MURAT KILIÇ İLE A’DAN Z’YE KOLEKSİYONCULUK ÜZERİNE…

MURAT KILIÇ İLE A’DAN Z’YE KOLEKSİYONCULUK ÜZERİNE…

Murat Kılıç antika, sanat ve koleksiyon camiasının önemli isimlerinden biri. 20 yıldır sanat camiasına hizmet etmekte. Murat Kılıç’ın uzmanlık alanlarını el yazmaları, hat sanatı ve tıpkıbasımlar oluşturuyor. Ülkemizin önde gelen koleksiyon yöneticilerinden olan Murat Kılıç hatırı sayılır bir hat koleksiyonunun da sahibi. Murat Kılıç ile A’dan Z’ye koleksiyonculuk üzerine hasbıhal ettik.

Murat Bey sizi tanıyabilir miyiz?

1976 Erzincan doğumluyum. Sanatçı bir aileden geliyorum. Fırça tutmaya, renk yapmaya, malzeme tanımaya çocukluk dönemlerimde başladım. Ortaokulda arkadaşlarımın resim ödevlerini yapar para kazanırdım. Velhasıl bu işe tam anlamıyla çıraklıktan başladım denilebilir. Yüksek lisans dâhil, üç ayrı üniversitede geçirdiğim 11 yıllık üniversite eğitimim ve yurt dışındaki bir yıllık dil eğitimimle birlikte tüm akademik eğitimim pazarlama alanında aslında. Fakat eğitimime devam ederken, işin atölyesinden piyasasına kadar hemen hemen her alandaki faaliyetlere katıldım. Öyle ki murakkaa da yaptım, ahar da; serigrafi baskı da yaptım, sergi de düzenledim, sanatçılardan eser alıp sattım, sanatsal projeler hazırladım ve yönettim. Bu arada 5 yıl kadar bankacılık yaptım, THY’de kurumsal pazarlama yöneticiliği yaptım, fakat mütemadiyen müzayedeleri, sergileri ve sanatçıları takip ettim. En son 2010 yılında kurumsal hayata veda ettim. O günden beri sanat piyasasında faaliyetlerime devam ediyorum.

 

KOLEKSİYON MERAKIM TARİHE VE SANATA OLAN İLGİMLE BİRLİKTE BAŞLADI

Koleksiyon ve antika merakınız nasıl başladı?

Koleksiyona ve eskiye olan merakım, tarihe ve sanata olan merakımla birlikte başladı. Millet olarak binlerce yıllık müthiş bir geçmişe sahibiz. Ben tarih kitapları okumayı çok severim. Okudukça özellikle Osmanlı döneminin, içerisinde eşsiz bir kültür ve sanat hazinesini barındırdığını gördüm. Bu da bende geleneksel sanatlara karşı bir ilgi uyandırdı.

Konya’da ikinci üniversite eğitimime başladığımda, hattat Hüseyin Öksüz Hocamla, Sadreddin Özçimi Hocamla, koleksiyoner Sami Tokgöz Ağabeyimizle, daha sonra İstanbul’da hattat Fuat Başar ve hattat Hüseyin Kutlu hocalarımla ve giderek geleneksel sanatlar alanında eserler üreten sanatkârların büyük bir kısmıyla tanıştım.

1999-2003 yılları arasında, Mevlana Müzesi’nde Türkiye’de ilk kez, yazma eserlerin dijital ortama aktarılması ile ilgili bir proje geliştirdim ve müze kütüphanesindeki yaklaşık 3.000 civarında, birbirinden değerli el yazması eseri dijital ortama aktardım.

Bu projeyi yürütürken; birçok koleksiyonerin, eksperin ya da akademisyenin ancak fotoğraflarda ve eğer şanslıysa yalnızca birkaçını görebileceği, çok kıymetli birçok nadir eseri bizzat elime alarak inceleme imkânı buldum. Bu da benim; eski el yazmaları, hat levhalar, fermanlar vb. ecdad yadigârı eserlerle haşır haşır neşir olmamda önemli bir başlangıç oldu. Zira dünyanın en önemli kültür hazinelerinden birine dokunmuştum. 2010 yılında da bir koleksiyonere ait klasik sanat eserlerinden oluşan 2.800 parça eserden oluşan özel bir müzenin kuruluşu ve yönetiminde bizzat yer aldım ve yöneticiliğini yaptım. Hâlihazırda da devam eden koleksiyon ve antika merakımın başlangıcının ve devamının hikâyesi budur.

Şu anda bu alanda neler yapıyorsunuz?

Yaklaşık 20 yıllık süre içerisinde edindiğim tecrübelerden hareketle, özellikle koleksiyon yönetimi hususunda piyasada önemli bir eksiklik olduğunu gördüm. Bireysel ve kurumsal koleksiyonların büyük kısmının bireysel çabalarla ve sınırlı bilgi ve deneyimle yönetildiğini gördüm. Bu boşluğu doldurarak, kurumsal ya da kişisel koleksiyonlara hizmet vermek üzere koleksiyon yönetimi ana başlığı altında; koleksiyonlar için eser temini, sanat eseri yatırım danışmanlığı, eser restorasyonu ve konservasyonu, ekspertiz, sanat eseri sigortaları, sanatsal organizasyonlar ve eser alım satımı alanında Amber Sanat ve Danışmanlık isimli danışmanlık şirketini kurdum. Bildiğim kadarıyla Amber Sanat ve Danışmanlık, koleksiyon yönetimi alanında farklı birçok hizmeti bir arada verebilen ilk şirkettir. Hâlihazırda da çalışmalarıma burada devam ediyorum. Finans deneyimim nedeniyle zaman zaman, uluslararası yatırım fonlarına Türkiye’deki sanat yatırımları planlamaları konusunda danışmanlık hizmeti veriyorum. Koleksiyon yönetimi dışında geleneksel sanatlara önemli bir katkıda bulunacağına can-ı gönülden inandığım tıpkıbasım eserlerle ilgili bir proje çalışmasını kısa süre önce bitirdim. Bu kapsamda bu projenin birkaç ayağından biri olarak www.tipkibasimlar.com’u kurdum. Özellikle geleneksel sanatların en güzel eserlerini ihya edecek eserlerimizi önümüzdeki günlerde sanatseverlerle paylaşacağız inşallah. Ayrıca geleneksel sanatlar ve İslam sanat ve medeniyeti alanında bir yayıncılık projesi hazırlığındayız, kısa süre içerisinde bu çalışmamızı da sonuçlandırmayı planlıyoruz.

 

KOLEKSİYONERLİK TUTKU VE KÜLTÜR MESELESİDİR

Sohbetimizin başında “Koleksiyonerlik zaman ve imkân meselesinin ötesinde, önce bir tutku ve kültür meselesidir.” dediniz. Buradan oyla çıkarak soralım o zaman. Nasıl koleksiyoner olunur?

Bu benim şahsi tespitimdir. Evet, koleksiyonerlik zaman ve imkân meselesinin ötesinde, kesinlikle bir tutku ve kültür meselesidir. Birçok insanın sahip olamadığı zaman ve imkânlara sahip olsanız da eğer belli bir kültürel birikime ve tutkuya sahip değilseniz koleksiyoner olamazsınız. Gerçek bir koleksiyoner; sosyal yönü gelişmiş, araştıran, okuyan, bilgi toplayan ve bu bilgiler ışığında bu tutkusuna yön veren bir kimliğe sahiptir. Yemek yaparken dünyanın en iyi malzemelerini satın alabiliyor olmanız her zaman dünyanın en lezzetli yemeğini yapabileceğiniz anlamına gelmez. Aynı zamanda malzemeler arasındaki uyumu sağlayacak ve doğru yöntemlerle pişirecek bilgi ve birikime de sahip olmanız gerekir. Aksi halde çıkacak sonuç, yemeği yapanın dahi midesini bulandıracaktır. Herhangi bir kültürel altyapıya, bilgiye, deneyime sahip olmaksızın fakat geniş imkânlarla, rastgele eserler toplayarak yapılan bir koleksiyonun; bir süre sonra boşa harcanan kaynaklardan ve zamandan müteşekkil bir “çöp yığınına” dönüşmesi kaçınılmazdır. Basit bir pul koleksiyonu da yapsanız, antika otomobil koleksiyonu da yapsanız, mutlaka bir amaç belirlemeli, araştırma yapmalı, sürekli piyasayı takip etmeli ve bu amaca matuf bilgilerle donanmalısınız. Tutku da bu işin olmazsa olmazıdır. Hangi amaçla eser topluyorsanız toplayın, tutkulu olmazsanız, koleksiyonunuzun ömrü tahmin ettiğinizden çok daha kısa sürebilir.

Türkiye’nin koleksiyon kültürü üzerine genel olarak neler söylemek istersiniz?

Koleksiyonerlik dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi bizde de bir prestij ve zenginlik göstergesidir. Bu durum koleksiyonerliğin doğasında vardır, normaldir ve hatta gereklidir de. Zira güzel, nadir ya da değerli olana sahip olmak ona sahip olana daima değer katar. Türkiye’deki bireysel/kurumsal koleksiyonlar her ne kadar öncelikli olarak ülkemizin sosyo-ekonomik koşullarına göre şekillense de, binlerce yıllık tarihsel ve kültürel birikimimiz, eski ya da yeni birçok eserin koleksiyonerlerin ilgisini çekmesini sağlıyor. Bu da piyasada talebin artmasını ve sanatçıların daha nitelikli ve daha fazla sayıda eser üretmesini sağlıyor. Bürokratik sorunlar, sigorta şirketlerinin yaklaşımları, piyasadaki eser tedarikçilerin kurumsal kimliğe sahip olmamaları, sanatçı-galeri-koleksiyoner ilişkisinin sağlıklı şekilde işlememesi gibi olumsuzluklar mütemadiyen yaşansa da, genel anlamda olumlu yönde gelişmeler oluyor. Yükselen eğitim ve kültür düzeyi, iletişim kanallarının sayısında ve hızında yaşanan artış ve ekonomik koşulların nispeten iyileşmesi, insanların ve şirketlerin birikimlerinin bir kısmını bu alanlarda değerlendirmelerine neden oluyor. Bu durum ise, koleksiyonların sayısının ve niteliklerinin artmasını ve bu kültürün yaygınlaşmasını sağlıyor.

 

GÜÇLÜ ŞİRKETLER VE BANKALAR SANAT KOLEKSİYONLARI BAĞLAMINDA DAYA İYİ PERFORMANS GÖSTERMELİ

Ben koleksiyon kültürünün gelişimi noktasında birkaç bilinen şirket/banka dışında ülkemizdeki güçlü şirketlerin, özellikle bankaların yeterince iyi performans göster(e)mediklerini düşünüyorum. Dünyanın en güçlü ülkelerinin merkez bankaları ya da global şirketleri, merkez kasalarında sadece altın/gümüş külçelerini, hisse senetlerini, balyalar halindeki paralarını değil; önemli sanatçılara ait değerli tabloları ve çeşitli sanat eserlerini de muhafaza etmekte ve koleksiyonlarını bir ekonomik güç ve prestij göstergesi olarak bilançolarının aktiflerinde tutmaktalar. Bizde ise bu tür yatırımlar genelde ölü yatırım, zaman ya da kaynak israfı olarak değerlendirilmekte. Fakat şirketlerin sanata yapacağı yatırımlar, kaynaklarının bir kısmını kârlı bir alanda değerlendirmelerini sağlamakla birlikte, yatırımlarını bu alana yönlendirmeleri, aynı zamanda topluma karşı olan sosyal sorumluluklarının da bir gereğidir. Kamu kurumlarına ya da özel şirketlere ait kurumsal koleksiyonlar veya müze koleksiyonları, bu alanda sektörleşmeyi sağlamakla birlikte koleksiyon kültürünün yerleşmesi anlamında model teşkil etmektedir.  Ülkemizde koleksiyon kültürünün kurumsal bazda genişletilmesine dönük daha fazla çalışma yapılmalı diye düşünüyorum. Böylece bu kültürün tabana yayılması ve bireysel bazda da çok daha değerli koleksiyonlara sahip olunması sağlanabilir.

 

KOLEKSİYONLAR YAŞAYAN ORGANİZMALARDIR

Koleksiyon yönetimi kavramına değinir misiniz?

Koleksiyonlar aslında yaşayan organizmalar gibidir. Sürekli beslenmeli, yenilenmeli, paylaşılmalı ve canlı tutulmalıdır. Bu nedenle koleksiyon yönetimi aslında sadece eser biriktirmek ve bu eserleri bir Excel tablosuna kaydetmekten ibaret değildir.

Koleksiyon yönetimi aslında başlı başına bir süreçtir. Koleksiyon yapma kararının alınmasından başlayarak, eserlerin toplanması, ekspertizlerinin hatasız şekilde yapılması, bu eserlerin kategorizasyonu, yeni eserler alınması, bir süre sonra koleksiyonun zenginleştirilmesi için daha az değerli olan eserlerin görece daha değerli olanları ile değiştirilmesi, eserlerin özelliklerine uygun fiziki koşullarda saklanması, envanterlenmesi, restorasyona ihtiyaç duyulanların uzman ellerde restore edilmesi, koleksiyonun kataloglanması ve bu katalogların yayınlanması, eserlerin sigortalanması, hırsızlık/yangın/sel basması gibi durumlara karşı teknolojik güvenlik sistemlerinin kurulması, eserlerden basılmaya/yayınlanmaya değer olanların seçilerek yayınlanması noktasında akademik ya da sanatsal çalışmalar yapılması, belli bir büyüklüğe ve kaliteye ulaşan koleksiyonların sergilenmesi, sergilerin organizasyonu vb. gibi birçok konu, bu süreçte ayrı ayrı önemlidir ve birbiriyle de bağlantılıdır. Bütün bu süreçleri yönetirken kesinlikle işinin ehli ekiplerle çalışan, tecrübeli bir koleksiyon yöneticisine sahip olmalısınız. Hepimiz makas kullanmayı biliriz, saçımızı pekâlâ kendimiz de kesebiliriz. Ama sonuçtan pek memnun kalmayacağımız kesindir, bu yüzden berbere gideriz.

 

KOLEKSİYONERLİK ÖNEMLİ BİR ETİKETTİR

Koleksiyonerlik önemli bir etikettir. Size sosyal ve ekonomik anlamdaki getirisi ise nominal değerinden çok daha yüksektir. Bu nedenle koleksiyonlar belli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra mutlaka profesyonel ellere teslim edilmelidir. “Ben hallederim, masrafa gerek yok” denilen ve çoğunlukla özel koleksiyonlarda karşılaştığım (Güleyim mi ağlayayım mı şaşırdığım) durumları şöyle örneklendireyim: Depolarda ahşap raflar üzerinde istiflenmiş hat levhalar ve yağlıboya tabloları, el yazması eserleri yangından korumak için kurulmuş ve tavandaki fıskiyelerden su püskürterek çalışan yangın söndürme sistemlerini, eserlerin muhafaza edildiği depoda (Sanıyorum hırsız fazla zorlanmasın diye) eserlerin arkasına diğer bilgileri ile birlikte maliyetlerinin de yazılı olduğu kartlar yapıştırıldığını, restorasyon facialarını, doğru envanterlenmediği için kaybolan ve bu durumdan yıllar sonra haberdar olunan eserleri maalesef gördüm. Bu nedenle koleksiyon yönetim sürecinin her noktasına hâkim ve kesinlikle “güvenilir olduğu bilinen” profesyonellerle çalışılması elzemdir.  

İdeal bir koleksiyon yönetiminin olmazsa olmazları nelerdir?

Etkin ve verimli bir koleksiyon yönetimi yapılabilmesinin en temel şartı, süreci yönetecek kişinin deneyimli, yetkin ve güvenilir olmasıdır. Önemli bir bütçe ayırarak yaptığınız sanat yatırımınızı yöneten kişinin alanında yetkin ve güvenilir oluşu, koleksiyonunuzun yatırım değerinin artırılması noktasında her iki tarafın da emin adımlarla devam edebilmesini sağlayacaktır.

Uzman ekiplerle çalışılması bu sürecin olmazsa olmazlarındandır ve işleri epeyi kolaylaştıracaktır. Örneğin, eser alırken hangi ekspere danışacağınızı, hangi tür eserin kime restore ettirileceğini, eserlerin risklere karşı gerçek değerlerine en yakın teminatlarla hangi klozlarla sigorta ettirileceğini, sergilenmesi sırasında esere zarar vermeyecek ışıklandırmanın ve iklimlendirmenin nasıl yapılacağını bilen ekiplere sahip bir yönetim, bireysel ya da kurumsal kimliğe sahip bir koleksiyonda yaşanması muhtemel sorunları ortadan kaldırmakla birlikte; öngörülemeyen bir sorun yaşansa dahi bunun hızla çözülmesini kolaylaştıracaktır.

Koleksiyonculuk/koleksiyon belgesi gerekli bir belge midir?

Eğer arkeolojik ya da taşınabilir milli kültür varlığı niteliğinde ve belli bir değerin üzerinde eserler topluyorsanız, satın almalarınızda ya da eserlerin mülkiyeti noktasında yasal anlamda herhangi bir sorunla karşılaşmamak için mutlaka koleksiyonerlik belgesi alınmalıdır.

Bunun için nereye müracaat edilmeli?

Bunun için size en yakın devlet müzesine, sizden istenen belgelerle birlikte başvurarak, yasal prosedürü tamamlayıp bu belgeyi almanız mümkündür.

 

ENVANTER BİR KOLEKSİYONUN HAFIZASIDIR

Koleksiyonların envanterlerinin çıkartılması da önemli bir husus. Bu hususa değinir misiniz?

Envanter, bir koleksiyonun hafızasıdır. Nereden başladığınızı ve hangi noktaya doğru gitmekte olduğunuzu belirlemeniz için mutlaka eserlerle ilgili tüm bilgilerin zamanında, doğru ve sistematik şekilde kayıt altına alınması gerekir. Doğru envanterleme, gerektiğinde geri dönüp eserlere ait tüm bilgilere erişerek, doğru analizler yapabilmenizi ve isabetli kararlar alabilmenizi sağlayacaktır. Örneğin elinizde hangi sanatçının hangi eserinden kaç tane olduğunu, eserlerin alış fiyatlarını, nereden ve hangi tarihte aldığınızı bilmeden yeni alımlar yapamazsınız. Yapsanız dahi bu durum zaman ve para kaybına neden olacaktır. Bu nedenle envanterleme, bir koleksiyonun belkemiğini oluşturur diyebiliriz.

 

ÖZEL MÜZELERİN SAYILARI ARTIRILMALI

Diğer bir husus koleksiyonun sergilenmesi. Bu konu koleksiyonerlerin muzdarip olduğu önemli bir mesele. Bu husustaki tavsiyeleriniz nelerdir?

Kurumsal ya da kişisel koleksiyonların; güvenlik sorunları, koleksiyonerlerin vergi denetimi konusundaki çekinceleri, yaşamaları muhtemel hukuki sorunlar, toplumsal ya da politik tepkiler gibi çeşitli nedenlerle sergilenmesi pek de tercih edilmiyor. Bu sorunu çözmenin yolu bence özel müzelerin sayısının arttırılmasıdır. Devletin yasal anlamda koleksiyonerliği kolaylaştırıcı hukuki düzenlemeler yapması ve cumhuriyetin ilk yıllarından kalan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nu yeniden düzenlemesi ve hemen akabinde bir kültürel gelişim hamlesi yapılarak özel müzelerin sayısını arttırıcı, bina tahsisatı, teşvikler/vergi muafiyetleri getirilmesi, bu sorunu orta ve uzun vadede ortadan kaldıracaktır diye düşünüyorum. Böylece koleksiyonlara, hukuki çerçevede koleksiyon sahiplerinden bağımsız bir kimlik kazandırılarak, koleksiyonların toplumla buluşturulması noktasında önemli bir kolaylık sağlayacaktır.

Belediyelerin bu anlamda çalışmalar yaptığını görüyoruz…

Belediyelere ait sanat galerileri bu anlamda oldukça önemli bir boşluğu doldursa da bence tek başına yeterli değil. Özel müzecilik alanı devletimizin mutlaka el atması gereken bir alan.

Koleksiyonun zamanla değiştirilmesi ve zenginleştirilmesine yönelik ne türden adımlar atılmalı?

Koleksiyonların genişlemesi ve zenginleşmesi için piyasa, sanatçı, eser ve diğer koleksiyonların takibi çok önemlidir. Bunun için de koleksiyonun sahipleri ya da yöneticilerinin tüm iletişim kanallarının açık olması önemlidir. Ancak bu şekilde mevcut eserlerin zamanla nisbeten daha değerli olan eserlerle değiştirilmesi yönündeki fırsatları hızlı şekilde değerlendirmek mümkün olabilir. Koleksiyonunuza iyi eserler kazandırmış ya da kazandırma potansiyeline sahip, yetkin ve dürüstlüğünden şüphe etmeyeceğiniz tedarikçiler mutlaka desteklenmelidir.

 

RESTORASYONDA ESERLERİN ÖMRÜNÜ UZATACAK UZMAN MÜDAHALESİ GEREKLİDİR

Eserlerin restorasyonu konusunda nelere dikkat edilmeli?

Restorasyonda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, restoratörün kendi alanında uzman, malzeme tanıyan, geleneksel yöntemleri bilen, hatta bazen eserin meydana getirildiği döneme ait teknikleri ve ekolleri bilen, donanımlı bir kişi olmasıdır. Bunun dışında restorasyonla ilgili insanların aklındaki en temel yanlışlık, renovasyon ile restorasyonun birbirine karıştırılmasıdır. Yani, çeşitli dış etkenlerle zarar görmüş ya da yıpranmış örneğin bir el yazması kitabın, cilt ya da kâğıt restoratörünün elinden daha dün yazılmış ve ciltlenmiş gibi yepyeni çıkması, hiç de istenen bir durum değildir. Restorasyonda asllolan, eserin mevcut haliyle (cildinin orijinal motiflerinin, kâğıdının, mürekkebinin orijinal renklerinin vs) muhafaza edilmesi ve eserin ömrünü uzatıcı küçük küçük yenilemeler yapılmasıdır. Çünkü eserin kâğıdı, cildi, hattı, tezhipleri, minyatürleri gibi detaylar, eserin kendi dönemine ait yazılı olmayan birer vesika gibidir. Eserin değerini asıl arttıran şey, bu detaylarının muhafazasının sağlanmasıdır.

Koleksiyonerler eser alımında nelere dikkat etmeli yahut nasıl almalı?

Koleksiyonunuza katmak istediğiniz her eserin farklı bir hikâyesi olsa da, hemen hemen hepsi aynı yöntemlerle satın alınır. İster müzayedelerden, ister galerilerden ve isterseniz aracılardan satın alın; aldığınız eserle ilgili mutlaka uzman bir eksper ya da sanat profesyoneli ile dirsek temasında olmalısınız.

Bunun koleksiyonerlere ne türden faydaları olacaktır?

İki mühim faydası olacaktır İbrahim Ethem Bey.  Birincisi; aldığınız eser eski de olsa yeni de olsa mutlaka orijinalliğinden ve eserin (provenansından) bilinen/sağlıklı bir kaynaktan size ulaşıp ulaşmadığından emin olmalısınız. İkincisi ise; eserin gerçek piyasa değerinden ve sizden istenen bedelin eserin gerçek değeri olup olmadığından emin olmalısınız.

 

HERKES GÜVENİLİR KAYNAKTAN ALIM YAPMAYI TERCİH EDER

Koleksiyona dâhil edilen eserlerin güvenilir kaynaklardan ve doğru fiyatlardan alınmış olması hem koleksiyonun fayda-maliyet dengesini sağlayacak ve hem de ilerleyen dönemlerde eserlerin satışı ya da el değiştirmesi halinde bu operasyonu önemli ölçüde kolaylaştıracaktır. Zira herkes öncelikli olarak güvenilir bir kaynaktan alım yapmayı tercih eder.

Her ne kadar ilk başlarda "Bu harika bir eser, nasıl aldığımın ne önemi var" deseniz de; bir hobi sahibi olmak, keyif almak, işlerinizden arta kalan zamanlarda kafanızı boşaltmak amaçlı yaptığınız koleksiyonunuz, bir süre sonra başınızı fena halde ağrıtan, olmadık sorunlarla canınızı sıkan bir problem kaynağı haline gelebilir. Alımlarınız sorunsuz ve sizin tarafınızdan da satıcı tarafından da bağlayıcı nitelikte olmalıdır. Satıcınız, size sattığı eserle ilgili her türlü sorumluluğu alabilecek ciddiyette ve yetkinlikte olmalıdır. Siz de yaptığınız alımlarda kararlı ve sağlamcı olmalısınız. Örneğin, eski ve nadir bir el yazması kitap alıyorsanız; satıcıdan mutlaka bu alım-satımla ilgili yazılı bir belge almalı, satıştan sonra kendisi ya da üçüncü bir şahsın eser üzerinde hak iddia edemeyeceği, bu sözleşme ile imza altına alınmalıdır. Basit bir sözleşme, (kaynağı ne olursa olsun) sizi ciddi sorunlardan kurtarmak için yeterlidir. Bu nedenle koleksiyonunuza dâhil ettiğiniz/edeceğiniz eserlerin nasıl alındığı çok önemlidir.

Almanın mutlaka bir zamanı vardır. Doğru zamanda eser alımına dair tavsiyeleriniz nelerdir?

Öncelikle hangi alanda koleksiyon yapılacağına dair karar verilmelidir. Koleksiyoner neyi alacağını kararlaştırdıktan sonra sıra almak istediği eserleri ne zaman alacağı ile ilgili kararı vermeye gelir. Bunun için dört ayrı kritere göre alım zamanı belirlenebilir:

Piyasa koşullarına göre alım yapmak. Fiyata göre alım yapmak. Tedarikçiye göre alım yapmak. Esere/sanatçıya göre alım yapmak.

 

EN KÂRLI YATIRIMLAR KRİZ DÖNEMLERİNDE YAPILAN YATIRIMLARDIR

Belirttiğiniz hususları açar mısınız?

Tabii ki; piyasa koşullarına göre alıma değinelim o zaman. Sanat yatırımları, finansal/sosyal/siyasal dalgalanmalardan bağımsız bir yatırım türüdür. Finansal araçlar bu dalgalanmalarda anlık ve sert tepkiler verirken, sanat eserleri bu duruma daha dar bir fiyat aralığında, daha uzun vadeli, daha yavaş ve sınırlı tepkiler verir.  Buna rağmen piyasa deyimiyle "paranın kıymetli olduğu" finansal kriz ya da resesyon dönemleri de, aslında en iyi eser alınabilecek dönemlerdir. Piyasada iş yapan herkes bilir: "En kârlı yatırımlar, kriz dönemlerinde yapılan yatırımlardır". Herkesin küçüldüğü dönemlerde, sınırlı riskler alınarak ve mantıklı fiyatlarla yapılan alımlar, size kısa/orta vadede oldukça değerli bir koleksiyona sahip olma fırsatı verecektir. Bununla birlikte; galerilerin, müzayedelerin, fuarların, sanat etkinlikleri ve diğer satıcıların da iyi takip edilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte fırsat alımları ya da anlık alımlar için de bir bütçe ayırmanız, önemli ve kârlı alım fırsatları yakalamanızı sağlayacaktır. Piyasa koşulları sabit periyodik aralıklarla da değişir.

Mesela?

Mesela, müzayedelerin, sergilerin ve sanat etkinliklerinin yoğun olduğu, Eylül ayından Mayıs ayına kadar yaklaşıl 8-9 aylık periyotta piyasa hareketlidir. Mezkûr aylarda daha çok eser piyasaya çıkar ve tüm eser gruplarında nispeten fiyat düzeyleri yüksektir. Fakat yaz sezonunda tedarikçilerin de alıcıların da tatil dönemi olması dolayısıyla, daha az eser alınıp satılır, piyasa daha durgun ve fiyat düzeyleri kış sezonuna oranla daha düşüktür. Bu dönemlerde iyi bir piyasa ve tedarikçi takibiyle uygun alımlar yapılabilir. 

Fiyata göre alımdan söz etmiştiniz.

İyi eser her zaman ucuza bulunamayabilir, fakat iyi bir eser için bazen ödemeyi planladığınızdan daha yüksek bir fiyat ödemek durumunda kalabilirsiniz. Bu tamamen sizin o an vereceğiniz bir karardır. Almayı düşündüğünüz bir eser, koleksiyonunuzun eksik bir parçası ise, ya da çok nadir bir parça ise, önceliğiniz (fiyatı ne olursa olsun) o eseri almaktır. Fakat aynı eseri keyfe keder alıyorsanız ve her zaman ulaşabileceğiniz türden bir parça ise, karar aşamasında fiyat birinci önceliğiniz olacaktır. Bu nedenle bazı alımlar fiyata göre yapılır. 

Sırada sanırım tedarikçiye göre alım var.

Evet; sanat galerileri, müzayede şirketleri, antikacılar, sanatçıların bizzat kendileri ya da komisyoncular arasında, vazgeçilmez olduğunu düşündüğünüz kişi/kurumlar olabilir. Bu tedarikçilere hangi açıdan yaklaşırsanız yaklaşın, bence en olmazsa olmaz diyebileceğimiz ilk husus profesyonel anlamda bilgi ve birikime sahip olmaları, ikinci husus ise  mutlaka "güvenilir" olmalarıdır. Zira eğer bu piyasanın içinden gelmiyorsanız, çoğunlukla asıl bilgi ve deneyimleriniz dışındaki sularda geziyorsunuz demektir. Bu nedenle size yol gösterecek kişinin/kurumun az önce arz ettiğim iki ana niteliğe sahip olması önemlidir. Karşılıklı güven ve kazan-kazan esasına dayalı alımlar, hem sizi hem de tedarikçilerinizi motive edecektir. Kendisinin de sizin de menfaatlerinizi gözeten bir tedarikçiden bütçeniz dâhilinde her zaman alım yapabilirsiniz. 

Bu durumda geriye esere/sanatçıya göre alım yapmak kalıyor.

Eyvallah... Bazı sanatçıları ya da eserlerindeki trendi de takip etmek ve alım zamanını ona göre belirlemek önemlidir. Burada sanatçıya ya da esere bakarak ileriye dönük bir projeksiyon yapmak pek mümkün olmayabilir.

 

YETENEKLİ GENÇ SANATÇILAR TAKİP EDİLEREK ESERLERİ ALINMALI

Bazen yetenekli yeni sanatçıları ilk dönemlerinde takip etmek ve düşük bütçeli alımlarla sanatçıyı desteklemek, özellikle kurumsal koleksiyonların genel eğilimidir. Kişisel koleksiyonlar için de aynı durum geçerlidir. Önemli sanatçıların atölyelerinde yetişen ve yeni yeni ismi duyulan bir sanatçının, on yıl önce çok cüz'i fiyatlara aldığınız bir eseri, on yıl sonra hiç beklemediğiniz bir fiyat düzeyine çıkabilir. Bu çok sık yaşanan bir deneyimdir. Bazı eserlerin de dönemsel olarak değer kazanabileceğine dair bir öngörü, haber, sanatsal faaliyet gözlenerek, bu dönemlerde alımlar yapılabilir.

Peki, koleksiyonerler neyi almalı?

Yatırım ya da merak; koleksiyon yapmanızın nedeniniz her ne olursa olsun, öncelikle koleksiyonunuzun içeriğini bir amaca göre şekillendirmeniz gerekir. Öncelikle amacımızı belirlersek, koleksiyonunuzu o amaca ulaştıracak yolu arayıp bulmak çok daha kolay olacaktır. Sanat koleksiyonlarından edindiğim tecrübe odur ki; amaç başlangıçta sadece merak olsa da bir süre sonra bu merakın giderek bir yatırıma dönüşmesi kaçınılmaz oluyor. Sektörü bilen, takip eden bir profesyonelden yardım almanız halinde; belli bazı sanat eserlerinde, ekollerde, dönemlerde, sanatçılarda ya da antika gruplarında (istisnalar hariç) sürekli yükselen bir trend yakalamanız ve bu merakınızı kârlı bir yatırım haline getirmeniz tabii ki mümkün.

 

SANAT PİSAYASINDA DA FİYATI ARZ TALEP DENGESİ BELİRLEMEKTEDİR

İstisnalar dediniz…

İstisnalardan kastettiğim şudur: Bir süre önce, henüz hayattayken tabloları çok yüksek fiyatlarla alıcı bulan bir ressamın aniden hayatını kaybetmesinin hemen akabinde, mirasçılarının sanatçının kendisi için sakladığı eserleri toplu halde piyasaya çıkarması, tabloların fiyatlarının dip yapmasına, dolayısıyla yatırımcılarının da önemli ölçüde zarar etmesine neden olmuştu.

Sanat yatırımları her ne kadar güncel finansal, siyasal, sosyal olaylardan etkilenmese de kendi içinde farklı bu tür riskleri de barındırmaktadır. Neticede bu piyasada da fiyat düzeyini arz-talep dengesi belirlemektedir. Fakat bunlar genele yaygın değil, münferit risklerdir.

Bu türden riskler nasıl minimize edilebilir?

Bu türden beklenmedik riskleri minimize etmeyi sağlayacak en etkili yöntem “ürün çeşitlendirmektir.” Tek bir imzaya, eser grubuna ya da döneme yatırım yapmamak, bu risklerden korunmak için yeterlidir. Ayrıca satın alma maliyetlerinde optimum seviyenin yakalanması da, zarar riskini önemli ölçüde düşürecektir.

 

SANAT YATIRIMLARINDA SATIN ALINIRKEN KAZANILIR

Yeri gelmişken söyleyeyim: Sanat yatırımlarında çoğunlukla “satın alırken” kazanırsınız. Fakat satın alırken kazandıran fiyat minimum fiyat değildir, kazandıran fiyat "optimum" fiyattır. Satın alırken en düşük fiyata alayım derken eseri elden kaçırabileceğinizi, özellikle sanat eserlerinin seri üretim bir sanayi ürününden farklı olarak, her bir eserden yalnızca bir tane üretildiğini unutmamak lâzımdır. Bu nedenle belli periyotlarda (aylık, yıllık) alım yapmak için, ama mutlaka anlık fırsat alımları da yapmak için bir bütçe belirlenmelidir. Belirlenecek bu bütçenin, kişisel/kurumsal yatırım portföyünün yaklaşık %20-25’i kadar olması, koleksiyonun maliyet optimizasyonu ve portföyün de risk minimizasyonu açısından hemen hemen sınır değerdir. Çerçevesi belirlenmiş böyle bir bütçe dâhilinde alım yapmak, gereksiz alımlar yapılmasını ve asıl amaçtan sapmayı engelleyecektir. Böylece neyi alıp neyi almamanız gerektiği konusunda daha net kararlar vermenizi kolaylaşacaktır.

Koleksiyoncu sanat eserini sahip olma dürtüsüyle mi elinde tutar yoksa aklının bir köşesinde yatırım düşüncesi de var mıdır?

İbrahim Ethem Bey, sanat eserlerinden oluşan bir koleksiyona sahip olmak her ne kadar bir tutku olsa da, işin yatırım tarafı bazen daha ağır basar. Zira sanat eserleri ve değerli antikaların belli bir piyasa değeri vardır ve bu yönüyle sanat eserleri ve bazı antika grupları yatırım değeri taşımaktadır. Belli bazı dönemler ve ekoller; o ekolleri başlatan, geliştirerek sembolleşen isimler ve o isimlere, dönemlere ait eserler her dönemde değerini koruduğu gibi, değerlerini de mütemadiyen artırırlar. Sanat eseri yatırımları öyle bir yatırım türüdür ki; finans ve emtia piyasalarından, siyasi ve sosyal çalkantılardan, petrol ve altın borsasından, döviz-borsa-hükümet kararları gibi günlük piyasa hareketlerinden vb küresel, yerel tüm hareketlerden bağımsız bir gelişimi vardır ve bu hareketlerden neredeyse hiç etkilenmez. Eserlerin yasal anlamda (gayrimenkuller gibi) herhangi bir tescile tabi olmaması nedeniyle, yatırımcıların şirket bilançolarında ya da şahsi malvarlıkları içerisinde görünmemektedir. Bu nedenle de bir güvenlik akçesi gibi düşünülmekte ve bu yönüyle de yatırımcıları özellikle bu alanda yatırım yapmaya yönlendirmektedir.

 

KOLEKSİYONCULUK HASTALIK GİBİDİR, SİZİ MUTLAKA ETKİSİ ALTINA ALIR

Makro planda bakıldığında, süreç “bir koleksiyon oluşturmaktan ibaret" gibi görünse de, mikro planda, her kişisel ya da kurumsal koleksiyonun farklı hikâyeleri ve gelişim süreçleri vardır. Kişisel manada koleksiyonerliğin ilk aşaması genellikle merak kıvılcımları ile başlar. Bir dostunuzun evinin salonundaki bir tablo, ofis masasının üzerindeki bir gümüş hokka takımı, üniversite hocanızın kütüphanesindeki bir elyazması, gittiğiniz bir sergi ya da müzede gördüğünüz bir heykel, tarihi bir filmde başrol oyuncusunun elindeki bir murassa kılıç, sizdeki bu merakı harekete geçirmek için yeterlidir. Koleksiyonerlik tam tabirle ‘bulaşıcı bir hastalık gibidir’ ve sizi mutlaka bir anda etkisi altına alır. Biraz da koleksiyonerlerden, kendi koleksiyonlarını oluşturan parçalar ile ilgili hikâyeleri dinlediyseniz bu ‘hastalık’ giderek daha kronik bir hal alır. Kendinizi bir anda, boş zamanlarınızda, merakınızı celbeden koleksiyonluk parçalarla ilgili bilgi edinmeye çalışırken bulursunuz. Bu bilginin ilk kaynağı da genelde sizi bu konuda etkileyen kişi ya da kurum olur.

Bu durumda koleksiyonerlik için tutkulu bir uğraştır diyebiliriz.

Elbette, koleksiyonerlik bir tutku ve onun ötesinde kültür meselesidir. Temelinde yatan duygu ise bazen başkalarının sahip olamadıklarına sahip olmak, bazen sahip olduklarını müzeler kurarak ya da sergiler düzenleyerek toplumla paylaşmak, bazen de sadece çocuklarına değerli bir miras bırakmak şeklinde tezahür edebilir. Özel koleksiyon sahiplerinin bu tutkusu, çoğunlukla geçmişlerinden gelen alışkanlıklar ile başlamıştır. Gazoz kapağı, takvim yaprağı, kartpostal, biblo ve bozuk paralardan başlayıp; (mesleğimiz, sosyal çevremiz ve ekonomik koşullarımız çerçevesinde) örneğin cep saatleri, tespihler, hat levhalar, yağlıboya tablolar, heykeller, ipek halılar, hatta antika otomobiller ile bu tutkumuzu devam ettirmemiz kuvvetle muhtemeldir. Bankalar ya da sanayi kuruluşlarının sahip olduğu kurumsal koleksiyonlarda da benzer bir durum söz konusudur. Bu koleksiyonlar da, şirketlerin kurumsal stratejilerinin veya sosyal sorumluluk projelerinin bir parçası olması, ya da yatırımlarını çeşitlendirme amacı taşıması dışında, çoğunlukla koleksiyonerlik tutkusuna sahip bir üst düzey yöneticinin ya da patronların etkisiyle oluşmaktadır. Sorunuzun cevabına gelecek olursak, netice itibariyle, bireysel ya da kurumsal koleksiyonları ortaya çıkaran çabanın kaynağı bahsettiğiniz bu koleksiyonerlik tutkusudur.

 

KOLEKSİYONERLİK GERİDE HOŞ BİR SADÂ BIRAKMAK İÇİN HAYATTA KARŞINIZA BİR DEFA ÇIKAN BİR FIRSATTIR

Sizin ilave emek istediğiniz hususlar nelerdir?

İletişim çok hızlandı, zaman çok hızlı akıyor. Bu koşuşturma arasında işlerimizin ve sorumluluklarımızın çokluğu nedeniyle, bazen durup nefes alabileceğimiz, kendimize ya da ailemize ayırabileceğimiz, birlikte keyifle geçirebileceğimiz çok az zamanımız kaldı maalesef. Tüm diğer getirileri bir yana; sanatla, sanat eserleriyle haşır-neşir olmak, koleksiyon yapmak bize nefes alabileceğimiz bir alan açıyor aslında. Ailemizle, çocuklarımızla paylaşabileceğimiz, onların bilgi ve görgülerini, estetik bakış açılarını geliştirecek ve birlikte kaliteli zaman geçirebileceğimiz çok değerli bir alan bu. Mülakat sürecince arz ettiğim tüm teknik bilgilerden ve tespitlerimden sonra şunu söylemeliyim ki, koleksiyoner olmak aslında o kadar da zor değil. Her ay 2-3 bin TL bütçeyle bir tane eser alıp bir kenara koysanız, üç yılda 36 parça eserden oluşan ve sergi açabileceğiniz büyüklükte bir koleksiyona sahip olursunuz. Ve bunu yapabilmek için ihtiyacınız olan yıllık bütçe, şirketinize alacağınız orta sınıf bir otomobilin fiyatı kadar bile değil. Böyle bir trend takip ederseniz, fazla değil 5-6 yıl içerisinde de hatırı sayılır bir koleksiyona sahip olursunuz. Bütün uzun yolculuklar daima ilk adımı attığınızda başlar. Büyük koleksiyonerlerin hemen hepsinin hikâyeleri böyle başlamıştır. İlk adımı attıktan sonra geçmişle gelecek arasında bir köprü kuruyorsunuz. Geride hoş bir sadâ bırakmak için hayatta bir kez karşınıza çıkacak bir fırsattır aslında koleksiyonerlik...

 

 

İbrahim Ethem Gören

{name}
{content}
+
-
{name}
{content}
+
-

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

SİZİ ARAMAMIZI İSTER MİSİNİZ?

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

BİZ SİZİ ARAYALIM

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.