Platformumuzda geçtiğimiz hafta ülkemizin önde gelen ebru koleksiyoncusu Mimar İbrahim Hakkı Yiğit ile ebru koleksiyonu üzerine sohbet etmiştik. Duayen koleksiyoner ile bu haftaki yayınımız için Rumelihisarı’ndaki sohbet mahallimizde koleksiyonculuk üzerine hasbıhal ettik.
Ebru ve hat sanatlarında ciddi bir koleksiyonunuz var. Hangi amaçlara binaen koleksiyon yapmaktasınız?
Kur’an-ı Kerim, Sâd Suresi’nin 32’nci ayet-i kerimesi ile başlayalım dilerseniz.
“Ben güzel şeyleri, bana Rabbimi hatırlattıkları için severim.” Yani İnsan güzele fıtri olarak metfundur.
Ebru ve hat sanatına dair koleksiyon oluşturmamda bu sanatlara ait derslere devam etmem etkili olmuştur. Bu meyanda ebruda Fuad Başar, sülüs hatta Davud Bektaş, talik hatta rahmetli Ali Alparslan Bey’e devam ettim. Bu derslerde, bu sanatlara ait ilgim ve sevgim de giderek artmış oldu. Bu ilgim ve sevgimin bir neticesi olarak eser teminine başladım. Bu işi yaparken de yola çıktığımda sanki bu sanatların kaybolması durumunda elinizdekiler ile yeniden ihyâ edebilirsiniz fikri, kafamın bir yerlerinde hep vardı.
ZEVK-İ SELİM, KALB-İ SELİM, AKL-I SELİM…
Duam bu sanatlara kendi imkânlarım nisbetinde hizmet etmektir, böylelikle yapmış olduğum dünya serüveninde sanat ile algılarımın açılmasına bir katkı sağlamış olacak, sonucunda da ‘zevk-i selim, kalb-i selim ve akl-i selim'i bir nebze olsun tatmış olacaktım.
Bir amacım da çevreme örnek olmaktır. Fakat bir şey var ki o his tarifsiz ve tanımsızdır. Sizi manen mutlu kılar, bir şey ile meşgul olmak insanı terapi eder. Sadece sanatın kendisi değil, konusu hakkında kitaplar, yayınlar ve insanlarla tanışırsınız, bu da ayrı bir zenginliktir insan için ve tarifi yoktur. Koleksiyonunuzu istifadeye açarsınız dünyanız güzelleşir; siz de güzelleşirsiniz.
Düşünsenize, 15. yüzyılın büyük dâhisi Şeyh Hamdullah’ın bir sülüs dua karalamasının arkasında, Reisü’lhattâtîn, Hacı Kamil Akdik’in “Şeyh’in misli görülmemiş yazılarındandır” notunu okuduğunuzdaki ruh halinizi. Veya Mustafa Düzgünman’ın bir arkadaşının 46 eserden oluşan Düzgünman ebru koleksiyonuna ustasının düştüğü teşekkür notunu… Bunlar dünyalara bedel hislerdir.
Sizce koleksiyon nedir? Hangi hususiyetleri haiz eserlerden oluşan birikim koleksiyon sıfatını kazanır?
Tabii bu konu uzun bir açıklama gerektirebilir. Bu sorunun asıl muhatabı, bizim sanatlarımızla akademik olarak ilgilenenler ve sanat tarihi hocalarıdır, cevabı da onların vermesi gerekmektedir.
Aslında batı menşeli bir kavram olarak algılıyorum bu işi. Çünkü bizim dünyamızda sanat eseri hayatın bir parçası olarak gözümüze ve gönlümüze/ruhumuza hitab eden, temâşâ edilip maddeten ve manen istifade edilen faydalı/hayırlı 'şeyler' bütünüdür. Fakat günümüz dünyasında sanat eserlerinin öncelik konusu maddi bağlamı olduğu için spekülatif piyasanın ahlâksız nesneleri olarak karşımıza çıkmaktadır ki, bizim sanatlarımızın bu açmaza girmeden salimen limana ulaştırılması bir vecibedir.
Tabii ki sanat eserinin maddi bir karşılığı vardır, fakat bu durumun birincil unsur olarak karşımıza çıkması tüm taraflar için yani, sanat eserinin bizatihi kendisi, sanatçı ve sanatseveri tamir edilemez bir açmaza sürükler ki sanat eseri asıl mecrasından uzaklaşmış olur.
Kanaatim, envanteri çıkarılmış ve bir disiplin çerçevesinde tasnif ve tanımlanması yapılmış eserler koleksiyon olma hüviyetini kazanabilir. Bu açıdan bakıldığı zaman bizim toplamalarımız henüz profesyonel bir koleksiyon olarak adlandırılamayabilir.
Sizce koleksiyoner kimdir? Toplayıcı kimdir? Koleksiyonerle toplayıcı arasında nasıl bir ayrım söz konusu?
Toplayıcılık basit bir alışkanlık olarak kalmadığı müddetçe koleksiyonerliğin ilk aşaması sayılabilir. Toplayıcılık daha ticari bir kavram gibi geliyor bana veya disipline edilmemiş koleksiyonerliğe benziyor sanki.
Koleksiyonerliğin ilk adımına değinir misiniz?
Tabii ki. Koleksiyonerliğin ilk adımı merak ve bir konuya odaklanmak ile başlar ve gelişir. Bu aşamada bir gelişme olmazsa bu durum daha çok toplayıcılık olarak isimlendirilebilir.Yangında ilk çıkarılacak, zor durumda en son elden çıkarılacak eserleri toplayanlar koleksiyonerdir.
ELİMEZDEKİ ESERLER TOPLUMA AİTTİR
Koleksiyonerlerin topluma, esere ve sanatkârlara yönelik görevlerine dair neler söylemek istersiniz?
İlk koleksiyonuma ilkokul 3’üncü sınıfta pul biriktirerek başladım. İlk önce bir pul defteri alıp pullarımı konularına göre yerleştirmiştim. Çok heyecan verici bir süreçti bu dönem, yeni arkadaşlarla tanışmak, pulların üzerindeki ülkeler, haritalar ve insanlar hepsi büyük bir verim olmuştu benim için. Bu pul defterim hâlâ duruyor.
Bizim elimizdeki eserler aslında topluma ait şeylerdir. Geçici kullanım hakkının bizde olduğunu düşünebilirsiniz. Dolayısıyla eserlerin doğru şekillerde korunması ve gerektiği zaman ve ölçüde paylaşılması olmazsa olmazıdır koleksiyonerliğin. Yani toplum ile koleksiyonunuz vesilesiyle karşılıklı etkileşime geçmiş olursunuz.
Koleksiyonlarımız sayesinde oldukça geniş bir sanat çevresi ile tanışmış olduk. Gerek yeni eser siparişleri ve gerekse eski eserlerin temini sırasında bir okul gibi davranmaya gayret ettik.
Örnek verecek olursak, sanat galerimizin ve mimarlık ofisimizin açılış sergisini yaptığımız 2005 yılının eylül ayındaki ‘Ölümünün 15. Senesinde Mustafa Düzdünman Ebru Sergisi’nin dijitallerini ebru sanatçıları ile paylaşmıştık, oradan yıllar sonra bile çok güzel dönüşler oldu.
Koleksiyonumuzda bulunan Hattat Sami Efendi’nin, Yeni Camii sebili yazılarının kalıplarının, (Halim Efendi’nin 1946 senesinde üzerinden geçerek çizdiği kalıpları) dijital taramalarını tüm hattat arkadaşlarla paylaştığımız gibi, yapılan yayınlara da vermiş olduk. Bu hizmetlerin tamamı bir sorumluluk bilinci ile yapılmıştır.
Bir örnek olabildiysek ne mutlu bize. Çevremizdeki farklı imkânlara sahip dost ve arkadaşlarımız ufaktan başlayıp büyük koleksiyonlara doğru yelken açtılar.
KOLEKSİYONCULUKTA ÖNCELİK TUTKU VE AŞKTIR
Öncelik nerededir bu durumda?
Öncelik bir tutku ve aşktır. Sonrası arkasından farklı heyecan ve ilgilerle gelir. Her imkân sahibinin yapacağı bir koleksiyon mutlaka vardır.
Ayrıca koleksiyon bir defada alınan çok eserle olmaz; bilakis pey der pey alınan, hazmedilen ve bir hikâyesi olan eserlerle olur.
Koleksiyonunuzla ilgili bir yayın yapma niyetiniz var mı?
Sergi ve yayın yapmak niyetimiz çoktandır var. Zaten bazı sergi ve yayınlarda koleksiyonumuzun cüz’i bir kısmı sanat camiasına sunuldu. Ama söylediğim gibi önce bir envanter çıkarılması söz konusu, sonrasında nitelikli bir şekilde dijital ortama kazandırılması gerekiyor.
Koleksiyonculukta bundan sonraki hedefleriniz nelerdir?
Daha fazla sayıda ve farklı ortamda sergiler yaparak, özellikle bize ait sanatların nitelikli örnekleriyle insanların buluşmasını hedefliyoruz. Bundan sonra daha bilinçli ve seçici davranacağımız da ilave edilebilir. Ayrıca bir plan dâhilinde gerek yurtiçinde; gerekse yurtdışında sergiler ve yayınlar yapmayı planlıyoruz.
Hatip Ebru Atölyesi hangi amaçlarla kuruldu?
Aldığımız ebru eğitimini bir atölyede devam ettirmek niyeti ile kuruldu. Fakat mimarlık eğitimine katkımız ve mesleğimizin icrası atölyenin önüne geçince atölyeyi uzunca bir zamandır dondurmuş olduk.
Aradan geçen sürede bahsettiğiniz amaçların ne kadarına ulaşıldı?
Güzel bir niyetle yola çıktığımız için, gerisini hesap etmedik. İyi şeyler olduğu kanaatindeyim ama bu durumu ölçmek durumunda değilim maalesef. Sonuçları açısında aslında muhatap olduğumuz insanlara ve sanatçılara sormak lazım bu soruyu.
Galeri Kalem Güzeli'nde geleneksel sanatlarımıza hizmete yönelik neler yapılıyor?
Öncelikle kendi koleksiyonumuzun bakım ve envanterini çıkarıyoruz. Bunları dijital ortama aktarıyoruz. Koleksiyonerlere danışmanlık ve temin hizmeti veriyoruz. Çeşitli sanat kolları ve sanatçılarla ortak çalışmalar yapıyoruz. Zaman zaman sergiler organize edip orijinal ve tıpkıbasım eser satışı yapıyoruz.
Ayrıca, her çeşit orijinal eser murakkaa yapımı, yüksek çözünürlükte sanat eserleinin profesyonel taranması, 12 renk dijital fine art baskı yapılması, her türlü nitelikli sanat eserleri için ahşap ve plastik çerçeve yapımı hizmetlerini sunuyoruz.
DİJİTAL HASTALIĞIN PANZEHİRİ SANATTIR
Koleksiyon meraklılarına nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Kurallarını bizlerin koymadığı dijital bir çağda yaşıyoruz. Bu çağı anlamak, algılamak ve ona uygun çözümler getirmek, geliştirmek mecburiyetindeyiz. Sanatla meşguliyetimiz daha çok çözümler üretmemiz için büyük kapıların anahtarını bize vermektedir. Bulunduğumuz coğrafyanın büyük bir potansiyeli de sanattır ve bu cevheri iyi işlemek bir vazifedir.
Farklı heves, zevk ve istidat sahipleri, kendilerine uygun, ruhlarına ferahlık veren bir şeyleri yapmaya, bir şeylerle meşgul olmaya başlarlarsa, kendilerinin farkına varmaya başlayacak ve ruhen daha dingin limanlara ulaşacaktır.
En önemlisi gençler ile bu sanatları buluşturmak gerekiyor. Yoksa kötü yollarda elimizden kayıp gitmeleri an meselesi. Dijital hastalığın panzehiri sanattır. Aileler çocuklarının sadece hedeflerindeki okullara ulaşmalarını değil, onların kabiliyetlerine göre sanatın farklı alanlarında üretime katılmalarını da sağlamaları gerekiyor. Böyle olursa gerçek başarı ve huzur elde edilir. Sanatla meşgul olan kişiler bencillikten uzaklaşır, uzlaştırıcı olur vesselâm...