YÖNETMEN MEHMET YILDIZ İLE TESBİH KOLEKSİYONUNDAN AÇILMIŞ BİR SOHBET…
Mehmet Yıldız ülkemizin önde gelen yönetmenlerinden biri. Yıllardır hazırladığı belgesellerle milletimizin irfanına katkıda bulunmakta olan Mehmet Yıldız hayatlarını el emeği göz nuruyla yaptıkları eserlerden kazanan sanatçıların ve zanaatkârların alın terini, ustalıklarını, meslek sır ve adabını tv ekranlarına taşıyor.
Yıldız Holding’in Ramazan-ı Şerif ayı vesilesiyle düzenlediği Kadın Sanatçılar Esmâlar ve Hilyeler Sergisi’nde tanıştığımız ve sergimizin belgesel çekimlerini yapmakta olan Mehmet Yıldız’ın tesbih koleksiyoneri olduğunu öğrendim ve okumakta olduğunuz mülakat biiznilah kısa sürede böylece ortaya çıktı.
Kalbin Sesi: Mustafa Kutlu”, “15 Temmuz Şehitler ve Şahitler”, “Ülkenin Alın Teri”, “Ülkenin Çocukları”, “Ailem İçin”, “Tarihte Yürüyen Adam”, “Milletin Şairi Akif”, “Pir-i Mimaran Mimar Sinan”, “100 Yaşı Devirenler” başta olmak üzere pek çok belgesel hazırlayan yönetmen Mehmet Yıldız ile tesbihlerinden ve tesbih koleksiyonundan açılmış bir e-sohbet gerçekleştirdik.
Mehmet Bey sizi tanıyabilir miyiz?
Ben Mehmet Yıldız 1970 Ardahan doğumluyum. 1986 yılından beri sinema ve televizyon sektöründe çalışıyorum.
Dilerseniz önce meslekî yaşantınızı, çekimlerinizi, belgesellerinizi konuşalım…
Mesleği yapanlar içinde alaylı kesimdenim. Liseyi bırakıp çalışmak zorunda olduğum dönemlerdi… “Güzel bakan, güzel gören” biri olmaksa maksat, bu işimde hep bunu öncelikledim. Neyi, nasıl gördüğünüz, dünyayı, insanları, hayatı nasıl algıladığınızla ilgili… Yani işimizde vizörden insanlara yansıttığımız görüntüleri belli bir bütünlük içinde verdiğimiz zaman, kendimizden, ruhumuzdan, hayatımızdan bir şeyler de sunmuş oluyoruz aslında. Bu meslekteki en önemli amacım; iyi bir perspektiften konuyu yakalayıp, izleyene en güzel ve anlamlı şekliyle sunabilmektir. Şu an çalışmakta olduğum Kanal 7 Medya Grubu’nda hem görüntü yönetmenliği hem de yönetmenlik yapıyorum.
YÖNETMEN YILDIZ: GELENEKSEL SANATLAR BİR TOPLUMUN VAROLUŞUDUR.
Öz sanatlarımıza ilginiz nasıl başladı?
Geleneksel sanatlar bir toplumun varoluşudur. Bu sanatla uğraşanlardan biri var ki benim tüm hayatıma nüksetmiştir. Sanırım o dönem, TRT’de çalışıyordum. Bir kış günü Kütahya’da bir çini ustasının çekimi vardı. Bilirsiniz, Kütahya’nın soğuk, karasal bir iklimi vardır. Ardahanlı olmama rağmen 16 yaşımda İstanbul’a gelmiş TRT gibi kurumda işe başlamıştım. Ardahan için “güneşin üşüdüğü yer” denir ama Kütahya’ya geldiğimde, sanki böylesine soğuk bir yerden değil de ılıman bir iklimden gelmiş gibiydim. O soğukta, kış ayında, çini ustasının buz gibi havada soğuk çamura dokunması, saatlerce ona eliyle şekil vermek için uğraşması, üşüdüğünü hiç hissettirmeden sanatını icra etmesi, sanatın önemini hiç sıkılmadan anlatması, bizi hiç yılmadan bilgilendirmesi ve onu yaşatmak için çaba sarf etmesi… İşte hayatımdaki dönem noktası buydu. Bir sanatı icra etmek için illa eğitimini almak gerekmediğini, sadece yaptığın işe gönül vermenin işin büyük kısmını oluşturduğunu, işle bütünleşmek gerektiğini orada fark ettim ve özdeşim kurdum. Yaptığın iş her ne olursa olsun, o işe gönül vererek yapmak ve insanlara yürekten sunmanın önemini anladım.
Ben alaylı olarak 16 yaşında başladığım bu işte 50 yaşıma geldim. Tevafuk o ki; yanımda çok terbiyeli, düzgün ama okulu benim gibi bırakmak zorunda kalmış iki genç yardımcım var. İkisi de bu işte gelecek vaad ediyorlar. Ben, öğrendiğim her ne varsa, deneyimimi, bilgilerimi onlara aktarma çabasındayım. Onlar almaya açık oldukları müddetçe, öğretmekten hiç gocunmam. Şimdi Mehmet Şahin ve Mustafa Aktuğan ismindeki iki yardımcımın bıraktıkları yerden okula devam etmeleri için konuştum, ikna ettim ve şimdi hem çalışıyor hem de okuyorlar.
Oğlum şu an üniversitede okuyor. O üniversite sınavlarına girdiğinde ille de şu ya da bu olsun demedim, benim mesleğimi seç ya da seçme de demedim. Ancak sonuçta babayım ve oğlum Serhun’un askeri okullarda okumasını, hâkim ya da savcı olmasını isterdim. Üniversite sınavlarına girdi ve puanı yüksek olmasına rağmen, tek tercih yapıp Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü’ne yerleşti. Sınava girdiğinde tercihinden bana hiç bahsetmedi. Hatta belki de ona engel olabileceğimi düşünüp, bana başka başka bölümlerden bahsedip durdu. Bana sınav sonucunu açıklarken de şöyle dedi: “Sen bu işte güzel işler yapıyorsun, sadece tek eksiğin okullu olmaman. Ben de sende eksik olan okulu tamamlayayım işte” dedi. Şu an ikinci sınıfta.
MEHMET YILDIZ: HARİKA İŞLER ÜRETEN PEK ÇOK USTANIN HAYAT HİKÂYESİNİ ÇEKTİM.
İşim gereği, her alanda harika işler üreten pek çok ustanın hayat hikâyesini çektim. Temsilcisi az olan bazı mesleklerin ustalarına “Sizden sonra bu meslek ne olacak?” diye sorduğumda çoğu; “Bu iş sanırım bende bitecek” diyorlardı. Alaylı olarak başladığım bu sektörde, görünen o ki; sanki geleneksel el sanatları gibi yönetmenliğimi, görüntü yönetmenliğimi babadan oğula ya da kıza bırakıyor gibi olacağım.
Mehmet bey bu bahse devam edelim…
Bugüne kadar birçok işte çalışma imkânım oldu. 1986 yılında TRT’de, ardından sinema sektöründe çalıştıktan sonra, 1994’te Kanal 7’nin kurulma aşamasında orada işe başladım.
Kanal 7 içinde bir parantez açsak sezadır…
Eyvallah İbrahim Ethem Bey. Kanal 7, aslında Türkiye’nin sosyal ve siyasal anlamda zorlu bir süreçten geçtiği 28 Şubat Dönemi’nde yüklendiği misyonla, kanaatimce ülkemizin gururu olarak görülmelidir. Kanal 7, kuruluşundan bugüne pek çok önemli isim yetiştirmiştir. İsim saymaya gerek var mı bilmiyorum?
Nasıl arzu ederseniz…
Şu an hem medyanın en hatırı sayılır noktalarında, hem yazın dünyasında hem de siyasi arenada gördüğünüz pek çok ismin geçmişinde Kanal 7 vardır. Kanal 7 günümüz medya sektöründe bir okul olma özelliğini taşımaya devam ediyor. 27 yıl sonra, kameraman asistanı olarak girdiğim Kanal 7’de, yönetmenlik ve görüntü yönetmenliği yaparak iş üretmeye, inandığım işlere imza atmaya devam ediyorum. Kanal 7 ve ÜLKE TV’de birçok projede görüntü yönetmeni ve yönetmen olarak naçizane güzel işler yaptığımı düşünüyorum: Şehir ve Ramazan ve Deniz Feneri işleriyle başlayıp, o günden bugüne siyaset/ biyografi belgeselleri, eğlence ve gezi programları gibi birçok programda naçizane katkılarım olmuştur. Son zamanlarda ÜLKE TV için Şermin Dural ile birlikte emek verip ortaya koyduğumuz; “Kalbin Sesi: Mustafa Kutlu”, “15 Temmuz Şehitler ve Şahitler”, “Ülkenin Alın Teri”, “Ülkenin Çocukları”, “Ailem İçin”, “Tarihte Yürüyen Adam”, “Milletin Şairi Akif”, “Pir-i Mimaran Mimar Sinan”, “100 Yaşı Devirenler”… Daha nice işler… ÜLKE TV Yönetim Kurulu Başkanımız Mustafa Çelik, ÜLKE TV’nin ismine yakışan belgeseller için kolları sıvadı. Mustafa Çelik, hem belgesellerimizin konu seçimlerinde hem de işleyeceğimiz meselelerdeki yaklaşım tarzımızın nasıl olması gerektiği hususunda bize yol göstermiş, ülkemizin dokusunu, özünü ekrana yansıtmamız için bize fırsatlar vermiştir. Bildiğiniz gibi kendisi şairdir ve özellikle de seyirciye geçen duyguyu en iyi test edebilen nadir medya emekçilerindendir. 1994’ten bu yana bu işin içindedir ve herhangi bir konu işlendiğinde işin duygusunun atlanmasını hiç doğru bulmaz.
Yıllardır sanatkârların izini sürerek emek ve sabır eseri ürünlerini ve meslek sırlarını bugüne ve yarına tarihe mühim bir not olarak kaydediyorsunuz. Ülkenin, ustaların alın teri lisan-ı haliyle bu toprakların insanlarına neler söylüyor?
Hep ilgi duyduğum alanlardaki işlerde çalışma imkânım oldu. Mesela, ustaların hayat hikâyesi ile ilgili bir çalışma yapmayı çok istemiştim ve çalışmakta olduğum ÜLKE TV’de yerli belgesel çalışmalarına ayrı bir önem verildiği için, bu konuda üretmenin tam yeri ve zamanı gelmişti. Geleneksel sanatların yaşaması için, bunda naçizane bir katkımın olması beni çok mutlu ediyor. Bir bakırcının sabahın erken saatlerde kalkıp, hem sanatını icra etmek için hem de alın terini dökerek para kazanmak için verdiği mücadelenin güzelliğini sizce anlatmak gerekmez mi?
Kesinlikle gerekir…
Bir ustanın yaptığı işe göz nuru dökmesi, o işi yaşatmaya çalışması, şartlar ve ortam ne olursa olsun, güzel, estetik bir obje ortaya çıkarmak için çabalaması çok kıymetli bir şey. Yaptığı eseri, bir evde işlevsel bir şekilde tam yerinde görmesinin ona büyük mutluluk verdiğini gördüm.
Peki, sizde bu durum nasıl?
Aslında bizim işte de öyle. Yaptığımız işi, evde insanların izlediğini gördüğümüzde ya da verilere göre izlendiğimiz ortaya çıktığında hissettiğimiz şey, işte bu usta hikâyelerini çektiğim insanların hazzının farklı bir versiyonu.
Şanlıurfa’da röportaj yaptığımız, güvercin besleyen bir kuş meraklısının söylediğini hiç unutmam.
Ne demişti?
“Kuş beslemek tabi yaşadığımız insanların da yaşam şeklini etkiliyor. Ailemin de yaşamını şekillendiriyor, zorluklar yaşatıyor elbet. Bana eşin mi güvercinler mi derseniz, güvercinlerim derim” demişti. Çünkü hem kuşları çok seviyor hem de geçimini onlarla sağlıyordu.
28 yaşlarında bir çan ustasının, tükenmekte olan koyun çanı yapımını, kirin pasın içinde sürdüren üniversite mezunu öğretmen adayı bir gencin, çanları dünyanın farklı ülkelerini pazarlaması, Uludağ’ın eteklerinde yaşayan Ayşe Teyze’nin “Keles bebekleri”ni atalarından öğrendiği şekli ile günümüzde çok kullanılmayan kıyafetleri tanıtmak için verdiği çabayı ekrana taşımak beni onurlandırıyor.
Sözün bu yerinde tesbih ustalarına da değinelim…
Tesbih işi ile uğraşanlar da aynı… Tesbih ustaları var. Sektörde isim edinmiş kıymetli ustaların çekimlerini de yaptım. Tutkumun olduğu bir alandaki ustanın emeğini filme almak beni daha da mutlu etti elbette.
YILDIZ: TESBİHİN MANEVİ HAZZI NASIL ANLATILIR Kİ!
Tesbihin manevi hazzı nasıl anlatılır ki? Vücudumuzdaki negatif enerjiyi atmak için ayakkabılarımızı çıkarıp, toprağa, çime basarak yürümek nasıl insanı rahatlatıyorsa, tesbih çekmek de neredeyse böyle bir rahatlama sağlar diyebiliriz. Hatta daha fazlası da var. Bir de duayla yürüdüğünüzü farz edin… Tesbih çekmek işte böyle bir şey. Nitekim tesbih taneleri dua taneleridir elbet…
“TESBİHLER NARİN VE KIRILGAN YAPILARIYLA İNSAN RUHU GİBİDİR!”
Tespih bence zikri ve sabrı temsil ediyor. Narin ve kırılgan yapısıyla sanki insanın ruhu gibi…
Buradan tesbihe ve koleksiyonunuza geçelim. Tesbih merakınız nasıl başladı?
Evimde şık, kadife bölmeli, özel bir tesbih çantam var. Farklı coğrafyalardan edindiğim pek çok tesbihim var. Akşam, onca yorucu işten sonra eve gittiğim zaman, çayımı ya da kahvemi alıp onların başına geçerim. Onları seyretmek bile keyif verir… Her gün teker teker dokunurum, hiç sıkılmadan, üşenmeden, her gün çantalarından çıkarır, birer birer bakar ve tekrar yerlerine yerleştiririm.
İlk tesbihinizin hikâyesini dinlemek isterim…
İlk hediye tesbihim Oltu taşıydı. Etrafı gümüş işlemeli, kıymetli bir taştı. O tesbihin de hikâyesi var. Çekimleri yaparken, duruşundan, oturuşundan pek hazzetmediğim birisi, bahsettiğim tesbihi elinde gelişi güzel sallıyordu. Döndüm ve ona dedim ki; “O tesbihi yapan usta, onu nasıl elinde özenle işledi biliyor musun?
“BAHSETTİĞİN O GÜNLERDE KULLANMAN DİLEĞİYLE…”
Çocuğu gibi üzerine titredi neredeyse…” Yüzüme baktı ve bana “Tesbih işte sallıyorum, sende olsa sen ne yaparsın sanki?” dedi. Ben de “İşim gereği, Türkiye’nin her şehrini defalarca dolaştım, 40’tan fazla ülkeye gittim. Bir sürü emek, bir sürü insan gördüm. Bir gün bu işlerden yorgun düştüğümde, artık durmam gerektiğini anladığımda, bastonum ve o güne kadar biriktirdiğim tespihlerden biriyle, bir caminin bahçesinde, ezanı beklerken, Allah adını zikrederken, oradan geçen bir yolcuya yol tarifi yapmak isterim. Çünkü iş hayatım boyunca, hep şehirlerde adres sordum” dedim. Durdu, bana uzun uzun baktı ve elindeki tesbihi bana uzattı. “Bahsettiğin o günlerde kullanman dileği ile, bu tesbih senin olsun” dedi.
Tesbihlerinizi de konuşalım…
Şu an koleksiyon denir mi bilmiyorum ama 70’e yakın tesbihim var. Bunların içinde damla kehribar, Dominik kehribar, sıkma kehribar ve ateş kehribarım var. Eski Osmanlı kehribarı ve bir tane de kukam var. Kendisine “Ağabeyim” dediğim, İlker Yılmaz Bey, Kanal 7 İnsan Kaynakları Daire Başkanı’dır. İyi bir teşbih koleksiyoneridir. Genellikle ona danışarak tesbihlerimi alırım. Hasbelkader danışmadan bir tesbih almışsam, sonradan da olsa gösterip değerlendirmesini alırım. Ondan çok şey öğrendim. Mesela tesbihin tanesi mi imamesi mi önemlidir? Ben genellikle kehribar tesbih tercih ederim.
MEHMET YILDIZ: TESBİH DUADIR, ZİKİRDİR.
Tesbih koleksiyonerliği aslında pahalı bir uğraştır. Bazen bir atölye kurup, sadece kendi istediğim taşı bulup, işlemek isterim ama bunun için fırsatım olmadı. Tesbih ustaları ürettiği tesbihe gözü gibi bakar. Bir ustanın ürettiği tesbihi satın almak istediğimizde, çok emek verdiği tesbih için yüksek fiyat istediğini görürüz. Bize istedikleri para fazla gelmemeli. O tesbihin her tanesinde bir emeğin, göz nurunun olduğunu unutmamak lazım. Bir tezhip sanatçısı için, yıllarca göz nuru dökerek, emek vererek oluşturduğu desenlerle meydana getirdiği tablolar ne ise, bir tesbih ustası için de yaptığı tesbih odur. Aynı tesbihi, o ustadan aldığın fiyata satman pek mümkün olmaz. Bazen etrafımdaki insanlar, “Bu tesbihlere bir araba parası verdin. Satmaya kalksan aynı parayı da elde edemezsin. Yani aldığın araba bisiklete döndü” derler. Bu işe sadece maddi açıdan bakan, zaten bu meraktan bihaber olarak yaşayan insanlardır. Bu pahalı bir gönül işi. Günün yorgunluğunu ve stresini tesbih ile atarım. Tesbih duadır, zikirdir.
Bu süreçte tesbihi, malzemesini ne kadar tanıdınız? Konyalı tesbih ustası Nurettin Küçükokka bir mülakatımızda “Tesbihi, malzemesini ya tanıyacaksınız ya da satıcıya güveneceksiniz” şeklinde bir cümle kurmuştu. Siz ne durumdasınız?
‘Konyalı tesbih ustası Nurettin Küçükokka bir mülakatımızda “Tesbihi, malzemesini ya tanıyacaksınız ya da satıcıya güveneceksiniz” dediniz ya… Kesinlikle şu anda baktığımda, onun dediği gibi hareket ediyormuşum.
Tesbihleri genellikle tanıdıklarımdan alırım ya da tanıdıklarımın tanıdıklarından… Bazı tesbih tanelerini inceleyin, fosil parçaları görürsünüz içinde. Sahtekârlık öyle bir noktaya gelmiş ki; plastik malzeme içine yerleştirilen karınca, kelebek gibi canlı kalıntılarını fosil izleri diye yutturmaya çalışanlar var. Tesbih merakı olan insanlar, bir de sahtekârlarla uğraşmak zorunda kalırlar. Tesbih işi bir merak. Ben almaya devam ediyorum. Kapalı kadife kutuda muhafaza ettiğim tesbihlerden her gün bir tanesini alıp, çantamı kapatıyorum.
Günlük hayatta pek çok olayla karşılaşıyoruz, neler neler yaşıyoruz.
Hâsılı tesbih işi çok ilginç bir alan. Mesela bir ustanın yaptığını diğer usta beğenmez, hem işlemede hem de malzeme kullanımında kendisinin daha iyi olduğunu düşünür. Son yıllarda tesbih meraklılarının sayısının arttığını gözlemliyorum. Bu da aldatılmaya çok müsait bir ortam oluşturdu. O yüzden tanıdık ustalardan almayı tercih ediyorum.
“ELDEKİ TESBİH KARŞILAŞTIĞINIZ OLARLAR KARŞISINDA SARILDIĞINIZ BİR EL GİBİDİR.”
Son olarak tesbihleriniz ve dua tanelerinin ifade ettikleri manalara dair neler söylemek istersiniz?
Eldeki tesbih karşılaştığımız olaylar karşısında sarıldığımız bir el gibi gelir bana. Karşılaştığımız olaylar da, sabrı ve duayı elden bırakmamaya yardım eder. Tesbih Allah’a yakınlaştırır. Sabır, sabır, sabır! Belki de seyretmişinizdir bir dizi filmden bahsetmek isterim size. Hapishanede bir mahkûm… Elinde tesbih ile volta atıyor, sabrı öğrenmesini sağlıyor. Böylesine kıymetli manaları yüklediğim bir nesneye, tesbihe gücüm yettiği miktarda para ayırmaktan zevk alıyorum. Her tesbihin ayrı bir dokusu, çektiğimizde ayrı bir sesi vardır. Aynı maddeden yapılmış birkaç tane el yapımı özel tesbihin bile birbirinden farklı olduğunu ancak bu işle uğraşan kişiler bilir.
İbrahim Ethem Gören-21.04.2021