 Tahir Demirkıran ile.jpg)
Tahir Demirkıran ülkemizin önde gelen koleksiyonerlerinden biri. Gönlünde maziye, geçmiş zamanlarda yaşanmışlıklara, usta işi eserlere, estetik güzelliklere mütemadiyen açık kapılar bulunan Ziraat Katılım Bankası Genel Müdür Yardımcısı Tahir Demirkıran hatırı sayılır bir kumbara koleksiyonunun emanetçiliğini yapıyor. Tesbih ve taş plak koleksiyonu alanında da önemli eserlere sahip bulunan koleksiyoner eski(mez) radyolar, pikaplar ve cep saatlerine de özel ilgi duyuyor. Genel Müdür Yardımcımız, tesbih koleksiyoneri Aslan Demir ile birlikte ziyaret ettiğimiz Tahir Demirkıran ile iki bölüm halinde yayınlayacağımız mülakatımızın birinci bölümünü kumbaralara ve tesbihlere ayırdık. 14 Ocak haftasında duayen koleksiyonerle bu kez taş plak, radyo ve cep saati koleksiyonları üzerine hasbıhal edebilme ümidiyle…
KOLEKSİYON MERAKI DOĞUŞTAN BAŞLAR
Tahir Bey, koleksiyon merakınız nasıl başladı?
İbrahim Bey, aslen bu merak doğuştan başlıyor biz koleksiyonerlerde hani buna “fıtrat” diyoruz ya o kabilden. Rabbimizin bu genetik kodlaması ile büyüdükten sonra gelişiyor, bilinçleniyor ve bizleri çeşitli alanlara doğru koleksiyona yöneltiyor. Size şöyle bir anekdot aktarayım kendimden, ne demek istediğimi sanırım bu şekilde biraz daha net izah edebilmiş olacağım sizlere.
Tabii ki, buyurunuz…
Küçüklüğümde kıyafetlerimin cepleri çoğu zaman muhtelif şeylerle dolu olurdu.
Nelerle dolu olurdu mesela?
Gazoz kapakları, resimli, karikatürlü kâğıtlar, muhtelif metal parçalar vs. gibi sokağa atılmış, yolda rastlayabileceğiniz türden şeyler işte. Hatta annem kıyafetlerimi yıkamadan önce ceplerimi boşaltırken bunları görür, yine bir sürü ıvır-zıvırı toplamışsın derdi sağ olsun. İşte bu noktadan hareket ile yıllar sonra anladım ki bu merak bizlerde doğuştan mevcudiyet halinde.
Eyvallah. Kumbaralara karşı ilginiz nasıl gelişti?
Sanırım 2005 yılıydı, o dönemde Halkbank’ta görev yapıyordum, Kadıköy’de dolaşırken eski eşya satan bir dükkânın vitrininde tenekeden mamul bir araba gördüm, üzerinde “Türkiye Halk Bankası” yazıyordu. İçeri girdim ve ne olduğunu sordum, kumbara dediler. Çok hoşuma gitmişti, o gün satın aldım o kumbarayı. Daha sonra aynı zamanda mesleği de icra ettiğimden olacak yerli bankaların kumbaralarına ilgim arttı ve zaman içinde toplamaya başladım.
Kumbara koleksiyonunuz hakkında bilgi verir misiniz? Neler var koleksiyonunuzda?
İfade etmiş olduğum üzere yerli bankalara ait, daha da doğru bir ifade ile Türkiye’de yerleşik faaliyet göstermiş/göstermekte olan banka, finans kurumu, sigorta şirketlerine ait kumbaralar benim ilgi alanımda. Vakit sıkışıklığından dolayı; tam envanterini bilemiyorum ama 600 civarında kumbara bulunuyor koleksiyonumda. Bunlar 1930’lu yıllardan başlıyor ve günümüze kadar geliyor neredeyse.
Sizin için özel anlamı ve hatırası olan bir/birkaç kumbaranın hikâyesini dinlemek isterim…
Tabii ki… Kumbara biriktirmeme sebep olan ve az önce bahsettiğim ilk kumbaramın hikâyesi benim için unutulmaz. Bunun dışında bir iki örnek daha verecek olursak; yine Halkbank’ın 1930’lu yıllara ait, hatta o zamanki ismiyle “Halk Sandıkları”nın tank şeklindeki kumbarasını yaklaşık 5 yıl arayıp bulduktan sonraki sevincim benim için unutulmaz. Yine Ziraat Bankası’na ait 1940’lı yıllarda füze şeklinde tasarlanan kumbaraları ve 1950’li yıllara ait radyo kumbaraları bulduğum zaman çok mutlu olmuştum. Bununla ilgili son zamanlarda yaşadığım bir hikâyeyi de paylaşarak sorunuzu tamamlayayım müsaadenizle.
KOLEKSİYON DERYA, DENİZ BİR MESELE…
Buyurunuz efendim…
Koleksiyon derya deniz bir mesele, hangi konuda olursa olsun, ne zaman, nerede ne çıkacağı hiç belli olmuyor, belki de bizleri cezbeden duygulardan bir önemlisi de bu. Geçenlerde bir arkadaşım kondisyonu oldukça yorgun bir kumbara getirdi. Bayağı detaylı bir şekilde inceledikten sonra bu kumbaranın üzerinde “Türk Mevadi Harbiye Fabrikası” yazdığını gördük. Araştırdığımızda günümüzde o kurumun bugünün “Makine Kimya Endüstrisi” olduğunu ve ilk kuruluşunda bu unvan altında faaliyet gösterdiğini öğrendik. Edindiğim bu kumbara da herhangi bir bankaya ait olmasa da benim açımdan ilginç bir koleksiyon olarak yerini aldı.
“KUMBARALAR ÇOCUKLUĞUMU HATIRLATIYOR”
Kumbaralar lisan-ı haliyle size neler söylüyor?
Memleketimizde kumbaranın ilk kez kullanılmaya başlaması 1928 yılına rastlıyor. Burada temel amaç “para biriktirme alışkanlığının erken yaşlarda başlamasını sağlamak ve tasarruf bilincini oluşturmak” şeklinde özetleniyor. Yani tamamen kumbaralar para biriktirerek tasarruf etmesini öğrenmeleri amacıyla çocuklara yönelik dağıtılmaya başlanmış ve uzun yıllar bu şekilde devam etmiş. Bu benim çocukluğumda da böyle olduğu için doğrudan bana ifade ettiği duygular; çocukluğum ve çocuklarımız.
Kumbaralar çocukluğumuzda oldukça yaygındı. Özellikle metal kumbaralar çok ilgi çekerdi. Nasıl olduysa kumbaralar birden bire ortalıktan kayboldu. Kumbaralar nereye gitti?
Aslında dönem dönem kumbara dağıtan bankalar oluyor hâlen. Özellikle ülkemizin köklü, büyük bankalarının çıkarmış olduğu örnekler de var günümüzde. Ancak 90 yıllık bir geçmişten bahsediyoruz, bu geçmişi yaklaşık 4-5 yıl aralıklı kuşaklara bölersek 20’yi aşkın kuşaktan söz ediyoruz o günden bu güne... Haliyle alışkanlıklar, davranışlar da buna göre yaklaşık bir asırlık değişkenlik göstermiştir. Buna bağlı olarak kumbaralara olan ilginin azalması doğaldır diye düşünüyorum. Bu ilginin artmasına yönelik olarak dikkat edilirse son zamanlarda teknolojik ve dijital çağa uygun bir takım kumbara çalışmaları da göze çarpıyor.
Almak istediğiniz, arayıp da bulamadığınız, takip ettiğiniz kumbaralar var mı?
Aslında hangi koleksiyona bakarsanız bakın muhakkak ki eksiklikleri bu işin olmazsa olmazı, tabirimi mazur görün bir nev’i “racon”udur. Dolayısıyla benim de elbet almak isteyip de alamadığım kumbaralar oldu geçmişte. Hali hazırda arayıp da bulamadığım ya da henüz varlığından haberdar olmadığım birçok kumbara vardır. Size sadece net bir şeyler söyleyebilmek adına; T. İş Bankası’nın 1928 yılında çıkardığı ilk kumbara, Adapazarı Türk Ticaret Bankası kumbarası halen arayıp da bulamadıklarım arasında.
Koleksiyonunuzda dünyanın hemen her bölgesinden/ülkesinden kumbaralar bulunuyor. Türk kumbaralarını kalite ve estetik değer açısından değerlendirecek olursanız neler söylersiniz?
İbrahim Bey, ne kadar farklı çeşitler olurlarsa olsunlar aslına bakarsanız dizaynlar belli formatlarda üretilmiş. Burada dikkati ilk çeken ve tüm dünyada rol model olmuş bazı kumbaralar var. Metalden mamul, yine metal saplı, bizlerin çanta diye tabir ettiği kumbaralar herkesin ilgisini çeker. Dünyadaki ve ülkemizdeki örneklere bakıldığında neredeyse yarısından fazlası bu tarz ürünlerdir ve bunların kalite ve estetik açıdan birbirinden önemli bir farkı bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra; aklınıza gelebilecek birçok obje (hayvanlar, meyveler, otomobiller, radyolar, ev eşyaları, kitap v.b.) şeklinde kumbaralar en çok rastlananlardır dünya üzerinde. Türkiye’de de takliden bunlara yer verilmiştir. Son olarak da ilgili kurumların maskotlarından oluşan kumbara türleri de dikkati çeken türlerdir. İfade ettiğim üzere bence yerli üretim kumbaraların, yurt dışındaki muadillerinden pek bir farkı olduğunu düşünmüyorum. Sadece dikkatimi çeken bir husus; yurt dışı kumbara örneklerinin kilit aksamlarının kalitesi daha yüksek kanaatimce.
Buradan, dua tanelerine; tesbihlere geçelim dilerseniz. Tesbihlerde ne/neler arıyorsunuz?
Tespihlerde ağırlıklı olarak “Alman Katalin” olarak tabir edilen 1930-1940’lı yıllarda üretilen malzemelerden mamul tespihler ilgi alanımda ağırlıklı olarak. Bunun dışında “sıkma” diye tabir edilen zar, çubuk gibi malzemelerden ürünler, damla kehribar, kuka ve diş grubu da kısmen mevcutlar arasında.
TESBİH DERİN BİR MEVZU; ARAMAKLA BULUNMAZ!
Aradıklarınızın ne kadarını buldunuz?
İbrahim Bey, tabi ki tesbih işi çok çok derin bir mevzu, aramakla bulunmaz, buldukça bitmez bir durum anlayacağınız…
“KEHRİBAR VE KUKA FAVORİ TESBİHLERİM”
Hemen her çeşit malzemeden; kemik, ağaç, boynuz, taş, kehribar tesbihlere sahipsiniz. Özellikle hangi tür tesbihlerle vakit geçirmeyi, elinize almayı seviyorsunuz?
Biraz çelişkili bir durum olacak ama en çok katalin tesbihim mevcut iken, açık ara sevdiğim iki malzeme var. Bunlardan birisi damla kehribar, diğeri de kuka. Bahsettiğim malzemelerden kehribar olanı çok fazla ortaya çıkarıp çekmeniz pek akıllıca değil, çünkü hassas bir malzeme olduğundan dikkatli olmanız ve düşme ve darbe gibi tehlikelerden korumanız gerekiyor. Bu açıdan kuka bir adım daha öne çıkıyor diyebilirim. Bunun dışında günlük çekim için cebimde taşıdığım 8-10 mm. civarında katalin veya kaybedince üzülmeyeceğim yeni malzeme birkaç tesbihim de elimde çektiklerimden.
Tesbihlerin zaman zaman ipi kopuyor, küçük bakımlar gerekiyor. Tesbih ustası ziyaretlerinizde bu yönde bir el becerisi geliştirme imkânınız oldu mu?
“İZLEME SAFHASINDAYIM”
Maalesef böyle bir el becerisi henüz geliştiremedim. Dediğiniz gibi bazı ustalarımızı izledim ipe dizerken ama inanın izlemekle olmuyor, defalarca deneyip sonunda başarmanız gerekiyor. Ancak ben halen izleme safhasındayım, galiba böyle de kalacak bu gidişle…
İbrahim Ethem Gören