliğinde gittiği Amerika’dan bir daha hiç ayrılmaz.
Amerikalı Osmanlılar ABD'de nasıl bir iz bırakmış?
Amerika’ya giden Osmanlılar zamanla ekonomik hayata katılmaktan sosyal hayatta yardım toplamaya ve spor alanındaki başarılara kadar birçok alanda deneyim ve tecrübelere sahip olmuşlar. Kendi camilerini organize etmişler, kendi bakkal ve lokantalarını açmışlar. Hatta Rum ve Ermeniler İstanbul usulü meyhanelerini New York’a taşımışlar.
Bu noktada hangi isimler ortaya çıkıyor?
Anadolu tütünlerini Amerika piyasasında marka olarak sunan Moris Şinasi ve bir lider olarak ortaya çıkan Joe Hüseyin isimleri ön plana çıkıyor. Kiğılı Ali Ağa, İmam Mehmet Ali Efendi, Washington’un ikonik binalarını tasarlayan ünlü mimar Mihran Mesrobyan ve Kore savaşına katılan Bill Alli öne çıkan isimler arasında sayılabilir.
Osmanlılar Amerika'da nasıl bir dünya kurmuş?
Bin bir zorlukla Amerika’ya giden Osmanlılar başlangıçta orada da çeşitli sıkıntılar yaşamışlar. Dil bilmeyenler için ayrıca büyük problemler yaşanmış. Ancak bir süre sonra intibak sağlanmış, ABD’ye büyük katkılar sunmuşlar.
Daha sonra…
2. Dünya savaşında ABD devlet bonosu satın alarak Amerikan askerlerine yardım edenler olmuş. Kore savaşına katılanlar olmuş. Amerikan mimarisine katkı denebilecek şekilde binalar tasarlayan Osmanlı mimarı bile var. Öte yandan bu insanlar Türkiye’yi de unutmamışlar. 1. Dünya Savaşı’nda ve İstiklal Harbi’nde Mehmetçiğe yardım kampanyaları düzenlenmiş. Türkiye’deki savaşlarda yetim kalan çocuklar için yetimhane yaptırılmış.
PEK ÇOK İLGİNÇ HİKÂYE...
‘Bu dünya’da pek çok hikâye var. Öne çıkan bir hikâyeyi aktarır mısınız?
Osmanlı Büyükelçiliğinde kâtip Sıdkı Bey’in eşi Ermeni Madam Bey var mesela. Hanımefendi o dönem soyadı olmadığı için ve eşi de bey hitabı ile çağrıldığı için soyadı olarak Bey şeklinde ifade edilmiş. Hikâyesi gerçekten de ilginçtir.
Evet, ilginç!
Madame Bey, Ermeni bir baba ve Fransız bir annenin çocuğu olarak İstanbul’da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nin ardından İtalya’da opera eğitimi aldı ve 7 dil bilmekteydi. Eşi, 1897-1909 arasında Washington Sefareti’nin ikinci kâtipliğini yapan Sıdkı Bey’di. Temmuz 1897’de New York’a ulaşan Hranuş Hanım ve Sıdkı Bey’in nikâhları da burada kıyıldı.
Ailenin, 1897’de göreve başlayan ABD Başkanı William McKinley ve eşiyle çok yakın ilişkileri vardı. Hatta Başkan McKinley, New York’ta suikasta uğradığında Sıdkı Bey ve eşi Madame Bey de yanındaydı.
Eşi Sıdkı Bey Diplomatlığı bırakınca Madame Bey kendi çiftliğinde bir boks kampı kurmaya karar verdi. Garajlarını bir gecede boks merkezine dönüştüren Madame ve Sıdkı Bey, ismini de “Bey’in Eğitim Kampı” (Bey’s Training Camp) koydular.
1930’ların spor sayfalarında hemen her gün bahsi geçen Madame Bey’in kampında eğitim alıp da adını dünya şampiyonları arasına yazdıran boksörler arasında ünlü boksörler vardı.
Kimlerden söz ediyorsunuz?
“Cinderella Man” lakaplı James J. Braddock, MaxSchmeling, FreddieSteele, TommyFarr, Paul Berlenbach, Primo Carnera, LouAmbers ve Gene Tunney…
Sergi ne zamana kadar ziyarete açık kalacak?
Sergimiz 25 Eylül Cumartesi gününe kadar New York’ta, Gallery 23’te ziyaretçilerini bekliyor olacak.
İlginiz için teşekkür ediyorum Bekir Bey.
Ben de teşekkür ederim İbrahim Ethem Bey. Türkiye’ye, İstanbul’a selâmlarımla…
İbrahim Ethem Gören/24.05.2021 Yazı No: 265