Sporcu, basketbol profesyoneli, koç, eğitimci, koleksiyoner Murat Öztürk ile Feriköy’de Pazar günleri kurulan, antika ve koleksiyon sevdalılarının uğrak yeri Bomonti antika pazarında, eski bakkaliye, plastik oyuncaklar ve efemera ürünleri sahasında ihtisas sahibi olan Bilal Atış’ın tezgâhında tanıştık. Ve okumakta olduğunuz mülakat böylelikle ortaya çıktı.
Sn. Öztürk ile çocuk dergileri, çizgi roman ve sair koleksiyonları üzerine bir e-mülakat gerçekleştirdik.
Murat Bey sizi tanıyabilir miyiz?
1969 tarihinde İstanbul’un seçkin ilçelerinden biri olan Şişli ilçesinde dünyaya geldim. Çocukluğum kitaplar içerisinde geçti. Bu yüzden okuma ve yazmayı bilerek ilkokula başladım. Aile büyüklerinden Yüksel teyzemin kitap sevdası bana da bulaştı, teyzem kendine ve kuzenlerime ne kitap alıyorsa aynısından bir tane de bana alıyordu. Aynı zamanda rahmetli annem Altın Yayınları’ndan çıkan ne kadar çocuk serisi kitaplar varsa hepsini toplamama ve ayrıca haftalık çıkan Milliyet Çocuk, Tercüman Çocuk, Yaman Çocuk ve Doğan Kardeş gibi dergileri de biriktirmeme vesile olmuştur. O günlerde aldığım o kitaplar ve dergiler halen kütüphanemdedir ve benim için ayrı bir değer ifade eder.
Koleksiyonculuğa başlamam 1970’li yılların son dönemleridir. Daha sonra 1994 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Moleküler Biyoloji bölümünü yüksek şeref öğrenci derecesi ile bitirdim. Aynı üniversitede tezli ve tezsiz yüksek lisan yaptım. Tezlerimden birisi aynı üniversitenin Eğitim Fakültesinde pedagoji ve eğitim üzerine oldu. O tarihlerde Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nin Baş Antrenörü olarak tüm kategorilerde hem il şampiyonluğu hem de bölge şampiyonlukları kazandım. Ayrıca 3 sezon Eskişehir il karmasının Baş Antrenörlüğünü yaptım. Ardından, Ankara Çankaya Üniversitesi’nde, sonrasında İstanbul TED’de ve akabinde Maltepe Üniversitesi’nde 3 sene Üniversite Spor Koordinatörlüğü hizmetinde bulundum. Bu esnada Deplasmanlı 2. Lig Şampiyonluğumuz söz konusu oldun. Ardından A Milli Takımların Yardımcı Antrenörlüğünü üstlendim. Bu ifade ettiklerim spor geçmişim… Bununla birlikte eğitim geçmişimde Sağlık Meslek Liselerinde idarecilik; ayrıca Şerifali Kavram Eğitim Kurumları’nda 5 sene okul müdürlüğü hizmetim oldu. Bu dönem içerisinde kardeşim Oktay ile birlikte İstanbul Anadolu Yıldızları Spor Kulübü’nü kurduk.
Kulüp faal mi?
Evet, kulübümüz halen faal. Başında Başkan olarak ben varım. Oktay da kulübün tüm takım ve branşlarından sorumlu Başkan Yardımcısı. Bu vesile ile Oktay hocamdan da kısaca bahsedeyim.
Lütfen…
Oktay da sıkı bir çizgi roman koleksiyoncusudur. Hangi kitap ne zaman çıktı, kaç sayı yayınlandı vb. tüm istatistiklerini çok iyi bilir. Spor yapmayı sevmeyen, hele Şınav çekmeyi bile 1 Tommiks rüşvetiyle (!) yapan Oktay toplamda 250 kez milli olmuş bir Koraç Kupası finali… Öyle bir başarı ki kadroda 12 Türk oyuncu, 2 yabancı oyuncu var. Yabancı oyuncuların birisi Lary; diğeri de Peter Naumoski şimdi. Şimdiki zamanda 12 yabancı oyuncu, 2 Türk oyuncu var, bir de buna başarı diyorlar. Tabi ki başarıyı küçümsemiyorum. 90 milyonluk ülkede hiç mi basketbolcu yetişmiyor da yabancı oynatıyoruz. Bu konu çok su götürür onun için Oktay hocamın da fikri bu konuda önemli. Onunla bir söyleşi yapma fırsatınız olursa sorarsınız…
İnşallah...
Sonuçta bizim evden Avrupa Şampiyonası ve Balkan Şampiyonlukları görmüş bir sporcu ortaya çıkmıştır. Tabii burada benim de katkılarım olmuştur. Lafın kısacası 1 Tommiks rüşvetiyle basketbola başlayan kardeşim, Avrupa Şampiyonlukları, Balkan ve Türkiye Deplasmanlı Lig Şampiyonlukları, Cumhurbaşkanlığı Kupa Şampiyonlukları yaşayan bir efsaneye dönüşmüştür.
Peki bugün?
Bugün itibariyle Oktay hocamla birlikte o sahaf benim, o şehir benim diye diye kitap avcılığına devam ediyoruz. Sizin de Kuveyt Türk Özel Bankacılık portalında kendisiyle oyuncak koleksiyonu üzerine mülakat yaptığınız Bilal Atış kardeşim bizim gayretimizi ve azmimizi iyi bilir. Ben de kitap söz konusu olunca saat ve gün kavramı olmaz! Eğer bir de o kitap bende yoksa ne edip ne yapıp o kitaba ulaşırım.
Profesyonel anlamda ne/neler yapıyorsunuz?
Profesyonel anlamda şu an çok saygın ve marka olan bir eğitim kurumunda okul müdürlüğü yapıyorum. Eğitimci yönüm, sporcu yönüme hep ağır basmıştır. Durum bugün de böyle. Sporu da soracak olursanız…
Hemen soralım…
Spordan daha kopmadım. Profesyonel anlamda bir kulüp sahibi olarak spor kulübü başkanlığına devam ediyorum. Bunun dışında biraz amatör, biraz profesyonel kitap ve çizgi roman koleksiyonculuğum da tam gaz devam ediyor.
Sözün bu yerinde “spor ve basketbol” diyelim ve kelâmı size bırakalım…
Basketbol benim hayatımda çok önemli bir yeri almıştır. Ailem beni hiçbir zaman eğitim hayatımda sıkmamıştır. Babam ve annem hep tercihleri bana bırakmıştır. Hatta İstanbul'da üniversite tutturmama rağmen ben istediğim için İstanbul dışında okudum. Tabii ki bu tercihim de basketbolun da etkisi oldu. Benim Eskişehir tercihimde -Allah rahmet eylesin (Âmin)- Eti Spor’un kurucusu ve Eti Bisküvileri’nin sahibi Füruzan Kanatlı beyin damadı Turgay Pekcan ağabeyimin çok rolü olmuştur. İlk sporcu lisansım Eti Spor’da çıkmıştı. Ayrıca Eti ile birçok turnuva oynadım. Daha sonra derslerin yoğunluğu ve Oktay’ın maç trafiğinin yoğunluğundan antrenmanlar aksamaya başladı. Aslında doğruyu söylemek gerekirse Oktay gibi bir sporcu olamayacağım belli olmuştu. Ben de dümeni ‘Koç’luğa çevirdim. Oktay kadar efsane olmasam da ona yakın bir ‘koç’luk kariyerim oldu. Hatta Deplasmanlı 2. Lig Şampiyonluğu kazandığımız sezon ve Deplasmanlı Lig’de 2 sezon, toplamda 3 sene baş antrenörlüğünü yaptım, Bu başarımda Oktay’ın katkısı çok büyüktür. Bizim takıma transferiyle birlikte kulübe oyuncu akını başladı. Doğru transferler ile başarıya ulaştık. Gördüğünüz gibi benim hayatımın her alanında spor ve basketbol var.
Ne güzel…
Eğitim hayatımı planlayıp belli yerlere gelmemde Turgay Ağabeyin önemli destekleri olmuştur. Hep şöyle derdi: “Zenginlik ve sağlık geçici ama eğitim ölene kadar… Ne yap ne et öğrendiklerin belgeli ve sana ait olsun. Her şeyini kaybetsen dahi belgelerin sermayedir.” İşte o günden sonra basketbolun bir amaç olmadığını amaca giden yolda bir araç olduğunu anladım. Eğer amacım basketbol olsaydı şu anda ben üniversiteyi bitiremeyecek ve birçok sertifikaya sahip olamayacaktım. Tüm öğrencilerime hep şu öğüdü veririm. Eğitiminizi hep 1 numaraya koyun, ne olursa olsun bir üniversite bitirin. Üniversiteyi bitirirken de aracınız spor olsun. Spor sizi her türlü kötülükten koruyacak ve amacınıza ulaştıracaktır. Ben bizzat kendi hayatımda bunları tecrübe ettiğim için bu konuda hiç yanılmadım. İnşallah siz de yanılmazsınız.
İnşallah… Kardeşiniz, milli basketbolcu Oktay Öztürk’ün basketbola başlamasının hikâyesi de sizinle başlıyor olsa gerektir…
Söyleşinin başında bu konudan kısaca bahsettim... Oktay hocam çocukken çok tembeldi! Kendisine Teksas-Tommiks karşılığında şınav-mekik çektirirdik. Arkadaşım Murat'ın vesilesi ile Oktay’ı Moda’daki Anadolu Efes’in yaz okullarına yazdırdım. Daha ikinci idmanda Oktay’ı Efes’in Merter’deki basketbol takımına aldılar. Rüşvetle şınav-mekik çeken adam, bir efsaneye dönüştü… -Hep söylerim.- O zamanki altyapı antrenörleri şimdi yok. Oktay’ı “Oktay” yapan o zaman Efes’in altyapı antrenörü olan Aydın Örs’tü. Bize göre o gün tembel bir adamdan efsane çıkarabilecek bir donanım… Zaten Koraç Kupası’nda 12 Türk sporcu ile oynayıp kupa kazanan bir antrenör… Hepsinin de altyapıdan hocası… işte ben buna başarı derim. Bence gerçek dev adam bunlar. Şimdikiler kartondan dev adamlar(!)
Neden?
Çünkü 10 yabancının olduğu takım ile başarılı olunabilir! Tekrar söylüyorum başarıları küçümsemiyorum. Ülkemin ve çocuklarımızın önünün açılması için söylüyorum. Şimdi tam yeri geldi. Bu sezon Fenerbahçe'nin başına geçen Yunan antrenörün ülkemize geldiğinde ilk demeci şu oldu: “90 milyonluk büyük bir ülkede hiç mi altyapıdan oyuncu yetişmez!” diyerek zaten hepimizin kartondan aslan olduğumuzu yüzümüze vurdu. Elin yabancısı bile her şeyin farkında ama maalesef bizimkiler derin bir uykuda!
Çözüm nedir?
Aslında çözüm çok basit. ‘Aydın Örs Ekolü’nden gelen Oktay, Tarık, Mustafa, Tamer, Volkan ve Ufuk gibi önemli değerleri altyapının başına getirmek… Ahçılar iyi olursa malzeme eksik bile olsa yemek lezzetli olur. Oktay hocamın efsane olmasında ufak da olsa bir katkım olduysa ne mutlu bana.
Buradan, koleksiyon merakınıza geçelim. Koleksiyon ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?
Koleksiyon ilgim ortaokul döneminde başlayıp lise ve üniversite hayatım esnasında zirveye çıktı. Lise döneminde neredeyse tüm harçlıklarımı kitaplara yatırıyordum.
Sizce koleksiyon nedir, koleksiyoner kimdir?
Koleksiyon denilince benim aklıma sinirli bir zaman diliminde sinirli sayıda üretilmiş ve üretimi bitmiş olan nadide ürünler geliyor. Koleksiyon, hobi ya da ticari amaç için de yapılabilir. Ben koleksiyona bir hobi seklinde başlayıp bir tutkuya dönüştürdüm. Şu anda ise bu tutkum bana zevk vermez bir hale dönüştü. Yaptığım koleksiyonumu kitap haline getirmek, tanıtmak ve sonsuza kadar yaşamalarını sağlamak artık tek hedefim oldu.
Genel anlamda koleksiyonlarınızı tanıtmanızı istirham ediyorum…
Benim koleksiyonum 2 bolümden oluşuyor. Bir, çizgi romanlarım ve çocuk dergilerim. İki, çocuk kitaplarım ve nadide eski kitaplarım. Bunların içerisine imzalı kitaplarım da dâhildir. Çizgi roman ve çocuk dergilerim 1936’lı yıllardan başlayıp 1990’lı yılların sonlarına kadar süre gelen yıllar arasında çıkan Çocuk Haftası, Doğan Kardeş, Ateş, Armağan Çocuk Gazetesi, Milliyet Çocuk, Tercüman Çocuk, Türkiye Çocuk ve Yaman gibi o dönemin dergilerinden ve sureli yayınlarından… 1001 Roman, Çocuk Yuvası, İleri, Yavrutürk, Hürriyet Çocuk, Çocuk Âlemi ve Yaz Neşesi gibi dergiler, koleksiyonumun önemli parçalarını oluşturur. Bunun dışında çizgi roman olarak Ceylan Yayınları’nın tüm serileri, yani ilk seri Teksas Tommiks, Tim Teks, Zagor, Kit Taylor, Tay Yayınları’nın tümü, Mini Ringo, Jil, Yıldırım Kemal, Zagor, Mister No, Karaoğlan, Tombraks, Heide vb. tüm serileri elimde mevcut.
Çocuk dergilerinde neler arıyorsunuz?
Şu anda çocuk dergilerinden çok bir eksiğim kalmadı. Yalnızca Ceylan Yayınları ve çok nadir çizgi romanları arıyorum.
Mesela…
Mesela, Ceylan Yayınları’nın lake Zagorlarından eksik ciltlerim mevcut. Bu serinin fasikül takımının tümü bende mevcut. Bunun dışında eksiklerimden ziyade kitapların kondisyonları için uğraşıyorum
Ne güzel… Aradıklarınızın ke kadarını buldunuz?
Az önce de bahsettim gibi aradığım kitapların hemen hemen hepsini buldum. Şimdi başlamış olsaydım, aradığım kitapları bulsaydım bile fiyatlarından dolayı belki de alamazdım.
Örnek!
Örnek olarak bugün bir Ceylan Tommiks ilk seri fasikül takımını 100 bin liraya almak bile almak neredeyse imkânsız. Kısacasın paranız olsa bile kitabi bulma ihtimaliniz de çok düşük. Bir koleksiyoner arkadaşım geçenlerde 6 cilt lake Zagor’a 50 bin TL. verdi.
MURAT ÖZTÜRK: ARTIK HERKES KİTAPLARIN DEĞERİNİN FARKINDA…
Yıllarca aradığı bir seriye, bir başka koleksiyoncudan ancak bedelini ödeyerek sahip oldu. Yani artık herkes kitapların değerinin farkında, eskisi gibi bedava kitap alma dönemi de artık kapanmış oldu. 6 kitaba 50 bin TL. verilebilecek bir piyasa şu anda oluşmuş durumda...
Hangi çocuk dergileri en çok ilginizi çekiyor?
En çok ilgimi çeken Çocuk Âlemi ve ilk seri Armağan Çocuk Gazetesi. Ayrıca Çocuk Haftası ve Doğan Kardeşler de hazırlanış ve sunuş bakımından hep ilgimi çekmiştir.
Çizgi roman sevdanız ve çizgi romanlarınızın kahramanları için büyükçe bir paragraf açalım…
Çizgi roman sevdam hiç bitmedi. Mesela Pekos Bill, 1950’li yılların en meşhur kovboyu. Kesinlikle silah kullanmaz, silah yerine kement kullanır. Haydutları tövbeye davet eder. Ayrıca mutlaka “her kötünün içerisinde bir iyi vardır”ı ısrar ile savunur. Maceraları gerçekten dönemine göre iyi kurgulanmıştır, cinsellik, şiddet vb. kötü hiçbir unsur yoktur.
Kahramanlarınız…
Benim çok tuttuğum bir çizgi roman kahramanım Zagor ve Çiko’dur. Bu kahramanların bendeki etkisi hayal dünyasının ve çocuksu özelliklerinin kahramanlarda kaybolmaması… Hatta bir macerada vampirin yerinin tespitinde Çiko’nun çocuksu saflığından yararlanılıp vampirin yeri tesbit edilir. Bu masumiyet tüm maceralarda hemen hemen vardır. Yani iyi insan olabilme, doğrunun yanında yol alabilme ve bu konuda kahramanlarımızın geri viteslerinin olmaması çok güzeldir. Maddi değerlerin günümüzdeki önemi kahramanlarımızı hiç ilgilendirmez.
‘Bir zamanlar’ sanal âlemin insanlarımızı esir almadığı dönemlerde hemen her ilgi gurubuna yönelik çizgi roman yayınları vardı. Meraklılarının gazete bayilerinden temin ettikleri çizgi romanlarda ifadeler, çizimler ve buna eklemlenen kelime balonlarıyla anlatılır, okurlar kendilerine ait renkli dünyalara, daha doğrusu hülyalara kanat çırpardı. Rica etsem okuyucularımızı sorumuzun başında bahsini açtığımız ‘bir zamanlar’a götürür müsünüz?
Gerçekten 1940’lı ve 50’li yıllar, televizyonun, internetin vb. sanal âlemin olmadığı bir dönem… Gerçekten, hem ekonomik anlamda hem de sosyal anlamda zor yollar… Ama insanlar o tarihlerde birbirlerine inanılmaz bağlar ile bağlı. Her ailede mahalle kültürü vücut buluyor, mahallede, sokakta hemen herkes birbirini tanıyor, insanlar arasında güzel bir sadâkât mevcut, kimse kimseye karşı kötü bir düşünce beslemiyor, aklı ve beyni zehirleyen bir medya medya, internet televizyon vb. yapılar mevcut değil. İnsanların ellerinde hoşça vakit geçirmek için, okumak için, düşünmek için gazete var, magazin var ve çizgi roman var. Az önce de bahsettiğim gibi kahramanlar tam bir dürüstlük abidesi; hatta hatalarını anlayıp tövbe eden kötü adamlar bile mevcut…
Çizgi romanlar ve kahramanları modern zamanlarda hangi diyarlara gitti?
Günümüzde o dönemin kahramanları bir ütopyaya dönüştü. Şimdinin kahramanları acımasız; şiddet ve cinselliği ön plana çıkararak meraklı ve masum beyinleri zehirliyorlar. Kötü adamlar da kahramanın şiddet olucusunun çok üzerinde olup kesinlikle kötülükten vazgeçmiyor.
MURAT ÖZTÜRK: PAYLAŞMAK MI? O DA NE!
O dönem ile bu dönem arasında çok büyük bir uçurum mevcut. Biz hayalimizdeki arabayı tel sopa vb. birçok ucuz malzemeler ile üretip oynayıp zevk alıp arkadaşlarımız ile paylaşırken şimdikiler hazire olanlardan bile kendilerine fayda sağlayamıyorlar, paylaşmak mı oda ne! Mânâsını bile bilmiyorlar. O dönemlerde bilinçaltı hep olumlu uyaranlar ile uyarıldığından üretken, paylaşmayı seven, her şeyden önce hayal dünyası güzel olan ve masumiyetini kaybetmeyen nesiller vardı. Artık o neslin ‘Son Mohikan’ları bizler kaldık. Şimdiki gençlerin kahramanlarının hepsi zengin, narsist ve acımasız…
“MERHAMETSİZ KAHRAMAN MI OLUR DEMEYİNİZ!”
Merhameti olmayan bir kahraman mı olurmuş demeyelim... Günümüzün kahramanları aynen öyle.
Kütüphanenizi şenlendirmekte olan binlerce çizgi roman lisan-ı halleriyle size ve bu toplumun insanlarına neler anlatıyor?
Kütüphanemdeki kitaplar lisan-ı hâl diliyle aynen şunu ifade ediyor: Kitapların dilinden anlamak, onlarla içli-dışlı olmaya bağlıdır. Onları alıp tasnif etmek, onlar ile zaman geçirmek, onların büyülü dünyasına dalmak… İşte bunları yaptığımda kitaplar dile gelir, Eğer kitaplar ile içli-dışlı olmazsanız bir bekçi ya da emanetçiden bir farkınız kalmaz. Daniel Pennac’ın şu sözleri çok manidardır. Ihsan sürü içerisinde yasadığı için topluluk içerisinde oturur, ama yalnız oldugunu bildiği için okur. Bu okuma hiçbir arkadaşın yerini alamayan bir yoldaşlık sağlar. Kitaplarım, lisanlarıyla benim yol arkadaşlarım, uzak-yakın dostlarım ile sessiz sohbetlerimin adıdır kitaplarım.
Koleksiyonlarınıza eserleri/ürünleri nasıl ve nereden temin ediyorsunuz?
Bir koleksiyoncuya sorulmaması gereken bir soru! Latifeyi bir kenara bırakırsak, kitap avcılığı gerçekten çok sistematik ve istikrarı olan uğraş. Her şeyden önce sosyal ilişkileriniz çok iyi olacak ve insanları oldukları gibi kabul etmeyi bileceksiniz.
KOLEKSİYONER ÖZTÜRK: NEYİN, NEREDEN ÇIKACAĞI HİÇ BELLİ OLMAZ!
Çünkü materyalin kimden ve nereden çıkacağı hiç belli olmaz. Bana sorarsanız çök geniş bir çevrem var, sahaflar ve antikacılar ile çök güzel ilişkilerim var. Her zaman kendileriyle temas halindeyim. Bununla birlikte her şey kısmet ve nasip! Neyin, nereden çıkacağı hiç belli olmaz.
Bu noktada Bomonti bitpazarına ve buradan aldığınız ürün ve eser guruplarına da değinelim…
Bomonti antika pazarı şu anda eski bereketli döneminde değil. Şimdileri nadir parçalar hemen hemen hiç çıkmaz oldu.
Neden çıkmıyor sizce?
Bence bunun 2 nedeni olabilir. Birincisi esnafın mal alırken para vermeden malı almaya çalışması. İkincisi de mal sahiplerinin ellerindekileri çıkartmamaları.
ÜSTAD ÖZTÜRK: BOMONTİ ESNAFI PAZARIN ESKİ, ŞÂŞAALI DÖNEMLERİNİ ARIYOR.
Bomonti esnafı şimdilerde pazarın, eski şâşaalı dönemlerini arıyor. Tanıdığım birçok değerli esnaf maalesef kepenk/tahta kapattı ya da başka pazarlara yelken açtı. Şu an dayananların çoğunun ek işleri ya da maaşlı özel işleri mevcut. Kısacası artık Bomonti pazarında eski, bereketli günler yok.
Çocuk dergileri ve çizgi romanların dışında başka nelerin emanetçiliğini yapıyorsunuz?
Benim ilgi alanım kitap olunca el yazmalarından Osmanlıca kitaplara kadar ilgim hayli fazla…
Elimde birçok Osmanlıca eser mevcut. Bir kaç tane de el yazması kitabım var. Ayrıca Seyfettin Özege kataloglarında olmayan birçok nadir Osmanlıca kitabım da benim için ayrı bir öneme sahiptir. Bu alana, edebiyata dair ve imzalı kitaplarımı da eklemek isterim.
Koleksiyonunuzun mânâ yönünü oluşturan Gümüşhanevî Hazretleri’nin (ks) günlük virdinde okuduğu yazma esmâ-i hüsnânın hikâyesini merak ediyorum…
Bunun hikâyesi hayli ilginçtir. Ben bu kitabi Konya’dan hiç tanımadığım bir sahaftan tesadüf eseri aldım. Takım ile birlikte Konya’ya deplasmana gitmiştik. Ben her zaman ki gibi avcılığa çıkmıştım! Konya merkez çarsısında her şeyi satan ama daha çok kitap satan bir esnaf ile tenistim. Elindeki en değerli kitapları bana göstermesini söylediğimde bana önce bir sürü ıvır-vızır gösterdi. Ben kırılmasın diye hepsini aldım tam çıkarken “abi bekle, sen iyi birine benziyorsun! Bende yıllardır duran bir yazma risale var, istersen onu da sana satabilirim” dedi. Böylelikle bir bohçanın içeresinden yazma bir kitap çıkarttı. Elime ilk aldığımda nüshanın bir taş baskısı olduğunu zannettim ama büyüteç ve iyi bir inceleme ile bunun bir el yazması olduğunu anladım. Okudukça daha da hayrete düşüyordum. Gümüşhanevî Hazretleri el yazısıyla Esmâ-i Hüsnâ’yı yazıp hangi saatlerde, hangi ismi zikredeceğini de belirtip ebced ile de tarih düşürmüş. Ben bu ebced ile tarihi, telefonunu Talha Uğurluel’den aldığım bir akademisyene çözdürdüm. Kısacası bir hazine bulmuştum. Belki de kütüphanemin madden ve manen en kıymetli eseridir. Canim sıkıldıkça açıp okuyup ruhumu dinlendiriyorum… Mânen benim için çok kıymetli.
Koleksiyonerler için eser ve ürün gruplarının muhafazası da mühim bir mesele. Sizde durum nasıl?
Kitaplarımı camlı kitaplıklarda muhafaza ediyorum. Opel solüsyonlu tabletler ile haşerat vesaireden korumayı sağlıyorum. Ayrıca Maltepe’de özel bir depom mevcut. Fazlaca eve getiremediğim kitaplarımı orada muhafaza ediyorum. Bunun dışında en büyük sorunum yer. Evin he tarafı kitap ama bu bana eziyet değil zevk veriyor.
Koleksiyonunuzu nasıl yönetiyorsunuz?
Koleksiyonumu bilgisayarımda ve telefonlarımdan excel dosyalarında tasnif ediyorum, eksiklerini kontrol ediyorum. Ayrıca özel resim programları sayesinde eksiklerimi, kapak fotolarıyla tasnifliyorum. Tüm bunların dışında eskimez bir gelenekçi olarak ajandalara yazarak da kitap listeleri tutuyorum.
Hâne halkınız koleksiyonunuzla ne kadar ilgili?
Babam ve kardeşlerimden koleksiyonum için epey destek gördüm. Bazen bana kızıyorlar, aslında kızmakta da haklılar.
Neden kızıyorlar?
Neden mi? Bazen aldığım kitaplara o kadar yüklü meblağlar otuyorum ki! Tabii bu ödemelerin sonunda tepki göstermelerini hep anlayışla karşıladım.
“İYİ Kİ ALMIŞIM!”
O Gün çok yüksek gözüken meblağlar zamanla eriyip gidiyor. Şimdi ise iyi ki almışım diyorum. Çünkü bugün almaya kalksam tabi alırım ama bir hayli de zorlanırım.
Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir?
Az önce de bahsettiğim/işare ettiğim gibi arktık eski arzum ve iştahım yok. Şimdi tek bir amacım var: Koleksiyonumu yaşatacak ve bizden sonraki nesillere örnek olacak bir çalışmayı, kitap çalışmasını bitirmek.
Ne durumda şu anda?
Kitap çalışmam şu an halen devam ediyor. İnşallah bitirmek nasip olur.
İnşallah… Hasbihalimize sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Okuyucularımıza şunu şiddetle tavsiye ederim. Ne olursa olsun, ne yaparlarsa yapsınlar, bir koleksiyon tamamlamak için uğraşsınlar. Zamla görecekler ki çok başka bir dünya ve birçok insan… İşte o zaman bir amaçları olduğundan, hayatın getirdiği stres ve zorlukların molası koleksiyonları olacak. Hep diri ve dinç kalacaklar.
Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Bana bu fırsatı verdiğiniz için başta şahsiniz daha sonra Kuveyt Türk ailesine canı gönülden teşekkürler…
İlginiz için ben teşekkür ediyorum Murat Bey.
İbrahim Ethem Gören 28.07.2022-Yazı No: 307