TESBİHÂT-I VELÎ

Tesbihât-ı Velî, emekli noter Veli Bağatır’ın 30 yıllık koleksiyonerlik serencamında bir araya getirmeye muvaffak kılındığı her biri diğerinden âlâ keyfiyeti hâiz tesbihlere sanatseverlerin müşfikâne nazar edebilmesi amacıyla hazırlanmış özel bir kitabın serlevhası… Tesbihât-ı Velî ismi bir yönüyle mecâz, bir yönüyle hakikat…

Tesbihler, yüzyıllar boyunca dilden dile gönülden gönle aktarılan dualarda önemli bir kültür sanat mirası öğesi olarak bir yandan gönlümüzü ferahlatırken, diğer yandan da dilimizi, avucumuzun içini, parmaklarımızı şenlendiriyor!

KADİM MEDENİYETİMİZİN MÜHİM BİR SANAT UNSURU

İslâm-Türk medeniyetinde tesbih bir kültür motifi, dua vasıtası olarak önemli bir kilometre taşı. Gönüllerinde her daim ukba iklimine yönelik açık kapılar bulunan mümin ve mütevekkil tesbih ustalarımız asırlar boyunca tesbih malzemelerini,  kadim medeniyetimizin mühim bir sanat unsuru olarak özenle işlediler. Yine, yüzyıllar boyunca tesbih ustalarının parmaklarının arasından dökülen dua taneleri, şüphesiz önce inanç sahiplerinin, sonra inanç sahibi koleksiyonerlerin, daha sonra da ticari ya da gayrı ticari koleksiyonerlerin vazgeçemediği bir öğe haline geldi.

ÖNEMLİ BİR TESBİH KOLEKSİYONERİ

Veli Bağatır evvelemirde 1994 yılında gönlünü dua tanelerine kaptırdığında günün sonunda tesbihlerinin koleksiyon hacmine ulaşacağını tabii ki bilemiyordu. Erbabı bilir, bu böyledir zaten… Tesbih toplamaya başladığınızda bir, iki, üç derken, onlarca, yüzü aşkın tesbih hatırı sayılır bir koleksiyona dönüşür.

RENGÂRENK KEHRİBAR TESBİHLER

Sözün, daha doğrusu yazının bu yerinde Veli Bağatır’ın tesbih koleksiyonunu tanıyalım. Koleksiyondaki organik malzemelerden rengârenk kehribar, damla kehribar, öd ve yılan ağacı, kuka, abanoz, pelesenk tesbihler ile Osmanlı sıkma ve ateş kehribarlar, Oltu taşından gümüş kakmalı tesbihler, Osmanlı Necef taşı tesbihler, tesbih ustalarımızın kıymetli malzemeleri dünden bugüne sadece elleriyle değil, aynı zamanda gönülleriyle de işlediklerinin müşahhas numuneleri...

Boynuz, bağa, fil, timsah, balina, mors balığı, su aygırı, yaban ineği, denizaslanı ve mamut dişi tesbihler ehil eller marifetiyle gergef misali dokunarak zikir aracına dönüştürülmüş.

VELİ BAĞATIR TESBİHİ ZİKİR VASITASI TELAKKÎ EDİYOR.

Tesbihât-ı Velî demiştik. El-hak doğrudur, Veli Bağatır, tesbihleri bir önceki cümlemizde ifadesini bulan zikir vasıtası görüyor, tesbihleriyle ezkâr-ı ilahinin sırlarını keşfe çıkarken her birine dokunuyor, dokunduruyor! Tesbihlerinde dokunulmuşluk, okunmuşluk, tazarru, dua yükü, gözyaşı, çile, tefekkür, çekmişlik, çekilmişlik; hâsılı rızâ arıyor.

Muhatabımız, kehribar tesbihlerle meşgul oldukça avuçlarının içinden etrafına rayihalar yayılıyor, kukaları çektikçe parlıyor, öd ağaçları şeffaflaşıyor, Necef taşları elinin hararetini alırken, Oltu taşları eskidikçe ışıldıyor.

ANAHTAR KELİME: MUHABBET

Hüsn-i hat, tezhip, yazma kitap, halı-kilim ve eski radyolarla da meşgul olan Veli Bağatır’ın gözdesi tabii ki tesbihler. Özel kutularında muhafaza ettiği tesbihlerinin yeri geldiğinde iplerini değiştiren, kamçılarını tamir eden, kıymetini takdir edene vermesini bilen Veli Bağatır’la koleksiyon sevdası üzerine yaptığımız telefon görüşmesinin anahtar kelimesi muhabbet oldu.

ASLAN DEMİR: SANAT ESERİ, EŞSİZ TEHBİHLERLE KARŞI KARŞIYAYIZ.

Veli Bağatır’ın tesbihlerine dokuna dokuna, hikâyelerini dinleye dinleye vakt-i merhununda  kendi de tesbih koleksiyoneri olan Katılım Bankamızın Genel Müdür Yardımcısı Aslan Demir’in mezkûr koleksiyona ve dahi kitaba dair mütâlaaları şu cümlelerle ifadesini buluyor: “Bugün, iki kapak arasında toplanmış eşsiz sanat eseri tesbihlerle karşı karşıyayız. 90’lı yıllarda özellikle kuka gibi doğal malzemelerin merakıyla başlayan bu hikâyede benim de kendisinden bir kuka hediye almışlığım vardır. Bugün tesbihçilik büyüdü, bir kuka sahibi olmak kolaylaştı ama o 99’luk tesbihin bendeki anısı hâlâ taptazedir. Göreceğiniz üzere mütevazı sayılamayacak büyük bir koleksiyon oluştu ve elindeki tesbihlerin bir kısmı bugün bu iki kapak arasında sizlerle buluşuyor. Özellikle Osmanlı çekimi tesbihleri ve doğal malzemelere olan merakı dolayısıyla sahip olduğu bağa, pelesenk, abanoz gibi malzemelerden tesbihler uzun yılların merakının bir hülasası olarak bizlerle arz-ı endâm ediyor.

Bu tesbihlerin benim tesbih koleksiyonerliğinde kendime edindiğim bir şiar olarak en önemli özelliği “kullanılabilir” olmasıdır. Bir başka ifadeyle tesbihlerin neredeyse tamamı el görmüş, zikre vesile olmuş, bununla şereflenmiş eşyalar olmuştur. Veli ağabeyin maddi tarafı kendisi için son derece arka planda kalmış bu koleksiyonu, kendinden sonraki kuşaklara “nasıl koleksiyoner olunur” mesajını da veriyor. Tek oğlu Ali Bey de babasının izinden bir koleksiyoner olma yolunda hem emanete sahip çıkıyor hem de bu kültürü öğrenmek için yoğun bir çaba sarf ediyor.”

Aslan Demir’in, yazısında “Ali Bey” şeklinde değindiği zat, koleksiyoner Veli Bağatır’ın mahdumu Ali Bağatır, Kuveyt Türk Özel Bankacılık Gurup Müdürü.  Yakın zaman önce bir ziyaret vesilesiyle şahsımıza takdim ettiği Tesbihât-ı Velî kitabında Ali Bağatır’ın yüzlerce saatlik emeği göze çarpıyor.

ALİ BAĞATIR: BABAMIN TESBİHLERİ İLE ÜSKÜDAR’DAKİ EVİMİZDE TANIŞTIM.

Yazımıza, babası Vali Bağatır’ın yolundan hüvesi hüvesine milimi milimine giderken her bir uğrakta koleksiyonu zenginleştiren Ali Bağatır’ın kelâmına nazarla nihayet verelim: “Yaklaşık 30 yıl önce İstanbul’a ilk taşındığımızda, Üsküdar’daki evimizin penceresinden gördüğüm Tarihî Yarımada silueti, Koca Sinan’ın on parmağının, on ulu çınar gibi yükseldiği hayalî bir siluetti. Bakmaya doyamadığımız bir manzara olsa da bizim İstanbul’umuz değildi. Bizim İstanbul’umuz, Çinili Cami’nin avlusuyla başlayan, kıvrılarak Ahmediye meydanına kadar inen ve oradan da iskeleye doğru yürüdüğümüz Üsküdar sokaklarıydı. Bazen istikamet Zeynep Kâmil ve Eski Toptaşı Caddesi üzerinden olsa da sokaklardaki Üsküdar ruhu hep aynıydı. İstanbul denince aklıma Bedri Rahmi gibi Koca Sinan’ın parmakları değil, Yahya Kemal’in Atik Valide’den indiği Üsküdar sokakları gelir.

Babamın tesbihleri ile tanışmam da bizim İstanbul’umuzda, Üsküdar’daki evimizde oldu. Atik Valide Camii’nde kıldığımız akşam namazından sonra, özenle cebinden çıkarıp tane tane çektiği ve aynı özenle cebine koyduğu kuka tesbihi, akşam eve geldiğinde ev ahalisine kendine has heyecanı ile takdim ettiği gümüş kamçılı Osmanlı kehribarları, sanat eseri gibi işlenmiş imamesinin boynunda halkalarıyla fildişi tesbihleri, eline sürterek ısıtıp ortaya çıkan reçine kokusunu kokladığı bize de koklattığı damla kehribarları, pelesenkleri, bağaları, adını ilk defa duyduğum malzemeleri ve varlığından haberimin olmadığı canlıların fosilleri...

Hepsi ortaokul yıllarımda Üsküdar’da, o salonda, kadim siluet karşısında babamın dizinin dibinde, şu anda anılarda kalan kutsal emanetlerdi. Hele ışığa doğru tutup bazen vişne çürüğü, bazen de bakır kırmızısı, her biri âlem içinde âlem olan ateş kehribarı tanelerini Üsküdar’ın kış akşamlarında uzun uzun seyretmeyi çok severdim. Çektikçe parlayan, şeffaflaşan öd ağacı ve yılan ağacı tesbihleri izlerken, zikir eden kalbin pasının silindiği aklıma gelirdi. Pası silinen kalp de özdeşleşen dua tanecikleri gibi demlenir, sakinleşir hayat bulurdu.

Tesbihin mânâsının ve güzelliğinin, maddesine de zuhur ettiğini babamdan öğrendim. Allah Teâlâ’nın güzel isimleri herkese, her şeye zuhur ettiği gibi isminin anılmasının vesilesi olan dua taneciklerinde de tecelli bulmuştu. Hayatımızdaki zuhuratları da hep zikrimizden, “Hû Hû’lara karışan âminlerimiz”in mütemmim cüzü olan göz nurumuz tesbihlerimizden bildik.

“SEVGİNİN DE, BEREKETİN DE PAYLAŞTIKÇA ÇOĞALDIĞINI ONDAN ÖĞRENDİM.”

Tanıdığım en cömert insan olan babamın koleksiyonerliği de cömertti. Ne kadar tesbihlerini sevse de, sevdiklerinden ve kıymetini bilenlerden “Tesbihât-ı Velî”yi hiç esirgemedi. Elinizdeki kitapta takdim ettiğimiz eserlerden çok daha fazlası, babam tarafından kıymet bilenlere hediye edilmiştir. Emanet el değiştirmiştir. Koleksiyonerliğin anlamının toplayıcılık olmadığını, paylaştıkça sevginin de bereketin de artacağını yine ondan öğrendim.

Elinizdeki bu eser, maddenin ötesindeki mânâyı tesbihleri vasıtasıyla bize anlatan muhterem babam Veli Bağatır’ın 30 yıllık emeğinin ürünüdür. Rabbine, çevresine, tesbihlerine -ismi ile müsemma- dostluğunun nişanesi olan koleksiyonunu “Tesbihât-ı Velî” olarak adlandırdık. Bu vesile ile, maddedeki mânâyı arayan gözlere hürmetle arz ederim.”

 

İbrahim Ethem Gören/09.08.2023-Yazı No: 362

 

{name}
{content}
+
-
{name}
{content}
+
-

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

SİZİ ARAMAMIZI İSTER MİSİNİZ?

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

BİZ SİZİ ARAYALIM

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.